hydroxychloroquine ivermectin ivermektine generique rhinocorthydroxychloroquine aldactone aldara aldipin alendron alesse aleve alges x algifor allegra allergodil allo 300 tablinen allo basan allopur altace alutan alzar amanol amaryl amilo basan amilorid comp amiloride hct amiodar amlo eco amlopin amlovasc amoxi basan amoxi cophar amoxi mepha amoxil amoximex anafranil sr anafranil antabus antabuse antalgit antamex antisacer antra antramups anvitoff apcalis oral jelly
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

157 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (8): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: "Bir selam bekler gönüller"
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
"Bir selam bekler gönüller"
160 Mesaj -
"Bir selam bekler gönüller"




Kutadgu Bilig
“selamı veren eman verir; selamı alan selamette olur”
der ve
“garibe bir selam, bir altın yerine geçer” diye ilave eder.









Barıştır selamın bir anlamı ve bir anlamı huzur.
Selim ile Salim, Selami ile Selamet, Süleyman ile Müslim, Müslüman ile İslâm...
Hep aynı kökten hep aynı çiçekten. Ilgıt ılgıt rüzgar, ışık ışık tebessüm.

Hiçbir şey iken biz, Elest Bezmi’nde bize can bağışlayana can verme sözüdür selam.
Gök kapılarını açan kutlu zamanlar güzeli... Temiz yüreklerin ve gülen yüzlerin artırır aydınlığını.
Doldurur beyaz heybemizi ve boşaltır kara defterimizi. Rahmetinden alır kuvvetini diller ve o söz ile silinir bütün suçlar.

Selam bir gülümseyiş, selam bir bakış, selam bir merhabadır;
selam tam vaktinde bir gönül alma, ta yürekten bir teşekkürdür.

Selam bir umman; sevgi saklar derinliklerinde.
Selam içten bir tebessüm, kalbî bir yakınlıktır. Selam ve aleyk, birbirini bütünleyen ikizler...

Selam geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı.
Onun sıcaklığıyla karanlık gönüllerimiz aydınlandı. Göz gözü görmez olduğunda ve ters düştüğünde birbirine bütün yollar ve dahası gönüller kapattığında birbirine çelikten kapılarını,
açtırmaz mı bahar çiçeklerini bir selam?

Adı sinelerimizden kazınmak ve namı yeni nesillere unutturulmak istendi. Ve şair:

Bir devrde geldik ki azîzân unutulmuş
Tutmuş yerini hurd u büzürgân unutulmuş. demek zorunda bırakıldı..

Hasretlerimiz düğüm düğüm selamlarda gizlenir ve seher yelleriyle gönderilir yar olan uzak diyarlara.
Selamların en güzeli ile başlar ve selam ile sona erer bütün mektuplar.
Heyhat!.. Ne selamlar ile rahmet dilediğimiz dualarımız, ne de satırlarında sevgi çiçekleri açan mektuplarımız kaldı.

Oysa o, kıyamda bir ayet; kaidede bir tahiyyattı. Küçük büyüğe, yürüyen oturana, süvari piyadeye, az çoğa...
Ama ne zaman ki ilâhi huzura selama durmayı unuttuk ve sağ cenahımızdaki meleği işsiz bıraktık, işte o zaman unuttuk selamı.
Belki içimizdeki yabanlıklardır veya yabancılıklardır bize selamı unutturan. Sahi, kalbimizin bütün paslı kapılarını ardına kadar açıp da, o vefalı dosta en son ne zaman bir salât u selam yolladık?

Oysa O, “sizden biriniz bir meclise girdiğinde evvela selam versin” ve “aranızda selamı yayınız” buyurmuştu.
Ve kutlu bir selam ile gelmişti dünyaya.

Oysa duymadı mühürlü kalpler teri gül kokanın selamını.

Oysa O, bir gün arkadaşlarının arasında, uzaklara bakıp, “kardeşlerime selam olsun!” demişti.

Yazık ki biz o kelimeyi onun söylediği yalınlıkta, onun söylediği sıcaklıkta ve tazelikte söyleyemedik.
Kurtuluşun, saadetin, barışın, sevginin, merhametin ve adaletin o bir kelimede saklı bulunduğunu dosdoğru anlayamadık ve anlatamadık.
Hatta “rüşvet değildir deyu” almadık.

Ne olur bugün Yunusleyin bir selam verelim onbir ay unutup bir ay hatırlayabildiklerimize.
Düşkünlere, yetimlere dullara, çocuklara, sevgililere, kimsesizlere...
Kalmasın selamın gönlünü okşamadığı bir yaralı yürek. Bir gülümseyişimizle ısıtalım ısıtamadıklarımızı.

Biz dünyadan gider olduk,
kalanlara selam olsun.
Bizim için hayır dua,
kılanlara selam olsun.
Ecel büke belimizi,
söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi,
soranlara selam olsun...

Erol Uzun
Ekleme Tarihi: 02.09.2010 - 14:27
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Ey Can.....
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
Sana tavsiyemdir ey can
Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına
Var bir garip ölünün üstünde
Kefen ol
Kimsesiz gelinlerin yüzünde
Duvak ol.....

çok güzel bir paylaşımAllah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 14.08.2010 - 05:03
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÖLüM... !!!
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı SaYaCGIN

Sana nasihat edici olarak ölüm yeter. ( Hadis-i Şerif )



Ekleme Tarihi: 14.08.2010 - 04:59
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ~ ~ ~Beşikte Oruç~ ~ ~
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
~ ~ ~Beşikte Oruç~ ~ ~
160 Mesaj -
Beşikte Oruç


Abdulkadir Geylani Hazretleri, henüz iki-üç aylıkken görülen kerametlerini annesi söyle anlatır:


"Oğlum henüz birkaç aylıktı. Mübarek Ramazan ayı geldi. Birinci gün şafak söktükten güneş batıncaya kadar bütün gün hiç süt emmedi. İkinci gün de ayni durum tekrar edince anladım ki Abdulkadir oruç tutuyor.



İkinci sene Şaban ayının sonuna doğru hava fazla bulutlu olduğu için halk Ay'ı göremedi. Ramazanın başlama tarihini tespit edemediler. Abdulkadir'in bu meziyetini bilenler hemen annesinin yanına gidip onun süt emip emmediğini sordular. Gerçekten o gün Abdulkadir şafaktan beri süt emmemişti. Daha sonra o günün ramazanın birinci günü olduğu anlaşıldı.

Beşikteyken oruç tuttuğunu şu beyit ile dile getirir.

"Başlangıcım şöyleydi, dillerde söylenirdi.
Beşikteyken oruçtum, bunu herkes bilirdi.

Allah ona ayağını veli kullarımın omuzlarına koy derken sebebi bu olsa gerek ...

Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007
Ekleme Tarihi: 11.08.2010 - 08:55
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: __Sevilmek İçin Randevu__
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
__Sevilmek İçin Randevu__
160 Mesaj -
Sevilmek için Randevu


Uykusunun baldan tatli oldugu sabahlarda, melek öpüslerle uyandirilmaz olur. Anne bagirir:
"Cabuk ol servisi kaciracaksin!"

Baba kükrer:

"Ne yatmasini biliyorsun, ne kalkmasini!"

Sabahlari günesin dogusunu bilmez cocuk. Hic aydinlanmadan kalkar ici. Taze bir sabah, bayat bir günün devamidir cok zaman.

Her sabah adina yuva denen, adina kres denen o yere birakilir. Baskalarinin annesinde, kendi annesinin hasretini ceker günboyu. Sabahin köründe „benim annem ne zaman gelecek“ diye gözyaslari eker solgun yüzüne dizi dizi.

Aksam ne uzundur. Yuva nice gürültülü.

Sevgilerini konusurlar efkarli saatlerde.

„Benim babam beni cok seviyor.“

„Hayir, benim babam beni daha cok seviyor.“

„Hadi ordan, beni hem babam hem annem daha cok seviyor.“

Baskalarinin babasi kendi cocuklarini cok severse, sanki kendi babalarinin sevgisi azalacakmis gibi kavga ederler. En cok sevilen olmaktir tutkulari. Her pazartesi ne kadar sevildiklerinin ispatini yapmaya koyulurlar.

„Benim babam beni hamburger yemeye götürdü.“

„Biz hem hamburger yemeye gittik, hem de Luna parka gittik.“

„N`apalim. Benim annem beni sinemaya götürdü. Arslan Kral filminde agladik annemle birlikte.“

„Kizlar aglar zaten. Aglamanin neresi eglenceli?“

„Biz babamla mac ettigimiz zaman cok egleniyoruz.“

„Benim babam benimle degil, arkadaslariyla mac etmeye gidiyor.“

„Bak demek ki benim babam beni daha cok seviyor. Bi kere biz ikimiz, yani babamla ben, mac ediyoruz.“

Pazartesileri hep böyle gecer.

Herkes kendi babasinin en sevgili baba oldugunu ispat etmeye calisir. Öteki cocuklar yeni sebgi ispatlarini ortaya koydukca icini bir ürperti kaplar. Baskalarinin babasi cocuklarini daha cok mu seviyordur acaba? O reklam gelir aklina. Kahrolasi reklam. „Evinizi seviyorsunuz, arabanizi seviyorsunuz... Beni sevmiyor musunuz?“

Inanmak üzeredir onu sevmediklerine. Arka koltuga gazoz döktü diye ne cok bagirmisti babasi. Ama olsun, arkadaslarina bunu anlatmazsa eger, babasinin arabasini kendisinden cok sevdigini nereden bilecekler.

Keske her Pazartesi en sevilen evlat oyununu oynamak zorunda kalmasaydi. Bunun icin Pazartesileri hep hasta numarasi yapmasi. Uyanamamasi. En sevilen cocuk olmak yarismasi, bilseniz ne kadar zor diyebilse bir gün, her sey ne kadar kolay olacak.

Oyunu degistirebilirdi. Bu oyunun maglubu oldugunu arkadaslari ögrenecek diye her Pazartesi karanlik bir kuyu olmazdi o zaman. Herkesin annesinin ve babasinin ne kadar iyi anne baba oldugu, cünkü onlara ne cok pahali oyuncak aldiklarinin konusulduklari bir sira „beni anneannem cok sever“ diye bagiriverdi. Sustu arkadaslari. Söyleyebilecek bir sey bulamadilar bir an.

Akin boynunu büküp „benim anneannem yok“ dedi.

Üzüldü o zaman. Ama geri dönemezdi. „benim anneannem beni cok sever. Masal anlatir bana. Yaramazlik yapinca `dayinda böyleydi` der gülerek.“

Arkadaslari ne kadar dinliyor diye sustu birden. Kendisine dogru yönelmis merakli bakislari keyifle seyretti.

Agizlari acik „Ee sonra?“ diyorlardi.

„Sever beni. Masal anlatir. Hic susturmaz beni. Ben konustukca güler. Hay cocuk der. Sen beni güldürdün. Allah da seni güldürsün, der.“

Herkes bir masal büyüsü ile dinlerken onu, anneannesini öteki cocuklarla paylastigini düsünüp susuverdi.

Üsteledi arkadaslari. „Hadi anlatsana!“ dediler.

Top havuzuna dogru kosup „Herkesin anneannesi kendine“ diye bagirdi.

Akin itiraz etti. Hic olmazsa arkadasinin anneannesinde tatmadigi bir duyguyu tadacagini düsünürken ne diye oyunbozanlik yapiyordu. Kizdi. „`Herkesin babasi kendisine` demiyordun ama!“

Duymazliga geldi. Anneannesini hic kimselerle yaristirmak istemiyordu, iste o kadar.

Aksam cabuk oldu. Bu oyunu kazanmisti. Muzaffer bir komutan edasinda dolasti bütün gün. Artik annesine neden Pazartesileri yuvaya gitmek istemedigini anlatabilirdi. Yorganin altina saklanmazdi bundan böyle. Her Pazartesi anneannesinden bir demet yapip götürürdü.

Kapidan iceri girer girmez neseyle bagirdi: „Anne biliyormusun bugün yuvada ne oldu?“

„Görmüyor musun? Telefonla konusuyorum.“

Hic kimsenin sevdigi sey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babasi arabayi seviyordu. Hersey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu oldugunda. Bir de eve misafir gelecek oldumu kendisine hic yer kalmiyordu. Nerelere gitsindi?

Annesi kapatti telefonu. Mutfaktan tencere kasik sesleri geliyordu. Kosarak yanina gitti.

„Sana yardim edeyim mi?“ dedi en sevimli halini takinarak. Annesi manali manali bakti.

„Hayirdir. Bir yaramazlik filan. Bak bir de seninle ugrasmayayim. Cok yorgunum zaten.“

Yorgunluk nasil bir seydi. Bazen elinde oyuncagiyla uykuya daldiginda anneannesi oyuncagi yavasca elinden alir „Nasil yorulmus yavrucak. Uykunun gül kokulu kollari sarsin seni“ diyerek alnina bir öpücük konduruverirdi.

Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eger, ne diye annesi kendisiyle böyle kizgin kizgin konusuyordu.

„Annecigim yoruldugun zaman gül kokulu uykulara dalarsin. Anneannem öyle söylüyor.“

„Uykuya dalayim da gül kokulari kusur kalsin. Yorgunluktan ölüyorum.“

Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun oldugumdan. Böyle yorgun yorgunken...

„Annecigim sen yorulma diye...“

„Yemekte konusuruz cocugum. Bankada isler yetismedi. Baban gelene kadar bunlari bitirmem lazim. Hadi sen oyne biraz.“

„Hani siz yoruluyorsunuz ya...“

„Eeee....“

„Ben de oynamaktan yoruluyorum.“

„Ne yapayim?“

„Bilmem...“

Yapilmamasi gerekenleri biliyordu da büyükler, yapilmasi gerekenleri hic bilmiyorlardi.

Isiklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye basladi. „Mum da yok“ diye diye karistirdi dolaplari el yordami.

Cocuk sirtüstü yatip, anneannesinin köyünü düsündü. Gaz lambasinin isiginda deli tavsan masalini anlatisini. Deli tavsanin duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birlestirip isaret parmaklarini yukari kaldirarak tavsan kafasi yapti. „bak deli tavsan“ diyerek parmaklarini oynatti. Yoldan gecen arabalarin farlari duvardaki tavsana yol acti. Tavsan alabildigine hür dolasti sagda solda. Otlarla kuslarla konustu. Sonra yorgun düstü. Duvardaki görüntü o minik avuclarin acilmasiyla kayboldu. Kolu yavasca kanepeden asagi sarkti.

Neden sonra isiklar geldi. Kadin cocugun hic konusmadigini akli etti birden. Kanepeye kostu. Kücücük dizlerini karnina dogru cekerek uykuya dalmisti.

Masanin üstündeki dosyalara bakti igrenerek. Dindirilmez bir pismanlik doldurdu icini. Uyandirmaktan korka korka kücük alnina bir öpücük kondurdu. Cocuk sankibu öpücügü bekliyormuscasina „Isin bitince beni sever misin anne?“ dedi.

Kadin, sevilmek icin randevu alan cocuguna bakarak sabaha kadar agladi.
Ekleme Tarihi: 30.07.2010 - 16:00
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: !!__Bölücülere Sesleniş__!!
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı keskinmetal



allahc.c. bu oyunları oynayanları hidayete erdirecekse biran önce erdirsin
yok mümkün deyilsede kahhar sıfatıyla kahhar ve perişan eylesin inşaallah

amin amin amin
bizlerede uyanmayı birlik ve beraberliği tekrar nasip etsin





Bu mesaj 2 kez ve en son sonsuz yolculuk tarafından 26.07.2010 - 16:47 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 26.07.2010 - 16:46
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Tasavvuf ve Kapıları
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
Tasavvuf ve Kapıları
160 Mesaj -
Tasavvuf ve Kapıları


Öğrencilerinden biri Mevlana´ya sormuş;

"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum.

Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"

"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve

hepsi rahlelerine eğilmiş.

Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."

Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş.

Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir

tokatla Mevlana´nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş,
geri dönecek ama

hocasına itaat var.

Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa

kalkıp elini kaldırmış.

Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.

Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış.

üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş.

Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına

devam etmiş.

Öğrenci Mevlana´ya dönmüş, olanları anlatmış.

Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler....

- Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi.

Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.

- İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam
tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi.

"Sana kötülük yapana bile iyilik yap".
Onun için döndü, oturdu.

- Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir.
İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır.

Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir
dönüp baktı.

- Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir.

İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir.

Onun için dönüp bakmadı bile..."
Ekleme Tarihi: 26.07.2010 - 16:40
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: !!__Bölücülere Sesleniş__!!
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
Bir Günde 10 Şehit 2 Ayda 36 şehit 1 ocaktan itibaren 50 nin üzerinde şehit.. Ve Bu lanet varolduğundan beri Binlerce ŞEHİT... Bunu Rakamlarla söylemek ne kadar kolay değil mi?.. Bugün 10 annenin daha cigeri yandı ocağı söndü, nefessiz kaldı, dermansız yere yığıldı.. Kim bilebilir ki onların dağlara taşlara sığmayan bu acılarını.. Ya babalar, kardeşler, eşler, çocuklar.. Kim derman olabilir onların acılarına.. Bir anne düşünün evladını dünyaya getirsin, büyütsün.. evladı hastalanınca geceleri başında uykusuz beklesin, her sabah kahvaltısını hazırlasın okul kıyafetlerini ütülesin, evladının tırnağına zarar gelse içi acısın, her fırsatta okşasın koklasın bağrına bassın ve bütün çilesiyle bugünlere getirsin.. Ve bir sabah KARA HABER bir kor gibi yüreğine düşsün.. İŞTE SÖZÜN BİTTİĞİ YER....



KESKİNMETAL KARDEŞİME TŞK EDİYORUM. BENİM TAM AKTARAMADIKLARIMI ONUN AKTARDIĞINA CANI GÖNÜLDEN İNANIYORUM...
Ekleme Tarihi: 07.07.2010 - 10:21
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: !!__Bölücülere Sesleniş__!!
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -



Bu mesaj 1 kez ve en son sonsuz yolculuk tarafından 06.07.2010 - 16:10 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.07.2010 - 16:09
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: [ DERİN BİLGİ ] Kadınlarla Tokalaşmak Haram mı?
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
[ DERİN BİLGİ ] Kadınlarla Tokalaşmak Haram mı?
160 Mesaj -
Kadınlar İle Tokalaşmanın Haramlığını Bildiren Hadislere Semantik Bir Analiz

1.

Giriş:
Modern zamanlara mahsus bir problem olan mahrem/yabancı kadınlar ile tokalaşma, toplumumuzda zaman zaman tartışılan bir konudur. Bu çalışmamızda; yaşadığımız çağın sosyal şartlarının, kadın erkek ilişkilerini farklı boyutlara taşımasıyla daha belirgin hale gelen tokalaşma probleminin dini kaynağı/delili olarak gösterilen rivayetlere semantik bir tahlil yapmaya ve metin tenkidinde bulunmaya çalışacağız. Çalışmamızın amacı, kadınlar ile tokalaşmanın “haram” olup, olmadığını tespit değildir. Amacımız, söz konusu rivayetlerden hareketle verilen “mahrem/yabancı kadınlar ile tokalaşma haramdır” hükmünün ne derece isabetli olduğunu, bu hükme delil sayılan rivayetlerin (böyle bir hükmün çıkarılması için) yeterli olup olmadığını ve doğru anlaşılıp anlaşılmadığını semantik açıdan analiz yapmaktır. [1]

Tokalaşmanın Haramlığına Delil Sayılan Rivayetler Bu konuda varit olan rivayetlerin çoğu Âişe’den nakledilmiştir. Rivayetler ise kadınların Rasûlullah’a biatleri ile ilgilidir. Kadın sahâbîlerin Hz peygamber’e biat etmeleri; Medîne’ye hicretten, Hudeybiye antlaşması sırasında ve Mekke’nin fethinden sonra olmak üzere birkaç defa olmuştur. Rasûlullah’ın kadınlardan biat almasının nedeni, Mümtehine Sûresi’nde nazil olan ayetlerdir. Hudeybiye’de yapılan antlaşmaya göre, İslam’ı kabul ederek Mekke’den Medine’ye gelen kadınların geri gönderilmesi gerekiyordu. Ancak müslüman bir hanımın, kafir kocasının nikahı altında kalamayacağı için Mümtehine Sûresi bu konuya açıklık getirmiş ve bu durumdaki muhacir kadınlar, imtihan edilerek, yani gerçekten inanmış olup olmadıkları araştırılarak, kendilerinden biat alınmıştır. Çalışmamıza konu olan rivayetlerin çoğu, bu sosyal gelişmeler ile alakalıdır.

Mümtehine Sûresindeki ayetler şöyledir:
“ Ey iman edenler! Mü’min hanımlar size katılmak üzere hicret etmiş olarak geldiklerinde onları imtihan edin. Gerçi Allah onların imanlarını pek iyi bilir. Ama siz de onların mü’min olduklarını anlarsanız, artık onları kafirlere geri göndermeyin. Bundan böyle bu hanımlar kafir kocalarına, kafir kocaları da bu hanımlara helal değildir. Bununla beraber kocalarına vermiş oldukları mehirleri siz iade ediniz. Kendilerine mehirlerini vererek bu kadınlar ile evlenmenizde bir sakınca yoktur. Kafir kadınları nikahınızda tutmayın. Onlara harcadığınız mehri, evlenecekleri kocalarından isteyiniz. Kafirler de, İslam’a girip sizinle evlenen eşlerine sarf etmiş oldukları mehri sizden geri istesinler. Allah’ın hükmü budur. Aranızda o hükmeder. Zira Allah her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.”[2]

“ Ey peygamber! Mü’min hanımlar Allah’a hiçbir surette ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, iftirada bulunmamak, gayr-ı meşru bulduğu bir çocuğu kocasına isnat etmemek, senin kendilerine emredeceğin ma’rufta sana isyan etmemek hususlarında sana biat etmeye geldiklerinde, sen de onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan af dile. Çünkü Allah Gafur’dur, Rahîm’dir, affı ve ihsanı boldur.”[3]


Aşağıda zikredeceğimiz hadisler, kadınların Rasûlullah ile biatleşmesi durumunu anlatan rivayetlerdir:

Âişe naklediyor: “Bu ayet ile ilgili olarak Rasûlullah kadınlar ile, Allah’a hiçbir şeyi eş koşmamaları konusunda biat alıyordu. Rasûlullah biatı söz ile aldı. Onun eli, sahip olduğu kadınlardan başkasının eline değmemiştir.” [4]

Buhârî, yukarıda vermiş olduğumuz Âişe’nin rivayetini müteakip Ümmü Atiyye’den de şu hadisi nakletmiştir:
“ Rasûlullah ile biatleştik. Bana; “ Allah’a hiçbir şeyi eş koşmasınlar ayetini okudu. Bunun üzerine kadınlardan biri ( kendisini kastediyor[5] ) hemen elini çekti ve şöyle dedi: Falanca kadın bana cahiliyye matemi tutmuştu onun bende hakkı var, ondan izin almak isterim. Rasûlullah bir şey demedi. Kadın gidip geldi ve biat etti.”[6]

Buhârî aynı hadisi Kitâbu’ş-Şurût’ta şu lafızlar ile tahriç (rivayet) etmiştir:
Âişe naklediyor: “ Vallahi Rasûlullah’ın eli biatlaşma esnasında hiçbir kadının eline değmedi. O, ancak söz ile biat almıştır.”[7]
Yine Buhârî az bir lafız değişikliği ile Kitabu’t-Talâk’ta da tahriç etmiştir:

“Hayır, Allah’a yemin olsun ki, onun eli hiçbir kadının eline değmemiştir. Ancak o, kadınlardan söz ile biat almıştır.”[8]
Ebû Dâvûd aynı hadisi Cihad kitabında zikretmiştir. Ancak, hadisin geçtiği babın adı yine “kadınlar ile biat”tir. Hadisin ravisi ise yine Âişe’dir.

“ Rasûlullah’ın eli asla bir kadının eline değmemiştir. Ancak, bir kadın ( tokalaşmak istediğinde ) ona mani’ olmuş, kadın da bunu kabul etmiştir. Bunun üzerine Rasûlullah “git senin biatını kabul ettim”, demiştir.[9]

Tirmizî aynı hadisi, Âişe’yi zikretmeksizin mürsel[10] olarak Ma’mer, Tâvus ve babası tarikiyle (kanalıyla/yoluyla) nakletmiştir. [11]

İbn Mâce’nin rivayetinde lafız az da olsa değişmiştir. Ancak, rivayetin ilişkili olduğu konu yine aynı, yani kadınların biat etmeleri konusudur.

Muhammed b. el-Münkedir, Ümeyme bt. Rukayka’nın şöyle dediğini nakletmektedir:
“Kadınlar topluluğu içinde Rasûlullah’a biat etmeye geldim. Bize; “ Gücünüzün yettiğince, ben kadınlar ile tokalaşmam”, diyordu. [12]

Bu rivayetin farklı beş versiyonunu İbn Hanbel nakletmiştir. İbn Hanbel’in naklettiği Ümeyme bt. Rukayka rivayetinin daha kapsamlı olan versiyonunu burada zikretmek istiyoruz. Bu rivayetlerin tamamı M. İbn Münkedir tarikiyle gelmektedir. Yani rivayetler mürseldir.

Ümeyme bt. Rukayka durumu şu şekilde nakletmektedir: “İslam üzere biatleşmek için kadınlar topluluğu içinde Rasûlullah’a gittim. Biz kadınlar; Ey Allah’ın Rasûlü! Sana, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, bilerek iftira ve suçlamada bulunmamak, ma’ruf olnda sana isyan etmemek üzere biat ediyoruz, dedik. O da bize; “ Gücünüzün yettiği kadar”, diyordu. Biz, Allah ve Rasûlü bize, bizden daha merhametlidir, hadi sana biat edelim yâ Rasûlallah, dedik. Rasûlullah da, “ Ben kadınlar ile musafaha etmem. Ancak benim yüz kadın için söylediğim bir söz, tek bir kadın için söylenmiş gibidir” buyurdu.[13]

Hadisin bir diğer varyantında, “ Hadi sana biat edelim” ifadesi yerine, “ Hadi tokalaşalım” denildiğini, Süfyan b. Uyeyne ifade etmektedir. İbn Hanbel’deki diğer bir rivayette ise kadınlar Rasûlullah’a şöyle demişlerdir: “ Ey Allah’ın Rasûlü! Bizimle musafaha etmeyecek/tokalaşmayacak mısınız?”[14]

Taberî aynı konuyla ilgili olarak Rukayka’nın Rasûlullah’a; “Uzat elini seninle tokalaşalım yâ Rasûlallah!” dediğini, nakletmiştir. [15]

İbn Hanbel, Esmâ bt. Yezîd’den, Hz. Peygamber’in; “ Ben kadınlar ile tokalaşmam” dediğini nakletmiştir.[16]
Hâkim en-Nîsâbûrî Mümtehine Süresi’nin tefsirinde, Ebû Süfyan’ın karısı Hind’in Rasûlullah ile biatleşmesini şu şekilde nakletmektedir:

Hind biatleşme esnasında Rasûlullah’ın koşmuş olduğu şartlardan hırsızlık şartına gelince, “ Ben bu konuda söz veremem. Çünkü kocamın malını çalıyorum” diyerek elini çekti. Rasûlullah da çekti. Bunun üzerine Ebû Süfyan’a haber gönderildi. O da; yaş (taze) olursa helal olsun ama kuru olursa olmaz dedi. Böylece Hind Rasûlullah ile biatleşti.[17]

· Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi İlâhiyât Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
[1] Hadislerin doğru anlaşılmasında,, “Semantik” analizin önemi için ayrıca bkz. Mehmet Görmez, Hz. Peygamber’in Bir Hadis-i Şerifinde Bir Din tanımı, Peygamberimiz Hz. Muhammed –Özel Sayı-, T.D. İ. B., Ankara, 2000, s. 331-338.
[2] Mümtehine, 60 / 10. Ayetin yukarıda zikrettiğimiz sebebi nüzûlü için bkz: Süyûtî, Celâleddin, Lübâbu’n-Nükûl Fî Esbâbi’n-Nüzûl, Beyrut, 1980, s. 211.
[3] Mümtehine, 60 / 12.
[4] Buhârî, Ebû Abdillah M. b. İsmâîl, Sahîhu’l-Buhârî, İstanbul, 1979, Ahkâm, 49 ( VIII, 125 ). Ayrıca bkz: İbn Hanbel, Ahmed, Müsned, Beyrut, tsz., VI, 153.
[5] Parantez içinde vermiş olduğumuz açıklamayı, Kâmil Mîras’ın bir tercihi olarak onun tercümesinden aldık. Bkz: Kâmil Mîras, Tcerîdi Sarih Tercümesi ve Şerhi, Ankara, 1984, XI, 198-200. Ayrıca bkz: Mehmet Sofuoğlu, Sahih-i Buhârî Tercümesi ve Şerhi, İstanbul, 1989, XV, 7068-69.
[6] Buhârî, Ahkâm, 49 ( VIII, 125 ).
[7] Buhârî, Şurût, 1, ( III, 173 ) . Aynı lafız ile Buhârî Mümtehine Sûresi’nin tefsirinde bu hadisi tahriç etmiştir. Bkz: Tefsîru Mümtehine, 2, ( VI, 61 ).
[8] Buhârî, Talak, 20, ( VI, 173). Ayrıca bkz: İbn Hanbel, Müsned, VI, 270.
[9] Ebû Dâvûd, Süleyman b. El-Eşas es-Sicistânî, Sünen, Humus, 1971, Cihad, 9, ( III, 352 ). İbn Mâce aynı yerde Âişe’den gelen rivayetlere de yer vermiştir. Aynı hadis için bkz: İbn Hanbel, Müsned, VI, 114.
[10] Mürsel: Hadis ıstılahında (teriminde) mürsel; sahabeden sonra gelen nesil olan tabiînin, sahebeyi atlayarak doğrudan Hz. Peygamberden hadis nakletmesine denir. Mürsel, bir zayıf hadis türüdür.
[11] Tirmizî, Ebû Îsâ M. b. Sevre, Sünen, Beyrut, tsz., Tefsîru Sûreti Mümtehine, 2, (V, 411, 3306 numaralı hadis)
[12] İbn Mâce, Ebû Abdillah M. b. Yezîd el-Kazvînî, Sünen, tsz., yy., Cihad, 43, ( II, 959-60 ).
[13] İbn Hanbel, Müsned, VI, 357. Tirmizî, Sünen, Siyer, 37, ( IV, 21-2 ). Mâlik, el-Muvattâ, Beyrut, 1989, Bey’ât, 2, s. 651, 1842 numaralı hadis.
[14] İbn Hanbel, Müsned, VI, 357. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: M. Nâsıruddin Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, Beyrut, 1985, II, 52-58.
[15] Taberî, İbn Cerir, Câmiu’l-Beyân An Te’vil-i Âyi’l-Kuran, Beyrut, 1995, XIV, 101.
[16] İbn Hanbel, Müsned, VI, 459.
[17] Hâkim, Ebû Abdillah M. b. Abdillah en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ala’s-Sahîhayn, Beyrut, 1990, II, 528.

2.BÖLÜM

Elbânî, İshâk b. El-Mervezî’nin “ Mesâilü Ahmed ve İshâk” adlı eserinden şu karşılıklı konuşmayı nakletmektedir:
İbn İshâk; Kadınlar ile tokalaşmayı mekruh görüyor musun?
İbn Ahmed; evet görüyorum.

İbn İshâk; Yaşlı olsun olmasın, Rasûlullah elinin üzerinde elbise/bez parçası olduğu halde kadınlar ile biatleşmiştir.”[1]
Ümmü Atiyye biat ettiğini şöyle anlatmaktadır:
“ Biat etmek için Rasûlullah’a geldiğimde ona şöyle dedim: Bana câhiliye döneminde yas tutmuş (teselli etmiş/ağıt yakmış) bir dostum var, ona borcumu ödeyebilir miyim? Sonra gelip biat edeyim. Bana; “ git ” dedi.[2] Gidip geldim ve biat ettim.”[3]

Taberî, söz konusu biat ile ilgili şu önemli rivayeti yine Ümmü Atiyye’den nakletmektedir:
“ Hz. Peygamber Medîne’ye gelince Ensar’ın hanımlarını bir evde topladı ve Ömer’i gönderdi. Ömer kapının önünde durup bize selam verdi. Biz de selamını aldık. Bize, “ Ben Allah’ın Rasûlü’nün elçisiyim”, dedi. Biz de, “hoş geldin ey Allah’ın Rasûlü’nün elçisi”, dedik. Daha sonra Ömer, “ Allah’a şirk koşmamak, çalmamak, zina etmemek üzere biat ediniz”, dedi. Biz de, “evet” dedik. O elini kapının/evin dışından uzattı, biz de içerden uzattık. Bunun üzerine Ömer: “ Allah’ım şahit ol dedi.”[4]

Bu konuda oldukça önemli bir ayrıntıyı Kurtubî tefsirinde şu şekilde nakletmektedir: “Hz. Peygamber Mekke’yi fethettikten sonra kadınların biatını alması gerektiğinde, kendisi Safâ tepesine oturmuş ve Ömer’i de bir az aşağısına oturtarak, kadınların biatını almasını söylemiştir. Ömer biat esnasında kadınlar ile tokalaşıyordu.”[5]

Amr b. Şuayb ise dedesinden şöyle nakletmiştir: “ Rasûlullah hanımlardan biat aldığı zaman bir kaptaki suya elini değdirir, kadınların da ona değmelerini isterdi.[6]

İbn Sa’d Tabakât’ında kadınların Rasûlullah ile biatleşmelerine ilişkin bir bölüm ayırmış ve yukarıda nakletmiş olduğumuz rivayetlerin dışında bazı ayrıntıları, özellikle tabiîn imamlarından nakletmiştir. Konumuz bakımından önemli gördüklerimizi burada zikredeceğiz:

Şa’bî’den şunu nakletmektedir: “ Rasûlullah, kadınlar ile elinin üzerinde elbise olduğu halde biatleşmiştir.”[7]

Zührî ve Urve tarikiyle yaptığı bir rivayette, Rasûlullah’ın biat esnasında kadınlar ile tokalaşmadığını nakletmiştir.[8]

Atâ’dan yapmış olduğu şu rivayet çok dikkat çekicidir: “ Rasûlullah, kadınlardan, cahiliyye matemi tutmamak, tenha yerlerde erkekler ile oturmamak üzere biat aldı.”[9]

Hasan’dan ise şu ayrıntıyı nakletmektedir: “ Mahrem olanların dışındaki erkekler ile konuşmamak üzere biat aldı.”[10]
Amr b. Şuayb’ın dedesinden yaptığı bir rivayet de şöyledir: “ Hz. Peygamber Medîne’ye geldiğinde müslüman olmuş kadınlar gelerek; ‘ Yâ Rasûlallah! Erkeklerimiz sana biat ettiler, biz de biat etmek istiyoruz’, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, bir kap içerisinde su istedi. Elini içerisine batırdı. Birer birer kadınlara ellerini değdirdi. İşte Rasulullah’ın kadınlar ile ilgili biatı budur.”[11]

Buraya kadar nakletmiş olduğumuz rivayetlerden şu sonucu çıkarabiliriz: Hz. Peygamber’in kadınlar ile biatı dört şekilde olmuştur. Sözle biat, içi su dolu bir kap vasıtasıyla, ele sarılan bir bez vasıtasıyla, tayin edilen bir vekil aracılığıyla ( Ömer’in tayin edilmesi gibi).[12]

Hz Peygamber’in ve Ashâbının Eşleri Dışındaki Kadınlar İle Temas Ettiklerini Gösteren Deliller

Burada zikredeceğimiz rivayetler, yukarıda nakletmiş olduğumuz rivayetlerin ifade ettiği gibi, Hz peygamber’in nikahlı hanımlarının dışında hiçbir kadına elinin değmemiş olduğunu bildiren ifadelerin genel olmayıp, anlatılan olaya mahsus bir durum tespitinden ibaret olduğunu göstermektedir.
Enes b. Mâlik Ümmü Süleym’in şöyle dediğini naklediyor:
“ Rasûlullah uyuyacağı zaman ona döşek sererdim. Uyuyunca da, terlerini toplar bir kabın içine koyardım. Onu daha sonra güzel bir koku içine katardım.”[13]

Aynı olayı nakleden Ebû Ya’lâ şu ayrıntıyı naklediyor: “ Uykusu ağırlaşır ve çok terlerdi. Ben de bir pamuk parçasıyla terini alırdım.”[14]

Enes b. Mâlik anlatıyor:

Rasûlullah Ubâde b. Sâmit’in karısı olan Ümmü Haram’ın evine giderdi. Ümmü Haram da ona yemek yedirip, sonra da saçlarına bakım yapardı. ( Sirke, bit vs. var mı diye )[15]
Ebû Mûsâ anlatıyor: “ Rasûlullah beni Yemen’de bir kabileye gönderdi. Döndüğümde O (a.s.), Batha ( Mekke de bir mevki adı )’ da idi. Telbiye[16] gtiriyordu. Bende onun getirdiği gibi telbiye getirdim. Bana, “ yanında kurban olabilecek her hangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben de,” hayır” dedim. Bana Safâ ile Merve arasını tavaf etmemi emretti. Ben de tavaf ettim. Sonra ihramdan çıktım. Kavmimden bir kadına gittim. Saçlarımı taradı ve yıkadı.”[17]

Enes b. Mâlik anlatıyor: “ Medineli bir câriye vardı. Rasûlullah’ın elinden tutar, istediği yere onunla giderdi.” [18] Diğer bir rivayette; “Elini asla bırakmazdı.”[19]
Ebû Râfi’in hanımı Selma anlatıyor: “ Rasûlullah’a hizmet ederdim. Onda, sivilce çıban vs. gibi bir şey çıktığında bana emrederdi, ben de onların üzerine kına koyardım/yakardım.”[20]

İbn Abbas şöyle bir rivayette bulunmuştur: “ Bir adam Rasûlullah’a gelerek şöyle dedi: “Benim dünyada her şeyden daha çok sevdiğim bir karım var, ancak elini uzatanın elini geri çevirmez. ( Lâ teruddu yede lâmis )” Rasûlullah da adama; “ Boşa” buyurdu. Adam, “sabredemem” deyince; “ o halde ondan yararlan, onu sıkı tut”, dedi.[21]

Nesâî şarihi Süyûtî, hadiste geçen “Lâmis” sözcüğünün zina anlamına geldiğini, ancak buradaki anlamının bu olamayacağını söylemiştir. Çünkü, buradaki anlamı öyle olsa idi, Hz. Peygamber’in onu tutmasını ve ondan yararlanmasını söylemezdi, demiştir. Bazıları da bu tabirin eli açık cömert anlamında teşbih ifade ettiğini söylemişlerse de, bağlamına uymadığı için kabul edilmemiştir.[22] Şarihler, kadının erkekler ile mübaşeretinde dikkatli olmayıp, önüne gelenle tokalaştığı ve zinaya meyyal olduğu vs. şeklinde yorumlamışlardır. M. Hamdi Yazır, bu hadisten çıkarılan hükümler sadedinde, böyle bir durumda boşanmanın da olabileceğini, ancak böyle iffeti zayıf kadınlar, boşandıkları zaman daha kötü bir duruma düşebilecekler ise, onları boşamayıp sıkı tutmak, yani gözetim altında bulundurmak tavsiye edilir, demiştir.[23]

Bu rivayetten, Hz. Peygamber zamanındaki kimi kadınların erkekler ile temas etmede aşırıya gidebildikleri, fakat buna rağmen Hz. Peygamber’in onları kesin olarak boşamak veya haram işlemiş olmakla itham etmediklerini anlayabilmekteyiz.

[1] Elbânî, a.g.e., II, 55.
[2] Bu rivayette söz konusu olan şey, Câhiliye döneminde birine bir musîbet, ölüm vs. geldiğinde teselli ve yas tutma da yardımcı olunur, karşılıklı olarak (ödünç) yapılırdı. Burada ödenmek istenen borç budur.
[3] Nesâî, Sünen, ( Süyûtî’nin şerhi ile birlikte ), Beyrut, tsz., VII, 149.
[4] Taberî, Câmiu’l-Beyân, XIV, 103. Ayrıca bkz: İbn Kesîr, Hâfız, Tefsîru’l-Kurani’l-Azîm, İstanbul, 1985, VIII, 128.
[5] Kurtubî, Ebû Abdillah M. Ahmed el-Ensârî, el-Câmiu Liahkâmi’l-Kuran, tsz., yy., XVIII, 71.
[6] Kurtubî, a.g.e., XVIII, 72.
[7] İbn Sa’d, et-Tabakât, Beyrut, tsz., VIII, 5.
[8] İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 5.
[9] İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 10.
[10] İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 10.
[11] İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 11.
[12] Bu biatlerin tarihi seyirleri ve rivayetleri için bkz: Rıza Savaş, Hz. Muhammed Devrinde Kadın, İstanbul, 1991, s. 70 – 76. Ayrıca bkz: Rıza Savaş, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, İstanbul, 1994, IV, 250-256.
[13] Buhârî, İstîzân, 41 ( VII, 140 ).
[14] Ebû Ya’lâ, Ahmed b. Ali el-Mevsîlî, Müsned, Dimeşk, 1984, VI, 409. Ayrıca bkz: Tabarânî, Süleyman b. Ahmed b. Eyyûb, Mu’cemu’l-Evsât,Musul, 1983, I, 249.
[15] Buhârî, Cihâd, 3 ( III, 201 ); Hac, 125 ( II, 187 ), Umre, 11 ( II, 203 ), Megâzî, 77 ( V, 123 ); ayrıca bkz: Müslim, Hac, 154; Nesâî, Menâsik, 52; İbn Hanbel, IV, 396, VI, 256, 363; İbn Abdi’l-Berr, Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah, et-Temhîd, Magrib, 1387, I, 255.
[16] Telbiye: Hac vazifesi yapılırken söylenilen bir duadır. Yüksek sesle söylenir.
[17] Buhârî, Hac, 32 ( II, 149 ), Müslim Hac, 155, Nesâî, Menâsik, 50; İbn Hanbel, I, 39, IV, 410.
[18] Buhârî, Edeb, 61 ( VII, 89 ); Nesâî, Eşribe, 44; İbn Hanbel, III, 174, 216.
[19] İbn Mâce, Zühd, 16.
[20] İbn Hanbel, V, 95. Ayrıca bkz: Halef b. Abdulmelik, Gavâmidu’l-Esmâi’l-Müpheme, Beyrut, 1407, II, 557.
[21] Nesâî, Nikâh, 12 ( VI, 67 ).
[22] Süyûtî, Şerhu Süneni Nesâî, VI, 67.
[23] M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, VIII, 111 – 112.


3.Bölüm

Rivayetler İle İlgili Görüş ve Değerlendirmeler:

Burada, yukarıda nakletmiş olduğumuz rivayetlerden hareketle çağdaş alimlerin ne gibi görüşler ileri sürdüklerini özetle vermeye çalışacağız. Rivayetlerin sonucunda, kadın erkek tokalaşmasını haram sayanları bir başlık altında, mübah/helal sayanları da ayrı bir başlık altında zikredeceğiz.

Tokalaşmayı Haram Kabul Edenler:

İbn Arabî Ahkâmu’l-Kuran adlı eserinde kadınların Rasûlullah ile biatlarına ilişkin rivayetleri nakletmiş ve tokalaştığını söyleyen rivayetleri zayıf gördüğünü belirtmiştir. Ayrıca müellif, rivayetlerin sonunda şu hükme varmıştır:

“ Dinde kadınların biatı da erkeklerin biatı gibidir. El ile dokunma hariç.”[1]

İ. Cânan, Hadis Ansiklopedisi çalışmasında Ümeyme bt. Rukayka hadisini zikredip, diğer rivayetlere de atıfta bulunduktan sonra şu genel değerlendirmeyi yapmıştır:
“ Yukarıdaki metinden de anlaşılacağı üzere, kadınlar da erkekler gibi el sıkışarak biat etmek istemişler, ancak, Hz. Peygamber belki de ilk defa, bu vesileyle, İslâm’ın yeni bir âdabını teşrî buyurmuştur: Birbirlerine nikah düşen kadın erkek el ele tutuşamaz.... Hulâsa, bütün rivayetler bilittifak, Rasûlullah’ın bey’ât sırasında kadınların eline çıplak olarak değmediğini ifade eder.”[2]

“Kırk Hadiste Kadın” adlı çalışmasında Zekeriya Güler, konuyla ilgili rivayetleri naklettikten sonra şu kanaatini belirtmiştir:
“ Rasûl-i Ekrem’in bey’ât esnasında buyurduğu “ Ben kadınlar ile musafaha etmiyorum” ifadesi bağlayıcılık açısından umûmî bir mahiyet arz eder. Bu ifadenin bey’at zamanına has bir uygulama olduğu söylenemez. Çünkü fıkıh usûlüne göre, lafız umûmî olup hususi bir karine yoksa, sebebin özel oluşuna itibar edilmez ve ilgili delilden genel hüküm çıkarılır. Ayrıca tabiatı icabı bey’atın el sıkışma yoluyla olması gerektiği halde Rasûlullah kadınlardan bey’at alırken bunu yapmamıştır. Böyle olunca bey’at dışında normal zamanlarda yabancı ( nâmahrem ) bir kadınla tokalaşmanın hayli hayli haram olduğu anlaşılır. Kendine son derece hakim, günah işlemekten uzak ve masum olan Yüce peygamber bey’at sırasında bile kadınlarla tokalaşmaktan kaçınıyorsa, onun izinden giden ümmetinin daha da dikkatli olması gerekiyor demektir.
Günümüzde bazı kimseler, erkeklerin kadınlarla veya kadınların erkeklerle tokalaşmasını kaçınılmaz bir durum, önemsiz bir mesele ve küçük bir günah olarak görmektedir. Bu yanlış bir fikirdir. Tamamen heva ve hevesten kaynaklanan bu fikir, söz konusu günahı basit görerek umursamayan ve onu terk etmek için hiçbir gayret göstermeyen insanların kendilerini temize çıkarma çabalarından başka bir şey değildir.”[3]

Rivayetlere konu olan bey’atın alınmasına vesile olan Mümtehine Sûresi’nin ilgili ayetinin tefsirinde H. Yazır, aynı rivayetlere değindikten sonra şu kanaatini belirtmektedir:
“ Meşhur ve güvenilir olan husus, Hz. Peygamber’in kadınlar ile musafaha yapmadığıdır.”[4]

Ahkâmu’l-Kuran adlı eserinde M. es-Sâbûnî, kadınlar ile biatleşmeyi değerlendirmiş ve şöyle demiştir:

“ Rasûlullah’ın kadınlar ile biat esnasında tokalaşmadığı sahih olarak varit olmuştur. Bu konuda nakledilen rivayetlerin bütünü, kadınlar ile biatın sözlü olduğunu, hiçbir kadın ile ne biatte, ne de biatın dışında bir başka münasebetle tokalaşmadığını göstermektedir. Hz. Peygamber; ma’sûm, tâhir, fâzıl, şerîf ve nezihliğinde şüphe olmayan biri olduğu halde, kadınlar ile tokalaşmaktan kaçınır ise, hatta biat gibi çok önemli bir durumda bile, kendisinde şehvet egemen olan, fitneden emin olmayan ve damarlarında şeytan dolaşan biri için kadınlar ile tokalaşmak nasıl mübah olabilir. Nasıl oluyor da bazı kimseler, şeriatte kadınlar ile tokalaşmak haram değildir diyebiliyorlar?! Bu çok büyük bir bühtandır.”[5]

Kadınlara has durumlar için yazmış olduğu ilmihal kitabında Faruk Beşer konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
“ Genç ve şehvet duyulabilecek yabancı kadınla tokalaşmak haramdır. Peygamber efendimiz yabancı bir kadının elini tutan ele, kıyamet günü ateş doldurulacağını haber vermiştir. Kendisi de biat esnasında kadınlar ile el sıkışmamış ve sizden sözlü biat alıyorum, buyurmuştur. Âişe annemiz de yemin ederek: “ Allah Rasûlü’nün eli kadın eline değdi diyen yalan söylemiştir.”[6]

“ Tahrîru’l-Mer’eti Fî Asri’r-Risâleti” adlı kitabında Abdulhalim Ebû Şekka Hz. Peygamber’in kadınlar ile olan münasebetlerini; hem bey’at, hem de bey’at dışındaki durumlar itibariyle inceledikten sonra, şu kanaate varmıştır:
“ Rasûlullah’ın kadınlar ile tokalaşmadığı sabittir ve bu durum ümmeti için bir ta’limdir. Bazı zamanlarda kadınlar ile temas etmesi durumu ise, tamamen fitneden emin olma durumundadır. Bu nedenle, fitneden emin olunmadığı zaman, “sedd-i zerâi/zararın önlenmesi kabilinden” tokalaşmaktan uzak durulması icap eder.”[7]

Mevdûdî “ Hicab” adlı eserinde aynı rivayetlere dayanarak şu kanaatini belirtmiştir:

“ Bu hükümler genç kadınlar içindir. Yaşları ilerlemiş, cinsi faaliyetleri kesilmiş bulunan kadınlar sözü geçen hükmün dışındadır. Genç ve yaşlı kadınlar konusundaki bu ayrımın sebebi nedir? Açıkça anlaşılıyor ki, önemli olan cinsi hislerin tahrik edilmesi meselesidir. Yani seksüel duyguların başı boş gidişini önlemektir.”[8]

Tokalaşmayı Mübah/Helal Kabul Edenler:

Aynı ayetin tefsirinde S. Ateş, rivayetlerin akabinde şu yorumu yapmaktadır:

“ Herhalde bazı kimseler bu rivayetlere dayanarak kadınların erkeklerle musafaha etmesini haram veya mekruh saymışlardır. Gerçeği söylemek gerekirse bu rivayetler, kadınların erkeklerle musafahasının haram olduğunu göstermez. Çünkü bunların birincisinde Peygamber adına kadınlardan biat alan Ömer’in, kadınları görmeden kapı aralığından elini uzatarak onlarla musafaha ettiği, başka birinde Peygamber’in eline bir kumaş parçası dolayarak kadınlarla musafaha ettiği; başka birinde Peygamber’in elini batırdığı suya kadınların da daldırmak suretiyle biat aldığı ve son rivayetlerde ise Peygamber’in kadınlar ile musafaha etmediği anlatılmaktadır ki, bunlar arasında çelişki vardır. Şayet Peygamber’in; “ Ben kadınlar ile musafaha etmem” dediği doğru ise, bu, en fazla kerahiyet bildirir. Çünkü bunun aksini söyleyen hadis iki yolla rivayet edilmiştir. Kaldı ki, Hind’in biat esnasında gelip Peygamber’in elini tutup ona dehalet etmesi ve Peygamber’in ona engel olmaması, bu musafahanın haram olmadığını gösterir. Haram olmak için kesin delil gerekir. Eşyada asıl olan ibahadır. Kadınlarla musafahanın haram olduğuna dair kesin bir delil yoktur.”[9]

İ. Derveze ise ilgili ayetlerin tefsirini ve bu münasebetle yapılan biatleri ve ilgili rivayetleri naklettikten sonra şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“ Herhalde erkeklerin kadınlar ile tokalaşmasının mekruh veya haram olduğunu söyleyenlerin dayanakları bu hadislerdir. Bu hadisleri delil almaları yerinde bir davranış olabilir. Ancak bu hadislerin, mekruh veya haram gibi bir kesinlik ifade etmediğini söylememiz doğru olur. En iyisini Allah bilir.”[10]

Yukarıda vermiş olduğumuz değerlendirmeleri ve rivayetlerin ifade ettiği anlamları karşılaştırdığımızda, her ikisinden de, bu rivayetlerin kadın erkek ilişkisindeki “ tokalaşma” olayı bağlamında ağırlık kazanarak ele alındığını, asıl bağlamından ve içerdiği mesajdan, toplumsal ahlaki kurallara verilen önemden ve toplumsal sözleşme olan biatten koparıldığı görünmektedir. İşte bu kopuş söz konusu rivayetlerin yanlış anlaşılmasına ve buna bağlı olarak da yanlış hükümler çıkarılmasına neden olmuştur.

Kadınlar ile erkeklerin tokalaşması konusuna münhasır söylenmiş gibi algılanan söz konusu rivayetler, yalnız başına değerlendirilmiş ve bu konuda varit olan diğer rivayetler yokmuş gibi hüküm verilmiştir. Bir konuda hadislerden hüküm çıkarmak istediğimizde, o konuyla ilgili bütün rivayetleri toplayıp, bu toplanılan rivayetlerin bütününden hareketle bir sonuca gitmek veya hüküm vermek gerektiği ilkesi[11] tamamen göz ardı edilmiştir. Yukarıda nakledildiği gibi, bu hadislerin yer aldığı aynı kaynaklarda Hz. Peygamber’in ve diğer bazı sahabenin kadınlar ile temas edip, değişik vesilelerle bir birlerine dokundukları, nakledilmiştir.

[1] İbn Arabî, Ebû Bekir M. b. Abdillah, Ahkâmu’l-Kuran, beyrut, tsz., IV, 1791.
[2] İbrahim Cânan, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, İstanbul, tsz., I, 115-16.
[3] Zekeriya Güler, Kırk Hadiste Kadın, Konya, 1997, s. 255-56.
[4] M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kuran Dili, İstanbul, tsz., VII, 557.
[5] Es-Sâbûnî, M. Ali, Ahkâmu’l-Kuran, Mekke, tsz., II, 565-66.
[6] Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, İstanbul, 1997, 246. Ayrıca bkz: Rauf Pehlivan, Büyük Kadın İlmihali, İstanbul, 1997, s. 469-71.
[7] Abdulhalim Ebû Şakka, Tahrîru’l-Mer’eti Fî Asri’r-Risâleti, Kuveyt, 1990, II, 92-93.
[8] Ebu’lalâ Mevdûdî, Hicap, ( Trc: Ali genceli ) , İstanbul, tsz., s. 406-7.
[9] Süleyman Ateş, Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, tsz., IX, 397-98.
[10] İzzet Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, ( Terc: Ramazan Yıldırım ), İstanbul, 1998, VII, 231.
[11] Yusuf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, ( Çev: Bünyamin Erul ), İstanbul, 1991, s. 117-128.
Metinlerin Muhteva Bakımından Değerlendirilmesi

Yukarıda nakletmiş olduğumuz rivayetlerin tamamı, Hudeybiye antlaşması sırasında ve Mekke’nin fethedilmesinin ardından yapılan biatler ile ilgili rivayetlerdir. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, Rasûlullah’ın kadınlar ile tokalaşmadığını bildiren bu rivayetler, tek bir olayın veya aynı konudaki birkaç olayın aktarılmasından ibarettir. Konunun öncelikle bu çerçeve içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yani, rivayetler bir durum tespiti yapmaktadır. Dînî bir emri veya yasağı dile getirmemektedir.

Söz konusu rivayetlerin nakledilmesi sürecinde ne gibi bir muhteva değişikliğine uğramış olduğu ve bu değişikliğin tarihi nedenleri için Rıza Savaş’ın konumuzla ilgili şu değerlendirmesini burada zikretmek istiyoruz. Müellif eserinin, “ Muhtevanın Oluşmasını Etkileyen Faktörler” başlığı altında konumuzla ilgili şu yorumu yapmıştır:

“Cahiliyye döneminde insanların sahip oldukları adet ve gelenekler, müslüman olmakla hemen sona ermedi. İslam, insanlar üzerinde önemli değişiklikler meydana getirdi. Ancak, bazı insanların, yine de daha önceki düşüncelerin etkisinde kaldıkları anlar olmuştur. Ridde olaylarının ve Hz. Osman’dan sonra ortaya çıkan olayların cahiliyye devrinden kalma düşünceler ile ilgili tarafları bulunmaktadır. Kabilecilik anlayışının pek çok olayda ve mezheplerin çıkmasında önemli rolü olmuştur. Mezheplerin ve çeşitli anlayışların Kuran ayetlerini ve hadisleri yorumlamadaki tavırları, “sire” muhtevasının farklı şekiller almasına doğrudan etki etmiştir, diyebiliriz. Ayrıca bu malzemenin oluşmasında siyasi otoritenin de önemli rolü olduğu söylenebilir.

Muhtevanın farklı şekilde oluşmasına, bazı konularda rivayetlere uygulanan sansürün de etki ettiği anlaşılmaktadır. Bunun izleri, rivayetler yakından incelendiği ve mukayeseler yapıldığı zaman daha iyi görülmektedir. Sansürün nedenleri, yukarıda temas ettiğimiz birkaç madde ile sınırlı olmayıp daha başka nedenler de düşünülebilir. Burada rivayetlerdeki sansüre bir örnek vermek istiyoruz.

Et-Taberî, Mekke fethinden sonra, Mekkelilerin Hz. Peygamber’e bey’at için toplandıklarını, Hz. Peygamber’in bunun için safa tepesine oturduğunu, Hz. Ömer’in ondan biraz aşağıya oturarak insanların Hz. Peygamber’i rahatsız etmelerini engellediğini, erkeklerin bey’atının bitmesinden sonra kadınların Hz. Peygamber’in yanına geldiklerini ve ona bey’at ettiklerini ifade ederken konuya şöyle devam eder: “ Rasûlullah Ömer’e onların (kadınların) bey’atını kabul et” dedi ve kadınlara istiğfarda bulundu. Ömer de kadınların bey’atlerini kabul etti. Rasûlullah kadınlar ile tokalaşmıyordu. Helal olanlar hariç o hiçbir kadına, hiç bir kadın da ona dokunmamıştır.” Bu rivayette açıkça Hz. Ömer’in kadınlar ile tokalaştığı kaydedilmemektedir. Halbuki rivayetin muhtevası onun kadınlar ile tokalaştığını ifade eder. Aynı olayı anlatan Kurtubî “ ...Hz. Peygamber erkeklerin bey’atlerini kabul ettikten sonra Safa tepesine oturdu. Ömer de ondan bir az aşağıya oturdu. Hz. Peygamber kadınlara bey’at şartını konuşmaya başladı. Ömer de kadınlar ile tokalaşıyordu. Taberî’nin rivayetinde Hz. Ömer’in kadınlar ile tokalaşması açıkça yazılmadığı halde Kurtubî bu rivayeti sansürsüz vermiştir.

Yukarıda kaydettiğimiz bu olaydan önce Medine’de de kadınların bir evde toplandıklarını ve Hz. Peygamber’in Hz. Ömer’i kadınlardan bey’at almak üzere görevlendirdiği ve onunda bu görevi yaptığı zikredilmektedir. Ancak bu olayı bize nakleden rivayetlerde de Hz. Ömer’in bey’at esnasında “kadınlarla tokalaşması” kısmının sansüre uğradığı söylenebilir. Çünkü olayı bize aktaran ve bey’at esnasında kadınların arasında bulunan Ümmü Atıyye; “ ...Ömer elini evin dışından bize uzattı, biz de evin içinden ellerimizi ona uzattık, sonra şöyle dedi: “ Allah’ım şahit ol!.” Görüldüğü gibi eller havada kalmıştır, tokalaşmaya konan sansür burada açıkça görülmektedir.

Muaviye b. Ebî Süfyan, annesi Hind bt. Utbe, beyat için geldiği zaman Hz. Peygamber’in onunla tokalaştığını söylemektedir.”[1]

R. Savaş’ın bu yaklaşımını teyit eden bazı yaklaşımları hadis şerhlerinde yapılan açıklamalarda da görebilmekteyiz. Örneğin İbn Hacer, Buhârî’nin rivayet etmiş olduğu Âişe’nin rivayeti için şöyle demektedir. Âişe’nin rivayeti, Ümmü Atiyye’nin rivayetine bir reddiye özelliği taşımaktadır.[2] Yani, Âişe’nin yeminle te’kit ederek söylediği, Rasûlullah’ın elinin hiçbir hanımın eline değmediği ifadesi, Ümmü Atiyye’nin Rasûlullah ile tokalaşmış olduğunu ifade eden hadisini reddetmek içindir. Bu açıklama, tepkiselliğin rivayetlerde önemli bir rol oynadığının ip uçlarını vermektedir.

İbn Hacer’in, rivayetteki; “Ümmü Atiyye’nin, ‘...hemen elini çekti’ ifadesini, Rasûlullah’ın elinin bu esnada örtülü olmasıyla te’vil edebiliriz”[3] şeklindeki yorumu, Rasûlullah’ın elinin, hanımlarının dışında hiçbir kadının eline değmemiş olduğu inancının ve kanaatinin bir ürünüdür.

Şerhlerde gördüğümüz açıklamalarda, Rasûlullah’ın elinin hiçbir kadının eline değmemiş olduğunu ispatlama gayreti açıkça görülmektedir. İşte bu gayret, muhteva üzerinde oldukça önemli bir tesir icra etmiş ve bazı ifadelerin rivayetten düşürülmesine neden olmuştur. Metinlerin rivayet sürecinde uğramış oldukları muhteva değişikliğine ilişkin bu değerlendirmeden sonra, şimdi de semantik analize ve metin tenkidine geçebiliriz.

[1] Rıza Savaş, Siyer ve Kaynakları, İzmir, 1995, 20 – 23.
[2] İbn Hacer, Ahmed b. Ali, Fetuhu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Beyrut, 1989, VIII, 821.
[3] İbn Hacer, a.g.e., XIII, 252.

5.Bölüm
Semantik Analiz ve Metin Tenkidi

Buraya kadar nakletmiş olduğumuz rivayetleri ve görüşleri, hem semantik yönden, hem de rivayetlerdeki metinlerin anlaşılması ve yorumlanması yönünden değerlendirmeye çalışacağız. Ancak önce, semantik hakkında ve buradaki rivayetlerde semantiğin nasıl bir görev üstleneceğinden kısaca bahsetmek istiyoruz.

Semantik: Kelimeler ile, bu kelimelerin temsil ettikleri nesneler arasındaki ilişkiyi inceleyen ilimdir. Yani, kelimenin vaz’ olduğu mana ile, o mananın temsil ettiği şey ile ilişkisini inceler.[1]
Kelimeyi dil içerisindeki işlevi bakımından genel olarak tasnif eden filologlar, semantikten başka, sintantik[2], pragmatik[3] olarak da ayırırlar. Kelimenin bu üç anlam katagorisinden özellikle semantik, oldukça önemli bir anlam-bilim ve yorumlama elemanıdır. Yorum bilgisi ( Hermeneutics ) açısından semantik, mana ile ilgilenen geniş, kapsamlı bir bilimdir. Bu bilim ile ilgili T. Izutsu şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“Manası olan her şey semantiğin konusu olabilir. Henüz bir semantik bilimine sahip değiliz. Elimizde olan, çeşitli anlamlandırma nazariyeleridir. Semantik hakkında konuşan herkes, kelimeyi istediği biçimde anlamağa kendini yetkili görüyor. Halbuki semantik, bir dilin anahtar terimleri üzerinde bir tahlil çalışmasıdır. Bu çalışma, dili yalnız bir konuşma aleti olarak değil, bundan daha önemli olmak üzere, kendilerini kuşatan dünya hakkındaki anlayış ve düşüncelerinin de aleti olarak, o dili kullanan halkın, dünya hakkındaki düşüncelerini kavramak için yapılır. Bu suretle semantik, bir ulusun tarihinin, şu veya bu önemli devresindeki dünya görüşünün mahiyeti hakkında bir çalışmadır.”[4]

Izutsu’nun semantiği getirdiği bu açıklamalar ile anlıyoruz ki, kelime sadece vaz’ olduğu anlamı göstermekle kalmıyor. O kelimenin mensup olduğu dilin konuşulduğu kültürden nasıl etkilendiği ile birlikte, o kültürün tarihi gelişimi hakkında bilgi vermektedir. Bu durum da bize, manaların yalınız başına değil daima bir sitem veya sistemler içerisinde değer kazandığını gösterir. Tabii ki kelimenin bu özelliği, özellikle anlam-bilim ve yorumlamada önem kazanmaktadır. [5]

Kelime semantik açıdan ele alınınca iki tür anlam ortaya çıkmaktadır. Birincisi, kelimenin asıl vaz’ olduğu manadır ki, biz onu yalnız başına, bulunduğu münasebet sistemi dışında da mütalaa etsek, kelime yine de o manayı ifade eder. İşte kelimenin bu sürekli manasına “ Esas Mana” denilmektedir. İkincisi ise, kelimenin özel birer sistem içerisinde yer almasıyla, sistemin diğer düşünce ve kanaatleriyle irtibat kurar, onlardan yeni elemanlar alır ve yeni bir anlam kazanır. Çoğu zaman bu yeni elemanlar, kelimeyi o kadar etkiler ki, onun asıl manasını kökünden değiştirir. İşte kelimenin kökünden – aslından – gelmeyen, fakat içinde bulunduğu münasebet siteminden doğan bu manaya “İzafi Mana” denir.[6]

Örneğin; “kitap” kelimesi, esas manası itibariyle sıradan bir kitabı ifade ederken, Kuran içerisinde; Allah, vahiy, tenzil, nebi, ehl-i kitap kelimeleriyle yakından ilişkiye girer ve yeni bir anlam kazanır. “ Yevm” kelimesi, “saat” kelimesi de böyledir. Bu kelimeler günlük dilde normal gün ve saati gösterirken, Kuran sistemi içerisinde; kıyamet, hesap günü, son hüküm günü gibi anlamlar kazanır.[7]

Kelimeler, karışık sosyal ve kültürel varlıklardır. Realite dünyasında tek kelime dahi yoktur ki, onun manası asıl manadan ibaret olsun. İstisnasız bütün kelimeler, az çok bulundukları özel kültürden etkilenmişlerdir. Yeni ve izafi bir mana kazanmışlardır. Kelimenin izafi manası dediğimiz şey, zaten o kültürün ruhunun açık olarak kendini göstermesinden ve o dili kullanana insanların genel psikolojik veya başka eğilimlerinin, gerçek görünümünden ve yankısından başka bir şey değildir.[8]

İslami ilimlerin tarih içerisindeki gelişmesi sürecinde, dinin bir çok temel kavramlarına, gerek yeni karşılaşılan inanç ve kültürlerin, gerekse ortaya çıkan fıkhî, itikâdî ve siyâsî ekollerin geliştirdikleri doktrinlerin tesiriyle, oldukça fazla miktarda izafi anlamlar girmiştir. Sadece girmekle kalmayıp, bu süreçte yapılan tüm çalışmalarda etkili olmuştur. Şerh, tefsir ve diğer alanlardaki çalışmaların büyük çoğunluğunda, asli mana değil izafi anlam etkili olmuştur, denebilir.

Çalışmamızda üzerinde durduğumuz tokalaşma/musafaha sözcüğü ve dokunma/mess kelimesi etrafında cereyan eden rivayetler ve yorumlarda da bu izafi anlam kendisini ve etkisini göstermektedir. Hatta, belli dönemlerdeki hakim paradigma, bu kelimelerin anlamlarını, içerisinde geçtikleri cümle ve paragrafın yegane anlamına çevirmiş ve vurgu tamamen bu noktaya kaymıştır. Bu kaymanın nedeni ise, paradigmanın kelimelerin anlamlarında meydana getirdiği izafi anlamdır.
Mess kelimesi, m.s.s harflerinden oluşan ve Kuran’da farklı anlamlarıyla sıkça geçen bir sözcüktür. Değişik çekimleri/türevleriyle bu kelime Kuran’da 61 defa geçmektedir.[9] Daha çok dokunmak, temas etmek anlamında kullanılmıştır. Kelimenin asıl/esâsî manası budur. Örneğin aşağıdaki ayetlerde bu anlamıyla kullanılmıştır.

“ Eğer size bir zarar/yara dokundu ( messe ) ise, onlara da bir benzeri dokunmuştu.” ( Âl-i İmrân, 3 / 140 ) Bu ayette iki kez aynı anlamda geçmiştir.

“ İnsanlara bir sıkıntı/zorluk dokunduğunda ( messe ) gönülden Rab’lerine yalvarırlar.” ( Rûm, 30 / 33 )

“ Ateş/Cehennem bize ancak sayılı günler dokunur, dediler.” ( Bakara, 2 / 80 )

Bu kelime ( mess ) kadın erkek ilişkisi ile ilgili kullanıldığında ise, cimâ/cinsel ilişkiyi anlatır. Aşağıdaki ayetlerde bu anlamda geçmemiştir.

“ Henüz kendilerine dokunmadığınız veya mehir belirlemediğiniz kadınları boşamanızda bir sakınca yoktur.” [10] ( Bakara, 2 / 236 )

Meallerde, “dokunmadığınız” şeklinde tercüme edilen; “ mâ lem temessûhünne” nin anlamını Zemahşerî, “ mâ lem tücâmiûhünne” olarak, yani cimâ/cinsel ilişkide bulunmadığınız şeklinde vermiştir.[11] Doğru anlam da budur. Yoksa, meallerdeki anlamıyla ayetin verdiği mesaj doğru anlaşılmamaktadır. Çünkü, dokunmak mücerret bir teması ifade eder. Ayet ise böyle bir teması değil, cinsel ilişkiyi kastetmektedir.

Bir kelimeye yüklenen esas ve izafi anlamın, sözün içerdiği anlam ve mesajı ne derecede değiştirdiği bu örnekte gayet açık bir şekilde görülebilmektedir. Ahzâb Sûresi 49. Ayette de bu şekilde kullanılmıştır.

Çalışmamızın konusu olan Âişe hadisinde de bu kelime ( mess ) geçmektedir. Rivayetin içerisinde geçtiği bağlamına göre bu kelimeden kastedilen anlam, “dokunmaktır”. Çünkü rivayetler, Âişe’nin de muhtemelen müşahede ettiği (her ne kadar bu durum rivayetlerde açık değilse de ) tarihi bir olay olan biatleşmekten ve bu esnada Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu davranıştan bahsetmektedir. Yani Âişe, benim gördüğüm kadarıyla o anda Rasûlullah hiçbir kadın ile tokalaşmamıştır. Eli bir kadının eline değmemiştir, demektedir. Bu anlamı doğru bir anlamdır. Ancak, bir çok çağdaş Müslüman alim, bu sözü ( Âişe’nin sözünü ) asıl bağlamından koparıp, genel bir duruma dönüştürerek, erkekler ile kadınların tokalaşmasının haramlığına delil saymaktadırlar. Bu yaklaşıma göre Âişe’nin sözü şu anlama gelmektedir: “ Yemin olsun ki Hz. Peygamber’in eli hayatı boyunca hiçbir kadının eline değmemiştir.” Haram hükmüne mesnet yapılan bu söz artık asıl anlatmak istediği anlamdan kopmuş ve semantik olarak, belli bir inanışın/paradigmanın anlamak istediği anlamı yüklenmiştir. Bu anlamı üstlenen ifadenin artık biatleşme ile ilgisi kesilmiştir ve dîni bir kuralı/hükmü bildirir hale gelmiştir.

Bize göre söz konusu ifade bağlamından koparılıp müstakil ve genel bir ifade gibi anlaşılmak istenirse - gerçi böyle müstakil olarak nakledilmiş bir rivayet yoktur- bu taktirde; rivayette geçen “ mess” kelimesinin anlamını dokunmak/tokalaşmak olarak değil, cimâ/cinsel ilişki olarak anlamamız gerekir. Çünkü, Hz. Peygamber’in peygamberliği boyunca, hiçbir kadının eline mücerred olarak dokunmamış olması, Âişe’nin müşahede edebileceği bir durum değildir. Bu nedenle rivayet böyle bir anlamı ve hükmü anlatmış olamaz. Ancak, Hz. Peygamber’in iffetini ve yüce ahlakını anlatabilir ve o zaman da anlamı şöyle olur: Hz. Peygamberîn eli, asla kendisine helal olan eşleri dışında bir kadına cinsel ilişki anlamında dokunmamıştır. Yani, asla zina etmemiştir. Ait olduğu bağlamından koparılarak müstakil olarak söylenilip delil alındığında bu sözün anlamını böyle anlamak durumunda kalırız. Başka türlü anlamak rivayeti yanlış anlamaktır.

Yukarıda nakletmiş olduğumuz rivayetlerde üzerinde durmamız gereken diğer bir ifade de; Ümeyme bt. Rukayka’nın rivayetinde geçen; “ Ben kadınlarla tokalaşmam / İnî lâ Usâfihu’n-nisâ” ifadesidir. Yine aynı rivayette geçen, rivayetin sahibi Ümeyme’nin; “ Bizimle tokalaşmıyor musunuz?”, “ Uzat elini sıkalım yâ Rasûlallah” gibi sözleridir.

Rivayette geçen, “ ben kadınlarla tokalaşmam” ifadesi bu şekilde tercüme edildiğinde, hem anlam kaymasına uğramaktadır, hem de asıl anlattığı anlamı yitirmektedir. Bu nedenle sözün nerede ve hangi münasebetle söylendiğine bakmamız gerekir. Şayet bunu Hz. Peygamber, genel bir adetini veya dîni bir kuralı bildirmek maksadıyla söylemiş olsa idi, o zaman bu sözü böyle tercüme etmek doğru olurdu. Fakat bu söz, kalabalık ve izdihamın bulunduğu bir ortamda söyleniyor ise, sözün anlamı, söylenmiş olduğu o ana ve o an ile bitişik olan yakın gelecek zamana aittir. Bu taktirde de anlam şöyle olacaktır: “Ben bu durumda kadınlar ile tokalaşmıyorum. Veya, tokalaşamayacağım. Çünkü şartlar öyle gerektirmektedir.” Bu şekilde bir anlamlandırmaya gitmemizi gerektiren faktörler vardır. Bunların birincisi, Arapça’da muzârî fiilin anlamının, şimdiki zaman ve yakın gelecek zaman olmasıdır. İkincisi ise, Hz. Peygamber’in; “ Benim bir kadına olan sözüm yüz kadına olan gibidir” ifadesidir. Bu ifade bize, sözün söylendiği ortam ve şartlar hakkında yeterli bilgi vermektedir. İfadeden anlıyoruz ki biat ortamı oldukça kalabalıktır. Bu şartlar altında Rasûlullah; kadınlar adına kendisiyle biatleşmeye gelen temsilci kadına yukarıdaki sözüyle şunu anlatmak istemiş olmalıdır: “Şartları görüyorsunuz, ben bu durumda hanımlar ile tokalaşamayacağım, sizinle biatleşmem söz iledir, sizinle sözlü biatleşiyorum.” İfadelerin bütününü, vaki olan bir olay bağlamında düşündüğümüzde, verdiğimiz bu anlamların isabeti daha iyi anlaşılacaktır. Ancak ifadeleri, dîni bir hüküm çıkarmak için okuyup anlamak istediğimizde ise, o ifadelerin kastetmediği anlamları anlamamız kaçınılmaz olacaktır.

Biat esnasında Ümeyme ile Rasûlullah arasında geçen diyalogda konuyla ilgili önemli bir nokta daha vardır. Bu da, Ümeyme’inin tokalaşmak istemesidir. Rivayetlerde değişik ifadeler ile anlatılan bu tokalaşma isteği açıktır. Söz konusu talepten hareketle şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Hz. Peygamber’in (a.s.) zamanında değişik vesileler ile kadınlar erkeklerle tokalaşabilmektedirler. Şayet böyle bir sosyal alışkanlık olmamış olsa idi, rivayetlerde zikredilen hanımların gayet rahat bir şekilde Rasûlullah ile tokalaşmayı talep etmemeleri gerekirdi.

“ Ben kadınlar ile tokalaşmıyorum ” ifadesi için şöyle bir yorum yapmamız mümkündür: Rivayetlerden ve özellikle de Âişe’nin kullandığı üsluptan, Âişe’nin olay anında hazır bulunduğu anlaşılmaktadır. Biat işleminin başından sonuna kadar müşahidi olmuş olmalıdır ki, Rasûlullah’ın elinin hiçbir kadının eline değmemiş olduğunu görebilsin. Hadislerdeki ifadeler, Âişe’ye ait bir kanaati göstermekten daha ziyade, bir müşahedeyi anlatmaktadır.

Biat olayında Hz. Peygamber’in kadınların ellerini sıkmayıp, onlardan söz ile biat alması ve özellikle de el sıkmayacağını belirtmesi, onun şahsi hassasiyetinin bir sonucu olabileceği gibi, bu davranışında Âişe’nin kıskançlığı faktörü de olabilir. Bunun bir ihtimal olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü, Hz. Peygamber’in eşlerine karşı çok nazik ve hassas olduğu, onların incinmesine neden olabilecek şeylerden bilhassa kaçındığı bilinmektedir. Âişe’nin ise, Rasûlullah’ın hanımları arasında hem ayrıcalıklı bir yerinin olduğu,[12] hem de hanımlar arasında en kıskanç ve en genç hanım olduğu bir gerçektir.[13] İşte bu pozisyondaki bir hanımın müşahedesi altında yapılan bir biatleşmede, Hz Peygamber’in davranışı üzerinde çok az da olsa bir etkisinin olmuş olduğunu düşünüyoruz.

Bu rivayetlerden, tokalaşmanın haram olduğu hükmünü çıkarmanın isabetli olmadığını şöyle izah edebiliriz: Bazı alimlerin anladığı gibi, bu söz ile kadınlarla tokalaşmanın haramlığı kastedilmiş olsa idi, diğer rivayetlerde belirtilen Ömer’in tokalaşması, diğer sahabenin kadınlar ile teması onaylanamazdı. Ebû Mûsa’nın kavminden bir kadına saçlarını yıkatıp taratması, tokalaşmadan aşağı bir temas sayılamaz. Yine Hz. Peygamber’in bir cariyenin elinden tutarak Medine’nin her yerinde gezdirmesini, sadece onun tevazuu ile açıklayamayız. Şayet bu cariyenin elinden tutması onun bir tevazuunun[14] sonucu ise, yukarıdaki rivayetlerde belirtilen tokalaşmamasının da, ona ait bir hassasiyetin sonucu olarak kabul etmek gerekir.

Rivayetlerde özellikle vurgulanan Hz. Peygamber’in kadınlar ile tokalaşmadığını belirtmesi, bu fiilin ümmeti için de yasak olmuş olduğunu bildirmek istese idi, “ Ben tokalaşmıyorum” yerine, “ Ümmetime kadınlar ile tokalaşmak haramdır”, veya; “ helal değildir” buyurması gerekirdi.

Nakletmiş olduğumuz rivayetlerde metin bakımından gördüğümüz bir diğer problem de, Ömer’in biat almak için gittiği evdeki kadınlar ile yaptığı biatleşmedir. Bu rivayette bazı detayların bir şekilde eksik kaldığı açıktır. Rıza Savaş’ın tespit ettiği gibi, muhtevanın bozulduğu doğrudur. Kapının dışından uzatılan el ile ( Ömer’in eli ), içeriden uzatılan elin ( hanımların elleri ) ne olduğu ifade edilmemiştir. Bu eller karşılıklı olarak havada kalmadığına göre, temsilen bir hanımla bile olsa tokalaşmanın olması gerekir. Böyle bir tokalaşmadan bahsedilmediğine göre bu noktanın rivayetten sansür edilerek hakim paradigmanın yönlendirmesi doğrultusunda düşürülmüş olduğunu düşünmemiz gerekmektedir.

Ayrıca, Mekke’de alınan biat esnasında Ömer’in kadınların ellerini sıkmış olduğunu bildiren rivayet, diğer rivayetlere istinaden tokalaşmanın haram olduğu hükmünü çıkarmanın zor olduğunu gösteren çok önemli bir delildir.

[1] Toshihiko Izutsu, Kuran’da Allah ve İnsan, ( Trc: Süleyman Ateş ), Ankara, tsz., s. 14.
[2] Sintantik: Kelimelerin diğer kelimeler ile, sembollerin diğer semboller ile, aralarındaki ilişkiyi inceleyen ilimdir.
[3] Pragmatik: Kelimeler ile, insan davranışları arasındaki ilişkiyi, kelimeler ile diğer sembollerin hareketlerimizi etkileme şekillerini inceler. Bkz: Izutsu, a.g.e., 22; Hüseyin Batuhan, Modern Mantık, 37; Turan Koç, Din Dili, Kayseri, tsz., 15.
[4] Izutsu, a.g.e., 14.
[5] Izutsu, a.g.e., 21.
[6] Izutsu, a.g.e., 22 – 24.
[7] Izutsu, a.g.e., 23.
[8] Izutsu, a.g.e., 25.
[9] M. Fuad Abdulbâkî, el-Mu’cemü’l-Müfehres Lielfâzı’l-Kuran’i’l-Kerîm, Beyrut, tsz., s. 666-7.
[10] Bu ayetin mealleri için bkz: M. Esed, Kuran Mesajı, İstanbul, 1999. Suat Yıldırım, Kuran’ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, İstanbul, 1998.
[11] Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Cârullah M. b. Ömer, el-Keşşâf An Hakâiki Gavâmidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vechi’t-Te’vîl, Beyrut, 1995, I, 281. Ayrıca bkz: Zeccâc, Ebû İshâk İbrâhîm b. es-Serî, Meâni’l-Kuran, Beyrut, 1988, I, 318.
[12] Abdulhamid Mahmud Tahmaz, es-Seyyidetü Âişe, Dimeşk, 1988, s. 45-47.
[13] Nabia Abbott, Hz Muhammed’in Sevgili Eşi Ayşe, ( Terc: Tuba Asrak Hasdemir), Ankara, 1999, 55- 87.
[14] Bu konuda bkz. İbn Mace, Zühd, 16.

6.
Sonuç:

Çağdaş yaşamın müslümanlar nezdinde ortaya koyduğu önemli problemlerden biri de kuşkusuz kadın erkek ilişkisidir. Sosyal hayatın çeşitli katmanlarında, farklı etkinlik ve münasebetlerde ortaya çıkan bu problemin en göze batan cephesi tokalaşmadır. Ülkemiz başta olmak üzere, modernitenin getirdiği yaşam biçimini ve sosyal hayatın şartlarını bir türlü tarihsel İslam’ın öngördüğü ölçüler çerçevesinde uzlaştıramayan ülke ve toplumlar, zikrettiğimiz alanlarda çok ciddi sorunlar yaşamaktadırlar.

Bizce bu yaşanan sorunların kaynağı, din ve onun mesajları değildir. Sorun, dini ve dinin mesajlarını okuyuş ve anlayış yöntemimizdir. Müslüman alimlerin zihinsel inşalarında oldukça etkili olan İslam’ın tarihi tatbikatı ve geçmişi oluşturan paradigmalar, çağdaş sorunları çözebilmede çok önemli bir engel oluşturmaktadırlar. Bu nedenle rivayetleri, ihtiva ettikleri asıl/esâsî anlamlarıyla değil, semantik olarak bizim kültürümüzü, tarihimizi, etkisinde olduğumuz paradigmayı yansıtan anlamlar ile okuyup anlıyoruz. Böylece, din ve onunla ilgili rivayetler bize kendilerine ait olan anlamları ifade edememekte, biz; bize ait olan anlamlar ile onları anlamaktayız.[1]

Hadis külliyatlarında tahriç edildikleri “kitap” ve “bab” başlıkları ve ihtiva ettikleri anlamlar itibariyle de tamamen biat konusuna ait olan rivayetler, asıl anlamları yapılan bu tarihi olaylardaki Rasûlullah’ın davranışını tespitten ibaret iken, İslam Dini’nin kadın erkek ilişkilerini düzenleyen dini ilkelere dönüşmüştür. Kuşkusuz bu dönüşümü sağlayan bizim okuyuş tarzımızdır. Bu okuyuş tarzında rivayetler ile olan ilişkimiz, onları, kurmayı istediğimiz dünyayı oluşturacak malzemeler olarak algılamaktır. Nitekim öyle de olmuş ve bu rivayetler, Hz. Peygamber’in bireysel bir tercihi olmaktan çıkıp, bütün ümmetini bağlayan, bütün müslümanlar için her zaman ve mekanda geçerli olan bir yasağa dönüşmüştür. Bu dönüşüm, konuyla ilgili rivayetleri birlikte bir bütün olarak değerlendirdiğimiz taktirde gözden kaçmamaktadır.

Mekke’nin fethini müteakip alınan biat töreninde Ömer’in kadınlar ile tokalaştığını bildiren rivayetin, muteber hadis külliyatlarında değil de, Kurtubî’nin tefsirinde nakledilmesini, bu dönüştürme ve muhteva üzerinde değişiklik yapma yaklaşımından başka bir şeyle izah edemeyiz. Ümmü Atiyye’nin Hz. Peygamber’in Medîne’li hanımlar ile yapmış olduğu biatı anlatan rivayetinde; Ömer’in kapının dışından, kadınların da içerden ellerini uzattıklarını ifade eden rivayeti nakleden muteber kaynaklarımız, bu ellere ne olduğu konusunda hiçbir bilgi vermemişlerdir. S. Ateş’in haklı olarak yaptığı yoruma göre, bu ellerin tokalaşmış olması gerekmektedir. Ancak bu tokalaşma durumunu onaylamayan hakim paradigma, dönüştürücü etkisiyle bu elleri havada, sonuçsuz bir eylem olarak bırakmıştır.

Zekeriya Güler, bu hususi olaydan ( biatleşme olayından ) genel bir hüküm çıkarmaya engel olmadığından hareketle, Rasûlullah’ın kadınlar ile tokalaşmamasını, bütün müslümanlar için tokalaşmayı yasaklayan bir emir olarak değerlendirmiştir. “Sebebin husûsiliği hükmün umumiliğine engel değildir” prensibini dikkate alırken, bu prensipten çok daha önemli olan bir kısım ilkeler göz ardı edilmiştir. Örneğin, “haram” hükmünün verilebilmesi için kat’i delilin gerktiği ilkesi bu konuda dikkate alınmamıştır.[2]

Bu rivayetlerin hiçbir şekilde kati delil olma özelliği taşımadığı ise aşikardır. Yine, Hz. Peygamber’in; “ben bunu sevmiyorum”, “ben bunu seviyorum” gibi özel durumlarının, bütün ümmet için teşrîi bir değer taşımadığı prensibi nazara alınmamıştır. Rasûlullah’ın bir fiili işlemeyip de terk etmesi durumunu değerlendiren Şâtıbî konumuz bakımından çok önemli olan şu örnekleri vermektedir:

“ Terk; ya mutlak olur, ya da bir hale özel olur. Mutlak olarak terk edilen şeyin durumu açıktır. Bir hale özel olan terke ise Rasûlullah’ın şu olaydaki şahitliğe yanaşmamsını örnek verebiliriz: Bir zat, çocuklarından sadece birine bulunduğu bağışa Rasûlullah’ı şahit tutmak ister. Rasûlullah ona; “Çocuklarından her biri için buna benzer şeyler verdin mi?” diye sorar. Adam; “hayır” cevabı verince şöyle buyurur: “ Benden başkasını şahit tut. Çünkü ben bir haksızlığa şahitlik etmem.”[3]

Görüleceği üzere Hz. Peygamber, “ Ben şahit olmam” buyuruyor, ancak bu ifadeden başkalarının da şahitlik yapmasının haram olduğu sonucu çıkmamaktadır.
Şâtıbî’nin vermiş olduğu diğer bir örnek de şöyledir:
“ Caiz olan bir şeyin, yaratılış icabı hoşlanılmaması ve bu yüzden terk edilmesidir. Mesela, Rasûlullah keler yemeye yanaşmamış ve “haram mıdır?” diye soruluncu da; “ hayır”, ancak benim memleketimde bulunmaz. Bu yüzden de onu yemeyi içim çekmiyor”, demiştir. Bu mübah olan bir şeyin cibilli bir özellikten dolayı terk edilmesidir. O şeyin işlenmesinde her hangi bir sakınca yoktur.”[4]

Hz. Peygamber, insanların içinde bulundukları koşulları, kültürel ve coğrafi şartları dikkate almıştır. Onları zorlayacak şeylerden şiddetle kaçınmıştır. Çünkü, Allah bu dini insanlara zorluk olsun diye indirmediği gibi, Rasûlü’nü de insanlara zorluk çıkarsın diye göndermemiştir. Aksine Hz. Peygamber ümmetine sürekli; “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” diye tenbihte bulunmuştur.

“ Ben kadınlar ile tokalaşmıyorum” sözü ile ümmetinin/tüm müslümanların da tokalaşmalarını yasaklamak istemiş olsa idi, böyle bir üslup kullanmazdı. Nitekim yasaklamış olduğu şeyler için böyle bir üslup kullanmamıştır. Biat aldığı ortamda, ümmetinin en kalabalık olduğu durumlarından birinde, topluca yasağı duyurma imkanının olduğu bir ortamda açıkça; “ Ümmetimin erkeklerine, kendilerine nikahı düşen hanımlar ile tokalaşmak helal değildir” buyurması gerekirdi. Böyle kesin bir yasaklama getirmediği gibi, kendisine vekaleten hanımlar ile tokalaşan Ömer’e de mani’ olmamıştır. Tam tersine, izin vermiştir. Ömer’e haram olmayan tokalaşmanın bugünün müslümanlarına haram olması ise kabul edilemez. Burada şöyle denilebilir: Ömer’in tokalaşması biat ile ilgilidir. Günümüzde ise tokalaşma selamlaşmanın bir gereğidir. İkisi bir değildir.

Dolayısıyla Ömer’in tokalaşması, bugünkü selamlaşma anlamındaki tokalaşmaya kıyas edilemez. Böyle bir yaklaşımın, aynı zamanda, tokalaşmanın haramlığı için de geçerli olduğunu söylememiz gerekir. Bu durumda da, biat konusundan selamlaşma anlamındaki tokalaşmayı yasaklama vardır. Kaldı ki, kadınlar ile tokalaşma hangi amaç ile olursa olsun, dinin her hangi bir nassı ile yasaklanmamıştır. Bu şekilde bir itirazın bizim tezimizi çürütmeyeceği açıktır.

Sonuç olarak, aktarmış olduğumuz rivayetler ve benzerlerini delil kabul ederek, kadın erkek tokalaşması İslam Dini’ne göre “haramdır” demek mümkün değildir. Kadın ile erkeğin tokalaşmasını haram olarak ispat etmek için bu delillerin dışında başka kati deliller bulunması gerekir. Ancak, bir müslüman bireysel bir tercih olarak; “ Ben, Hz. Peygamber’in biat konusunda bile olsa kadınlar ile tokalaşmamasını kendim için örnek kabul edip tokalaşmıyorum” derse, buna kimse bir şey diyemez. Fakat, kadınlar ile tokalaşanların haram işlediğini söylemek veya onları Rasûlullah’ın yapmadığı bir şeyi yapıyor olarak suçlamaya gelince, bunun kabul edilebilir bir tavır olmadığını da söylememiz gerekir.

[1] Bu tür bir anlayışın Hermenitik kuramları için bkz: William Outwaite, Hans George Gadamer, Çağdaş Temel Kuramlar adlı eserin içinde, ( Terc: Ahmet Demirhan ), Ankara, 1997, s. 33-56.
[2] Bu konuda bkz: Muhammed Ebû Zehra, İslam Hukuk Metodolojisi, ( Terc: Abdulkadir Şener ), Ankara, tsz., s. 42-43; Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, ( Terc: İ. Kafi Dönmez ), Ankara, 1990, s. 215-16.
[3] Şâtıbî, Ebû İshak, el-Muvâfakât, ( Terc: Mehmet Erdoğan ), İstanbul, 1993, IV, 56. Geçen rivayetler için de bkz: Buhârî, Hibe, 12; Müslim, Hibât, 9.
[4] Şâtıbî, a.g.e., IV, 56-57.



Ahmet Keleş
Ekleme Tarihi: 05.07.2010 - 11:09
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: !!__Bölücülere Sesleniş__!!
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
!!__Bölücülere Sesleniş__!!
160 Mesaj -
Bölücülere Sesleniş

Alçaklar, mebus olmak ne haddinize!
Önce, bayrağımızı sevmesini öğrenin.
Türk Milleti; düşmeyecek seviyenize!
Bizdeki, Allah ve Resul aşkını öğrenin.

Her fırsatta, kalleşçe saldırıyorsunuz,
Masum sabilere dahi acımıyorsunuz!
Üç beş kuruş verip, öne sürüyorsunuz!
Eli kanlı katiller olduğunuzu öğrenin.

Irkçılıkla hiçbir işimiz yok, olmaz asla.
Zira ümmetiyiz, ahir zaman Nebi’sinin.
Milletimiz kavga etmez, vatandaşıyla,
Caniliği bırakın da, medeniyet öğrenin.

Anaların-babaların başı dik, gözü yaşlı!
Yiğidini şehit veren, gelinler hep yaslı,
Al bayrağı çok seviyor, genç ve yaşlı,
İlelebet de; onu koruyacağını öğrenin.

Terör olaylarından, çok canlar yanıyor,
Birliğimizi bozmak için, oyun oynanıyor!
Finans kaynaklarını, kurutmak gerekiyor,
Yeter artık, sabrımızın taştığını öğrenin.

Katiller, çabuk unuttunuz Çanakkale’yi!
Kolay mı sanırsınız, ülkemizi bölmeyi?
Koçyiğitler göze aldı, vatan için ölmeyi,
Şehadet bir aşk, bir özlemdir, öğrenin.

İnşâallah bir gün bitecek, terör illeti!
Ey bölücü hainler, bunu kafanıza yazın!
Yurdun tek sahibidir, aziz Türk milleti,
Şanlı tarihi biz yazdık, siz de öğrenin.




İsmail Yalçın
Ekleme Tarihi: 05.07.2010 - 11:00
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ALLAH Sevgisi, ALLAH’ın Varlık Delilleri Üzerinde Düşünerek Artar
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
ALLAH Sevgisi, ALLAH’ın Varlık Delilleri Üzerinde Düşünerek Artar
160 Mesaj -
ALLAH Sevgisi, ALLAH’ın Varlık Delilleri Üzerinde Düşünerek Artar



İman hakikatleri, ALLAH'a duyduğumuz sevgiyi, aşkı ve korkumuzu artıran çok önemli etkenlerdir.



Çevremizde gördüğümüz canlı ve cansız her şeyi ALLAH yaratmıştır. Yarattığı canlılardaki detayları inceledikçe, Rabbimizin büyüklüğünü daha iyi kavrarız. O'nun, ilmiyle kuşattıklarına şahit oldukça O'na olan sevgimiz de artar.



"Ben zaten ALLAH'ı seviyorum, O'nu sevmek ve varlığını anlamak için iman hakikatlerine ihtiyacım yok, ALLAH zaten var" demek çok samimi bir tavır olmaz. Elbette deliller olmadan da ALLAH'ı severiz ancak deliller üzerinde düşünmek ALLAH'ın emridir ve her delil bizi O'na yakınlaştıran bir vesiledir.



Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken ALLAH'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki: "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Ali İmran Suresi, 191)



Bir insana duyduğunuz sevgi, ondaki delilleri gördükçe artar. Örneğin eşinizle olan ilişkinizi düşünün. Eşinizin gösterdiği her güzel tavır, ona olan sevginizi artırır. Size güzel sözle hitap etmesi, yemek yerken nezaketli davranması, temiz olması, kötü bir olay karşısında sabır göstermesi, merhametli olması, sizin eşinize olan sevginizi artıran delillerdir. Bu deliller arttıkça eşinize duyduğunuz sevgi de artar.

ALLAH'ın varlık delillerine şahit olmak da, O'na olan sevgi ve bağlılığı artırır. Bu nedenle iman hakikatlerini önemsiz görmek ve ben zaten onlar olmadan da ALLAH'ı seviyorum demek mümine yakışan bir tavır olmaz.



Ey iman edenler, ALLAH'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)



Ayette rabbimizin de belirttiği gibi inanan herkes O’na yakınlaşmak için vesileler aramalı ve “Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.” (Duha Suresi, 11)

ayeti gereği ALLAH’ın nimetlerini hiç durmadan anlatmayı kendine görev edinmelidir. Bu şekilde kişi hem ALLAH’ın emrini yerine getirmiş olur hem de ALLAH’a duyduğu sevgi ve bağlılığın, ALLAH’ın izni ile artmasına neden olur.



İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. (Bakara Suresi, 5)




Yazar: İbrahim Akın
Ekleme Tarihi: 03.07.2010 - 18:53
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Protesto Ediyorum...................
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
BİR İŞE BAŞLAYIP YARIM BIRAKTIĞIM ZAMAN KENDİMİ PROTESTO EDİYORUM

başladığım işi bitirmeliyim.herşey yarım kalırsa.......
Ekleme Tarihi: 02.07.2010 - 22:01
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Protesto Ediyorum...................
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı keskinmetal



cok insan gördüm üzerinde elbise yok
cok elbise gördüm içinde insan yok deyipde dediklerine inanmayanları pretosto ediyorum

ŞİDDETLE KATILIYORUM...

protesto edecek o kadar çok kişi durum ve olay var ki... buraya hepsini sıralamak zaman alır...


Bu mesaj 1 kez ve en son sonsuz yolculuk tarafından 02.07.2010 - 21:51 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.07.2010 - 21:50
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ..."Rabbin sana küsmedi..."
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
ALLAH sizlerdende razı olsun ..
Ekleme Tarihi: 02.07.2010 - 21:31
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TÖVBEKÂR OLDUM
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
TÖVBEKÂR OLDUM
160 Mesaj -
TÖVBEKÂR OLDUM

Yâ Rab bu aşk bende, benimle her an;
Aşk ile can buldum, canda var oldum!..
Bu zorlu nefsime neyledi zaman?..
Bazen kışa döndüm, kâh bahar oldum!..

Tevhîdin nûruyla, var ettin canı;
Ufkuna nakşettin eşsiz fermânı!..
Tedbirden, takdire dönen her sonu;
Tefekkür ettikçe tövbekâr oldum!..

Kader levhâsında, ince bir sır var;
Bir ömre sığmadı, aşk denen esrâr!..
Âlemi sardıkça bu derin efkâr;
Yanmış ney misâli, âh u zâr oldum!..

Ezelden ebede bu şevk, bu heves;
Firdevs den, Mevâ dan, Naim den bir ses!..
Kutsal emanete yüklü her nefes;
Dal, budak saldıkça, lalezâr oldum!..

Hüzün tezgâhında, süsledin gülü;
Yardın, pâk eyledin mümin gönülü!
Sebepler içinde her tevekkülü;
Sezdikçe hem gizli, aşikâr oldum!..

Yâ Rab yakın sensin, ben benden uzak;
İçimde, iç içe binlerce tuzak!..
Ey gönül geç nefsi, benliği bırak;
Kim demiş âlemde bahtiyâr oldum?!..
Ekleme Tarihi: 01.07.2010 - 08:31
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İlimsiz bir şey olmaz !!!
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
İlimsiz bir şey olmaz !!!
160 Mesaj -
İlimsiz bir şey olmaz


İlimsiz bir şey olmaz, ilim her şeye baştır
Karanlık yollarda o, en aziz arkadaştır

Ondan sadık dost olmaz, ondan vefalı yâr yok
Her şeyde zarar olsa, onda asla zarar yok

İlim, uçsuz bucaksız, bir ummanı andırır
İlimden başka her şey, insanı usandırır

Nasıl kıymetli olmaz, Allah onu övüyor
Bak Nebi-yi muhterem, bir hadiste ne diyor:

Ara, her yerde ilmi, o yer ister Çin olsun
İlim öğrenmek farzdır, her mümin için olsun

Bak Ali-yül-mürteza, ne diyor dinlesene:
(Köle olurum bana, bir harfi öğretene)

Âlimler, dini İslamı, yıkılmaktan kurtarır
Onlar şu yeryüzünde, zılli sıfatullahtır

Mürekkebi ulema, azizdir hatta şundan:
Fi sebilillah akan, şehitlerin kanından

Çünkü cihad-ı ekber, ancak ilimle olur
Kıyamette ilmiyle âmil olan kurtulur

Âlim, zahidden üstün, zühd, ilmin altındadır
Âlimler, ahirette, nebiler yanındadır

Deme cihanda âlim, kalmadı, belki vardır
Aç gözünü, kalbinden zulmet perdesin kaldır

Bu dinin âlimleri, hadisle övüldüler
Beni İsrail’deki nebiler gibidirler

Âlimlerin bir sözü, yıllarca, baki kalır
İnsanı en alçaktan, yükseklere kaldırır

Şimdi âlim bulmak zor, o halde ne yapmalı?
Onların kitabını durmadan okumalı

Kitab, altın bir kafes, ilim içinde kuştur
Kafesi satın alan, kuşa malik olmuştur

Sarıl kitaplara ki, kalbin nur ile dolsun
Önce okuyacağın, Kur'an-ı kerim olsun

Sonra, kıymetli eser, Buhari ve Müslim’dir
Badehu Mektubat-ı İmam-ı Rabbani’dir

Tesavvuf ile fıkıh, burada vaslolmuştur
Öyle bir âlimdir bu, hadisle övülmüştür

Harikalar menbaı, hiç duyulmayan sözler
Asırlarca çözülmez, ne meseleler gizler

Hepsi Mektubatta ve tercümesinde vardır
Onsuz kurtuluş zordur, onsuz ilim, noksandır

Eshab-ı kiram risalesi de, gör, ne iyi
Oku! Güzel anla da, takdir et sahabeyi

Mektubat tercümesi, ebedi seadettir
Çok şükür her yerde var, tamamı bil, üç cilttir

İbni Abidine bak, bir derya ki, sonsuzdur
Hanefi’de en büyük fıkıh kitabı budur

Gör, İhya-ül-ulumu, Kimya-ı saadeti
Gazaliyi yâdından çıkarmazsın ebedi

Riyadunnasıhini okuyunca anlarsın
Muhammed Rebhamiye, ne büyük âlim dersin

Şeyhul-ekber, Geylani, öğren Behaeddini
Böyle zatlar korumuş, yıkılmaktan bu dini

Mevahib, her eserde, adı geçen kitabtır
Resuli müctebayı, uzun uzun anlatır

Menkıbeler pınarı, Çihar-ı yar-ı güzin
İhtiyacı çok ona, kararan kalbimizin

Merakıl-felah ve Mevkufat kıymetlidir
Mecmua-yı zühdiyye, sana çok şey öğretir

Marifetnameyi gör, İbrahim Hakkıyı bil
Çok oku Birgiviyi, sanma faydalı değil

Tercüme-i halleri, tanınmış Evliyanın
İçinde anlatılmış, Reşehat, Nefehatın

Berekat-ı Ahmedi, Mucizat-ül-Enbiya
Ne güzel yazılmıştır, Hadika-tül-Evliya

Dürri yektayı da gör, hem Umdet-ül-İslamı
Miftahul-Cenneti, Ey Oğul İlmihalini

Rabıta risalesi, tesavvufu bildirir
Musannifi esseyyid Veli Abdülhakimdir

Daha nice kitap var, denizde inci bunlar
Rahmeti Hakta olsun, her birini yazanlar

Bizlerden selam eyle, ya Rabbi, sen onlara,
Kolaylık ver onların yolunda olanlara

ALINTIDIR
Ekleme Tarihi: 30.06.2010 - 10:28
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ___Salavatın ebedi hayatımız için önemi ___
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
___Salavatın ebedi hayatımız için önemi ___
160 Mesaj -
Salavatın ebedi hayatımız için önemi

--------------------------------------------------------------------------------

"Şefaatime en layık olan,bana en çok salavat okuyandır." [Tirmizi] "Kıyamette bana en yakın olan,bana en çok salavat getirendir." [Tirmizi]
"Sabah akşam bana 10(on) salavat getiren,kıyamette şefaatime kavuşur." [Taberani]
"Cuma günleri bana 80 salavat okuyanın 80 yıllık günahı affolur." [Şira]
"Cuma günü ve gecesi çok salavat getirene şefaat ederim." [Beyheki]
"Günde 100(yüz) salavat okuyan,kıyamette şehidlerle beraber olur." [Taberani]
"Bana günde bin salavat okuyan,Cennetteki yerini görmeden ölmez." [İbni Şahin]
"Dua perdelidir.Bana salavat getirilince,perdeler yırtılır,dua kabul olur." [Taberani]
"Bana çok salavat getirenin dertleri gider,günahları affolur." [Tirmizi]
"Söyleyeceğini unutan,hatırlamak için bana salat ü selam getirsin!" [İbni Sünni]
"Bana 1(bir) salavat getirene ALLAH u Teâlâ, 10(on) rahmet ihsan eder, 10(on) günahını yok eder ve derecesini 10(on) kat yükseltir." [Nesai]
"İsmim anılınca,bana salavat okumayan,cimrilerin cimrisidir." [Tirmizi]
"Salavat sizin için zekattır." [I.Hibban] [Burada zekat, temizlik, günahların affıdır.]
"Bana her gün 100(yüz) defa salavat getiren,münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehitlerle beraber olur." [Taberani]




Hz. Ukbe ibni Amr (R.A)'tan rivayetle Efendimiz Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vessellem) Buyuruyorlar Ki:
"Gün içinde yapılan hiçbir amel yoktur ki, günün sonunda onun üzerine mühür vurulmasın."

Bir mü'min hasta olunca melekler derler ki: "Ey Rabbimiz! Kulun falancayı hastalıkla amelden hapsettin."

Rab şöyle buyurur:

"İyileşinceye veya ölünceye kadar, evvelce her gün yaptığının misli ile onun amellerini mühürleyin."

(Ahmet bin Hanbel)
Ekleme Tarihi: 29.06.2010 - 08:55
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kara Yüzüm..(şiddetle tavsiye ederim)
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
güzel bir eser

paylaşım için tŞk
Ekleme Tarihi: 28.06.2010 - 19:42
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Güzel Anlamlı Sözler
sonsuz yolculuk su an offline sonsuz yolculuk  
160 Mesaj -
ŞU zamanda bence bu söze çok ihtiyaç var ,Evlatlarınızı kendi devrinize göre değil, onların devirleri için yetiştirin.
Hz. Ali r.a.


paylaşım için
Ekleme Tarihi: 28.06.2010 - 19:37
sonsuz yolculuk üyenin diğer mesajları sonsuz yolculuk`in Profili sonsuz yolculuk Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (8): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 414 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
osmanli1 (49), TRABZONLU_TS (43), murat__ (41), remzay56 (61), Mikayil Demir (44), sadoðlu (68), yigilcali (48), müzisyennnn (46), hakankara (55), mikail06 (53), seyfullah (36), erguen (53), @hmed (49), emre-70 (34), AY-NUR (41), yagmurumm (33), ihvankudret (35), KeTeNci (38), zahid1 (49), hamdim (37), intifada (53), samsun1983 (41), veysel.hoca (48), mikail34 (54), zincefr (60), batmazhalil (36), MaziDENbiri (52), sero (58), Natuvan (40), tuana~islam (38), xturkkizx (37), seros633 (47), m_zahid (43), karanfil58 (39), halimyusufoglu (49), minam (44), HATÝCE81 (43), s.emine (43), naci edin (78), Yaseminerdem (36), fatih1981 (43), bekir tek (38), seyyidtalha (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55204 saniyede açıldı