ivermectine generique plaquenil fluvoxamine generique stromectol ivermectine epanutin epilantine epivir ercolax eriacta escodarone escoprim escozem esidrex estrace etimonis etopophos euglucon eulexin euthyrox evista exelon exitop extra super avana extra super p force ezetrol famvir farlutal felden feldene felodil female cialis female viagra femara finasterax flagyl flamon flomax flox ex floxal floxin floxyfral flucazol flucinome flucoderm fluconax
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

79 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (4): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: İSLAM COĞRAFYASINI BUGÜNKÜ ACI TABLOLARA TAŞIYAN ETKENLER
selman8 su an offline selman8  
İSLAM COĞRAFYASINI BUGÜNKÜ ACI TABLOLARA TAŞIYAN ETKENLER
90 Mesaj -
Sebepsiz sonuç olmaz. Efendimiz zamanında zaten var olan fitnenin, Efendimizden sonra önü açılan dere yatağı misali olacağı zaten ayetlerden de anlaşılacağı gibi bellidir.

Burda kesinlikle anlaşılması gereken en can alıcı nokta ise İslam coğrafyasının vaadedilen zamana kadar kesinlikle iniş çıkışlarla ve kıyamete yakın dönemlerde dahada artarak fitneyle ağır sınavlardan geçeceğidir.

İslam'ın son dönemine kadar gelen tabloya damgasını vuran Kuran'ı yaşam dışına iten etkenler nelerdir onları başlıklar altında incelemek gerekiyor.

1- Yalan hadisler.

2- Aslında dinde olmayan Ruhban sınıfını körü körüne Allah'ın temsilcisi kabul etmek.Alim yaftası vurulmuş uydurma alimlerin Peygamberin mirasçısı olarak kabul edilmesi.

3- Peygamber'in sünneti diye dine sokulan sayısız saçmalık.

4- Semavi dinlerin asıl kitaplarında bile olmayan yalanların bunlar Allah'tandır denilerek İslam'a yamanması ve şamanizmden kalma alışkanlıkların dinselleştirilmesi.

5- Onbir kuşak Peygamber evladını kesip zehirleyen Emevi ve Abbasi zalimlerinin kendi saltanatlarını korumak için üçyüz küsur yıl dine soktukları binlerce hezeyan.

6- Kuran'a iftira edilerek herbiri anne veya anne adayı olan kadınların cahil bırakılması.

7- Kuran bir kenara bırakılarak ilmihal, tefsir, ilim kitabı (Evliyaya ait olmayan)diye yazılmış ne olduğu belirsiz sayısız kitabın İslam diye kaynak alınması.

8- Peygamberleri dahi putlaştırmaktan sakınınız diyen Allah kelamını örterek binlerce yalanla oluşturulan Peygamber tiplemelerini put haline getirmek.

9- İslam'ın bir güzel ahlak rehberi, muazzam bir yol gösterici olduğu gerçeğini yok sayarak, şekil ve biçimler içinde Allah'ın rızasına ulaştıracağı zannedilen arap geleneklerinin din diye kabul edilmesi.

10- Efendimiz, dört halife hatta Emevi zalimleri zamanında bile olmayan, Abbasiler zamanında ortaya atılan mezhepler.

11- İbadetlerin Allah'ın rızasına uygun yapılmadığında sahibine hem dünya hem ahiret için yalnızca felaket getireceği gerçeği.

12- Allah'ın adını anan her insanı (özelllikle dini ve siyasi liderleri) doğru ve iyi insan kabul etmek ve peşlerinden gitmek yanlışı.

13- Peygamber'in mirasçılarının (alimler) Ehlibeyt ve Evliya olduğunu bilmemek.

14- Çağdaşlığı, kadını üryan gezdirmek zanneden zihniyetle, yine kadını yürüyen çadır haline getirmeyi cihad zannedenlerin gerçek İslam'ı anlayamayışı.


Bu tespitlere başka ilaveler de yapmak mümkün.

Ekleme Tarihi: 29.01.2008 - 12:41
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Çanlar kimin için çalıyor yada bu sala kimin için ????
selman8 su an offline selman8  
Bilenler ve bildiğini zannedenler....
90 Mesaj -
Farandag kardeşim sen İslamı bildiğini zannettiğin için benim bilgimi kendi dar pencerenden yok ve yanlış görmüşsün, görüyorsun bu gayet normaldir.

İslam akıl ve gönül dinidir. Allah yolunda inananlarda dahi küfür ve inkar olacaktır, bunu irade eden Kurandır. Yalnızca Allah'a inanmayanların küfürde olduğunu zannetmek derin bir cehaletten başka hiç bir şey değildir.

Benim ilim ve bilgi kaynağım Kuran'dır, Ehlullahtır. Ruhban taifesi yada Emevi çarpıklıkları değil.Ve apaçık AYNEL YAKİN derecesinde ilim sahibiyim diyede istemediğim halde izahatte dahi bulundum ki hakkımda yanlış zan ve günaha girmeyin diye.

Şimdi sana burda edep erkan dahilinde anlayacağın dilden cevap vereceğim. Dilerim pek çok kere yapıldığı gibi "Körlerle sağırlar birbirlerini ağırlar" muhabbeti baskın çıkıp bana haksızlık edilmez.
Haksızlık yapanıda, yalan söyleyenide kendimde dahil şimdiden Allah'a havale ediyorum.

Ne diyor Zümer suresi 9, Allah'ın seçkin kullarının bir vasfını açıkça söyledikten sonra "Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olurmu"

Bana Darvin ile ilgili verdiğin örneğe bak.Ben ne zaman atamın maymun olduğunu söyledim ? Benim burcu burcu Allah kokan uyarılarımla senin ne alaka olduğu belli olmayan misalinin ne benzerliği var ? Neden Hak söyleyene kezzap şişesiyle saldırmak yolunu seçiyorsun. Var olduğunu söylediğin bilgi ve ilminle cevap versene.

İSLAM'DA ŞEKİLCİLİK VE BİÇİMCİLİK YOKTUR...

O kadar çok gerçekçi noktalara değindimki.Tahmin etmeme rağmen bütün bu gerçekleri görmemezlikten gelip seni hırçınlaştıran şeyi sen kendin söyle.
Ya da ben kendi tabirimle anlatayım. Birilerinin onun uğruna iktidara parti bile getirdikleri simge için herhalde değilmi ???

Merak etme, uzun sürmeyecek zamanda, Allah'ın bu ülkeye de atacağı dayakların muhatabı simge (sebeplerin temsilcisi) yine aynı olacak, diğer sebeplerse ancak peşinde kuyruk.

Dayak diye ifade ediyorum ama, genelde bütün İslam ülkeleri üzerinde zaten bir haçlı kuşatması var. Haçlı pisliği, dayak diye ifade etmek istediğim, İslam coğrafyasının kan revan olan bölgeleri oluyor.

İspat istiyorsan, kadının örtünmesi konusunda en ileri uçlara vardığı İslam coğrafyasının haline bak.Hepsinin üzerine haçlı pisliği yağmıyormu ??? Henüz yağmayanlarda sırasını bekliyor. Malüm taife yüzünden, ülkemizde bu sırasını bekleyenler arasında maalesef.

Kadının örtünmesiyle ilgili ifrat nerde varsa, orda geri kalmışlıkta o derece mevcut demektir.

İslam coğrafyasının bu ibret dolu hali, en son ve en mükemmel dini (İslam'ı), ona ait olmayan din dışılıkların içine gömmenin, Allah katından pay biçilen ağır ve kahırlı bedelleridir.

Sanılmasınki ben türban takan bacılarımıza karşıyım. Hayır. Ben o örtüleri ve bacılarımızın mağduriyetini kullanıp, sömürüp rant elde eden, ülkenin rejimini yok etmek için her türlü yolu deneyenlere karşıyım.Yoksa kim ne isterse örtünür, hesabı görecek olan Allah'tır.

Her iki kadından biri değilde her üç kadından ikisi dahi o örtüleri örtünse bu onların doğru yolda olduğunu, hak olanı yaptığını ispatlamaz.Kuran ve Allah'ın Resulü senin söylediğinin tam tersini söylüyor farandag kardeşim.
Aşağıda verdiğim ayetleri ve hadisi incelersen ne demek istediğimi daha iyi anlarsın.

Fussilet suresi, 40 : Ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, (Anlam saptıranlar, eğri ile doğruyu birbirine katanlar) bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.

Enam suresi, 53 : Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

Hadis; Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılır, bir teki hariç mütebakisi cehennemliktir.



Bu mesaj 3 kez ve en son selman8 tarafından 29.01.2008 - 12:06 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.01.2008 - 10:57
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Görmeyeleim önden sonu.
selman8 su an offline selman8  
Ulusalcı dalgayı böylemi aşacaksınız?
90 Mesaj -

Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
Yazı Tarihi: 28/01/2008


Ulusalcı dalgayı böylemi aşacaksınız?

Mahir Kaynak, “Yanlış adresler” başlıklı yazısında istihbaratçı birikimine dayanarak önemli bilgiler verdi. Ben bu bilgilerin bazılarını dikkatinize sunuyorum:
-Bir örgüt, karşı olduğu örgütün suçlanmasını sağlayacak eylemler yapar, zaten bunu kabule hazır olan kamuoyu hemen ileri sürülen iddiayı kabul eder.
-Bazen başlangıçta böyle bir örgüt olmasa bile hayali bir örgüt yaratılarak eylemlere onun imzası atılır. Burada hâkim olan düşünce şudur: Amaç toplumu belli bir yönde şartlandırmaksa, örgütün varlığının ya da yokluğunun, başlangıçtaki hedefinin anlamı yoktur. Operasyonu yapan güç bu örgütün arkasına saklanarak istediği sonuçları elde eder.
-Önce terör yoluyla sonuç almak isteyenlerin düşünce yapısını analiz etmek gerekir. Benim bugüne kadar vardığım sonuç, bu güçlerin diyalektik düşündüğü ve çatışmanın her iki tarafını da kontrol ettiğidir. Yani birbirine karşıt olarak düşündüğümüz örgütler tek bir gücün kontrolünde olabilir. Bu çatışmadan iki türlü sonuç beklenebilir: Ya taraflardan birinin temsil ettiği intibaı yaratılan örgüt bahane edilerek o siyasi yapı çökertilir ya da onların çatışmasını bastıran üçüncü bir güç egemen olur. Bu örneklerin hepsi ülkemizde yaşanmıştır. 12 Eylül çatışan güçleri bahane ederek egemen olan ve kimsenin aklında bile geçmeyen iktisadi bir programı uygulatan güçtür.

* * *

Ben de bunlara ilaveten Aczimendiler, Kalkancı ve Fadime Şahin olaylarını hatırlatmak istiyorum. Bir ara bütün televizyonlar bu konularda yayın yapıyordu. Çünkü 28 Şubat sürecini başlatmak için bir bahane gerekiyordu! Sonuçta ne oldu? Anadolu sermayesi çökertildi!
Son yıllarda yükselen milliyetçi-ulusalcı dayanışması özellikle ABD’nin istemediği bir durumdu. Nitekim ABD Büyükelçisi Edelman, her iki kanattaki gençlik liderleri ile görüşerek durumu kontrol etmek istedi, başaramadı. Kanaat önderleri ile görüşmek istediler, olmadı. Sonunda işi ABD’de oturan zata havale ettiler. O da “ulusalcı dalgayı aşacağız, bu birleşme kemiksizdir” gibi laflar etti ve cemaatini bu yönde harekete geçirdi. Onlar da başaramadı. Kendisi papa ile hahamlarla, papazlarla işbirliği yaparken kemikli bir iş yapıyordu!
Geriye ne kalıyordu. Her iki fikir grubunun içine, kışkırtıcı insanlar yerleştirerek onların şahsında fikri küçük düşürmek!
Yasal faaliyet gösteren fikir grupları bunları aralarına almayınca, bu sefer kendileri kışkırtıcı istihbarat ekipleri kurdular. Bunlara darbe kışkırtıcılığı yaptırdılar. Yine başaramadılar. Milliyetçiler zaten kontrol altında pasifize edilmişti. Oraya sızmalarına lüzum yoktu. Ulusalcılar ise kontrolsüzdü.
Sonunda, bir istihbarat operasyonu ile ulusalcı oldukları bilinen insanları, geçmişte suça bulaşmış insanlarla birlikte aynı kaba koymayı başardılar.
Bir başka değerlendirme ise şöyle:
“Bir kısmı örgütsüz, bir kısmı bu tür tertiplere sürekli imkân sağlayan insanların arasına birkaç kışkırtıcı ajan koyacaksın, suç ve suçlu imal edeceksin, sonra büyük gümbürtü koparacaksın, ama hedefin de bu etkisiz insanlar değil, Türkiye’nin millî güçleri olacak!”

* * *


Demek ki hiçbir şey bize sunulduğu gibi değildir. Operasyon içinde operasyon vardır. Hedef, Türk Milleti’nin direnç gücünü kırmaktır. Fakat bunu tarih boyunca hiçbir güç başaramadı! Yine başaramayacaklar! Kazanan Türk Milleti olacak!

Ekleme Tarihi: 28.01.2008 - 10:21
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Çanlar kimin için çalıyor yada bu sala kimin için ????
selman8 su an offline selman8  
ÜLKENİN İSTİKBALİ VE İSTİKLALİ İÇİN ÇARE NEDİR ????????
90 Mesaj -
ÜLKENİN İSTİKBALİ VE İSTİKLALİ İÇİN ÇARE NEDİR ????????

Ülkede ekonomik ve siyasi sorunlar gırtlağa dayanmışken cambaza bak oyununun tüm versiyonları, halkın gözünden eşiğine gelinen felaketleri saklamak için tam gaz ileri sürülüyor.
Bugün gelinen sürecin ülkeyi kurtuluşa götürmesini ummak, düzlüğe çıkaracağına inanmak en azından safdilliktir.

Ne yazıktır ki ülke büyük bir kaosa doğru sürüklenirken tehlikeli kutuplaşmalarda sırf siyasi emeller için bilinçsizce tırmandırılmaktadır.Vatanını seven insanlar bu amaçla hareket ediyoruz yaftasıyla hareket eden bir kaç çapulcunun iğrenç işleriyle aşağılanmaya ve pasifize edilmeye çalışılmaktadır.

Hatırlatırım. Kurtuluş savaşında bu ülkenin bağımsızlığı için savaşanlara muhalefet eden, hatta kurşun sıkan yine bu vatanın sömürgecilere uymuş evlatları, daha sonra cumhuriyet kurulduğunda bunun ezikliğiyle yaşadılar. Kendilerine Allah katından ne pay biçildiğide din gününde önlerine konur tabi.
Bilmem anlatabildimmi ??

Osmanlının sonunda da durum aynıydı. Allah ülkeyi o duruma getirenleri giderip büyük bir kurtuluş savaşıyla birlikte yepyeni kadrolarla Cumhuriyeti irade etti.

Şayet bu ülke insanı tarihin bu son Osmanlı sayfasını gerektiği bilseydi, eminim ülke bu gün tekrar geldiği aynı sürece taşınmazdı..

Allah teslimiyeti ve koyun sürüsü gibi olmayı asla kabul etmez. Bu gidişata bir yerde dur der.
Ülkenin bugün geldiği ve gittikçe daha kötüye giden hali Osmanlının son döneminin bir aynasıdır.

Bir ünlü işadamımızın dediği gibi bizim en büyük problemlerimizden biri kazandığımızdan fazla harcıyor olmamızdır. Bu özellik felaketi getiren nedenlerin en başında gelir. Yani tüketimde ipin ucunu kaçırmak hem fertleri mahveder hem milletleri.

Ben sadece işi tamamıyla rayından çıkaran bu hükümetide eleştirmiyorum.
Bundan önceki hükümetlerinde bunlar kadar olmasa bile hataları çok büyük.

Peki ne yapılmalıydı, yada ne yapmalı, neler yapılabilir.

Toplam borcun 420 milyar dolara dayandığı, ihracatın asla ithalatı karşılamadığı bir ekonomi ve ülke batmaya iflas etmeye mahkümdur.

O nedenle durumun aciliyetine göre ülkeler böyle durumlarda İMF ye rest çekip faizleri ödemeyi reddetmek ve ana paralarıda bir takvim dahilinde ödemeyi dayatabilirler. Bunu bizim durumumuza yakın bir çok ülke girdikleri bataklıktan kurtulmak için yaptılar ve başarılıda oldular. Fakat bu iş zordur ve yan tesirlerine ve bazı rahatsız edici durumlara katlanmak mecburiyeti vardır.

Tabi bu kadarı yeterli değil. Onsekiz ay sonrasının gıda ihtiyacını bile taksite bağlamış olan bir tüketim hastası toplumu bu feci alışkanlığından durumun vahametini çok iyi anlatarak kurtarmak lazımdır.
Özellikle dışarıya oluk gibi para akan kalemlerde (araba ve akaryakıt)bir millet şuuruyla yerli üretim ve tüketimi ön plana geçirmek şarttır.

400 milyon lira aylık alıp (18 ay taksitle)1.5 milyarlık cep telefonu alan üç çocuklu bir aile reisi bile devlet tarafından bilinçlendirilmediği için ülkesinin felaketine kendi çapında katkıda bulunma durumunda kalmaktadır.

Eşya düşkünlüğünün benim tabirimle EŞYA PERESTLİĞİN tavana vurduğu bugünki ortamda bu dediklerimi yapmak zordur. Fakat başka hiç bir yolda yoktur.

Bugün malüm iktidarın bütün çarpık özelleştirme, babalar gibi satma furyasına rağmen, tablodaki facia gittikçe büyümekte, yerinde dahi durmamaktadır.Bunu çok iyi görmek ve değerlendirmek gerekmektedir.

Az kazanıp çok harcayarak yaşayabilmek ve bunu sonsuza kadar sürdürmek hem fertler hemde milletler için asla mümkün değildir.
Bu şekilde yaşamanın sonu fertler içinde milletler içinde sonu bataklık olan bir yoldur.

Alacaklılar daim tepenizde olur. Özgürlüğünüz kısıtlanır yada ortadan kalkar. Dahası insan gibi yaşama fırsatınıda kaybedersiniz. Bunun açıklamasıda bir kaç günlük saltanat için buna mahküm olmayı kabullenmek anlamına gelen bilinçsiz olarak yaşamak demektir.

Bunun dışında ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerindeki EMPERYALİST zincirler kırılıp çok iyi değerlendirilmelidir.

Ümitsizliği en başta Allah kabul etmez. Oysa AKP ve ona destek veren insanlarımızdan ben kendi kulağımla işiterek şahit oldum. Resmen nerdeyse ülkeyi satmaktan başka çare yok anlamında hezeyanlar çok yaygın vaziyette.

Nerde kaldı Allah'ın hükmü. Nerde kaldı din iman. Allah sıkıya gelince en değerli varlığınız vatanınızı satınmı diyor ? Nerde kaldı akıl, fikir, vatan ve millet olma ve güçlü olma hür olma kavramları ?
Ekonomisi bağımsızlığını kaybetmiş ülkeler siyasetende bağımsızlıklarını kaybederler. Artık böyle bir ülke parçalanmayada mahkümdur.

Fakat birde şu gerçek var ki. Ancak yalnız vatanını düşünerek siyasete atılmış olanlar kendilerinin istikbalini düşünmeden bu zor yola baş koyabilirler. Atatürk ve mücadele arkadaşları gibi.
Ki ona, bugün hala, din adına cehaleti kullanan (cehaletleri nedeniyle) soytarılara uyup din düşmanı diyenler maalesef hiçde az değil.

Yoksa AKP gibi "ülkenin tamamını on yılda nasıl satarızda ülkenin feci halini saklarız ve bu şekilde kendi menfaatlerimizi, istikbalimizi de garantiye almış oluruz." zihniyetiyle hareket ederler.

Elbetteki kendi menfaatlerini ön planda tutan siyasi kadrolar, milletin acı gerçeği duyduklarında kendilerine sırt dönecekleri endişesini taşıdıkları için, cesaretleri olmadığı için, milletin kendilerini silip atması riskini asla göze almazlar, alamazlar.

Yalnız malüm taifenin çok yanlış hesaplar yaptığı nokta şudur. Bu ülkeyi babalar gibi pazarlama işine Allah'ın sonsuza kadar fırsat vereceğine inanmak çok ağır gaflet ve delalet içinde bulunmak demektir.

Bir yerde artık Allah katından yeter denip balyoz o zümrenin üzerine indirilir. Ülkenin tamamıda bundan zarar görür.Tabi bu sebeplerle olur. Allah gökyüzünden yumruk indirmez haşa.
Şüphesiz ağır bedellerin sonundada alemlerin Rab'bi düştüğü yerden bu ülkeyi kaldırıp tekrar doğru yolu bulması için fırsatlar verir.



Bu mesaj 2 kez ve en son selman8 tarafından 27.01.2008 - 11:09 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.01.2008 - 11:08
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: ATATURK-BATI TRAKYA
selman8 su an offline selman8  
ATATURK-BATI TRAKYA
90 Mesaj -
ATATURK-BATI TRAKYA

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN BATI TRAKYA POLİTİKASI NE İDİ?

18 Haziran 1919
Mustafa Kemal'in Amasya'dan, Edirne'deki Kolordu Komutani Cafer Tayyar'a, Anadolu Milli Mücadelesi ile birlikte çalismalarini istemesi.
"Anadolu ve Trakya'daki tüm cemiyetleri birlestirmek ve Anadolu ve Rumeli vilayetleri delegelerinden kuvvetli bir merkezi heyet teskil etmek kararlastirilmistir. Bu heyet Sivas'ta toplanacaktir. Istanbul'da iken Trakya Cemiyeti üyeleriyle görüsmüstüm. Simdi zamani geldi. Derhal teskilat yapsinlar ve buraya bir iki delege göndersinler. Bunlar gelinceye kadar beni vekil tayin etsinler."


23 Ekim 1919
Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi.
"Bati Trakya'nin siyasi gelecegi hakkinda yabancilarla yapilacak temaslarda uyanik davranilmalidir. Esas olarak, Osmanli Devleti'nin 1914'teki hududunda hiçbir sekilde degisiklik kabul etmemek ve Bati Trakya'nin kismen veya bütünüyle Osmanli devletine katilmasini söz konusu etmemek gereklidir. Bati Trakya'da bagimsiz bir Islam Hükümeti kurulmasi vaadi ile, Meriç dogusundaki bir kismin, örnegin Midye - Enez hattina kadar olan kismin dahi buna katilmasi teklifine aldanmak uygun degildir."
Nutuk, Belge 288

24- 25 Ekim 1919
Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi.
"Asil maksadimiz, memleketi parçalanmaktan kurtarmak ve istiklâlini saglamaktir. Ingiltere ve onunla isbirligi yapan Fransa bu gayemizin gerçeklesmesine engel olmaktadirlar. Bulgarlar da, bu devletlerden sikayetçidirler. Bu iki devletin himayesini gören Rumlara karsi girisecekleri hareketlerde basarili olmalarini isteriz. Bu bakimdan, Bulgarlarla iliski kurulmasi ve devam ettirilmesi uygundur."
Nutuk, Belge 289

11 Kasim 1919
Heyet-i Temsiliye Karari-Sivas
"Bati Trakya için oradaki dindaslarimizin Wilson prensiplerine dayanarak kendiliklerinden haklarini talep ve tarafimizdan icap eden yardim tarzinin en uygunu oldugu, Bati Trakya parçasinin yabanci sömürgesi olmaya katiyen razi olmamasi ve Meriç'in dogusu ile birlestirilerek bagimsiz bir hükümet tesisi ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin esaslarina aykiri oldugu gibi, bu sekil Edirne vilayetinin de kaybina sebep olacagindan, katiyen çekinilmesi."
11 Kasim 1919
Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi.
" En önemli mesele, bu topraklarda (Bati Trakya) ezici nüfus çogunlugunu olusturan Türklerin kesinlikle hiçbir yabanci idaresi ve himayesine yönelmemeleridir. Ilk adim olarak bagimsizlik veya muhtariyetlerini kazanmaya çalismalidirlar...(Bati Trakyalilar) ancak Wilson prensiplerini ileri sürerek ve milli birliklerine ve milli teskilatlarina dayanarak bagimsizliklarina ulasabilirler. Barisin imzasindan sonra ortaya çikacak duruma göre ana vatana katilma firsati göz önüne alinabilir."
Nutuk, Belge 296
"Trakya - Pasaeli Cemiyeti'nin siyasi programi, mütareke imzaladigi gün, hududumuz içinde kalmis olan Meriç'in dogusunu (Dogu Trakya), Türk vataninin ayrilmaz bir parçasi oldugunu kabul etmek ve bu anlayisla savunmak olmalidir."
Nutuk, Belge 296

11 Kasim 1919
Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi.
"Bati Trakya'nin tamamen Türklerin elinde bir bütün olarak kalmasi ve uygun zaman ve firsatta ana vatana katilmasi hepimizin tek gayesidir. Bu sebeple bu aziz parçanin hiçbir sebep ve bahane ile yabanci müstemlekesi olmaya razi olmamasi esastir... Müdafaai Hukuk Cemiyeti, mütareke zamanindaki hududu esas kabul etmis oldugundan, Meriç'in batisini resmi bir lisanla söyleyemez. Bu sebeple amacin gerçeklestirilmesi için en birinci çare, Bati Trakya'da ezici çogunlugu olusturan dindas ve irkdaslarimizin milli teskilatlarini gelistirip, Wilson prensiplerine dayanarak hukuklarini istemeleri ve elde etmeye çalismalaridir. Yabanci isgaline kesinlikle riza gösterilmemesi ana kosuldur."
Nutuk, Belge 294

13 Kasim 1919
Heyet-i Temsiliye Karari-Sivas
"Bati Trakya'nin kendi dahilinde meydana getirilerek mutlak birlik ve mükemmel teskilat ile emek nail olmasi"






08 Aralik 1919
Heyet-i Temsiliye Karari-Sivas
"Bati Trakya'nin Bulgarlara birakilan kisminda ihtilâl ile Bulgarlari atmanin uygun görülmedigi."

28 Ocak 1920
Misak-i Milli'nin kabulü
"Madde 3 - Türkiye barisina birakilan Bati Trakya hukuki durumunun belirlenmesi, halkinin özgürce katilacagi halk oylamasi ile olmalidir."

03 Subat 1920
Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi
"Dogu ve Bati Trakya'nin bir mülki birlik içinde ifade ve ilani dogru degildir. Dogu Trakya, itiraz ve münakasa götürmez bir sekilde Türk vataninin bir parçasidir. Bati Trakya ise, bir baris antlasmasi ile vaktiyle birakilmis bir vatan parçasidir. Dogu ve Bati Trakya'nin israrla birligini iddia etmek, Dogu Trakya üzerinde de, bazi yabanci iddialarina sebep olabilir. Dogu Trakya üzerine, hiçbir münakasa gündeme getirilmemelidir."
Nutuk, Belge 251 a,b.

Eylül 1920
Mustafa Kemal'in, Yunan isgali üzerine faaliyeti duran Trakya-Pasaeli Cemiyeti'nin Ankara'ya gelen üyelerine, bazi kosullarla yeniden faaliyete geçmelerine izin vermesi.
Bati ve Dogu Trakya'da, Yunan isgal kuvvetlerine karsi, Bulgaristan'da, gerektiginde harekete geçilmek üzere teskilat kurulmasi ve bu amaçla ayni zamanda Istanbul'da da çalisilmasi, bu faaliyetin Ankara'daki Genelkurmay Baskanligi'nin talimatina göre yürütülmesi.
Dogu Trakya'nin Türk vataninin ayrilmaz bir parçasi oldugu ve üzerinde hiçbir tartisma olmayacagi; Bati Trakya'ya ise plebisite dayanilarak muhtariyet veya bagimsizlik kazandirilmasi.
Bati Trakya'daki Yunan kuvvetlerini yerlerinde tutacak ve ugrastiracak faaliyette bulunulmasi.

17 Ocak 1921
Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi.
United Telgraph muhabirine demeç:
"...Ezici bir Türk çogunluguna sahip olan Bati Trakya'ya gelince, bu bölgenin gelecegini tayin için halk oyuna basvurulmasini kabul ederiz."

26 Eylül 1922 Mustafa Kemal'in Bati Trakya Politikasi.
Dail Mail muhabirine Izmir'de demeç:
"Avrupa'da Meriç hududu hattindan fazla bir istegimiz yoktur."

Kasim 1922
"Yugoslavya Krali Aleksandr'in , Türkiye'ye, Yunanistan'a karsi ikili anlasma önerisi; Yunanistan'in maglup ve perisan durumundan yararlanilarak Yugoslavya'nin Yunan Makedonyasini, Türkiye'nin Bati Trakya'yi isgalini öngören önerinin Mustafa Kemal tarafindan reddedilmesi."

Kasim 1922
Mustafa Kemal'e yapilan öneri
"Karsimizda kuvvet namina bir sey kalmamistir. Büyük devletlerin de artik bizim islerimizle fazla mesgul olmaya niyetleri olmadigi görülüyor. Dolayisiyla firsattan istifade ederek Bati Trakya'ya girelim ve Selanik'e kadar yürüyelim."
Mustafa Kemal'in Yaniti: " Arkadaslar! Zafere ulasmak için insan kudret ve takatinin son haddine geldigimiz alem bilmese bile bizim hiçbir zaman unutmamamiz lazimdir. Fakat ben bunun üzerinde fazla duramiyacagim. Size baska bir sey hatirlatacagim . Bilirsiniz ki biz, ise baslarken davamizi "Milli Misak" adi altinda toplamis ve aleme ilan etmistik. Bu ilan, dünyaya karsi bir taahüd mahiyetindedir. Daha ilk adimda verdigimiz sözü tutmamis bir heyet vaziyetine giremeyiz. Asla hatirdan çikarmamalisiniz; bizimen büyük kuvvetimizi, bugün de yarin da dürüst, açik bir siyaset ve sözlerimize baglilik teskil edecektir.

22 Kasim 1922
Lozan Baris görüsmelerinde Türk heyetinin;
Dogu Trakya hududunun 1914'teki hudut olarak belirlenmesini (Meriç batisi, Karaagaç, Dimetoka, Sofulu bölgelerinin Türkiye'ye verilmesini);
Bati Trakya'nin gelecegi için halkin oyuna basvurulmasini, istemesi.Görüsmelerde her iki istek de kabul ettirilemez

16 Ocak 1923
Mustafa Kemalin Bati Trakya politikasi
Istanbul gazetecileri ile Izmit görüsmesinde :
"...Bence Makedonya'dan, Bati Trakya'dan bütün Türkleri buraya getirmek lazimdir. Ve bir daha Avrupa seferi yaparak, oralara gitmeyi düsünmemeliyiz."

24 Temmuz 1923
Lozan Baris Antlasmasi'nin imzalanmasi
Ankara Hükümeti tarafindan Lozan'a giden Türk heyetine verilen direktif:
Dogu Trakya'da 1914 hududunun elde edilmesine çalisilacaktir.
Bati Trakya için Misak-i Milli'nin ilgili maddesi (plebisit ile geleceginin belirlenmesi) gerçeklestirilecektir. Antlasmanin bölge ilgili sonuçlari:
Bati Trakya Yunanistan'a birakilir.
Türkiye'ye Meriç Nehri'nin batisindan sadece Karaagaç verilir. Daha önce Meriç Nehrinin 2 km. dogusundan geçen hudut nehrin talveg hattina kaydirilir.
Bati Trakya'daki Türkler, Türkiye ile Yunanistan arasinda yapilacak nüfus mübadelesinin disinda tutulur. Ancak görüsmelerde, Mesta - Karasu ile Meriç Nehri arasi Bati Trakya olarak kabul edildiginden, Mesta ile Ustruma Nehirleri arasinda kalan Kavala, Drama, Serez bölgelerindeki Türkler mübadeleye tabi olur ve Türkiye'ye giderler.

Ekleme Tarihi: 27.01.2008 - 10:45
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Çanlar kimin için çalıyor yada bu sala kimin için ????
selman8 su an offline selman8  
İki kişiden biri....
90 Mesaj -
Vedat YENERER
info@internetajans.com
Yazı Tarihi: 27/01/2008

İki kişiden biri!..

İnternet müthiş bir buluş. Kimsenin konuşamadığı her şey bu dünyada bir bir konuşuluyor ve maskeler düşürülüyor. Bakın internet dünyasında nelerin hesabı soruluyor:
Sokaklarda çöp bidonlarını karıştırarak karnını doyuran her iki insandan biri halinden memnunsa.
Her iki çiftçiden biri “anasını da alıp gidiyorsa...”
Her iki fındık üreticisinden biri ayaklandılar diye kendilerine dayak attıranlara teşekkür ediyorsa.
Devlete vergi ödeyen her iki isçiden biri bu vergilerinin Anadolu takımlarına futbolcu transferinde kullanılmasına razıysa..
Boş zamanlarında işportacılık yapan her iki memurdan biri mutluysa.
Her iki şehit torunundan biri atalarının dedelerinin kanlarıyla sulanmış bu toprakların Barzani’ye peşkeş çekilmesinden rahatsızlık duymuyorsa.
Her iki komşumuzdan biri AKP karşıtlığının din karşıtlığı olduğunu düşünüyorsa,
Çocuklarımızın geleceğini şekillendiren her iki öğretmenden biri AKP’nin icraatlarını onaylıyorsa,
Oğlu işsiz olan her iki babadan biri “benim oğlum da işsiz kalıversin” diyorsa.
Evladını askere gönderen her iki kişiden biri “askerlik yan gelip yatma yeri değil” diye düşünüyorsa.
Her iki arkadaşımızdan biri “hem laik hem müslüman olunmaz” diyorsa.
Ülke halkının yarısı şimdiye kadar cumhurbaşkanlığı yapan 10 kişinin “dindar olmadığı” konusunda hemfikirse.
Her iki vergi mükellefinden biri yabancı sermayenin sıfır vergiyle faiz kazanmasından mutluluk duyuyorsa.
Parası olmadığı için özel dershanelere gidemeyen ve dolayısıyla üniversiteye giremeyen her iki gençten biri başbakanın oğlunun bursla ABD’de okumasından gurur duyuyorsa.
Üniversiteyi bitirmiş boşta gezen her iki issizden biri başbakanın oğlunun 500.000 dolarcık peşinatla aldığı gemicikten rahatsızlık duymuyorsa.
403 YTL kazanan her iki asgari ücretlinin biri Başbakan’ın 40.000 dolarlık saat takmasını doğru buluyorsa,
Yeni doğum yapan her iki anneden biri bebeğinin dünyaya 5.534 dolar borçlu gelmesinden şikayetçi değilse.
Sokakta gezen her iki kadından biri “mal” olmayı içine sindiriyorsa.
İşine arabasıyla giden her iki kişiden biri “dünyanın en pahalı benzinini kullandığı” için mutluysa.
Borsada parası olmayan her iki insandan biri “borsa yükseliyor demek ki ekonomi iyiye gidiyor” diyebiliyorsa.
Her iki emekliden biri maaşını alabilmek için sabahın beşinde kuyruğa girmekte bir sorun görmüyorsa.
Teröre 12.000 şehit, 20.000 yaralı vermiş ülke vatandaşlarının yarısı terörist başının “saygıdeğer” olduğu konusunda hemfikirse.
Kurtuluş savaşı vererek küllerinden yeniden doğan, ümmetten ulus yaratan bir ecdadın her iki evladından biri, bölgedeki idealleri uğruna ABD’nin empoze etmeye çalıştığı “ılımlı İslam devleti” modelinde bir sakınca görmüyorsa.
Her iki kişiden biri “şeyinin şey edilmesini” seviyorsa.
Her iki kişiden biri önüne 4-5 yılda bir atılan makarnayla fasulyeye oyunu, ülkesini, çoluk çocuğunun geleceğini satmaktan utanmıyorsa.
10 Kasım törenlerine katılan her iki kişiden biri “sap gibi ayakta durmayı gereksiz” buluyorsa.
Her iki kadından biri “baş derisinde çıkan ve adına saç denen tüylerin erkekleri tahrik ettiğini ve örtülmesi gerektiğini, aksi halde dinsiz olunacağını” düşünüyorsa.
AKP sayesinde tatlı para kazanan, milyar dolarlık vergi kıyağı geçilen her iki holding patronundan biri “Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir, laik sistem çökmüştür ve onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz” diyen kişiyi Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyorsa.
Değerli okurlar, biz ne yapalım?
Mücadelemize nasıl devam edelim? İnsanlara doğruyu nasıl gösterelim?
Hani onurunuz, hani gururunuz, hani mağrur ve güçlü Türk halkı? Neredesiniz? Nereye saklandınız? Ha bir torba pirince satmışsınız, ha bir kaç milyar dolara ne fark eder?
Atatürk’ün, silah arkadaşlarının, günde bir tas, şekersiz üzüm hoşafıyla Çanakkale’yi geçilmez kılan dedelerin torunları değil misiniz siz?
Genç Kubilay’ın başını kesenlerin torunlarına ve temsil ettikleri ideolojiye ülkeyi nasıl teslim ediyorsunuz.?

Ekleme Tarihi: 27.01.2008 - 10:42
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Çanlar kimin için çalıyor yada bu sala kimin için ????
selman8 su an offline selman8  
Çanlar kimin için çalıyor yada bu sala kimin için ????
90 Mesaj -
Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
Yazı Tarihi: 27/01/2008

Çanlar kimin için çalıyor veya bu salâ kimin için!

İnsanlığı felaketten felakete sürükleyen küresel kapitalizm, sonunda başaşağı yuvarlanmaya başladı. Kızılderililer, “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” demişti, işte bu öngörü gerçek oluyor. Kapitalizm, yeryüzünde her şeyi kirletti. Artık insanlar yediklerinden, içtiklerinden, soluduklarından kanser oluyor!
Başka bir Kızılderili sözü şöyledir:
“Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kâinatla ve kâinatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini fark ettiğinde, kâinatın merkezinde Büyük Ruh’un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki ’gerçek barış’dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.”

* * *

Kazakların ünlü şair ve düşünürü Muhtar Şahanov, bu durumu bize şöyle anlatmıştı:
“Bugün, karşılaştığı felaketler karşısında, üç temel dine karşı soğuk durmasını göz önüne alırsak, insanlığın bunalımdan çıkması nasıl mümkün olabilir? Bugünkü uluslararası serbest pazar dedikleri sistemi kuran insanlar, öyle değişimlere sebep olmuşlar ki, insanlık adına olumlu hangi değer varsa hepsini mahvetmişler. Her şeyi düşünmüşler ama dini unutmuşlar. Onlar insan ruhunun, insan gözünün ihtiyaçlarına göre değil, devletin zenginliğini sağlayacak ihtiyaçlara göre modeller geliştirmişler ve dinin bütün insanlığın mutluluğunu esas alan ruhunu bir tarafa bırakmışlar. Ben yakınlarda George Soros ile görüştüm. Biliyorsunuz dünyanın en zengin adamlarından biri. Kendisine, ’Bugünkü servetini 100’e katlasan, 1000’e katlasan ne olur, insanlığın ortak kültürü mahvedildikten sonra. İnsanoğlu, günde en fazla bir kilo et yiyebilir bir kilo da votka içebilir. Ama varlığı seven adam, tiranların zamanında durması gerektiği gibi zamanında durmayı bilmelidir. Durmazlarsa, büyük yıkımlara yol açarlar...’dedim...
Zamanında durmazlarsa ne olur? Devlet sahibi olmak, yani zengin olmak deniz suyuna benzer. Denizin ortasında kalmış da susuzluktan kıvranırken ne kadar canın su istese o kadar deniz suyu içersin. İçtikçe içersin ve sonunda ölürsün. Bugünkü serbest pazar ekonomisi, işte buna yol açıyor; insanlığı öldürüyor.
Eski Yunan ve Roma’dan sonra demokrasiyle ilgili birçok konseptler gelişti, ancak görüyorum ki bu gidişle gerçek demokrasi dünyada hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Çünkü insan demokratlaşmadan önce ruhen çok yükseklere çıkmalıdır, cemiyet de bununla birlikte çok yükseklere çıkmalıdır. Onun için biz gerçek demokrasiyi düşünmeliyiz. Demokrasi, bugün, çalma çırpma ve hırsızlık rejimi oldu...
Dinlere bakacak olursak, Allah’a giden yollar insanlık için ayrı ayrıdır, her din kendi yolunun doğru yol olduğunu göstermeye çalışır ama hepsinin amacı, kendi yolundan gidenleri Allah’a yakınlaştırmaktır. Yani kendilerinin Allah’a yakın olduğunu göstermeye çalışırlar. Bence bu yakınlık kendilerine hiçbir hayır veya üstünlük getirecek değildir.
Ben bugünkü pazar ekonomisi sonucu uygulanan saldırganlıktan, bütün insanlığın korunması gerektiğini düşünüyorum. Dinler, kuruluş amaçlarına hizmet etmiyor bugün, siyasete hizmet ediyor. Din, bugün politikanın özü olmuş.”

* * *


Tıpkı türban meselesinde olduğu gibi değil mi? Peki ama insanları kandıranlar, Allah’ı da kandırabileceklerini mi düşünüyor?
Ayrıca ülkesini satanlar da kendilerini “Serbest pazar ekonomisine uyum sağlıyoruz” diye savunuyor.

Ekleme Tarihi: 27.01.2008 - 10:39
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Çılgın Türk'ten Kurtuluş Savaşı sırları
selman8 su an offline selman8  
Çılgın Türk'ten Kurtuluş Savaşı sırları
90 Mesaj -
Çılgın Türk'ten Kurtuluş Savaşı sırları

--------------------------------------------------------------------------------

Büyük Taarruz’un gizli hazırlık planı
Yunan’ı Anadolu’dan söküp atmaya kararlı olan Mustafa Kemal, düşmana son darbeyi vurmadan önce sırdaşı Behiç Bey’e emir verdi: “Tam 100 bin askerin trenlerle yerini değiştirip Afyon’ın güneyine kaydır. Onların ruhu bile duymasın”
30 Temmuz günü Yunan Yüksek Komiseri Stergiadis Ege’de İyonya Özerk Bölgesi Devleti’ni ilan etti.
Dört gün sonra da Londra’da Avam Kamarası’nda Llyod George Yunanistan’ı ve İyonya Devleti’ni destekleyen bir konuşma yaptı. Bu haber Yunan gazetelerinde çıktığında Yunanistan’da sevinç gösterileri yapıldı.
6 Ağustos 1922 günü “Le Temps” gazetesi de Llyod George’un demecini yayımladı:
“İzmir ilinde artık Türk egemenliği kurulamaz.”
7 Ağustos günü Vahdettin, İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ile görüştü ve Ankara yönetiminin ve milli ordunun yok edilmesi için İstanbul Hükümeti’nin desteklenmesini istedi.
9 Ağustos 1922 günü Ali Kemal gazetesinde, “Yunanlıları denize dökmek bir rüya idi, hülya oldu. Vaatlere rağmen Eskişehir bile kurtarılamadı,” diye yazdı.
13 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, karargâhı ile beraber sessizce cepheye geçti.
Mustafa Kemal:
Kimse duymasın
Genelkurmay Başkanlığı karargâhı olan tren.
14 Ağustos’ta Behiç Bey’in aylardır her tertibi alarak hazırlandığı büyük sevkıyatlar başladı. Demiryolcular tarafından birlikler güneye ve cepheye doğru süratle kaydırılmaya başlandı. Tam 100.000 asker trenlerle yer değiştirip Afyon’un güneyine kaydırıldı. Behiç Bey bu geniş ve çok ayrıntılı sevkıyatlara o kadar iyi hazırlanmıştı ki, Yunanlıların ruhu bile duymadı.
Behiç Bey bir yandan bu sevkıyatları başarı ile gerçekleştirirken diğer taraftan da Osmaniye Meydanıekber hattının tamirini tamamlamaya çalışıyordu.
Fakat eldeki raylar yetmeyeceğinden Ankara-Polatlı arasındaki lokomotif ve vagonları diğer tarafa aldıktan sonra, 90 km’lik rayı kaldırarak her türlü önlemini alıyordu. Çünkü Yunan geri çekilirken ilk iş demiryolu hattını harap edecekti, Behiç bey’in de derhal bunu tamir etmesi gerekiyordu.
Behiç Bey Fevzi Paşa ile görüştü ve 15 Ağustos’ta Adapazarı İşletmesi’ne “Harp telgrafıdır” başlıklı, şifreli bir telgraf gönderdi. Telgrafta Behiç Bey, Lefke-Bilecik arasındaki cebire ve bulonların (somunların) derhal sökülüp kendisine gönderilmesi talimatını veriyordu.
17 Ağustos’ta öğleden sonra aşağıdan bir gürültü duyan Behiç Bey’in odasına apansız Mustafa Kemal girdi ve, “Gizli geldim, burada kalacağım, kimse duymasın,” dedi.
Halbuki Ankara Ajansı o akşam Mustafa Kemal Paşa’nın bir çaya davetli olduğunu bildiriyordu. Gazi biraz rahatsızdı. İki gün Behiç Bey’in evinde kaldı.
Sonra Garp Cephesi Karargâhı’nın bulunduğu Akşehir’e gitti. Yine geldi, yine gitti. Bu gidiş gelişler hep geceleri ve gizli oluyordu.
Mustafa Kemal Paşa Behiç Bey’e,
“Aldığım haberleri yan yana koydum; artık düşmanı memleketten çıkarmak zamanı geldiğine karar verdim,” dedi.
Mustafa Kemal Paşa ile Behiç Bey hangi cepheye ne zaman, ne kadar asker sevkıyatı yapılacağının çalışmasını yaptı.
Mustafa Kemal Paşa da, Fevzi Paşa gibi muvaffak olunduğu takdirde, kaçan Yunan’ı kovalamak ve vatandan kovmak için demiryolcuların çok süratli çalışarak düşmanın tahrip edeceği yolları ve köprüleri tamir etmesinin gerekeceğini söyledi. Hem düşman kovalanacaktı hem de takviye kuvvet gerekebilirdi, ama özellikle cephane takviyesi çok önemliydi.
Behiç Bey,
“Aylar öncesinden tüm imkânsızlıklara rağmen gereken her tertibatı aldım ve hatırlarsanız daha önce size İstanbul’dan gizli getirdiğim bazı malzemelerden bahsetmiştim, bu malzemelerin varlığını, gereksiz yere kullanım olabilir maksadı ile tüm kumandanlardan sakladım. Anladığım kadarı ile bunların kullanım vakti gelmiştir. “Biz şimendiferciler hazırız Paşam,” dedi.
Çay partisine geldiler
taarruz emrini aldılar
Mustafa Kemal Paşa iki gün kaldığı Behiç Bey’in evinden ayrılarak tekrar Akşehir’e gitti.
18 Ağustos 1922 günü Ali Kemal gazetesinde bir yazı yazdı:
“Milli Hâkimiyeti TBMM değil, ancak hilafet ve saltanat temsil edebilir.”
19 Ağustos 1922 günü Yunan ordusunu yanıltmak amacı ile Ortanca’ya sevk edilen bir Türk Birliği Ortanca’ya taarruz etti.
20 Ağustos 1922 günü Ankara’da basılan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi yanıltıcı bir haber yayımladı:
“M. Kemal Paşa, 21 Ağustos Pazartesi öğleden sonra, saat dörtte, Çankaya’daki köşklerinde, şehrimiz siyasi ileri gelenlerine bir çay ziyafeti verecektir.”
Oysa ki 20 Ağustos gecesi saat 23.00’te Mustafa Kemal Paşa Akşehir’de ordu kumandanları ile bir toplantıya başladı. Mustafa Kemal Paşa bu toplantıya mareşal üniforması ile katıldı ve taarruz emrini verdi.
21 Ağustos 1922 günü Behiç Bey Garp Cephesi’nin Büyük Çobanlar-Afyon hattının onarılması ile ilgili bir sorusuna cevap yazdı:
“Azami faaliyetle asgari zamanda temin edileceğini zatı âlilerine katiyen vaat ederim.”
Kadınlarımız sağolsun Paşam!
Behiç Bey bu sözü vermişti, ama büyük bir problem vardı. Toplamı 3.000 ton tutan Çobanlar-Afyon arası ray ve traverslerinin 1.100 tonu Azari istasyonu ile Çay istasyonu arasında bulunmakta, 600 tonu Azari dekovil hattında döşeli olarak bulunmakta, geri kalan 1.300 ton da Konya’nın doğusundaki hatlarda bulunmaktaydı.
İnanılmaz sıklıkta yapılmakta olan askeri sevkıyatlar arasında ancak bu iş için günde bir tren yapılabilecekti.
Bunun da anlamı şu demekti: Onarım bölgesine günde 225 tondan daha fazla taşıma yapılması teknik olarak mümkün değildi.
Bu da büyük taarruz için hayati olan hat teknik olarak 15 günden önce yapılamayacak demek oluyordu.
Bir problem daha vardı. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Behiç Bey’e bir telgraf gönderip sordu.
“O bölgede eli silah tutan 13 yaşından yukarı herkesi silah altına aldık, bu onarımı nasıl yapacaksınız?”
Behiç Bey kısa bir cevap yazdı:
“Kadınlarımız sağ olsun Paşam.”
Büyük taarruza sadece 6 gün kalmıştı.
Ordumuz şayet taarruzda başarılı olursa, Ordu İzmir’e doğru ilerlerken ikmal trenlerinin silah, cephane ve erzağı geciktirmesi kesin zaferi etkileyebilirdi.
Behiç Bey Garp Cephesi’ne gönderdiği bu yazının bir kopyasını aynı gün, 6. Şube mühendisi Emin Avni Bey’e gönderdi ve şunu ilave etti:
“Gece gündüz çalışılması gereği dolayısı ile, elimizde 3.000 mum kuvvetinde bir elektrik dinamosu var. Bununla ve bundan başka meşale ve karpit lambası yardımı ile gece çalışmaları düzene konulabilir. Ordunun ilerlemesi demiryoluna bağlı olduğundan Afyon’a 15 günden önce ulaşmamız lazımdır.”
Türk ordusu 23 Ağustos 1922 günü Yunan ordusunu şaşırtmak için Bilecik’in doğusuna hücum etti.



--------------------------------------------------------------------------------

Dedemin başardığı demiryolu mucizesi
Mustafa Kemal’in emriyle demiryollarının
başına geçen Behiç Bey, asker, cephane ve erzak naklinde büyük bir başarı gösterdi
TORUNU Emir Kıvırcık, dedesi Behiç Erkin’i anlatırken o dönemin hüznünü, sevincini, heyecanını yaşıyor. 40’lı yaşların başında Mustafa Kemal Atatürk tarafından TCDD’nin başına geçirilen ve Kurtuluş Savaşı’nın lojistik başarısının sahibi Behiç Bey, aynı zamanda yazışmaların bile Fransızca olduğu, gayrimüslimlerin yönettiği demiryollarının başına geçen de ilk Türk olma özelliğini taşıyor. Torun Kıvırcık ile söyleşimize devam ediyoruz.
l Biz tarih kitaplarında Kurtuluş Savaşı denilince hep cepheleri gördük. Ama bir savaşın kazanılmasında lojistik destek de çok önemli değil mi?
Aynen! 1800’lerin sonunda Rusların bir sözü var: “Savaşın kazanılmasının yüzde 50’si lojistiğinin başarılı olmasıdır” Cephede ne kadar komutanın iyi olursa olsun o cepheye gerekli lojistiği, sevkiyatları sağlayamazsan, askeri, askerin kurmay heyetini, cephaneyi, takviye cephaneyi, askerin gıdasını getiremezsen savaş kazanılmaz. Doğu cephesinde ölenlerin çoğu açlıktan ve donmaktan şehit öldü. Çoğumuz Doğu Cephesi olarak Sarıkamış’ı biliriz. Ama Doğu Cephesi’nde 600 bin kayıp var. Bunun sadece 90 bini Sarıkamış. Geri kalan 510 bini kimse konuşmuyor. Doğu Cephesi büyük bir felakettir.
l Dedeniz Behiç Erkin, TCDD’nin başına gelince kurtuluş haritasında ne değişti?
Bu başlıbaşına bir başarı! Demiryollarının başına geçmesi, bir devrim. Bir Türk’ün demiryollarına geçmesi çok büyük devrim.
l Kaç yaşındaydı?
40’lı yaşlarının başındaydı. Şimdi, Osmanlı’da 1850’lerin sonunda demiryolu serüveni başladı. 1920’ye kadar bir kez bile Türkler, ne işletmede ne de idarede yer aldılar. Hep gayrimüslimler ve yabancı imtiyazlar yönetti. İşletme lisanı bile Fransızcaydı. Anadolu’da iki istasyon arasında, Akşehir ile Konya arasında yazışma yapılsa Fransızca yapılıyordu! Ve istasyon çalışanlarının tamamı, gayrimüslimdi. Biz Türkler sadece ray döşemede ve makaslarda işçi olarak. Türkler, ne idarede ne de yönetimde yeralmamıştı. Dolayısıyla bir Türk’ün demiryollarının başına geçmesi başlıbaşına bir devrimdir. Osmanlı’da askeri açıdan demiryolları üzerine yazılmış tek bir eser yok!
l Savaşın kazanılmasındaki mucize neydi?
O zamanın şartlarını bilirseniz Behiç Bey’in gerçekleştirdiği tam bir mucizedir. Elinizde sadece 21 lokomotif ve 200 küsur vagon var. Siz 200 bin kişilik orduyu, düşmanın devamlı tahrip ettiği köprüleri, söktüğü rayları yokluk içinde tamir ederek savaşa hazırlanabiliyorsunuz. Demiryolu teknolojisi yok. Kazan tahrip oluyor. Tamir edemiyorsunuz. Çünkü onun yerine Almanya’dan, Fransa’dan yeni mal geliyor.
Seçkin kitapçılarda
YAZAR Emir Kıvırcık, GOA Yayınlarından çıkan “Cepheye Giden Yol” da dedesi Atatürk’ün yakın arkadaşı, sırdaşı Behiç Erkin’in hayatını anlatıyor. Türkiye’de millileştirme çabalarına imza atan, MİT’in fikir babası, TCDD’nin kurucusu Behiç Erkin ile Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün birlikte Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına imza attıklarını belirten Kıvırcık, kitabı için yoğun arşiv çalışmasında bulunduğunu söylüyor. Kütüphanenizde bulunması gereken bu kitabı, tüm seçkin kitapçılardan elde edebilirsiniz.

Yarın:Düşman nasıl püskürtüldü? Atatürk’ün çok özel mektupları...

Gülçin Günay

Ekleme Tarihi: 27.01.2008 - 10:31
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Görmeyeleim önden sonu.
selman8 su an offline selman8  
Kim ne kadar Atatürk'çü kim ne kadar kuvva'cı.
90 Mesaj -
Bunların Hangisi Kuvvacı?

Sami GÖKÇE
samigokce@mynet.com

Ben bu Ergenekon Operasyonuna çok taktım.

Taktığım bir başka konu da operasyonun gazetelere servis biçimi.

Neredeyse gazete, internet siteleri ve bazı televizyonlar (Kanal B hariç) gözaltına alınanları “Kuva-i Milliyeci” veya “Ulusalcı” olarak verdi.

Müthiş bir dezenformasyon söz konusu.

Medyadaki kiralık kalemler ülkenin geleceği ile oynuyorlar…

Sorarım size, bunların hangisi ulusalcı? Veya “Kuvvacı”?

Ulusunu milletini seven insan, yasadışı işlerle uğraşır mı?

Ulusunu vatanını seven insan uyuşturucu kaçakçılığı yapar mı?

Masum insanları öldürür mü?

Soygun yapar mı?

Şantaj yapar mı?

Ve ulusunu, ülkesini seven medya tam da böyle bir dönemde yayın yasağına rağmen gözaltı operasyonunu “servis” edilmiş şekliyle günlerce manşetine taşır mı?

Size bir şey söyleyeyim sevgili okurlar:

Başbakan ne kadar Atatürkçü ise, bu operasyonda gözaltına alınanlar da o kadar “Ulusalcı” veya “Kuvvacı” dır.

Ekleme Tarihi: 26.01.2008 - 10:57
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Balat'ta ikinci Vatikan...
selman8 su an offline selman8  
Balat'ta ikinci Vatikan...
90 Mesaj -
Yorum sizlerin kardeşlerim.

Kalın sağlıcakla...

Balat'ta ikinci vatikan

Balat'ta ikinci vatikan
“Patrikhane din devleti peşinde” diyenleri paranoya ile suçlayanların maskesi düştü.

Davos toplantılarına katılmak üzere İsviçre’ye hareketinden önce Atatürk Havaalanı’nda açıklama yapan Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in Türkiye ziyaretinde AB üyeliği için şart koştuğu “ekümeniklik” konusunda tarihi itirafta bulundu.

Papazdan devlet başkanı...
BaBaCan, Ortodoksların aralarında anlaşarak Rum Fener Patrikhanesinin bir “Papalık” haline gelmesi halinde tanınıp tanınmayacağına ilişkin soru üzerine, “Uzun vadeli baktığımızda belki bizim de biraz daha farklı bakmamız, biraz daha bu konuları tam olarak düşünmemizi gerektirecek bir konudur” dedi.

***

Patrikhane
fesat yuvasıdır
Bir fesad ve hiyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebeb olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu fesat ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir?
M. Kemal Atatürk

***

Papaz Bartho, AKP’yi dize getirdi
Atatürk’ün “Fesat ve ihanet yuvası” olarak nitelendirdiği patrikhanenin papazı Bartholomeos, iktidarın teslimiyetçi tutumundan faydalanarak devlet kuracak.

Babacan’dan tarihi itiraf
Babacan, Patrikhane’nin “Papalık” haline gelmesi halinde tanınıp tanınmayacağına ilişkin soruya verdiği cevapla Balat’ın ikinci Vatikan olacağının sinyalini verdi.



Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın “ekümeniklik” konusunda yaptığı açıklamalar, yıllardır “Patrikhane din devleti peşinde” diyen vatanseverleri paranoya ile suçlayanların maskesini düşürdü. Davos toplantılarına katılmak üzere İsviçre’ye hareketinden önce Atatürk Havaalanı’nda gazetecilerin sorularını cevaplayan Ali Babacan, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in Türkiye ziyaretinde AB üyeliği için şart koştuğu “ekümeniklik” konusunda tarihi itirafta bulundu.

Başbakan’a atıf yaptı
Babacan, Ortodoksların aralarında anlaşarak Rum Fener Patrikhanesinin bir “Papalık” haline gelmesi halinde Türkiye tarafından tanınıp tanınmayacağına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan’ın açık bir biçimde bu konunun Hıristiyan, Ortodoks dünyasının kendi içinde çözüme ulaştırması gereken “önemli” bir konu olduğunu söylediğini hatırlattı. Babacan şöyle konuştu:
Uzun vadeli baktığımızda...

“Aslında şöyle uzun vadeli baktığımızda Türkiye’nin ve İstanbul’un pozisyonunu dikkate aldığımızda da belki bizim de biraz daha farklı bakmamız, biraz daha bu konuları tam olarak düşünmemizi gerektirecek bir konudur. Dolaysıyla bu kuşkusuz konuşulacaktır, tartışılacaktır. Önemli olan uzun vadede Türkiye’nin, İstanbul’un dünyadaki pozisyondur. Türkiye’nin gücüdür. Türkiye’ye neler güç katar? Türkiye’nin gücünden neler bazı şeyler götürür? Onu çok dikkatle hesap etmek gerekir.”




25/01/2008 23:30 YENİÇAĞ

Ekleme Tarihi: 26.01.2008 - 10:49
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Yunan'ı ABD kışkırtıyor.
selman8 su an offline selman8  
Yunan'ı ABD kışkırtıyor.
90 Mesaj -
İsmail ÇETİN-YENİ MESAJ

Yüzyıllardır süren Yunan’ın kuyruk acısı son zamanlarda kendini fazlaca göstermeye başladı.
Her zeminde Ülkemizi taciz etmeye başladı. Her gün bir tacizle karşılaşmaktayız. Gazeteleri bir gün açıyoruz. Türk jetlerine Ege’de Yunan tacizi! Başka bir gün Kardak’ta Yunan tacizi! Bir gün karasularımızı ihlal ediyorlar. Bir gün uçaklarımızı taciz ediyorlar. Sadece Ocak ayında Yunanistan’a ait uçakların eğitim uçuşu yapan Türk uçaklarına gerçekleştirdikleri taciz sayısı 22’ye ulaşmış. Bu arada, 7 Aralık’tan bugüne kadar Kardak kayalıkları bölgesinde meydana gelen ihlal sayısı 40’a yükselmiş.
İnsanın aklına hemen şu soru geliyor? Üfürsek uçup gidecek olan Yunan, acaba taciz konusunda hızını neden arttırdı?
İktidara, “sizin her konuda yanınızdayız” diyen ABD, aslında her ortamda arkadan vuruyor. Terör konusunda anlık istihbarat veriyorum diyen ABD, aslında o istihbaratı PKK terör örgütüne veriyor. Burada tavşana kaç, tazıya tut oyunu oynanıyor.
Yunanistan’ın Ülkemizi her ortamda taciz etmesinin sebebi de ABD’nin “sen Türkiye’yi yıprat” demesinden kaynaklanmaktadır.
BOP hayali ile yaşayacaksın, ardından bu bölgedeki ülkelere dostluktan bahsedeceksin! Kargalar dahi güler. BOP, Türkiye merkezli Ortadoğu’yu yok etme projesidir. Bu projede nihai hedef Türkiye’dir.
Yıllarca ülkemizi PKK ile yıpratmaya çalışan ABD, zaman zaman ara figüranlar ortaya çıkararak her platformda Türkiye’nin nihai hedef olduğunu işaret etmektedir. Anlayana!
İktidarın “müttefikimiz” dediği ABD, içten ülkemizi fethettiğinden dolayı artık dıştan da her taraftan ülkemizi abluka altına almaya çalışmaktadır.
Kısaca Yunan’ın ülkemize tacizlerinin son zamanlarda arttırmasının sebebi, ABD’den aldığı sinyallerden kaynaklanmaktır.
ABD; PKK terör örgütü ile bizi yıllarca yıpratmaya çalıştı. Şimdilerde İran’la karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Diğer taraftan Ermeni oyunu, bir taraftan da Yunanı üstümüze sürerek yazdığı senaryoyu oynamaktadır.
Yunanistan’ın ülkemizi taciz edecek ne gücü vardır, ne cesareti vardır. Ama kuyruk acısı olduğu ortadadır.
Bu fitilini bilen ABD Yunanı ateşlemektedir. 1 ayda Yunanın Kardak kayalıkları bölgesinde meydana gelen ihlal sayısı 40’a yükselmiş, Türk uçaklarına ulaşan taciz sayısı da 22’ye ulaşmış. Bu fırsatın Yunan’a verilmemesi gerekirdi. Burada acı olan da iktidardan hiç ses çıkmamasıdır.
Kısaca; ABD, iktidara her zaman sağ gösterip sol vurmaktadır. İktidar da “ABD bizim müttefikimiz” demekle bile bile lades demektedir. İnsanı düşündüren Ülkemizin düştüğü durumdur.

Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 11:09
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Görmeyeleim önden sonu.
selman8 su an offline selman8  
Görmeyelim önden sonu.
90 Mesaj -
Yargı süreci bitmeden ortaya çıkan akıl almaz yaygaralara bir gazete köşe yazarının haklı isyanını veriyorum aşağıda.
Hele bir süreç tamamlansın. Kimin ne olduğu ne yaptığı apaçık ortaya konsun biraz sabredelim bekleyelim.Bu ülkede bu iktidar döneminde haksız yere hapse atılan ve basında akıl almaz suçlamalarla suçlanan ve gururuna yediremediği için intihar eden onurlu insanlarda var maalesef.Sonrada suçsuz olduğu yargı tarafından ortaya konulan.

Karalamak bu kadar kolay olmamalı.Bir çetenin yada bir çapulcu grubunun yaptıkları çirkin işler güçlü ve anlamlı kavramları aşağılamak için bu kadar rahat kullanılmamalı.
Bu ülke hepimizin. Hiç bir kişinin yada zümrenin değil.
Unutmayalım kaybedersek hepimiz kayederiz, bir kısmımız değil.
Bu ülke çökerse enkazın altında hep birlikte kalırız, bir kısmımız değil.

Kalın sağlıcakla...


Rıza Zelyut
Ergenekon'a gücünüz yetmez
--------------------------------------------------------------------------------


Gazetelere bir bakın...
Zil takmış oynuyorlar.
'Ergenekon Operasyonu' adı altında derin devlet çökertilmiş imiş...İstanbul'da 33 kişi, terör örgütü kurdukları iddiasıyla gözaltına alındı ya; bu yaygara ondan.
İşi derin devlete bağlamaya çalışanlar; derin devletin ne olduğunu bilmeyecek kadar cahiller... Derin devlet; her devletteki resmi bir yapılanmadır; bu kadarını yazalım; yeter.
Türkiye'de milliyetçi olmak suç haline getirildi. Türk demek, bayraktan söz etmek sizin cani gibi gösterilmenize yol açıyor. Hrant Dink'i vuran çocuğun eline de Türk bayrağı sırf bu yüzden verildi. Türk kimliğini karalamak için. Son operasyonun içyüzünü bilmiyorum ama milliyetçi muhalefeti susturmak eğiliminin bir gösterisi gibi geliyor bana. Gözaltına alınan emekli general Veli Küçük üzerinden silahlı kuvvetleri; Avukat Kemal Kerinçsiz üzerinden de milliyetçilerin haklarını savunanları kötülüyorlar. Fethullahçı gazetelere bir bakın; nasıl da mutluluk çığlığı atıyorlar. Fethullah Gülen, dünyayı sömüren Batılı holdinglerin Davos toplantısında övülürken, içeride de holdingçi medya ile Fethullahçı basın aynı biçimde davranıyor.
Fakat kimse gerçek darbeci Kenan Evren'den hesap sormaya kalkışmıyor. Bütün çaba işi tarihimizin sembolü Ergenekon'a bağlayarak milletimizi karalamak yönündedir.

TÜRKLÜĞÜN SEMBOLÜ
Ergenekon; tarihe Türk adıyla geçen büyük milletin ortaya çıktığı bir vadi olarak kabul edilir.
Son kitabım olan 'YABANCI KAYNAKLARA GÖRE TÜRK KİMLİĞİ' büyük ölçüde bu olayları anlatıyor.
Ergenekon, 'dik yamaç' anlamına geliyor. Söylenceye göre; Türkler burada bir dişi kurttan türemişler ve demir dağı eriterek dağlar içinden yeryüzüne yayılmışlardır.
Türklerin yaradılış efsanesinin doğduğu çevre olan Ergenekon, gerçek bir coğrafi alandır.
Bugün; Rusya, Moğolistan, Çin ve Kazakistan'ın sınırlarının birleştiği dağlık bölge; Ergenekon'un bulunduğu yerdir.
Bu bölgenin doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi binlerce sene Türklerin egemenliğinde kalmıştır. 1 milyonluk Türk, 55 milyonluk Çin'in ordularını tepelemiş; Ergenekon'u vermemiştir.
Ergenekon Türk milletinin varoluşunun simgesidir. Bu simgeyi; beş on kişinin kurduğu söylenen örgütle eş göstermek; tarihimize yapılmış en büyük saygısızlıklardan birisidir.
Yine; bu saldırın bir parçası da gözaltındakileri, 'Kızıl Elma' ideolojisi ile bir gösterme yalanı ve karalamasıdır.
Kızıl Elma, Türk milletinin dünyaya egemen olma güdüsünü ve düşüncesini ifade eden bir ideolojik kavramdır. Kızıl Elma ideolojisi, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesini yaratan ideolojidir. Bu ideoloji, Batı Roma'yı bile ele geçirme hareketi olarak örgütlenmiş ve Türk orduları bu yüzden İtalya'ya kadar ulaşmışlardır.
İşte o sıralarda Avrupalı; Türk'ü kötü gösteren bir propaganda çalışması başlatmış; kilisenin önderliğindeki bu çalışma ile Avrupa halkı Türklere karşı direnmesini öğrenmiştir.
Türk'ün Kızıl Elma'sına Avrupalı Megali İdea (Büyük Yunanistan) ile karşılık vermiş; bunu da Yunanistan eliyle hayata geçirmiştir. Bunun amacı; Yunanistan milliyetçilerini kullanarak Bizans İmparatorluğu'nu yeniden yaratmak ve elbette ki Türkleri Anadolu'dan atmaktır. Geçen gün Türkiye'ye gelen Yunanistan Başbakanı Kostas'ın isteklerine bir bakın. Megali İdea'nın temel şartlarını dayattığını göreceksiniz. Buna şu Fethullalhçı ve yeni liberal çıkarcı aydınlardan tek eleştiri geldi mi? Gelmez, gelmez...
Kızıl Elma'ya karşı çıkanlar, Türklerin İstanbul'u fethetmesini hala kabul etmeyen Avrupalılar ile bunların içimizdeki uzantısı hain grubudur.
Ne yazık ki bu grubun bir ayağını tarikatçiler, bir ayağını da liberal demokrat denen kesim oluşturuyor.
Ve gazeteleri, televizyonları da büyük ölçüde bunlar yönlendiriyorlar.
Bunların yalanlarını ve yanlışlarını da biz ortaya çıkartıyoruz.
Allah izin verirse; çıkartmaya da devam edeceğiz...



Bu mesaj 4 kez ve en son selman8 tarafından 25.01.2008 - 12:07 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 11:02
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Balayı dönemi bitmiş olabilir.
selman8 su an offline selman8  
Olabilecekler olmaya başladı.
90 Mesaj -
Olabilecekler olmaya başladı!


İktisatçı Mustafa Sönmez, global krizin Türkiye’ye etkisinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.


Sönmez, “Bu kadar dünya ekonomisi ile bütünleşmiş bir ekonominin, dünyadaki resesyondan etkilenmemesi mümkün değil ve olmayacaktır. Olabilecekler, olmaya başlamıştır zaten. Borsadaki yabancı yatırımcılar, satıp çıkma eğilimlerini iyice belirtmişlerdir. Bu, TL’den dövize geçişleri hızlandırabilir ve kur ani çıkışlar gösterebilir. Merkez Bankası döviz rezervleri ani dalgalanmaları düzenleyemezse olabilecekleri düşünmek bile istemezsiniz” dedi.

Mustafa Sönmez, global dalgalanmanın Türkiye’ye etkisine ilişkin yaptığı değerlendirmede, dünyanın global bir köy haline geldiğini zaman vurguyla söyleyenlerin, krizin bulaşıcılığı söz konusu olduğunda, “Bize ulaşmaz, bizi etkilemez” türü yavan ve desteksiz reaksiyonlar verdiklerini söyledi. Bunların başında Başbakanı Tayyip Erdoğan ve bakanların geldiğine dikkat çeken Sönmez, “Bir tür global karanlıkta korkmadığını belirtmek için ıslık çalma çocukluğuna benzeyen bu tavır, derece derece birçok ülkede var. ABD’deki hapşırmanın kendilerini nezle etmeyeceğini sanan AB, anında resesyonun etkisi altına girdi.
İddia, yükselen Çin, Hindistan gibi pazarların, bu dönemin ayakta kalan ve direnen ülkeleri olacağı” diye konuştu.

Türkiye’nin son 7 yılda, dünya ekonomisi ile dış ticaret hacmini 265 milyar doların üstüne çıkardığını, yüzde 63 özel kesime ait olan dış borç stokunun 250 milyar dolara yaklaştığına dikkat çeken Sönmez, doğrudan yabancı sermaye ve sıcak para girişleri yıllık 45 milyar doları bulduğunu ve ekonomi bu dış kaynak girerse büyüdüğünü, girmezse küçüldüğünü kaydetti. Borsada yabancılar yüzde 70’e yakın pay sahibi olduğunu anımsatan Sönmez, Türk sermayedarlarının dış yatırımları 12 milyar dolara ulaştığını, Türkiye’nin, dış ticaretinin yarısından fazlasını AB’ye odaklamış durumda olduğuna da işaret etti.

Sönmez, şunları kaydetti:

“Bu kadar dünya ekonomisi ile bütünleşmiş bir ekonominin, dünyadaki resesyondan etkilenmemesi mümkün değil ve olmayacaktır. Karanlıkta ıslık çalmakla da korkulardan kurtulmak mümkün değildir. Olabilecekler, olmaya başlamıştır zaten. Borsadaki yabancı yatırımcılar, satıp çıkma eğilimlerini iyice belirtmişlerdir. Bu, TL’den dövize geçişleri hızlandırabilir ve kur ani çıkışlar gösterebilir. Merkez Bankası döviz rezervleri ani dalgalanmaları düzenleyemezse olabilecekleri düşünmek bile istemezsiniz. Dünyadaki resesyonla yaşanacak küçülme, haliyle ihracata talebi azaltır, sıcak para çıkışı ve gelmesi beklenen doğrudan yabancı sermayenin gelmemesi halinde Türkiye’de 2008 için umulan yüzde 5 büyüme hayal olur. Bu hem aile gelirlerinin azalmasına yol açar hem işsizliğe tüy diker.”

“GERÇEK KAYIP ÇALIŞAN VE ÇALIŞMAYANDA OLUR”

Sönmez, böylesi dönemlerde gerçek kaybı çalışan, çalışamayan kesimler verdiğini kaydederek, AKP iktidarının olası ciddi bir çalkantıda B planı olmadığının da anlaşıldığını söyledi.

“BİZE NASIL BİR ŞEY OLMAYACAĞI PEK ANLATILMIYOR”

Dünya ekonomisinin üçte birini oluşturan Amerika resesyona girmişken, onunla iç içe olan AB‘denin de resesyonun ayak sesleri hızla duyulduğunu belirten Sönmez, “Global karanlıkta ıslık çalarak, başlarını türban teranesine gömenlere beklenen çıkışı, biraz geç de olsa, TÜSİAD yaptı. TÜSİAD Başkanı, Hükümete, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını nihayet hatırlattı. AKP iktidarı işine gelince dünya ekonomisi ile ne kadar bütünleşildiğini böbürlenerek ifade edenlerden, ama konu kriz, dalgalanma, resesyon olunca bu kadar bütünleşik ekonominin bunun nasıl dışında kalacağı, ‘bize nasıl bir şey olmayacağı’ pek anlatılamıyor. Oysa bize çok şey olur bu çalkantıda” değerlendirmesi yaptı.

ANKA
25 Ocak 2008 09:30

Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 10:49
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Balayı dönemi bitmiş olabilir.
selman8 su an offline selman8  
Balayı dönemi bitmiş olabilir.
90 Mesaj -
Balayı dönemi bitmiş olabilir!
24/01/2008 09:38:25

ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek

Bir süredir finansal piyasalarda etkisini sürdüren beklenti bozulması ve buna bağlı olarak riskten kaçınma eğiliminin, hafta başında paniğe dönüştüğüne tanık olduk. Sermaye piyasalarında risk primleri yükseldi, menkul kıymet değerlerindeki yüksek oranlı gerileme nedeniyle büyük kapıylar yaşandı; döviz piyasalarında yaşanan dalgalanmada ise en çok kredi kullanımı olan dolar ve Japon Yeni gibi paraların diğerlerine karşı değer kazandığı gözlendi. Sonuçta bilançolar bozuldu, ipotek senetlerindeki zararların bir kaç katı boyutunda ek kayıplar yazıldı; Bir önceki haftanın kapanışına göre birikmiş kayıplar bir kaç katına yükseldi ve finansal kırılganlık olağan dışı boyutlara tırmandı.

Pazartesi günü Asya'da başlayan çalkantı sırayla tüm piyasaları etkiledi; ABD kapalı olduğu için olumsuzluk oradaki vadeli işlemlere yansıyarak sınırlı kaldı. Salı günü ise Asya'da sermaye piyasalarındaki panik atağın büyüdüğü fakat döviz piyasalarının kısmen durgunlaştığı gözlendi; Avrupa açılışı da oldukça kötü idi, ancak daha sonra kısmi bir toparlama gözlendi. Salt bu gelişmelere bakarak, ileride yaşanacaklar konusunda bir öngörüde bulunmak zor, ama dikkate alınması gereken önemli detaylar var.

Hafta başında devreye giren ve süratle yayılan olumsuz havanın başlamasında "Hedge Fon" olarak bilinen oyuncuların etkili olduğunu düşünebiliriz; zira döviz piyasasındaki eğilimler onların etkili olduğu kanaatini güçlendiriyor. ABD ekonomisi kötüye giderken ve AB başta olmak üzere diğer önemli piyasalarda faiz düşüş beklentisi mevcut değil iken doların neden güçlendiği önemli idi... Faiz düşüşlerinin yanı sıra ABD'de açıklanan mali paketin yeterli olmayacağını gören Hedge fon olarak bilinen bu agresif oyuncular ya başlarının çaresine bakmak ya da böyle yaparak kendi durumlarını birilerine hatırlatmak zorunda kaldılar. Onların risklerini azaltmak üzere sermaye piyasalarında satışa geçmesi, kullandıkları kredileri azaltmak üzere dolar ve Japon Yeni almaya başlaması, beklenmedik bir anda ciddi bir hareket yarattı ve panik atağın en önemli nedeni oldu. Başka bir deyişle, eğer bu fonlar başlarının çaresine bakmak üzere risklerini azaltmaya başlamak yerine bir süre daha beklemeyi tercih etse idi bu dalgalanma yaşanmayabilir ve paniğe dönüşmeyebilirdi.

Hedge fonlar

Söz konusu fonlar hem taşıdıkları risk düzeyi hem de işlem kapasiteleri açısından finansal piyasaların en büyük oyuncuları olarak biliniyor. Sahip oldukları ve yönettikleri kaynakların 50 katı, 100 katı oranında risk alıp büyük hacimli krediler kullanıyorlar. Ayrıca hem sermaye hem de türev piyasalarda çok aktifler; işlem hacimlerinin yaklaşık yüzde 30'unu bu fonların işlemleri oluşturuyor. "Carry trade" olarak bilinen pozisyonların arkasında çoğunlukla onlar var. 2006 yılında yaşanan dalgalanma sonrasında küresel eğilimleri yönlendirenler ile bu fonların çıkarları yeniden çatışmaya başladı ve bu gerçek büyük ölçüde ihmal edildi. Sorunlar ağırlaştıkça sıkıntı büyüdü.

Hedge fonlar özellikle dolar ve Japon Yeni cinsinden büyük kredi kullanıyor ve bunları değişik ülkelerin sermaye piyasalarına veya spekülatif türev pozisyonlara yatırıyorlar. Örneğin hem sermaye piyasalarındaki büyük hacimli pozisyonlara ek olarak altın-petrol-buğday gibi emtialarda alış yönünde çok büyük risk taşıyorlar. Spekülatif olarak aşırıya kaçma eğilimleri fiyat istikrarını tehdit ederek onları merkez bankaları ile karşı karşıya getiriyor ve çözümü zor sorunlar yaratabiliyor.

Fakat bu saatten sonra ne onlarsız ne de onlarla olmuyor. Devre dışı bırakmak üzere harekete geçseniz sistem çökecek, desteklemeye ve korumaya çalışsanız gücünüz yetmeyecek ve üstelik sorunlar daha büyük bir hızla ağırlaşıyor olacak. Yaklaşık 20 yıldır tartışılan bu konuya radikal bir çözüm üretilmediği için sorun çok büyük bir açmaza dönüştü. 11 Eylül 2001 sonrasında bu fonlar ile küresel eğilimleri yönlendirenlerin yaşadığı balayı dönemi 2006'ya kadar devam etti. 2006 ikinci çeyrek dönemde yaşanan dalgalanma ile birlikte sorunlar açığa çıktı ve sıkıntı büyüdü. Bu hafta içinde ise savaşa dönüşme potansiyeli yoğun bir şekilde hissedildi. Belli ki faiz indirimleri ve mali paket, hedge fonların beklentisini karşılamamış ve talepleri karşılanmaz ise başlarının çaresine bakacakları mesajını çok güçlü bir şekilde vermek zorunda kalmışlar.

Sonuç

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız sorunun piyasa mekanızması içinde çözümü yok. Tansiyon yükselebilir veya dalgalanabilir, sorun ve dengesizlikler de ağırlaşmaya devam eder. Bu durum yalnız küresel ekonomiyi değil sosyal ve siyasi dengeleri de değiştirebilir, geçen hafta sonuna göre sorunlar ve birikmiş kayıplar bir kaç kat arttı, başka bir deyişle "pandora'nın kutusu" açıldı; balayı dönemi bitti, günü kurtarma yaklaşımlarının iflas etmeye başladığı bir aşamaya gelindi. Bu durumun Türkiye'ye yansıması büyüyememek yanı sıra artan enflasyon ve işsizlik şeklinde olacak.

Herkesin şu gerçeği unutmamasında yarar var ufukta daha önce yaşamadığımız türden bir belirsizlik var. Bugünden tedbirli olmak adına ne gerekiyorsa yapın, bu konuda kararlı olun, sonradan ağlamanın bir faydası olamayacak!..

Ekleme Tarihi: 25.01.2008 - 10:41
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Böyle yargı düşman başına! (katiller, caniler tek tek serbest bırakılıyor)
selman8 su an offline selman8  
Tehlikeleri ve boyutlarını anlamak yada anlayamamak.
90 Mesaj -
Yada kendi fikirlerine göre tercihlerde bulunup ülke için en büyük tehlikeleri yok saymak yada hafife almak.

Yargı bu hükümetten öncede problemleri olan bir kurumlar topluluğuydu. Şimdi kendi görüşlerine uymuyor diye onu devamlı topa tutanlar nasıl yaparda yargıyı tamamen siyasetin peyki haline getiririz hesabı peşindeler.Yani yargıyı aksak ama bağımsız halinden alıp tamamen kendi taraflarına çekmenin planları içindeler.Kaş yapma bahanesi ile göz çıkarmak diye buna denir herhalde.


Daha fazla yazmadan, benim görüşümü aynen yansıtan bir internet yazarının yazısını aynen aktarıyorum.Lütfen okuyun.Sonrada inceleyip araştırın.

Kalın sağlıcakla..




BÜYÜK KRİZ UYARISI!


Çok büyük bir ekonomik kriz geliyor…



Türkiye AB tarafından yavaş yavaş bölünmeye doğru sürükleniyor…



ABD yakında İran’a saldıracak, saldırıda Türkiye’yi de yanına almanın planı içerisinde…



İsrail Güneydoğu’da topraklarımızdan yer kapma çabasında…



Ücretliler ağlıyor…



Esnaf kan ağlıyor…



Çiftçiler perişan…



Emekliler sürünüyor…



İş çevrelerinde şikayetler başladı…



İşadamları fabrikalarını yurt dışına taşıyor..



Fabrikalar kapanıyor…



On binlerce işçi işten çıkarılıyor…



İşsiz sayısı 12 milyonu buldu…



Bütün illerde ihaleleri AKP’liler alıyor…



Güneydoğu’da durum ciddi…



Yargı bağımsız değil…


RAKAMLAR KÖTÜ

İçinde bulunduğumuz şu günlerde, ülke basınında yer alan haberlerden bazıları böyle. Şimdi söyler misiniz, bu haberlerin hangisi iç açıcı ve geleceğe dönük Türk insanına umut veriyor? Bir başka tanımlama ile söz konusu haberlerin hangisi gerçeği yansıtmıyor?


“Büyük ekonomik kriz geliyor…” Kim söylüyor bunu? Ankara Ticaret Odası



(ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Aygün. Nerede söylüyor? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Kulübü tarafından düzenlenen Maliye Kongresin’de söylüyor. Nasıl söylüyor? İşte şu cümlelerle:



“İşsizlik oranları, cari açık, büyüme rakamları, sanayi üretimi, iç ve dış borçlar gibi rakamlara bakıldığında tablo hiç iç acıcı değil.



RAKAMLAR ÖNCE Kİ KRİZLERDEN DAHA KÖTÜ. ÇOK BÜYÜK BİR KRİZ GELİYOR BUNUN ALTINDA ZOR KALKARIZ!”


Bu açıklama karşısında, “yok canım nereden çıkarıyorsunuz böyle şeyleri, hiç olacak şey mi?” diye kesin konuşabilecek bir babayiğit ortaya çıkabilir mi? Çıkamaz. Daha doğrusu çıkabilecek ve inandırabilecek bir dayanağı olamaz. Olaya iyimser açıdan bakan okurlarımız adına küçük bir değerlendirme yapalım. Belki denebilecek ki, ortada makro değerde de olsa iyileşmeye doğru giden durum söz konusu. Nedir iyi olanlar? Enflasyon düştü, büyüme neredeyse rekor seviyede, faizler indi, ihracat arttı, fert başına milli gelir 5 bin doları aştı, yabancı sermaye girişi arttı ve artmaya da devam ediyor ve Borsa endeksi 45 binler seviyesine yükseldi…


Peki, böylesi pembe çizgilerle çerçevelenmiş “muhteşem tablo” karşısında vatandaş ne alemde? İnsanlarımızın yaşam durumu ve geleceğe bakış açısından mevcut fotoğrafı nasıl? Hangi orta sınıf sayılan kesimin gelirinde ve yaşam düzeyinde artış ve yükseliş oldu? Ortada bir gariplik yok mu? Madem her şey çok iyi gidiyor, vatandaş “Bu iyi gidişi(!)” neden bir türlü kendi yaşamında hissetmiyor? Hele bir düşünün!


BAŞBAKAN BORSA İLE NEDEN ÖVÜNMÜYOR?


Gelelim işin bir başka yönüne.


Siz son aylarda hiç Başbakan Tayip Erdoğan’ın borsanın endeks olarak bunca yükselişine karşın, “Bakın Borsa endeksi rekorlar kırarak yükseliyor” diye övündüğünü gördünüz mü? Bu konu da tek kelime söylemiyor. Söylemiyor, çünkü borsa yükselişinin içi hava dolu bir balon şişmesi olduğunu biliyor. Yabancıların aşırı rant sağlama amacıyla borsaya soktukları sıcak para, misafir paradır. Yabancı sermaye yatırımı ile ilgisi yoktur. Bir anda “hadi eyvallah Türkiye ben gidiyorum” der ve gidebilir. O zaman da ekonomi bir günde karaya otururur, her şey alt üst olur!


Hangi yabancı sermaye gelip de ülkemizde topraktan yeni bir fabrika inşa etti ve şu kadar istihdam sağlayarak üretime geçti? Yatırım fabrikayla, tesisle, projeyle ve istihdamla olur. Memleketin çalışan, üreten değerli fabrikalarını ucuza kapatarak satın almanın adı, yabancı sermaye değildir!


YARGI BAĞIMSIZ DEĞİL

Yargının bağımlı, adaletin ipotekli olduğu bir ülkede, ülke yönetiminden övgü ve başarıyla söz edebilir misiniz?



Ülkenin en yüksek birkaç yargı organından biri olan Danıştay’ın yeni emekli olmuş bir başkanının, Sayın Ender Çetinkaya’nın ağzından, “Yargının bağımsız olmadığı” gerçeğini somut bir biçimde öğreniyoruz. (Hürriyet- 4 Nisan 2006) Bildiğimiz bu acı gerçeği, ültimatom gibi bir yüksek yargı organının başkanından açıkça duymuş olmamız, açıkçası hepimizi sarsıyor! Demek ülkemizde gerçekten de yargı bağımsız değilmiş! Yazık!..


Sevgili okurlar

Felaket tellallığı yapmıyoruz. Ülkede yaşanan, ancak hükümet edenler tarafından kulağa hoş gelen cilalı sözlerle gizlenmeye çalışılan özellikle ekonomik yönlü acı gerçekleri dile getirmeye çalışıyoruz. Rakamlar ve tablo ortada! Ekonomik kriz, gidişata ve mevcut duruma baktığınızda uzak olasılık değil…


Dışarıdan gelen sıcak para desteği ile ayakta duran ekonomiye, hiçbir ülkede güven duyulmaz. Özellikle Borsa’da acı sürprizlerle karşılaşmaları için, küçük yatırımcıyı buradan önemle uyarıyoruz. Ailenizin, çocuklarınızın geleceğini riske etmeyin. Bizden hatırlatması!...


BURHAN ÖZBEY

burhanaozbey@yahoo.com



Bu mesaj 1 kez ve en son selman8 tarafından 19.01.2008 - 11:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 19.01.2008 - 11:52
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dedem Sebatay Sevi'nin Sülalesinden
selman8 su an offline selman8  
İslam şartlanmışlığı ve akıl dışılığı reddeder.
90 Mesaj -
Evrensel kardeşim benim alnımda arap yazsa kabul etmeyeceğini söylüyorsun. Buna hiç şaşırmadım, şaşırmam. Çünkü İslam deyince onbir kuşak ilim merkezi ve Allahın velisi peygamber evladını sistematik bir şekilde yok eden Emevi ve Abbasi zihniyetinin yaklaşık üçyüz yıl baskıyla oturttuğu Kuranın dininin tasfiye edildiği din anlayışları İslamıda, araplarıda Emevi şablonu ile tanıtır oldu.

Ha unutmadan ben araplarla ilgili geçmişimi çok nadir söylerim ve Türklüğümle övünürüm, geçmişimde kalan atamın araplığıyla değil.

Efendimizin hoşgörü, merhamet ve her türlü insani değerle olgunlaştırdığı yaşama soktuğu din anlayışı ortadan yok oldu.İşte Evrensel kardeşim bu İslamı dünyaya olmadığı gibi tanıtan düşüncenin bir ferdi olarak senin, beni kabulün olan hiç bir yere oturtman mümkün değil. Bunu senden beklememde zaten.

Haçlı ülkelerinde yaratılmışların en hayırlısının bile terörist olarak gösterildiği, tüm İslam dünyasına terörist diye bakıldığı dinini anlamaktan uzak daha doğrusu Emevi din anlayışının hakim kılındığı din anlayışları değilde nedir. Mevlananın Yunusun tüm dünyada kabul gördüğünü ve sevildiğini düşündüğümüzde nuru oldukları Efendimizin böyle yanlış tanınmasında sebepler nelerdir ?


Doğruyu kim söylerse söylesin onu bu haktır diye kabul eder hatta gerektiği yerde söylerim. Bakın Muhammed İkbal İslam dünyasının geldiği hal için nasıl acı bir yorum yapıyor. "Bugün İslam'ı temsil ettiği söylenen milletlerin dünyaya itiraf etmek zorunda oldukları bir gerçek vardır. O da biz İslamı temsil etmiyoruz demektir"
M.A.Ersoy dan bir başka ibret kafiye "Nebiye atfen binlerce herze uydurdun, yıktında dini mübini yeni bir din kurdun"
Bir başka adını hatırlayamadığım İslami düşünürde şöyle diyor "Bugün İslam dünyasının en büyük sorunu İslamı bilmemek ve bundan dahada kötüsü bilmediğinide bilmemektir" diyor. Bu değerli sözlerin sahiplerinin yanlış bulduğum çok sözleri olmakla birlikte işte bu gerçeklerinide aynen kabul ediyorum ve yansıtıyorum.

Bugün İslam dünyasının halininin Allah katında ne ifade ettiğini anlayabilmek için şu tespitlerin cevaplarının mutlaka akıl ve mantık dairesinde cevaplanması gerekiyor.
*Neden İslam dünyasının ve özellikle şeriat dindarlık adına görüntülerin haykırışların olduğu kısımlarının üzerlerine aralıksız haçlı pisliği yağıyor ?
*Neden tüm İslam dünyası tam bir haçlı kuşatması altında inim inim inliyor ?
*Neden gelişmiş ülkeler arasında bir tek İslam ülkesi yok ?
*Neden İslam ülkelerinin özellikle din özellikleri öne çıkmış kısımlarında mezhep, kardeş kavgaları kan şiddet bitmiyor huzur yok ?
Bunlar Kuran'ı yaşamın dışına çıkarmış olmanın kahırlı gazablarından başka neyi ifade edebilir ?
Oysa Allah doğru yolda olan fert ve milletlere huzur, barış ve yükseliş vaadediyor.

Kalın sağlıcakla...



Bu mesaj 5 kez ve en son selman8 tarafından 13.01.2008 - 10:47 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.01.2008 - 12:11
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dedem Sebatay Sevi'nin Sülalesinden
selman8 su an offline selman8  
Türk olmak nedir ???
90 Mesaj -
Evrensel kardeşim çok güzel bir noktaya parmak bastın. Aslında senin mevzu yazıyı aktarırken zihninden geçenlerin içinde bu son kimlik meselesinide taşıdığını ve vurgulamaya çalıştığınıda düşündüm. Fakat apaçık bir söylem gelmedikçe bu anlamda bir şey yazmak istemedim.

Şimdi yeri geldi hazır kardeşimiz bu konuya değinmişken Türk olmanın ne demek olduğunu bunun nasıl vasıfları taşımayı gerektiğini özetle biraz anlatmaya çalışalım.

Osmanlı hükümdarlarından başlayalım örnek vermeye. Kanuni Sultan Süleyman bir rus kızıyla yani sonradan adı Hürrem Sultan olan bir gayrimüslim kızla evlenmişti. Böyle bir çok padişahın gayrimüslimden müslüman edilmiş kızlarla evlendiği bilinen gerçektir.

Peki bu durumda hiç karışmamış bir padişah soyu düşünecek olursak yalnızca Kanuni'nin bu evliliğinin dahi işin özünü bozacağı bir gerçek değilmidir. Bu durumda bu padişahlar nedir soy olarak bir Türkmü yoksa kırma bir soymu.Bu karışma onların türklük kavramını zedelermi ?

Peki ya yüzyıllar boyu süren Yeniçeri ocağına devşirme olarak gayrimüslim tebadan alınan ve müslüman edilip sonrada müslüman türk kızlarla evlenip çoğalan yüzbinlerce insanı ve onların soylarını bu anlamda nereye koyacaksınız ?
İşi bu anlamda düşündüğünüzde yüzde yüz türk olanları tespit etme gibi bir imkanınız olabilirmi ? Olsa ne ifade eder, neye yarar ?

Bakın kendimden bir örnek vereyim türklük kavramı için.Benim dedemin dedesi ailesiyle birlikte Osmanlı döneminde Filistin'den göçerek karadeniz bölgesine gelmiş yerleşmişler. Burada bölge halkıyla karışıp arapçayı bile tamamen unutmuşlar. Şimdi bana sorsanız bütün yüreğimle derimki hiç kimse benden daha Türk ve hiç kimse benden daha vatansever olamaz.

Bilhassa Osmanlının son döneminde çok acı örnekleri var. Yüzdeyüz türk diye bilinen nice hemde tanınmış simalar vatanı kurtaranlar değilde mandacılar, işgalciler yanında yer aldılar. Bununlada kalmayıp vatanı koruyanları arkadan vurdular.Vatanı kurtaranlar sadece dış güçlerle değil işte türk olduğunu söyleyen bu vatanın kanı bozuk bu sefil evlatlarıylada mücadele ettiler.

Çanakkale savaşından iki ibret örneğide kısaca buraya aktarmak istiyorum. Rum kökenli bir tabip subayımız büyük yararlar gösterdikten sonra çarpışmalar esnasında ağır yaralanır. Artık ölüm onun için çok yakındır. Etrafındakilere söylediği şu son isteğini ben her düşündüğümde gözlerim dolar. "Sakın beni (defnederken) sizinkilerden ayırmayın. Yoksa hakkımı helal etmem"
Aynı Çanakkale savaşında arap kökenli askerlerde vardı ve kayıtlarla sabittir. Bunların hepsi bir tek kurşun bile atmadan firar etmiştir.

Şimdi türklük nedir müslümanlık nedir vatan kavramı nedir bir daha düşünelim derim hepinize.
Vatanını yüreğiyle sevmeyen onu sahiplenmeyen bu bilince sahip olmayan genleri v.s. özellikleriyle fiziken tam türk olsa ne değeri var ?
Birde kimliği soy geçmişi karışık olup hatta farklı inanışa sahip olup bu vatanı özü gibi seven insan için bu türk soyu özelliği taşımamak ne engel ifade eder ?

ABD de kim gerçek amerikalı ? Adamlar dünyaya ipotek koyup yönlendiriyorlar.Oysa o toprakların gerçek sahipleri kızılderililer.Bu örnektede düşünülmesi gereken ve beni doğrulayan bir ibret yokmu ?

Çoğunuz bilirsiniz arap ve ingiliz atları çoğaltılırken soyları ve özellikleri bozulmasın diye mutlak aynı ve sağlam soydan üreme sağlanır.
Bu soy ve cins koruma işi hayvanlar için ne kadar doğalsa insanlar için düşünüldüğünde ise o kadar yanlıştır. En başta Allah kelamı soy ve boy kavramlarına dayanmayı ve bu anlamda üstünlük dayatmayı reddediyor.

İşte Atatürk ulus devlet kavramının bu nedenle gerekliliğini tespit edip onu azimle oturtmaya çalıştı.Yoksa halkın içinde bazı zümreler kafatasçılık mücadelesine saplanıp ülkeyi mahvetsin diye değil.

Kalın sağlıcakla....



Bu mesaj 3 kez ve en son selman8 tarafından 11.01.2008 - 12:57 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 11.01.2008 - 10:45
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dedem Sebatay Sevi'nin Sülalesinden
selman8 su an offline selman8  
Fikir ne ise zikirde odur (3)
90 Mesaj -
RÜZGAR kardeşim yorumlarımda ve yazılarımda kimseyi incitmek maksadım olmadığı gibi daha ağır kokular duymadığım bir mevzuya kolay kolay girmem, böyle bir yazıya dahi cevap vermem

Ne demek istediğimi kısaca anlatmaya çalışayım. Sizler site yönetimi olarak elinizden geldiği kadar apaçık Atatürk düşmanlığı kusan yazılara izin vermiyorsunuz. Yada bir çatışma olduğunda fitnenin alevlenmesini önlüyorsunuz. Bunun için sizleri takdir ettiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Fakat ben internette farklı sitelerde pek çok yerde kontrolun hak getire olduğu pek çok yorum, eleştiri okudum. Bunların içinde Atatürke iftira için üretilmiş, yada gerçeğine bire bin katılmış yada gerçeği tamamen saptırılmış akıl almaz tüyleri diken diken edecek o kadar çok iftira dolu hezeyan okudum ki. İster istemez bunların daha yumuşak ve takiyye yoluyla ortaya atılanlarını gördüğümde bu haksızlıklara karşı bende bir tepki ve üzüntü oluşuyor.

Diyeceksiniz ki peki burada bu kadar normal bir üsluba yakın yazılan yazılara cevap veriyorsunuzda onlara neden cevap vermiyorsunuz ? Yada onlarada cevap veriyormusunuz ? Hayır kesinlikle cevap vermiyorum, dahil olmuyorum. Bir şeyde fayda görürsem bunu yaparım. Oysa Atatürke pislik atmaya çalışanlara karşı cevap verenlerin normal yazılarına dahi bu kin nefret sahibi Atatürk düşmanları anında en ağır hakaret ve en ağır küfürlerle, iğrenç aşağılık iftiralarla karşılık veriyorlar.Ve bir örnekle anlatacak olursak bu iğrenç tablolar özellikle son beş yıl içinde ülke toplam borcunun katlandığı gibi katlanmış vaziyette.

Bu yazdıklarım ışığında RÜZGAR kardeşim diyorumki sen farklı bir düşüncedeysen bunu kabullenirim, olabilir derim. Fakat benim endişe ve üzüntüme sebep olan çirkin tabloları senin gibi istisna olarak farklı düşünen insanlar değiştiremez.

Kalın sağlıcakla.....



Bu mesaj 3 kez ve en son selman8 tarafından 10.01.2008 - 12:23 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 10.01.2008 - 11:03
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dedem Sebatay Sevi'nin Sülalesinden
selman8 su an offline selman8  
RE: Ne demiştim işte ispatı.
90 Mesaj -
Yukarda söylediğim tüm sözlerin doğruluğunu istemedende olsa onayladığı için Evrensel kardeşimize teşekkür ediyorum.Takiyye ile birşeyler anlatmaya çalışanlar ve apaçık söyleyenler sanırım ortada. Ne demek istediğimi anlamak isteyen kardeşlerim tarafların tüm yazılarına şöyle bir göz gezdirsinler yeterli olacaktır.

Atatürk karşıtlığının, düşmanlığının ve ona haksız yakıştırmalarda bulunmanın hiç bir değeri olmayan kavramlar yakıştırmanın bunlardan medet ummanın bu ülkeye ve insanına hiç bir şey kazandırmadığını ve kazandırmayacağını aksine tekrar bir kurtuluş savaşı imtihanı için yol açacağını hep birlikte göreceğiz.

Bekleyin sabredin, ayak sesleride geliyor zaten.Tüm ekonomik ve siyasi verileri iyi takip ediniz. Osmanlıda böyle kuşatılmıştı. Osmanlının sonuda benzer bir ortamda patlak vermişti.
Ve şunuda iyi düşünelim Allah büyük yanlışlara saparsa ancak milletleri kahır ve gazabla imtihan eder. Sonunda tertemiz birileriyle kurtuluşa taşısada bu böyle.

Kalın sağlıcakla...


Alıntı
Orijınalı Evrensel

Cemil Ipekci'yi ben tabrik ederim, kutlarim.

Cunku Sabataycilar kolay kolay hatta hic, asla 'Ben Sabatayistim' demez, bunu gizli gizli yuruturler.

Gorunuste onlar 'en iyi Turk(!)cudur, en iyi vatansever(!)dir, ulusalcidir, Kuvvacidir'

Bu tur desifre edici, ezber bozucu yazilar, makaleler elbetteki takiyyecileri, gorundugu gibi olmayanlari rahatsiz edecektir.




Bu mesaj 1 kez ve en son selman8 tarafından 09.01.2008 - 23:29 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.01.2008 - 23:22
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dedem Sebatay Sevi'nin Sülalesinden
selman8 su an offline selman8  
Fikir ne ise zikirde odur (2)
90 Mesaj -
Rüzgar kardeşim aynı yazıyı orjinalinden kopya ile bende aşağıda yapıştırdım, rengine bakarmısınız ? Siz aynı vurgulamayı istemezseniz, üzerinde oynamazsanız düz yazı olarak çıkıyor yapıştırdığınız yazı.

Söylemek istediğimde bu zaten. Yazının orjinalini yazanda buraya aktaran kardeşimde aynı düşünceleri paylaşıyorlar. Bir taşla aynı kuşları vurmada hem fikirler. O nedenle gazetede mavi burada kardeşimin kopyaladığı kırmızı olmuş bu benim vardığım sonucu değiştirmiyor..
-------------------------------------------------------------------
"Ben Sabetayist değilim. Ama Sabetay Sevi’nin sülalesinden gelmeyim, Selanikli’yim. 1480’de dönmüşler." Cemil İpekçi'den ilginç açıklamalar.
--------------------------------------------------------------------

Kalın sağlıcakla.....



Bu mesaj 1 kez ve en son selman8 tarafından 09.01.2008 - 12:21 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 09.01.2008 - 12:20
selman8 üyenin diğer mesajları selman8`in Profili selman8 Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (4): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 474 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mrvtt (34), incim (55), kalbiselim (53), asimm (43), hisam (48), aciz önder (38), caramed (51), sevim (59), hasan kemal (54), aygo (43), akdemir (49), zeynep63 (18), adem dikici (58), semasalman (37), yusuf2023 (43), hallo42 (33), aymet (46), irfan55 (49), bayercana (35), Sabri-81 (43), selam2000 (51), Dadas69 (55), celebirisin (40), Musab49 (50), genciz (56), erkamartuk (38), yalniz gul (58), dertli007_46 (36), kafka001 (52), egemen07 (44), Tekin (51), milasi (68), porselen43 (55), semasalman87 (37), dtkyusuf (49), sertel (51)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55219 saniyede açıldı