stromectol generique kaletra lopinavir ritonavir chloroquine kaletra 3tc abilify aceon acepril acerpes achromycine aciphex acivir acnecolor acnefuge acticin actigall actisite active pack actonel actoplus met actos acular adalat cc adalat adapress adartrel adcirca addyi adipur advair diskus advair rotahaler aerius aerodiol aggrenox agofenac agoprim agopton agorex airol airomir akneroxid aknex aknin n aknoral albenza
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

105 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (6): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Gözlerime başka bir alemden bakar gibiydiler..!
nazli64 su an offline nazli64  
Gözlerime başka bir alemden bakar gibiydiler..!
110 Mesaj -
Gözlerime başka bir alemden bakar gibiydiler, boş boş…

Eğer Allah’ın yeryüzündeki HALİFESİ olduğunuzu idrak etmiş bir Müslümansanız, yüce Kur ’andaki “müminler onlardır ki iyiliği emreder kötülükten sakındırırlar” emrinin gereğini yerine getirmek için harekete geçersiniz. Çünkü Allah; “(Ali İmran-142) -Yoksa Allah içinizden cihad edenleri ayırt etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” ayeti tüm ağırlığıyla oturmuştur omuzlarınıza. Her bilgi bir yüktür ve bu yük Allah’tan ise layıkıyla kaldırılması gerekir. Artık, Allah’ın Kitabından öğrendiklerinizi insanlara anlatmak için, yollara düşersiniz.

İşte bu süreçte, bazen bildiğiniz tüm hikmetli kelimeleri kullandığınız halde derdinizi karşı tarafa bir türlü anlatamazsınız ya. Zaman zaman Allah’ın azametini, celallendiği zaman azabının hayal bile edilemeyecek derecedeki şiddetini, bazen de tüm hatalarımıza rağmen affını merhametini, rızasını ve cennetini anlatırken, pek çok kişinin gözlerinize boş boş baktığını, hiçbir şey anlayamadığını görünce hep hayrete düşersiniz ya. Sonra eksiği kendinizde arayıp, acaba neyi atladım ki anlayamadılar der, hep kendinize kızarsınız ya. Ya bilginizin, ya da anlatma kabiliyetinizin yeterli olmadığını düşünüp kendinizi başarısız bulursunuz ya. İşte böylesi anlarda içinizden bir ses şöyle der; “Artık anlatmayı bırak, seninkisi boşa kürek sallamak, ne kadar çabalasan da yeterince başarı gösteremiyorsun, baksana tebliğ ettiğin kimsenin rotasını Allah’a çevirdiği falan yok, en iyisi artık kendine dön. Belki de kendini daha fazla yetiştirmeye ihtiyacın var. Artık kendine vakit ayır vs. İşte bir program sonrası bu karma karış duygular içinde sıkıntıdan migrenim tutmuş halde dönmüştüm eve. Anlattığım bu kadar açık ayetlere rağmen, gözlerime boş boş bakan insanların siluetleri beynimde dönüp duruyordu.

Bir yandan akşam yemeğini hazırlıyor bir yandan NEDEN.,NEDEN.,NEDEN, diye sızlanıyordum ki telefonum çaldı. Sesimdeki hüznü hisseden arkadaşım sorunun ne olduğunu sorunca, ÜMMET dedim ümmet neden bu haldeyiz, ben nerde hata yapıyorum ki hayalimdeki sonuca, hedefime bir türlü ulaşamıyorum dedim. Kısa bir sessizliğin ardından, arkadaşım sert bir sesle konuşmaya başladı.

“ 1-Başkalarını bırak önce sen dön bir kendine bak, acaba sen iman ve amel olarak HAYAL ettiğin ve HEDEFLEDİĞİN noktada mısın..? Çünkü tebliğde örneklik çok önemli…

2-Kurandan iki kelime öğrenip bunu bilmeyenlere aktarmakla yoksa kendini bir şey mi sanıyorsun ki insanların bir anda değişmelerini bekliyorsun. Hidayeti verecek olan sen misin? Ve sen Peygamberlerden daha mı çok bilgiye ve daha mı güzel hitabete sahip olduğunu düşünüyorsun ki bu kadar üzgünsün. Senin hitap ettiğin kişilere Allah hidayet vermeyi dilemezse sen bir HİÇSİN HİÇ…Sana düşen Allah indinde HADDİNİ bilmek, üzme kendini Allah dilediği zaman onlar da RABLERİNİ bilecekler…

3-Sana ne oluyor ki kendine Peygamberleri örnek aldığını söylerken, bin yıl tebliğ ettikleri halde hiç ümmetleri olmayan peygamberlerden habersiz gibisin. Bu yüce peygamberler son nefeslerine kadar pes etmediler de sana ne oluyor ki üç-beş yılda pes ettin…? Allah’tan dile ki sana HİKMET gözlüklerini taksın. İşte o zaman bu insanların gözlerine neden BOŞ BOŞ baktıklarının cevabını bulacaksın…”

Arkadaşın azarlamadan beter sözleri beynimde döndü durdu yemek boyunca. Ona kızamıyordum çünkü son derece haklıydı. O günden beri hep dua ediyordum, “Rabbim bana yaşadığım her olayın, başıma gelen her sıkıntının hikmetini göster ki teselli bulayım, diye.”

Vakit gecenin son demleri, nette bir şeyler okuyarak sabah namazını beklerken okuduğum satırlarda öncelikle kendimin ve tüm insanlığın neden bu halde olduğumuzun cevabını bulmuş ve bu gerçeklik karşısında dehşete düşmüştüm. İlk bakışta sıradan bir kıssa gibi görünen olay üzerinde biraz tefekkür edince, insanlığın neden bu halde oluşunun sırları tamamen açığa çıkıyordu…

“Bir âlim ve öğrencisi, camide sabah namazlarını kılıp çıkarlar. Camiye doğru bir sarhoşun naralar atarak, etrafa küfürler savurarak, geldiğini görünce, öğrenci dayanamaz sarhoşa müdahale eder. Sarhoşun üzerine yürür, onu tartaklamaya başlar. Sarhoşu ayıplar, sözleriyle yerden yere vurur. Allaha kullukla emrolunmuşken Allah’ın sana verdiği nimetlerin şükrünü böylemi eda ediyorsun, şu mübarek saatte bizimle camide olmalıyken şu haline bak REZİL SARHOŞ. Hiç mi Allahtan korkmazsın, hesaba çekileceğin günü hiç mi düşünmezsin, ölüm hiç mi aklına gelmez, hayvanlar bile fıtratı üzerine yaşıyor sen hayvan dan da aşağılıksın hayvan herif, der. Öğrenci sarhoşa hakarete devam ederken, sarhoşun kendisini can kulağıyla dinlediğini görür. Sarhoşun öğüt aldığını düşünerek sevinir ve sesini yumuşatarak, ona Allah’ı, cenneti cehennemi anlatır. Sonrasında sarhoş bir şeyler mırıldanır, öğrenci sarhoşun “haklısın veya af edersin yada bana kim olduğumu hatırlattığın için teşekkür ederim vs cümlelerini kurmasını ümit ederken, sarhoş; abim abim bi kere öpimm, Allah çok büyük dimi abim, bi sarılalım abim diye öğrenciye sarılırken üzerine kusar… Hoca sarhoşu, Allah sana hidayet etsin hadi yoluna deyip uzaklaştırır. Sarhoş naralar atarak, ayakları yalpa yaparak önlerinden geçip giderken, hocası öğrenciye biraz kızgın biraz üzgün bir sesle sorar;

-----Evladım bu adama neden kızdın.?

-----Hocam, çünkü şarap içmişti, bu mübarek saatte insanları rahatsız ediyordu.

-----Evladım şarap içtiğini nerden anladın.?

-----Hocam, sizde gördünüz sarhoştu. Allah şarabı haram kıldığı halde şarap içmişti sarhoştu.

-----Evladım adamı neden ayıpladın, aşağıladın.?

-----Hocam sizde gördünüz, ne dediğini ne yaptığını bilmez haldeydi.

-----Evladım bu ayıpladığın kişi, haramlardan sadece bir haramı işlediği için bu halde ve bunun adına SARHOŞ diyoruz. Dönüp kendimize bir bakalım ve çevremizdekilere, her gün ne haramlar işliyoruz. "Eğer her günah tıpkı şarap gibi insanları sarhoş etseydi, yeryüzünde ayık gezen hiç kimseyi göremezdin.” Şarap içme günahının insan vücudundaki tezahürü aklın, iradenin gitmesidir. Oysaki her günah kalpte bir siyah leke oluşturarak, sahibinin aklını ve yüreğini kirletir, günahlar bir bardak temiz suya düşen mürekkep gibidir. Bu suyun rengi bulanır tadı bozulurda içilmez olur. İnsanın işlediği her haram da sahibinin akıl, duygu ve algısını bulandırır hasta eder. Zira Rabbim ayetinde; “(Bakara-10)-onların kalplerinde hastalık vardır……., der. Akıl hasta olup kendi kontrolünü kaybedince kalbi nasıl idare etsin, gözü, kulağı, konuşan dili dudağı nasıl idare etsin. Sarhoşluk; aklın ve azaların kontrolünü kaybetmesidir. Şarap içenlerin sarhoşluklarını o kişinin davranışlarına şahit olan gözlerimizle anlarız. Diğer günahları işleyip sarhoş olanları ise, onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda ne kadar öğüt aldıklarıyla anlarız. Zira ayette “çobanın koyunlarına seslenmesi gibidir

-----Evladım ne dediğini ne yaptığını bilemeyecek kadar aklı bulanık şuursuz bir sarhoşa Allahın emirlerini anlatarak öğüt alıp hidayete ereceğinimi sandınki ona Allahı anlattın, Oysaki Allah şöyle buyuruyor; (Yasin suresi- )-9 - Hem önlerinden bir sed, hem arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler. 10 - Onları (kalplerinde hastalık olanları) uyarsanda da uyarmasan da onlara göre birdir, inanmazlar. 11 - Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele…”

Evladım işlediği günahlardan dolayı, aklı ve kalbi sarhoş olan biri, kıldan ince kılıçtan keskin olan sıratı müstakimde kaç adım yürüyebilir sanıyorsun?...Düzgün yürüyebilmesi için ayılması lazım. Sarhoşları genelde sert acı bir kahve uyandırır. Aklı ve kalbi günah ve haramlardan dolayı sarhoş olanlara, eğer Allah hidayet etmeyi dilemiş se, onları da acı musibetler uyandırır…Allah muhafaza işte bu duruma düşmemek için aklı kalbi sarhoş eden haramlardan uzak durmak lazım…”

Uzun zamandır tebliğ ettiğim pekçok kişinin neden hayatlarını düzeltemediklerini ve daha beni dinlerken gözlerime neden böyle boş boş baktıklarını bu kıssayı okuyunca anladım…Rabbim bizi, “İÇMEDİĞİ HALDE SARHOŞ OLANLARDAN EYLEMESİN BİZİ…”

NAZLI YENİDÜNYA (nazli64.blogcu.com)
Ekleme Tarihi: 04.08.2012 - 13:54
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kimsenin Cevaplayamadigi 3 Soru
nazli64 su an offline nazli64  
110 Mesaj -
Allah razı olssun çok faydalı örnekler verilmiş...
Ekleme Tarihi: 18.09.2011 - 20:49
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimize doğum gününde ne hediye verdiniz...?
nazli64 su an offline nazli64  
Peygamberimize doğum gününde ne hediye verdiniz...?
110 Mesaj -
Biz seni tanımadan sevdik efendim. İnsan tanımadığını nasıl severdi? Nerden bilebilirdi sevdiği neden hoşlanır neye kızar. İnsan tanımadığı birini nasıl ağırlardı sofrasında en güzel şekilde? Ya sevdiği şeker hastasıysa, sofraya koyduğu tatlılardan hastalanmazmı? Ya tansiyon hastasıysa, tuzlulardan hastalanmazmı? İnsan sevdiğinin hassasiyetlerini bilmeden onu nasıl ağırlardı Efendim... Allahın elçisi dediler, peygamber dediler, nebi dediler, çok mubarekti dediler. Sevenler seni ünvanından dolayı sevdi efendim. Biz seni tanımadan sevdik, işte bu yüzden hiçbir zaman sana layık ümmet olamadık Efendim. Oysaki Allah yüce Kuran'da şöyle buyuruyordu;

“Kalem suresi-4) Elbette sen çok yüce bir ahlak üzeresin.”

Seni sevmek senin ahlakınla ahlaklanmaktı ama biz senin ahlakını değil sadece adını sevdik ahlakının ne olduğunu hiç bilmeden Efendim. Adaletten uzak kaldık... Vicdanlarımız taştan katıydı... Birbirimizin kuyusunu kazdık... Kendi ailemizin bile güvenini kaybettik ... Dünyaya geliş gayemizi unuttuk... Yalan, kin, kibir sahibiydik...ama seni seviyorduk. Müslüman kardeşlerimize düşman gözüyle bakıyor , Rakip gözüyle, öteki grup gözüyle bakıyorduk... ama seni seviyorduk. Şeytanın en yakın dostu, nefsimizin tutuklusu idik ama seni seviyorduk. Tıpkı Allah'ıda tanımadan sevdiğimiz gibi...

Seni sevmenin yolunun ahlakınla ahlaklanmak olduğunu anlayamadık. Sen bizim için bir gonca güldün çok güzeldin. Ama nasıl güzel bir gül olunur bunu hiç anlamak istemedik bu yüzden hep diken olduk kanattık her daim çevremizi, en çok da sevdiklerimizi..!

Şu dünyada bizi saltanat sahibi yapacak her türlü çetrefilli yolları, işleri çözdük anladık, fiziği, kimyayı, matematiği anlamak için ömrümüzün baharının onyedi yılını gençliğimizi harcadık da, seni tanımak için bir yılda onyedi günümüzü bile harcayamadık. Çünkü çok meşguldük. Ya gençtik öğrenciydik derslerden vakit yoktu. Ya evliydik çoluk çocuk ve hayatın hengamesi vardı. Ya çalışıyorduk ticareti, kariyeri saltanatı korumak için çok çalışmalıydık vaktimiz yoktu. Yaşlanıncada bunadık zaten istesek de kafamıza bir şey girmedi. Yani seni hayatımızın hiç bir safhasında anlayacağımız, tanıyacağımız vaktimiz olmadı...

Seni tanımayı cennette kevser ırmağının başında etrafına toplanıp kendi ağzından bize kendini anlatmana bıraktık efendim...!

Oysaki seni sevmenin yolunun, getirdiğin vahyin ipine sım sıkı sarılmak olduğunu anlayamadık. Rabbim yüce Kuranda şöyle buyuruyordu;

“ (Ahzap suresi-56)-Allah ve melekler resule salat ederler (arka çıkar, destek olurlar) ey müminler siz de ona salat edin (arka çıkın destek olun) selam edin (güvenliğini sağlayın)”

Allah ve tüm melekler getirdiğin Vahyin dünyaya hakim olması için sana yardım ederken, biz çok meşguldük. Sana Salat etmeyi Rabbimize ve meleklere bıraktık efendim...Bazende sana sevgimizin yüreğimizden taştığı anlarda, oturup tv önünde en çirkin dizileri seyrederken elimize tesbihimizi alıp bir yandanda sana selavat getirip kalbimizi rahatlattık efendim. Çünkü senin adını yaşatmamıza, toplumlar içinde yüceltmemize değil sadece anmamıza ihtiyacın olduğunu düşündük hep. Oysaki senin bizden beklentin, bıraktığın islam bayrağını elden ele nesilden nesile şerefle taşımaktı. Ama dedimya biz çok meşguldük bayrak falan taşıyacak vaktimiz yoktu halimizde. İşte her adın anıldığında selavat getiriyordukya bu yetmezmiydi...?

Seni tanımadan seviyorduk efendim. Bazılarımız duydugu her uydurma söze HADİS dir diye onu KURAN süzgecinden geçirmeden inandı. Bunlar uydurma yalan sözlerdir Allahın Resulune iftiradır deyip buna delil olarak Kurandan delil ayetler okunduğunda şöyle dediler; Evet ayetdir doğrudur AMA;........diye başlayan mesnetsiz cümlelerle yalanlarına yalan yüklü deliller getirdiler... Bazılarımızda, Alemlere Rahmet olarak inen Efendime postacı dediler. Oysaki Rabbim ayetinde şöyle buyuruyordu;

“(Nisa suresi-59)-Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre-(idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin (sorun)20 Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”...

Seni en tanıyanlarımızın bir kısmıda ilmin küstahlığına kapıldılar. En doğru kapının kendilerininki olduğunu ilan edip o kapıdan girmeyenleri müslüman saymadılar efendim...İslam sanki mahalle pazarcılarının tezgahlarında satılan elma gibi, her bir yerden, “bize gel bizimkisi en güzeli diye, her grup islamın derdine düşmek yerine kendi grubunun misyonunu pazarlar oldu Efendim...Kimse kimseyi beğenmez ve tahmin edemiyeceğin kadar fırkalara bölündük, dünyada darmadağın olduk, birleşmeyi mahşerde senin sancağının altına erteledik Efendim... Oysaki Rabbim buyuruyorki;

"aglaRum suresi-32) Müşrikler dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Bunlardan her fırka kendi yanındakiyle böbürlenmektedir. "

Velhasıl kelam hiçbirimizde sana layık ümmet olamadık efendim...

Biz nefsimizin balçık çukurundan hiç Akabe tepesine çıkamadık ki huzuruna gelmek için. Ellerimizi dünyalık işlerde öyle hor kullandık ki, tükettik bu yüzde sana uzatıp BİAD edecek ellerimizi bulamıyoruz Efendim...Biz dünya telaşlarıyla ayaklarımızı öyle yorduk ki, bacaklarımızı yitirdik. Peşine takılıpta seninle hicret edecek ayaklarımızı bulamıyoruz Efendim...Biz nefsimizin bencilliklerinde öyle kaybolduk ki, seninle gelen muhajir'lerine Ensar olamıyoruz Efendim. Malımızı paylaşırsak azalacağından, dostluğumuzu verirsek mimleneceğimizden korkuyoruz. Ensar olacak yüreğimizi yitirdik Efendim...Biz Rabbimizide hakkıyla tanıyamadığımız için ona yeterince güvenemedik. Kendi hayatlarımızı kendi aldığımız önlemlerle garantiye almalıydık. Bu yüzden seninle BEDİRE gelemedik efendim. Canlarımız o kadar tatlıydı ki, “Anam babam canım sana FEDA” diyen ashabın olamadık Efendim...Görmezden geldik her namazda okuduğumuz halde FİL suresini. Rabbimizin hiç insansızda gökteki kuşlarla ebrehenin ordularını yerle bir ettiğini...Seninle Bedire gelecek kadar ne sana ne Rabbimize güvenemedik Efendim...

Rabbimiz Yüce Kuranda şöyle buyurduğu halde;

“(Nur suresi 30-31):"Mü'min erkeklere söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarından haberi olandır. Mü'min kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınla

Gözlerimizi haramlarla öylesine kirlettik ki, bir dupduru aşk ile gözlerine bakacak gözlerimizi bulamadık. Bu yüzden o mubarek gözlerinde kaybolarak, dünyaya senin gözlerinle bakmayı başaramadık Efendim...Muhabbet tohumlarımızı hep çorak topraklara ektik ve farkına varmadan tükettik. Şimdi yüreklerimiz hüsranın dehlizlerinde kaybolmuş halde. Senden başka herşeye bağlanan yüreklerimizi, söküp ait olmadıkları yerden sana getiremedik. Biz çok cahil, çok cimri, çok zavallıyız Efendim...Her kelimen bir cennet vadederken, biz her türlü çirkinliklerle çöplük olmuş kulaklarımızla Veda hutbesinde bize bıraktığın emanetlerin adını tam olarak anlayamadık. Bu yüzden ya atalarımız ne dediyse öyle yaşadık, yada kimden ne duyduksa onu uyguladık. Dünyaya sarıldıkda sıkı sıkı bir veda hutbende bize emanet ettiğin KURAN ve SÜNNETİNE sarılamadık Efendim...Ve biz namazda dahi olsak telefenomuza gelen mesaj sesi kimden geldiği belli olmadığı halde bizi heyecanlandırırken ve selam verir vermez hemen mesajı okurduk. Ama En sevdiğimizi idda ettiğimiz Rabbimizden gelen VAHYi mesajı yıllardır okumadığımız için şu ayetin hiç hakkını veremedik Efendim;

“Ahzap-36) Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resülüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”

Biz her ne kadar işlerimizde Allahı ve seni hakem tain edemiyorsak da, yinede yüreğimizdeki zerre imanlarla, Rabbimize halimizi şikayet ediyor, ondan sağlam bir hidayet diliyoruz...Ve biz sana layık ümmet olamasak da biliyoruzki sen her daim ÜMMETİM ÜMMETİM dedin diyeceksin. Rabbim bundan sonra hallerimizi düzeltmemize yardım etsin ve senin yüzünü mahşerde kara etmeyelim Efendim. Belki sana layık ümmet olamadık ama biz seni hep SEVDİK, komşunun bebeğini sever gibi, penceremize konan kuşu ve dalındaki gonca gülü sever giibi sevdik. Uzaktan sahiplenmeden, derdinle dertlenmeden...ve her doğum gününde sana yazdığımız naadarla mevlütler hediye ettik. Bu yılda ancak buna gücümüz yetti bununla yetin dedik... Bu güne dek doğum günlerinde sana SENİNLE HAKKIYLA BİR DİRİLİŞ hediye edemedik Efendim. Seni sevmenin hakkını veremesekte biz seni hep SEVDİK EFENDİM...sevgi her kapıyı açmazmı dersin.? İyiki doğdun, iyiki sana ümmet olduk, elhamdulillah alemlerin RAHMETİ GÜNEŞİ...Rızan miktarınca SALAT ve SELAM olsun sana...

Bu kutlu doğum gününde yolunda yürüyecek ayaklarımızı, sana HİCRET eden kalplerimizi ve sana bir BİAD HEDİYE etsek kabul etmezmisin Efendim...?

nazlı yenidünya
Ekleme Tarihi: 22.04.2011 - 23:13
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimize doğum gününde ne hediye verdiniz...?
nazli64 su an offline nazli64  
Peygamberimize doğum gününde ne hediye verdiniz...?
110 Mesaj -
Biz seni tanımadan sevdik efendim. İnsan tanımadığını nasıl severdi? Nerden bilebilirdi sevdiği neden hoşlanır neye kızar. İnsan tanımadığı birini nasıl ağırlardı sofrasında en güzel şekilde? Ya sevdiği şeker hastasıysa, sofraya koyduğu tatlılardan hastalanmazmı? Ya tansiyon hastasıysa, tuzlulardan hastalanmazmı? İnsan sevdiğinin hassasiyetlerini bilmeden onu nasıl ağırlardı Efendim... Allahın elçisi dediler, peygamber dediler, nebi dediler, çok mubarekti dediler. Sevenler seni ünvanından dolayı sevdi efendim. Biz seni tanımadan sevdik, işte bu yüzden hiçbir zaman sana layık ümmet olamadık Efendim. Oysaki Allah yüce Kuran'da şöyle buyuruyordu;

“Kalem suresi-4) Elbette sen çok yüce bir ahlak üzeresin.”

Seni sevmek senin ahlakınla ahlaklanmaktı ama biz senin ahlakını değil sadece adını sevdik ahlakının ne olduğunu hiç bilmeden Efendim. Adaletten uzak kaldık... Vicdanlarımız taştan katıydı... Birbirimizin kuyusunu kazdık... Kendi ailemizin bile güvenini kaybettik ... Dünyaya geliş gayemizi unuttuk... Yalan, kin, kibir sahibiydik...ama seni seviyorduk. Müslüman kardeşlerimize düşman gözüyle bakıyor , Rakip gözüyle, öteki grup gözüyle bakıyorduk... ama seni seviyorduk. Şeytanın en yakın dostu, nefsimizin tutuklusu idik ama seni seviyorduk. Tıpkı Allah'ıda tanımadan sevdiğimiz gibi...

Seni sevmenin yolunun ahlakınla ahlaklanmak olduğunu anlayamadık. Sen bizim için bir gonca güldün çok güzeldin. Ama nasıl güzel bir gül olunur bunu hiç anlamak istemedik bu yüzden hep diken olduk kanattık her daim çevremizi, en çok da sevdiklerimizi..!

Şu dünyada bizi saltanat sahibi yapacak her türlü çetrefilli yolları, işleri çözdük anladık, fiziği, kimyayı, matematiği anlamak için ömrümüzün baharının onyedi yılını gençliğimizi harcadık da, seni tanımak için bir yılda onyedi günümüzü bile harcayamadık. Çünkü çok meşguldük. Ya gençtik öğrenciydik derslerden vakit yoktu. Ya evliydik çoluk çocuk ve hayatın hengamesi vardı. Ya çalışıyorduk ticareti, kariyeri saltanatı korumak için çok çalışmalıydık vaktimiz yoktu. Yaşlanıncada bunadık zaten istesek de kafamıza bir şey girmedi. Yani seni hayatımızın hiç bir safhasında anlayacağımız, tanıyacağımız vaktimiz olmadı...

Seni tanımayı cennette kevser ırmağının başında etrafına toplanıp kendi ağzından bize kendini anlatmana bıraktık efendim...!

Oysaki seni sevmenin yolunun, getirdiğin vahyin ipine sım sıkı sarılmak olduğunu anlayamadık. Rabbim yüce Kuranda şöyle buyuruyordu;

“ (Ahzap suresi-56)-Allah ve melekler resule salat ederler (arka çıkar, destek olurlar) ey müminler siz de ona salat edin (arka çıkın destek olun) selam edin (güvenliğini sağlayın)”

Allah ve tüm melekler getirdiğin Vahyin dünyaya hakim olması için sana yardım ederken, biz çok meşguldük. Sana Salat etmeyi Rabbimize ve meleklere bıraktık efendim...Bazende sana sevgimizin yüreğimizden taştığı anlarda, oturup tv önünde en çirkin dizileri seyrederken elimize tesbihimizi alıp bir yandanda sana selavat getirip kalbimizi rahatlattık efendim. Çünkü senin adını yaşatmamıza, toplumlar içinde yüceltmemize değil sadece anmamıza ihtiyacın olduğunu düşündük hep. Oysaki senin bizden beklentin, bıraktığın islam bayrağını elden ele nesilden nesile şerefle taşımaktı. Ama dedimya biz çok meşguldük bayrak falan taşıyacak vaktimiz yoktu halimizde. İşte her adın anıldığında selavat getiriyordukya bu yetmezmiydi...?

Seni tanımadan seviyorduk efendim. Bazılarımız duydugu her uydurma söze HADİS dir diye onu KURAN süzgecinden geçirmeden inandı. Bunlar uydurma yalan sözlerdir Allahın Resulune iftiradır deyip buna delil olarak Kurandan delil ayetler okunduğunda şöyle dediler; Evet ayetdir doğrudur AMA;........diye başlayan mesnetsiz cümlelerle yalanlarına yalan yüklü deliller getirdiler... Bazılarımızda, Alemlere Rahmet olarak inen Efendime postacı dediler. Oysaki Rabbim ayetinde şöyle buyuruyordu;

“(Nisa suresi-59)-Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre-(idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin (sorun)20 Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”...

Seni en tanıyanlarımızın bir kısmıda ilmin küstahlığına kapıldılar. En doğru kapının kendilerininki olduğunu ilan edip o kapıdan girmeyenleri müslüman saymadılar efendim...İslam sanki mahalle pazarcılarının tezgahlarında satılan elma gibi, her bir yerden, “bize gel bizimkisi en güzeli diye, her grup islamın derdine düşmek yerine kendi grubunun misyonunu pazarlar oldu Efendim...Kimse kimseyi beğenmez ve tahmin edemiyeceğin kadar fırkalara bölündük, dünyada darmadağın olduk, birleşmeyi mahşerde senin sancağının altına erteledik Efendim... Oysaki Rabbim buyuruyorki;

"aglaRum suresi-32) Müşrikler dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Bunlardan her fırka kendi yanındakiyle böbürlenmektedir. "

Velhasıl kelam hiçbirimizde sana layık ümmet olamadık efendim...

Biz nefsimizin balçık çukurundan hiç Akabe tepesine çıkamadık ki huzuruna gelmek için. Ellerimizi dünyalık işlerde öyle hor kullandık ki, tükettik bu yüzde sana uzatıp BİAD edecek ellerimizi bulamıyoruz Efendim...Biz dünya telaşlarıyla ayaklarımızı öyle yorduk ki, bacaklarımızı yitirdik. Peşine takılıpta seninle hicret edecek ayaklarımızı bulamıyoruz Efendim...Biz nefsimizin bencilliklerinde öyle kaybolduk ki, seninle gelen muhajir'lerine Ensar olamıyoruz Efendim. Malımızı paylaşırsak azalacağından, dostluğumuzu verirsek mimleneceğimizden korkuyoruz. Ensar olacak yüreğimizi yitirdik Efendim...Biz Rabbimizide hakkıyla tanıyamadığımız için ona yeterince güvenemedik. Kendi hayatlarımızı kendi aldığımız önlemlerle garantiye almalıydık. Bu yüzden seninle BEDİRE gelemedik efendim. Canlarımız o kadar tatlıydı ki, “Anam babam canım sana FEDA” diyen ashabın olamadık Efendim...Görmezden geldik her namazda okuduğumuz halde FİL suresini. Rabbimizin hiç insansızda gökteki kuşlarla ebrehenin ordularını yerle bir ettiğini...Seninle Bedire gelecek kadar ne sana ne Rabbimize güvenemedik Efendim...

Rabbimiz Yüce Kuranda şöyle buyurduğu halde;

“(Nur suresi 30-31):"Mü'min erkeklere söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarından haberi olandır. Mü'min kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınla

Gözlerimizi haramlarla öylesine kirlettik ki, bir dupduru aşk ile gözlerine bakacak gözlerimizi bulamadık. Bu yüzden o mubarek gözlerinde kaybolarak, dünyaya senin gözlerinle bakmayı başaramadık Efendim...Muhabbet tohumlarımızı hep çorak topraklara ektik ve farkına varmadan tükettik. Şimdi yüreklerimiz hüsranın dehlizlerinde kaybolmuş halde. Senden başka herşeye bağlanan yüreklerimizi, söküp ait olmadıkları yerden sana getiremedik. Biz çok cahil, çok cimri, çok zavallıyız Efendim...Her kelimen bir cennet vadederken, biz her türlü çirkinliklerle çöplük olmuş kulaklarımızla Veda hutbesinde bize bıraktığın emanetlerin adını tam olarak anlayamadık. Bu yüzden ya atalarımız ne dediyse öyle yaşadık, yada kimden ne duyduksa onu uyguladık. Dünyaya sarıldıkda sıkı sıkı bir veda hutbende bize emanet ettiğin KURAN ve SÜNNETİNE sarılamadık Efendim...Ve biz namazda dahi olsak telefenomuza gelen mesaj sesi kimden geldiği belli olmadığı halde bizi heyecanlandırırken ve selam verir vermez hemen mesajı okurduk. Ama En sevdiğimizi idda ettiğimiz Rabbimizden gelen VAHYi mesajı yıllardır okumadığımız için şu ayetin hiç hakkını veremedik Efendim;

“Ahzap-36) Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resülüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”

Biz her ne kadar işlerimizde Allahı ve seni hakem tain edemiyorsak da, yinede yüreğimizdeki zerre imanlarla, Rabbimize halimizi şikayet ediyor, ondan sağlam bir hidayet diliyoruz...Ve biz sana layık ümmet olamasak da biliyoruzki sen her daim ÜMMETİM ÜMMETİM dedin diyeceksin. Rabbim bundan sonra hallerimizi düzeltmemize yardım etsin ve senin yüzünü mahşerde kara etmeyelim Efendim. Belki sana layık ümmet olamadık ama biz seni hep SEVDİK, komşunun bebeğini sever gibi, penceremize konan kuşu ve dalındaki gonca gülü sever giibi sevdik. Uzaktan sahiplenmeden, derdinle dertlenmeden...ve her doğum gününde sana yazdığımız naadarla mevlütler hediye ettik. Bu yılda ancak buna gücümüz yetti bununla yetin dedik... Bu güne dek doğum günlerinde sana SENİNLE HAKKIYLA BİR DİRİLİŞ hediye edemedik Efendim. Seni sevmenin hakkını veremesekte biz seni hep SEVDİK EFENDİM...sevgi her kapıyı açmazmı dersin.? İyiki doğdun, iyiki sana ümmet olduk, elhamdulillah alemlerin RAHMETİ GÜNEŞİ...Rızan miktarınca SALAT ve SELAM olsun sana...

Bu kutlu doğum gününde yolunda yürüyecek ayaklarımızı, sana HİCRET eden kalplerimizi ve sana bir BİAD HEDİYE etsek kabul etmezmisin Efendim...?

nazlı yenidünya
Ekleme Tarihi: 22.04.2011 - 23:10
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Başımı Veririm...
nazli64 su an offline nazli64  
110 Mesaj -
Değerli meçhullerdeki gül kardeşim, konuyu aklerken metinde geçen şu cümle hiç düşündürmedimi sizi

"Rabbim de bana demişti ki: O aynayı verirsem ne bağışlarsın?... Tereddütsüz şöyle demiştim: Başımı veririm!...”

Musa AS dışında hiçbir peygamber bile Allahla konuşamamışken Allah Şemsle nasıl konuşmuş...? ne olur farkına varmadan yücelttiğiniz bu insanlar ahirette bana iftira ettin diye yakamıza sarılır. Ne olur okuduğumuz veya yazdığımız her şeyde tahlil muhakeme tefekkür edelim Allah yanlışları gözümüzün önüne serecektir.
Ekleme Tarihi: 19.02.2011 - 07:16
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hayatlarına format atmak isteyenler buyursun...Hayat beyaz bir sayfa...
nazli64 su an offline nazli64  
Hayatlarına format atmak isteyenler buyursun...Hayata beyaz bir sayfa...
110 Mesaj -
Hacc öyle bir ibadettir ki kul ne kadar günahkar olursa olsun, hakkıyla hacc ettiğinde tüm günahlarından arınıp, anadan doğma günahsız gibi olur. Demekki hacc insana verilen en büyük şanslardan biri. Parası, imkanı olan bu görevi yerine getirebiliyor ya param yok diyenler ne yapsın diyorsanız, Yüce Rabbim adaleti ve merhametiyle zilhicce ayının on gecesine yemin ederek; "Fecre yemin olsun. On geceye yemin olsun. Hem tek‘e hem çifte yemin olsun. Gelip geçen geceye yemin olsun. Bütün bu anlatılanlarda, akıl sahipleri için bir yemin vardır." (Fecr:1-5) buyurarak, bu on geceyi hakkıyla ifa ettiğimizde bir yol bulup hacca gidemeyenlere de hacc sevabı veriyor. Evinizde olduğunuz halde hacı olmak istemezmisiniz.? İsterim diyorsanız buyrun hacı olalım...

1...Sevgili Peygamberimize ilk vahy hira mağarasında inmiştir. Öyle ise bizde dünyayı arkamıza atıp kendi hiralarımıza çekilelim. Kalp ki ondan daha güzel mağara yok. Tefekküre dalalım kalp mağaramızda ve kendimizi hesaba çekelim Allah bizi çekmeden önce. Günahlara tevbe edelim, gözlerimizden akan ırmaklarla yıkayalım tüm kirli elbiselerimizi. Ahlakımızın kötülerini düzeltmek için Allaha söz verelim ve iyiliklerimizi artırmak için azmedelim.

2....Sonra niyet edelim Hacı olmaya yani Hz HACER olmaya.

3....Soyunalım tüm dünyalık elbiselerimizi üzerimizden. Kim olduğumuzu, kariyer ve rütbemizi, zenginlik ve fakirliğimizi. En önemlisi bu güne kadar bizi Ayşe yapan Ali yapan kişilik ve karakterimizi, enemizi, egomuzu, hainliğimizi, cimriliğimizi, kıskançlığımızı..vs. Çünkü elbise üzerine elbise giyilmez. Giyilsede şık durmaz, biz artık Hacc elbisesi giyeceğiz yani Hacer'in elbisesini iHRAMI. İhram ki rengi gibi hayatımıza bembeyaz bir sayfa açtığımızın işareti.

4....Bir devrim gerçekleştireceğiz hayatımızda mutlaka çok zor olacak öyle ise Rabbimin buyurduğu gibi: Ey müminler, sabırla ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenler ile beraberdir.(bakara-153)
tavsiyesine uyarak namazla Allahtan yardım dileyip, Rabbim, Hacer olma yolunda bana yardım et, kolaylaştır zorlaştırma diyelim.

5....Zilhicce ayının ilk on gecesini ibadet ve tefekkürle, gündüzünü oruçla geçirelim. Her gece çekilip evimizin en sessiz köşesine tefekküre dalıp, Hz İbrahim ve Hz Hacerin ve Hz İsmai'lin peşine takılıp Mekkenin yollarını tutalım.

6....Mekke vadisine geldiğimizde, önce Hz İbrahim olalım. Allah bize en sevgililerini dağ başında kurda kuşa yem olsalarda arkanda bırak ve yürü diyor.!!! arkana bakmadan yürü...Allah için yürü. İşte o an bize sevgili olan ne varsa, eş evlat sevgili,makam, para, şöhret, ticaret, kariyer... vs toplayıp hepsini bir araya, bırakıp arkamızda, hiç arkaya bakmadan yürüyelim Allaha doğru, Allah'ın emirleri doğrultusunda. (Çok zor dediğinizi duyar gibiyim...) Bir sakıza bile bedel ödemeden alamıyor isek, cennet bedava değil.

7....Sonra Hz Hacer olalım. Bir peygamber eşi olduğumuz halde Varlığına inandığımız Allah ve resulü bizi bir çölün ortasında yapayalnız bırakma kararı verdiğinde, ne Allah'ı nede eşimizi hiç sorgulamayalım. Hatta Ey İbrahim gitmeni Allah emretti ise gözün arkada kalmasın için rahat git Rabbim halimi görendir. Ben başımın çaresine bakarım diyelim. Yani Rabbimizin bizim için yazdığı kader ne kadar acıda olsa, Rabbim senden gelene razıyım diyelim. Eşimize yaptığı tüm doğru işlerde nefsimize zor gelsede destek verip dağlar gibi ardında duralım...Ve nasıl olsa ben bir peygamber eşiyim, Allah eşime onları bırak git dediyse demekki banada gökten yiyecek indirecek, oturup bekleyeyim demeden, kalkıp hayatın tüm zorluklarını sırtlanalım. Koşalım dağdan dağa taki çarelere ulaşana dek. Hacer olalım. Hacı olalım. Bu hayat mücadelesi içinde şeytan ve şeytanlaşmış insanlar vesveseler versede, tuzaklar kursada bizi saptırmak, Allah'a isyan ettirmek için, tüm silahlarımızla onları gözlerinin bebeğinden vuralım. Defolun gidin Rabbim beni unutmaz Allahtan ancak kafirler ümit keser diyelim.

"Demek ki gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5-6)"..

"Ve Allah'a tevekkül et, itimad et. Vekil olarak Allah yeter. Ondan başka dayanacak, işler kendisine havale edilecek dost yoktur. Zira O'nun koruduğuna başkası zarar veremez, O'nun vereceği zarardan da başkası koruyamaz. (Ahzap suresi-3)" İşte sabrımızın ve Hacer gibi gayretimizin ve teslimiyetimizin sonunda Allah'ın Rahmeti. Acılarla yanan yüreklerimizi soğutacak, aç ruhlarımızı ve aç bedenlerimizi doyuracağı ZEMZEM' i yudumlayalım. İnananlara Allah yeter dediğimizde Allah'ın bize nasıl yardımını indirdiğine şahit olalım.

8....Sonra Beytullaha yürüyelim. Kabeye Allahın evine misafir olmaya. Lebbeyk allahumme lebbeyk...Buyur Allahım buyur, davet ettin beni evine, dinine ve cennetine. Davetin, emrin başım üstüne, sana geliyorum buyur diyelim. Sonra duralım Hacer'ül esvedin karşısında. "Hacer'ül esved Allah'ın sağ elidir"..hadisi şerifini hatırlayıp, bizde sağ elimizi kaldırıp hacer'ül esvedi selamlayalım. Ve koyalım sağ elimizi Allahın eli üzerine söz verelim. "Rabbim sana iman ettim, hayatımdaki tüm putları kırdım, tüm tağutları reddettim, tüm ilahları arkama attım senden başka İlah tanımayarak, benim için seçip beğendiğin dinine girdim..."Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim. (maide-3)". Ve verdiğimiz söze duvardaki taşı, Hacer'ül esvedi şahit kılalım. Kainatın en büyük kamerasına Hacerül esvede poz verelim ellerimizi kaldıralım, " ey kainatın kamerası iyice çek beni çek ki mahşerde mizanda lazım olacak bu görüntüler. Şahit ol bana Rabbe verdiğim söze ve Allah yolunda yürüyeceğime şahit ol deyip yürüyelim. Katılalım biz gibi, Rabbe söz verenlerin içine tek vücut olarak. tek yürek olarak. El ele yürüyelim, durmaksızın yürüyelim. Tavafın anlamını düşünelim. Allah dileseydi oturup kabeyi seyrederdik, çevresinde dönüp durmak niye.? Çünkü durgun sular kokar, sineklenir, balçık olur bataklık olur bir zaman sonra. Demekki akarsular gibi çağlamalıyız hayatımız boyunca. Akıp geçtiğimiz yerlerde hayat bulmalı dokunduğumuz ölü topraklar. Çiçekler açıp meyve vermeli beslediğimiz ağaçlar. Yemişlerini sunmalı aktıkça suladığımız bahçeler bağlar. Neden illada Kabe etrafında dönüp duruyoruz düşünmeliyiz. Rabbimin cevabını duyar gibiyiz. Yönümüz Allaha dönük, yolumuz Allah rızasının çevresinde dönüp durmalı. Kabe İslamın merkezinin simgesi. Merkezden uzaklaşırsak azanlardan sapanlardan oluruz. Tafav: Yön Allah, yol İslam durmaksızın yürüyüş ise, CİHAD. Son nefese kadar durmak yok, dinlenecek vakit yok. yolcu yolunda gerek...

9....Say: Hz Hacer'i taklittir. yoksa Safa Merve arası yürümek insana ne kazandırır. Hacer olmadan Hacı olunmaz. Haceri tanımadan Hacer olunmaz. Safa Merve arası yürürken; "Rabbim ben Ali, Ayşe elbiselerimi çıkarıpta geldim. Öyle ise Hacerin elbiseleriyle giyindir beni. O elbiseki, teslimiyetin, itaatin, cesaretin ve gayretin, mücadelenin yani TAKVANIN simgesi. Allah yolunda yürürken küfrün ve kaderin dikenleri battı, ateşler düştü belkide yüreğimize. Her şeye rağmen, isyan etmeden, pes etmeden, yürümeye devam etmişsek Rabbimize. Öyle ise buyurun bizde kavuşalım ZEMZEM'imize.

10....Yine namazla Allah'tan yardım dileyip sonra dalarız seyrederek Kabeyi tefekküre. Aman Allahım, Kabenin etrafındaki çıkıntıda ne.? Öğreniriz ki Rabbimiz Hz Haceri komşu etmiş kendisine. Evini Beytinin dibine yapmış. Mezarını Beytinin dibine kazmış. Ve müslümanlara, Kabe ile birlikte Hz. Haceri'de tavaf edin diye yazmış. Ey Hacer Rabbim peygamberlere bile nasip olmayan mertebeye seni nasıl çıkarmış. İşte cevap; İşin sırrı Allaha hakkıyla teslim olmakmış.

11....Sonra yürüyelim Arafata. Önümüze çıkacak bir tepe, adı AKABE. Nasıl mola verilmezki burada. İşte Allahın Rasulü ve ensar orada. Ensar Allahın Resulüne biat ederken öylece seyretmek olurmu bir kenarda. Buyrun bizde Muhammed SAV biat edelim burada. "Ey Allahın Rasulü, yolun yolumuz, canın canımız, davan davamız. Son nefesimize kadar seninleyiz diyelim. Ve sevgili efendimize bir BİAT hediye edelim. Selavat dediğiniz nedirki.? kuru bir sözden ibaretmi.? Yoksa Resulün yolunda yürüyerek davasını yüklenmekmi...adını yüceltmekmi...

12....İşte Arafattayız. Her birimiz Adem ve havvayız. Yani insanız. Burada tekrar hatırlarız yaratılış gayemizi... "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat-56)...İnsanız beşeriz, ne kadar azmetsek te delalete düşeriz. Öyle ise dua dua Rabbin kapısında durup yardımını dilemek lazım.."Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne kıymetiniz olurdu."aglaFurkan suresi -77)" Hz. Ademin ve Havva'nın şeytanın tuzağına düştüğünü hatırlayıp, bu hatalarının kefaretlerini yıllarca birbirlerinden ayrı kalarak ödediklerini, yıllarca özlemler içinde tek başlarına hayat mücadelesi verdiklerini hatırlamak lazım. Ve kendi günahlarımızı hatırlayıp; ey Rabbim Hz Adem ve Havva sana böyle dua etmişti; "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik,eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz" (Araf ,7/23)" Ve sen Rabbim onların dualarını kabul etmiştin. Bizim dualarımızıda onların duasıyla birlikte kabul eyle. Bizi affet bizi bağışla bize merhamet et...

13....Sonra müzdelifeye yürüyelim, dolu dizğin. Arafatta Hz Adem ve Havva'yı tanıdık. Şeytanın onları nasıl kandırıpta günaha sürüklediğine ve yıllarca kefaret ödediklerine şahit olduk. Öyle ise biz müzdelifede şeytana karşı silahlanalım. Taşlar toplayalım müzdelifenin dağlarından her birinin üzerine zaaflarımızı, bizi günaha sürüklemesinden korktuğumuz arzu ve tutkularımızın adını yazalım. Ve dualarla Allahın koruma zırhını giyinip, şeytana fırlatacağımız taşlarımızı yani silahlarımızı kuşanıp yola çıkalım.

14....Ah Mina... Üç kulun Allaha teslimiyetlerini sergilediği. Bıçağın kemiğe dayandığı yer Mina. Öyle bir sahneki yürek dayanmaz. Rabbim Hz İbrahimi yine çok ağır bir imtihandan geçirmiştir... "Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım. (Bakara-124)" Mademki Allahın her emrine itaat ediyordu kul İbrahim, acaba Rabbi en sevgilini de bana kurban et dese bunuda yaparmıydı.? Bu ödenecek bedellerin en zoru en ağırı olmasına rağmen, Allah'ın bu emrinede başım üstüne dedi ciğerleri yana yana Hz İbrahim. Tuttu yavrusunun elinden kessmek için götürürken Minaya, Şeytan gelip haber verdi Hz. Hacer'e. Ey Hacer eşin oğlunu kesmeye götürüyor. Hz. Hacer inanmadı koştu arkalarından. Ey İbrahim doğrumu iblisin söyledikleri.? İbrahim yüreği yaralı baba; "Rabbim öyle emretti bunu yapmalıyım Hacer." O Hacer'ki gözyaşlarını yüreğine akıtır ve destektir kocasına. Ey İbrahim Allahın emrini yerine getir. Yavru İsmail duyar konuşulanları. Korkudan dizlerinin bağı çözülür ama Rabbinin emrine çocuk yaşta teslim olmuştur, destek verir, seslenir babasına çocuk İsmail... "Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca: "Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. "Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin" dedi. (Saffat-102)" Üç yaralı yüreğin üç Allah adına en ağır bedeli ödeyenin, üç Allah'a teslimiyetin derecesini sergileyenin tarihini yazmaktadır Mina. Şeytanın tüm kışkırtmalarına, vesveselerine yerden topladıkları taşları fırlata fırlata yürüdüler Rahmete.

Ey Hacı olmak Hacer olmak isteyen kardeşlerim bizde Allah için en sevgilimizi Allah yolunda feda edebilecekmiyiz.? Şimdi söyleyin sizin İsmailiniz kim.? Veya nedir?Makamın mı? Onurun mu?Mevkin mi? Statün mü? Mesleğin mi?Paran mı? Evin mi?Bağın mı? Otomobilin mi?Ma'şukun mu? eşinmi? çocuğunmu?İlmin mi? Rütben mi? Sanat ve maharetin mi?Ruhaniyetin mi? Alimliğin mi? Elbisen mi?Adın mı? Namın mı? Şöhretin mi?Canın mı? Ruhun mu?Gençliğin mi? Güzelliğin mi?Ben nereden bileyim?Bunu sen kendin bilirsin. Her ne ve kim ise onu minaya getir. Ki bunları bıçak altına yatırmadığımız sürece gökten koç yani Allahın yardımı Allahın merhameti, Allahın bağışlaması, Allahın Rahmeti inmeyecek. Allaha adamışsak en sevgilimizi minada en ağır bedeli ödemişsek işte burada, İbrahim olduk, İsmail olduk, Hacer olduk...HACI OLDUK...

Kur'ân-i Kerim'de Fecr sûresinde "Ve on geceye yemin olsun." ifadesinde kastedilen on gece bazi kaynaklara gore Ramazan ayinin son on gunu veya Muharrem'in ilk on gunu olarak belirtilse de genel görus, bu mubarek on gunun Zilhicce ayinin ilk on gunu olduğudur.
Kamerî aylarin onikincisi olan Zilhicce ayi, Islâm'in beş esasindan olan hacc ibadetinin yerine getirildigi aydir. Peygamber Efendimiz (sav) bugunlerin onemini soyle ifade ediyor:
"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili oldugu gunler bu on gundur! Ondaki her bir gunun orucu bir yillik oruca (sevapca) esittir. Ondaki bir gece kiyami (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kiyamina (ihyasina) esittir.

Ebu'd-Derda (r.a) Zilhicce ayinin onemini soyle anlatiyor: "Zilhiccenin ilk 9 gunu oruc tutmali, cok sadaka vermeli, cok dua ve istigfar etmelidir. Cunku Resulullah (sav):

"Bu on gunun hayir ve bereketinden mahrum kalana yaziklar olsun" buyurdu.
Rabbimiz Hacılara arafatta ve müzdelifede vakfeye durarak geçmiş günahlarını bağışlarken, anadan doğmuş gibi temizlerken, günahkarları cehennemden azad ederken, hacca gitme imkanı bulamayan kullarınada adalet ve merhametiyle bu on geceyi hediye etmiş. Bugünleri hakkıyla ifa edenlere aynı fırsatı vermiştir. Allah'ın bize sunduğu bu fırsatı hakkıyla değerlendirip evlerinde olduğu halde HACI OLMAYI BAŞARANLARA SELAM OLSUN...

Nazlı Yenidunya


Bu mesaj 1 kez ve en son nazli64 tarafından 12.11.2010 - 21:36 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.11.2010 - 21:35
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Cennete Gideceğini Zannedenler Buyrun..GERÇEKLE YÜZLEŞMEYE HAZIRMISINIZ.?
nazli64 su an offline nazli64  
Cennete Gideceğini Zannedenler Buyrun..GERÇEKLE YÜZLEŞMEYE HAZIRMISINIZ.?
110 Mesaj -
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Islama sonradan girmiş her insanın bir cahiliye dönemi vardır. İşte ben de, o cahiliye dönemimde Asr suresini okuyuncaya kadar hep cennete gideceğimi düşünürdüm. Çünkü Allah’a inanıyordum, kalbim temizdi, aklıma geldikçe “la ilahe illallah Muhammedun Resulullah” derdim. Bazı günahlarım olsa da, biraz cehennemde cezamı çektikten sonra, nasıl olsa cennete gidecektim ve bundan çok emindim. Çünkü inandığım Allah çok merhametliydi, kullarının hatalarını affederdi. Hep kendimi “Allah’ın rahmeti, gazabını kuşatandır.” diye inandırırdım. Oysaki Allah şu ayetle;

"Ey insanlar! Allah'ın vaadi elbette gerçektir, öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o çok hilekâr şeytan da Allah'ın kerem ve merhametini ileri sürerek sizi aldatmasın." (Fatır suresi, 5)…diyordu. Önce bu ayeti okuyup ardından, Asr’ı okuyuncaya kadar, hep cennete gireceğimden emindim. Oysa ki bu ayetler tam bunun tersini söylüyordu… Fatır süresi-5…geçen ayetle Rabbim beni uyarıyor “kulum sakın ha yaptığın hataları şeytan sana sağdan yanaşıp, Allah’ın rahmetini merhametini ileri sürerek küçümsetip seni tuzağa düşürmesin. Çünkü;

Zilzal suresi;

1-3- Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çı­kardığı ve insanın: "Buna ne oluyor?" dediği zaman;
4-5- İşte o gün, yer Rabbinin ona vahyetmesiyle kendi haberlerini an­latır.
6- O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük, bölük kabirlerinden çıkacaktır.
7- Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. (onun mükafatını alır)
8- Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür, (onun cezasını çeker)…

Allah ayetleriyle bana zerre iyiliğin ve zerre günahın karşılığını bulacağımı haber vermesine rağmen, ben hala sadece Allah’a, Peygamber’e ve Kitap’a inanıyorum demekle nasıl cennete gireceğime inanıyordum ki…?

İslam’la tanıştığım ilk yıllarda henüz hiç Kur’an meali okumamıştım. Madem ki İslam’a girdim, öyle ise namaz kılmalıyım diyordum ve namaz surelerini ezberlemeye başlamıştım… Asr suresi çok kısa olduğu önce onu ezberlemiş ve bu sure ile yıllarca namaz kılmıştım. Namaza başladıktan sonra artık cennete gireceğimden yüzde yüz emindim… Daha ne olsundu Allah’a, Kuran’a ve Peygamber’e inanıyordum, üstelik artık namazımda vardı, artık kesin cennetliktim…Tâ ki sahabe hayatında şu satırları okuyana dek;

“…sahabeler birbirleriyle karşılaştıklarında önce selamlaşırlar sonra hemen Asr suresini okurlar birbirlerine… ve birbirlerinden ayrılacakları zaman tekrar Asr suresini okuyup selamlaşarak ayrılırlar…”

Çok merak etmiştim bunun sebebini. Kur’anı kerimde onca sure ve ayet varken neden Asrı okuyorlardı ki? Sebep neydi? Merakım beni araştırmaya itti… Yıllardır namazda okuduğum hiçbir surenin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ve ilk kez Kur’anın Türkçesini Asr suresiyle okumaya başladığımda dehşete düştüm…Yoksa ben yıllarca cennete gireceğimi zannetmekle kendimi mi kandırmıştım…!

Allah ASR suresinde şöyle buyuruyor;

1-2...Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. (büyük bir kaybedişdedir)

3…Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna…

Sureyi okurken her kelimesini her cümlesini dikkatlice okuyordum, sahabelerin bu sureye neden bu kadar önem verdiklerini anlamak için…Asırlar önce inen bu sure, yıllarca namazda okumama rağmen benim beynime, yüreğime ve hayatıma şimdi iniyordu…Allah bana bu sure ile şunları mı anlatmaya çalışıyordu…!

1…..Asra (zamana) yemin olsun ki; Düşündüm ki insanlar bunun şirk olduğunu bilmeden (Allah’tan başka şey adına yemin etmek şirktir) en değerli şeyleri üzerine yemin ederler, oğlum ölsün, gözüm kör olsun, anam ölsün ki….vs. Rabbim de zaman üzerine yemin ediyorsa demek ki zaman çok değerli olmalı. Allah zamana yemin ederek olayın vahametine dikkat çekiyor. İnsanlar bir cennet ümidiyle yaşıyorlar ve bu cennet için ZAMAN TÜNELİNDEN (bize verilen ömür) geçmek zorundalar. Ne kazanacaklarsa bu tünel içinde kazanacaklar, ne kaybedeceklerse yine bu tünel içinde kaybedecekler... Demek ki zaman yani bize verilen ömür, cenneti kazanmak için insanlara verilen en büyük nimet ve bu nimetin hakkını vererek kullanmak lazım, aksi halde;

2…..İnsan gerçekten ziyandadır…Büyük bir kaybediş içindedir, müflistir. Zamanı Allah yolunda kullanmayan kişi heva ve hevesinde kullanarak tüketmiş bir müflistir ve ebediyen kaybedenlerden olmuştur…

Bu ayetlerden sonra Rabbim bize bu kaybedenlerden olmamamız için formül vermektedir, yol göstermektedir. Kulum; eğer Allah’ın rızasını ve cennetini diliyorsan ve cehennemden korkuyorsan, işte sen bir ucu dünyada başlayıp cehennem üzerinden geçen diğer ucu cennette biten bir köprüye, yani SIRATA gireceksin. Ve bu köprü üzerinde sana sırayla dört kapı açılacak. O kapılardan sırayla geçmeden cennete ulaşamazsın. Ve bir sonraki kapıya girmen için bir önceki kapıdan geçmek zorundasın

.3…(1)..Ancak İMAN EDİP… Demek ki cehennem üzerinden geçen bu köprünün birinci kapısı İMAN kapısı. Yani Allah’a, Kuran’a, Peygamberlere ve Ahirete inanmak… Cahiliye dönemimde bunların hepsine inanıyordum…Ama cennete ulaşmam için daha önümde üç kapı vardı ve zaman nasıl akıp gidiyorsa ben de bu kapıda durmamalıydım, diğer kapılara doğru yol almalıydım. Cehennem beni çağırıyor, cennetse “durma diğer kapıları da geç ki bana ulaşasın” diyordu. Demek ki cennete ulaşmak için İMAN ETMEM YETMİYOR olmalı ki Allah beni ikinci kapıya yöneltiyordu…Ama ne yazık ki insanların çoğu cehenneme bu kapıdan yuvarlanıyordu…

Ankebut suresi-2,3- “İman ettim demekle kurtulacağınızı mı zannettiniz. Nasıl iman ettiğinizi ve ne derece samimi olduğunuzu ölçeceğiz.”



3…(2)..SALİH AMEL İŞLEYENLER…Demek ki ikinci kapı buydu. Yani Allah bana “ey kulum beni sevdiğini ve benden korktuğunu söylemen cennete ulaşman için yeterli değil. İnandığını yaptığın işlerle bana kanıtlamalısın. Ben, bana iman ettiğinin delillerini salih amellerinle görmeliyim, melekler görmeli, insanlar ve cinler senin işlediğin salih amellere şahit olmalı. Yani emir ve yasaklarıma uymadığın sürece iman etmen seni cennete götürmeyecek… Oruçla, namazla, zekatla, hacla, ahlakla bunu bana kanıtlamalısın…Ve bunları da yapman seni cennete götürmeye yetmez, daha önünde geçmen gereken iki kapın var” diyordu…İnsanların çoğu da cehenneme bu kapıdan yuvarlanacaktı…

3…(3)..HAKKI TAVSİYE EDENLER…Demek ki üçüncü kapı Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmak. Allah’ı insanlara anlatmak, insanlara iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gerekiyordu. Zira İslam tek başına herkesin evinde yaşadığı bir din değil, toplum diniydi… İslam’da kendisini kurtaran kaptan değil, gemisini kurtaran kaptandı ancak. Eğer halkı taşıyan gemi batmışsa zaten kaptan da kesinlikle batacaktı. Efendimiz bir hadiste buyurur ki…”Cebrail AS, Allah’tan bir kavmin helaki emrini alır ve gece vakti yeryüzüne iner. Bir bakar ki pek çok evde ışıklar yanıyor ve o evlerin sahipleri gece namazına kalkmışlar. Acaba der Cebrail AS, ben mi emri yanlış anladım. Allah kendisine ibadet eden kulların üzerine gazap indirmez. Ve tekrar Rabbine döner. Rabbim helak edeceğim kavim içinde pek çok kişi gece namazına kalkmıştı, acaba ben mi emri yanlış anladım der. Allah; hayır git hepsini birlikte helak et. Çünkü o namaz kılanlar dini kendi içlerinde evlerinde yaşadılar ve halk Allah’ın sınırlarını aştığı halde onları uyarıp, iyiliği emredip kötülükten sakındırmadılar. Hepsini birlikte helak et.”…Demek ki üçüncü kapı Allah’ın dininin yeryüzüne hakim olması için kulların verdiği emek kapısıydı, ve Allah bu emekleri görmek istiyordu. Ne var ki bu kapıda da olmamıza rağmen hala cennete ulaşamamıştık daha önümüzde bir kapı vardı…Ve insanların çoğu cehenneme bu kapıdan yuvarlanıyordu…

Ali İmran suresi-142- Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Bakara suresi-4-"Yeryüzünde bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla cihad edin.

4…(4)..SABRI TAVSİYE EDENLER…İşte cennetin kapısıydı bu. Bu kapıyı açtığımızda cennetin içinde olacaktık. Rabbim en zor kapıyı en sona bırakmış. Cennetin kapısının üzerine SABIR kelimesini yazdırmıştı…Çünkü iman etmek, ibadet etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak (cihad) kolaydı. Ya SABIR.! Tadı zakkumdan acı bir meyve… ye yiyebilirsen...

Ali İmran suresi-142- Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Bakara suresi-214- Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.

Rabbimiz samimiyetimizi denemek için üzerimize musibet indirir, Allah’ın dinini yüceltmek istedikçe zalimlerin zulmüne uğrarız, SABIR…

Belki kaderin en acısı bizim payımıza düşmüştür, SABIR...

Yüreğimizle imtihan ediliriz, SABIR…

Evli isek eşimizden çekeriz, anne babamızdan, evladımızdan çekeriz, SABIR...

An olur Hz. Yunus olur, dünya bize bir balığın karnı gibi dardır, zindandır, SABIR… Bazen Hz. Eyyub olur, varını yoğunu kaybedip yokluğa, hastalığa duçar oluruz, SABIR…

Hz. İbrahim olur, zalimin, tağutun zulmüyle ateşlerde yanarız, SABIR…

Hz. Yusuf olur, dipsiz kuyulara, zindanlara düşeriz, SABIR…

Bazen de Hz. Yakup gibi özlediklerimizin HASRETİYLE kör olana dek kan ağlarız, SABIR…

Sabır…Sabır…diyebiliyorsak tüm bunlara, işte bunları başardığımızda dokunalım parmaklarımızla Cennetin Kapısına, açılsın… İçeride Rabbimiz, hazırlanmış ebedi misafirlerini bekliyor.

Fecr suresi-27-28-29-30- Ey mutmain olmuş (hoşnut olmuş) nefis, Sen Rabbinden razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” Cennetle müjdelenen kullarımın arasına, Cennetime gir…


Nazlı Yenidünya
Ekleme Tarihi: 15.08.2010 - 13:36
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: En Sevgili... En Sevdiği Yerde Seni Beklerken...
nazli64 su an offline nazli64  
En Sevgili... En Sevdiği Yerde Seni Beklerken...
110 Mesaj -
Eve geldiğimde günün yorgunluğu vardı üzerimde, birde arkadaşın yaşlı gözleri hiç aklımdan çıkmıyordu. Arkadaş dünyalık her şeye sahipti, hatta kendisini sevdiğine feda ettiğini söyleyen bir eşede sahipti. Ama hala mutsuzdu, çünkü AÇTI..!!! Rabbim yaşamı sevgi üzerine kurmuştu ve bunun eksikliğini hiçbir madde dolduramıyordu. Arkadaşım SEVDİĞİNİN SEVGİSİNE ve ilgisine AÇTI…

İkindi namazı kılmalıydım ama yorgundum. Üstelik akşam yemeği hazırlamalıydım. Biraz uzanıp dinlensem mi, yoksa yemeğimi koysam ocağa, yada namazımı kılsam dedim…Ben başka şeylerle oyalanırken bir baktım güneş batmak üzere yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamadan. Son anda namaza durdum. Acelece namazı kıldım, selam verir vermez hemen kalktım seccadeden. Duayı ve tesbihi yemek yaparken de yaparım diyordum içimden. Çünkü çocuklar gelecek benim hala yemeğim hazır değildi ve yarım işlerim vardı bitirmem gereken…Tam seccadeyi katlayıp yerine koyarken birden arkadaşın anlattıkları geçti beynimden…

…..Neden bu kadar üzgünsün neler oldu anlat , diyorum.

…..Biliyor musun eşim beni hiç sevmiyor.

…..Nerden bu kanıya vardın..? diyorum

…..Geçenlerde evlilik yıldönümümüzdü.

…..Eeeeee

…..Heyecanla akşama kadar hazırlık yaptım, evi süsledim, muhteşem bir masa hazırladım, onun için süslendim.

…..Eeeeee

…..Saatlerce bekledim yemekler soğudu ve ben yorgunluktan artık uyuklamaya başladığım anda gece yarısı geldi.

…...Eeeeee

…...Elinde koca bir buket kırmızı güller ve birde mücevher kutusuyla içeri girdi.

…...Daha ne geçte olsa bak hatırlamış ve gülerle hediyelerle gelmiş ya.

…...Keşke hatırlamasa bu kadar üzülmezdim. İçeri girer girmez gülleri elime tutuşturdu ardından da görünce sevinçten çıldırmamı beklediği pırlanta yüzüğü parmağıma taktı. Nice yıllara sevgilim dedi. Onun için yaptığım hazırlıkları fark etmedi bile, beni de fark etmedi hiç. Hemen üzerini değiştirdi, “Sevgilim çok yorgunum hemen yatmalıyım dedi ve yattı…Salonun ortasında elimde güller parmağımda yüzük kalakaldım. O kadar üzüldüm ki o gülleri yere atıp çiğnedim, yüzüğü çıkarıp duvara fırlattım. Benim bunlara değil eşimin sevgisine ihtiyacım vardı bana koşarak gelmesine benimle uzun uzun muhabbet etmesine. Geçmiş yılın muhasebesini yapıp gelecekle ilgili hayaller kurmalıydık birlikte. Parmağımda yüzük değil ellerimde elleri olsun istemiştim. Karşımda oturmalıydı ve ben sevgiyi gözlerinden içmeliydim. Bana ‘‘SEVGİLİM yatmalıyım’’ dedi, gerçekten onun sevgilisi olsaydım, hiç değilse bugün işlerini bir kenara bırakır önceliği ben olurdum. Ne var ki ben eşimin boş vakitlerine ve mecburen de gecelerine konuk ettiği misafir gibiyim hayatında, durum bu işte…

Alelacele kıldığım ve selam verir vermez hemen seccadeden fırlayıp kalktığım namazın ardından bunları hatırlamak beni utançtan yerin dibine geçirdi… Hani Allah benim EN SEVGİLİMDİ..? ve en sevgilim beni ne kadar seviyor özlüyor olmalıydı ki beni günde beş kez görmek istiyor, huzurunda olamadığım zaman diliminde ise kalbimde hep adı olsun her an onu anayım hiç aklımdan çıkarmayayım istiyordu. Çünkü beni seviyordu ve beni başka sevgililerden (dünya ve içindeki her türlü sevgilerden) kıskandığı için, kalbimde sadece onun sevgisi dilimde sadece onun adı olsun hep, istiyordu.

“Onlar (müminler), ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler kisevinçli "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru. (derler)" (Ali İmran suresi-191)…En sevgilim seccademin yönünde beni bekliyordu ve ben aynen arkadaşın eşi gibi EN SEVGİLİME son anda gitmiştim buda yetmez gibi arkadaşın eşinin gülleri ve hediyesi gibi namazımı Rabbimin kucağına fırlatıp hemen kalkmıştım huzurundan çünkü işlerim vardı…!!!...Bunları fark etmek beni dehşete düşürdü. Ya Rabbimde arkadaşın o hediyeleri alıp yere fırlattığı gibi benim namazımı da arkamdan fırlatıp atmışsa..?...Rabbimin benim namazıma ihtiyacı yoktu ki Rabbim benimle konuşmak istiyordu, yanında kalmamı onunla konuşmamı, ona nazlanmamı, ondan istememi, onunla dertleşmemi istiyordu. Rabbimin namazıma ihtiyacı yoktu ki. Namaz sadece Rabbime gitmem için bir sebepti araçtı…

Meğerse ben namazdan ne kadarda gafilmişim…

İşte (şu) namaz kılanların vay haline, (ma’un suresi-4)

Ki onlar, gaflet içindedirler (namazın amacının bilincinde değildirler), (ma’un suresi-5)

Yada ben münafıklardan mıyım bu kadar üşenip namazı son ana bırakmakla…

Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı da çok az anarlar. (nisa suresi-142)

Yoksa ben günahlarından dolayı kalbi katılaşanlardan mıydım…Neden namazlarım huşu içinde olmuyor neden ihlassızdım..? Ve neden en ufak sıkıntılarda sabredemiyor isyanın sınırına geliyordum..?

Onlar ki (o müminler), Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (hac suresi-35)

Yoksa namaz benim geçmiş cahiliye hayatımı sıfırlamamı, tamamen değiştirmemi emrettiği halde, ben hala geçmiş bataklık hayatımın içindemi hapsolup kalmıştım…

Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında ( bir adam)sın." (Hud suresi-87)

Yoksa ben namazla doğrulamıyor, elif gibi dosdoğru bir insan olamıyor muydum..? benim namazım beni nefsimin peşinde sürüklenmekten alıkoyamayan bir namazmıydı..? Yoksa namazım bana hayayı ve iffeti öğretememişmiydi..?

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (ankebur suresi-45)

Rabbim, namazı benim gözümün nuru eyle, dünyada dirilişim, kabirde arkadaşım mahşerde şefaatçim ve cennete giriş vesilem eyle…

Rabbim beni; “De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (en’am suresi-162)…diyen kullarından eyle

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (rad suresi-22)…Rabbim beni ve tüm inananları ve tüm sevdiklerimi bu ayetini anlayanlardan ve hayatına uygulayanlardan eyle…

“Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur."aglaİbrahim suresi-40)…diyen hz İbrahimin yoluna ilet, onun dualarını nasıl kabul etmişsen benimde dualarımı kabul eyle…amin…

Nazlı Yenidunya
Ekleme Tarihi: 10.08.2010 - 09:48
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kendi Hayatımın Figüranı Bile değilim....Öyle ise ben kimim?...
nazli64 su an offline nazli64  
Kendi Hayatımın Figüranı Bile değilim....Öyle ise ben kimim?...
110 Mesaj -
Hayat bir sahne diyordu Ali Şeriati…Bu cümle üzerine günlerce düşündüm. Eğer hayat bir sahneyse demek ki bu sahnede pek çok oyuncu var, pek çok da oyun. İnsanlar oyundaki rolüne göre bazen esas adamı oynar bazen ikinci adamı bazen figüran bazen de misafir oyuncu. Ama öyle bir sahne ve öyle bir oyun vardır ki kişi o sahnede hep esas adamı oynar. Çünkü sergilediği oyun kendi hayatının oyunudur.
Gözlerimi kapatıp kendi hayatımı oynadığım sahneye çeviriyorum gözlerimi. Çok kişilik oyunda tek kişi olduğumu görüyorum. Sahnede ben…Seyirci koltuğunda en önde yine ben. Güya oynuyorum hayatımın rolünü! Aslında en önde seyrediyorum hayatımı en önden, hiç müdahale edemeden. Ve birileri emrediyor ben oynuyorum. Perde arkasından söyleyeceğim cümleler fısıldanıyor; şimdi çocuksun iste isteyebildiğin her şeyi anne babandan şımar şımarabildiğin kadar ve sıkıştığında sığın anne babanın kollarına deniliyor. Donup kalıyorum… Kimden isteyeyim ki? Kime şımarayım ki? kime sığınayım ki? Diyorum içimden, benim bir anne babam yok ki, Varda olabilirler ama ben varlıklarını hissetmiyorum ki. Ben bu rolü oynayamam çünkü hiç çocuk olamadım ki! Bilmiyorum bir çocuk nasıl oynanır. Ama ısrarla bu rolü oynamam söyleniyor, oynuyorum…
Yine sahne arkasından fısıldanıyor; sen bir gençsin. Şimdi en çılgın duygularını dile getir. Zaman zaman olgun ol çoğu zamanda çılgın, çünkü sen gençsin. Sev sevil doyasıya aşk ol aşık ol. Ve tohum ek gelecek günlerin içinki ilerde hasat et. Deniyor. Panikliyorum bu rol karşısında. Ben hem olgun hem çılgın olamam ki, Hem ben sevmeyi bilmiyorum KİMİ.. NASIL..NE KADAR seveceğimi? Aşk yanmak demekmiş, ben zaten yangın tarlasıyım. Öyleyse ben aşk mıyım? Âşık mıyım? Âşık sam maşukum nerde? Ben aşkı tek başıma oynayamam. Benim ekecek tohumumda yok. Çünkü çok önceden tüketmiştim onları. Ben bilemedim hep kurak topraklara attım tohumlarımı yok olup gittiler diyorum. Israrla sen gençsin oyna bu rolü diyorlar oynuyorum.
Fısıldıyorlar sen şimdi evlisin. Evliliğin vakarıyla, sorumluluğuyla, kutsallığıyla oyna diyorlar. Kanım donuyor. Ben evlimi yim? Evli isem neden bu kadar yalnızım? Evli isem eşim nerde? Ben kimim kimle evliyim? Hani daha önce genç ol denmişti işte o zamanlar pembe hayallerim vardı. Şimdi ise sahne çok karanlık. Ürküyorum…Üşüyorum beni sevgiyle güvenle sarmalayacak eşim nerede? Bu sahnede nasıl vakarla oynanır bilmiyorum korkuyorum korkuyorum. Sen evlisin oynamaya devam et diyorlar oynuyorum…
Şimdi ebeveynsin diyorlar. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemiyorum. “Ben ne zaman büyüdüm anne” diyorum. Öyle ise nerde benim çocuklarım. Neden başım yastığa düştüğünde bir bardak su verenim yok. Sadece anne-baba yetiş diyen sesler duyuyorum. Düşünüyorum! Anne-baba olmak sadece birilerinin ihtiyaçlarına koşmak mı acaba? Gözünü gönlünü okşayan cıvıltıları yokmudur bu sahnenin diyorum? Ben bu rolü beceremem bu çok ağır oynayamam diyorum…Oyna sen anne-babasın diyorlar oynuyorum…
Artık sona geldin şimdi yaşlısın. Sahneyi kapatmak için son rolünü oyna, çek elini eteğini hayattan ve sessizce vedalaş seyirciyle diyorlar…Olmazzzzz olamazzzzz diye feryat ediyorum. Neden diyorlar? Neden?
……...Bu sahne ve bu oyun benimse neden ben hiç istediğim rolü oynayamadım? Neden esas adam BEN iken ben bu sahnede bir figüran bile olamadım? Neden dayatıldı nasıl oynamam gerektiği? Neden kendi hayatımın oyununa zerre müdahale etme şansım olmadı?
………Oysaki ben her dara düştüğümde kucağında ağlayacağım varlığıyla güvende olacağım, yeri geldiğinde şımaracağım bir anne-baba, her istediğine ulaşan bir çocuk olmak istemiştim…
………Oysaki ben gölgesi ağır, hayalleri çığlın, yüreği sevgiye sevgiliye kanmış bir genç olmak istemiştim. Seven sevilen, pembe hayallerine asla gölge düşürmeyen. Verimli topraklara tohum ekip hasadı bollukla devşiren. Tuttuğunu koparan, yüreğinin götürdüğü yerde aşkı huzuru bulan bir genç olmak istemiştim…
………Oysaki ben; Kaf dağlarında düğün yapıp, yüreğindeki sevgiliyle vuslata ermek, Öyle bir eş istemiştim ki, bakışı içimi titretsin, sözleri yolumu çizsin, yüreğine dokunduğumda dünya cennetim olsun. Ona ne zaman ihtiyacım olsa eli ellerimde olsun…
………Oysaki ben; anne-baba olmayı her şeyin üstünde görüp dünya nimeti Rabbin hediyesi evlatlar istemiştim. Sevgimi emeğimi sunacağım. Karşılığında sadakat, itaat ve sevgi bulacağım yaşlılığımda gölgesinde olacağım evlatlar istemiştim. Şimdi siz bana artık son sahne ve veda vakti diyorsunuz. Bu nasıl bir iştir ki bana KENDİ HAYATIMIN FİGÜRAN ROLÜNÜ BİLE VERMİYORSUNUZ? Neden neden neden?
……..Neden mi? Neden sizsiniz!... Kaderi kim yazıyor biliyor musunuz? Evet, Allah mı diyorsunuz. Allah kullarına zulmeder mi? Hâşâ. Kaderi Allah yazdı bizse karaladık..Allah vermek istedi bizse alamadık. Kader kader diyor birçoğumuz. Çoğu zaman kendi hayallerimize bir çizgi atanda biz olmuyor muyuz?.. Pasifliğin adına çaresizlik diyoruz.. Kaderimizi ellerimizle yazmıyor muyuz? Allah bize akıl verdi güç verdi…Tutun koparın isteyin alın dedi…Aşılacak yokuş varsa aşmaya güç verdi sabır verdi. Öyle ise akan gözyaşlarına sebep, sızlanmalarına, yaşayamadıklarına sebep, …kendi PASİFLİKLERİNDİ…

Nazlı Yenidünya
Ekleme Tarihi: 19.01.2010 - 21:03
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hiç Kimse Olmak İsteyen Bir Adam...
nazli64 su an offline nazli64  
110 Mesaj -
Son derece ibret verici alana!
hepimizin hiç olacağı bir güne hazır olmak dileğiyle ellerinize sağlık...
Ekleme Tarihi: 19.01.2010 - 18:46
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Zor Zamanda...YUSUF olmak...çatırdıyor ilişkiler...
nazli64 su an offline nazli64  
Zor Zamanda...YUSUF olmak...çatırdıyor ilişkiler...
110 Mesaj -
Zor Zamanda…Yusuf Olmak…

Not: Bu bir hikaye değil gereksiz direnişin ve sınırları aşmanın getirdiği acı sondan alınacak ibrettir…

Bir yıldır görüşemediğim arkadaşım telefonun diğer ucunda ağlamaktan konuşamıyordu. Ağladığı konunun ne olduğunu bilemediğim için teselli edecek kelimeler bulamıyordum. Aklıma gelen tek sebep kocası olabilirdi. Çünkü neredeyse beş altı yıldır kocası onu boşamak istiyor, arkadaşımsa direniyordu. Nereye kadar dediğimde? Çocuklar diyordu, evlilik kutsal diyordu, onu seviyorum diyordu. Ağlamasının sebebi yine boşanma olabilir miydi???

……….Kardeşim sakinleş ne olur neden ağladığını söyle, yoksa sebep yine eşin mi?

……….Evet eşim.

……….Yine boşamak mı istedi?

……….Evet bu sefer mahkemeye verdi artık evi de terk etti. Keşke senin sözlerini dinleyip de bu adamı daha önce boşamak istediklerinde tamam boşanalım deseydim, şimdi bu kadar acıları katmerli çekiyor olmazdım…

………..Katmerli acıdan kastın ne? Bir yuvanın yıkılmasından daha acı ne olur ki?

………..Katmerli acım erkek kardeşim de boşanıyor.

………..Üffff anne baban çok yaşlı iki acıyı birden kaldıramazlar neredeyse yirmi yıllık yuvalar yıkılıyor…senin durumun uzun zamandır vahimdi seni anladım da kardeşin niye? Onlar gayet mutluydular. Onlar neden boşanıyor?

………..Erkek kardeşime neredeyse bir yıldır eşi çok soğuk davranıyordu sonunda da mahkemeye vermiş kardeşimi. Kardeşim yıllarca sevgi saygı dairesinde yürüyen evliliğine birden ne olduğunun cevabını bulamıyordu. Bir gün 18 yaşındaki oğluyla dertleşip; bu annenize ne oldu çocuğum? bendemi bir hata var anlamıyorum benim göremediklerimi belki sen görüyorsundur ben nerede hata yapıyorum? Diye sorunca erkek yeğenimde babasına; baba annem bazen uzun uzun telefonla görüşüyor arkasındanda saatlerce ağlıyor diyor. Kardeşimin içine kurt düşüyor ve bu numarayı annenden gizlice almaya çalış bu kimmiş acaba diyor. Yeğenim bu numarayı gizlice alıp babasına veriyor. Kardeşim bir gün beni arayıp; Abla senden bir ricam var şu numarayı ara kimmiş öğren ben korktuğumun başıma gelmesinden aramaya cesaret edemiyorum diyor. Numarayı aradığımda karşıma eşim çıkıyor. Ben şoktayım. Çünkü eşimin bizim bildiğimiz numarası bu değil. Ama gelinimizin konuştuğu numarada karşıma eşim çıkıyor.

…………Kardeşim lütfen zanda bulunmayın kardeşin memlekette siz buradasınız, bu nasıl olur onların yakınlaşması mümkün değil.

…………Dinle o zaman; tam bir yıl önceydi kardeşim ailece bana gezmeye gelmişlerdi ve ben çok hastalanmıştım, ;Kardeşim işbaşı yapmalıydı bir hafta sonra memlekete döndü ama gelinimizi bıraktı ki ben iyileşene kadar bana baksın diye. Ben yataktan çıkamıyordum. Eşim ve gelinimiz bana hizmet ediyor mutfakta birlikte yemek yaparken kahkahalar kırıla gidiyordu. Eşimde gelinimizde cıvıl cıvıl neşeli kişilikte oldukları için aklıma asla onlar hakkında yanlış düşünmek gelmedi. Elime mahkeme celbini aldığımda şok olmuştum, iki gün arayla da gelinimiz mahkeme açmış. Ama daha sonra bu birlikteliği inkâr ettiler biz sadece dertleştik dediler. Ve inandık ve onlarda mahkemeleri durdurdular. Aradan üç beş ay geçmişti, erkek kardeşim şehir dışındayken gece vakti yeğenim arar; baba yetiş der ve telefon kapanır. Sabaha kadar ne ev ne cep cevap vermez. Kardeşim canlarına bir şey oldu zanneder, kayınvalidesini arar, sabaha karşı kayınvalide oğlunu da uyandırıp kızına gittiğinde benim eşimin orada ve yeğenimin de annesiyle onu babasının yatağında uygunsuz halde görüp şok geçirdiğini, gürültüye küçük kardeşinin uyanıp onunda abisinin eşimi öldürmeye kalkmasından gördüklerinden ve yaşananlardan şok geçirdiğini görür. Evde kıyamet kopar abisi ve oğlu gelinimizi öldüresiye döver mahalleli polis vs…..Kardeşim ve yeğenim gelini öldürecekler bu korkudan onları zorla buraya taşıdım, anne babamı da, ama kardeşim işinden oldu. Çocuklarda bizimle. Sıkıntılar yetmez gibi birde geçim derdi…

Kızım şokta hayata küstü,….kardeşim sadece ikisini de öldürmeye odakladı psikopatça planlar kuruyor….yeğenlerim o günden beri geceleri hiç uyuyamıyorlar iki dakika dalıyor sıçrayarak uyanıyorlar ve kimseyle konuşmuyorlar. Büyük yeğenimde öldürme planları içinde….anne babamı hiç sorma insan içine çıkacak halleri kalmadı yaşlı yürekleri hangimize yanacak belleri kırılmış halde…bana gelince öylesine aciz ve öylesine çaresizim ki, çocuğuma mı kardeşime mi, yeğenlerime mi anne babama mı yanayım onlara nasıl destek olayım bu depremden onları nasıl düze çıkarayım? Şimdi anladın mı acıların katmer katmer gelişini. Sen bana bu adam seni istemiyor sende vazgeç zorla güzellik olmaz derdinde, ben bu acıya dayanamam derdim. Meğerse beterin beteri varmış. Keşke o zaman boşanmaya razı olsaydım şimdi bu felaketleri yaşamayacaktım…Ne olur bana sen bir rüya gördün de, uyan de, yada öyle bir yol göster ki bu hepimize çare olsun…

Şu saatten sonra sizce bu dokuz şiddetindeki depremin yaraları nasıl sarılır? Bu mazlumların yüzünü güldürecek çözüm nerede?….

1…Bu durumda yok hiçbirimizin çözümü değil mi? Şimdi tâ başa dönelim. Ben bu kardeşimize her zaman Allahın sınırlarını koru, Ve kaderden payına düşene razı ol. Bir ilişki yürekte bitmişse ve çabalarına rağmen geri dönüşü yoksa eşinin yüreğine değil ayaklarına pranga vuruyorsun bundan vazgeç demiştim. Sen bir kulsun eşinin kalbine hükmedemezsin. KALPLER Allahın kudret elinde istediği gibi evirir çevirir. Sen Rabbinle aranı düzelt ki, Allah da senin insanlarla aranı düzeltsin demiştim. Ama o kendi çabalarıyla bir şeyleri değiştireceğine inanıyordu. Bilmiyordu ki Allah dilemese nefes bile alamazdı.

2…Bir evlilikte sevgi arkasındanda saygı bitmişse ve eşler en zor anlarında bile birbirlerine merhamet de etmiyorlarsa, evlilik nasıl helalse artık ayrılıkta o kadar helal olmuştur. Şartları zorlamak arada çocuklar var demek her iki tarafa da zarar verir ve çocuklara da. Çocuklar sevgisiz bir ortamda hırgürle daha çok yara alır. Taraflar sevgi açlığını doyurmak için helal olmayan ilişkilere yelken açar. Çocuğumun hatırına katlanacağım, evliliğimi kurtaracağım derken, dünyayı kendine, ahireti de yasaklara ittiği eşine cehennem eder.

3…Bir insan her ne sebeple olursa olsun eşini yüreğinden tamamen çıkarmışsa mutlaka onun yerine başkasını koyacaktır er geç. Eşlerden biri helal olan evliliği cebren korumaya çalışırken, diğer eşin nefsi onu haram olan ilişkilere sürükleyecektir. Sevilmek sevmek fıtratımızda olan ve asla başka bir şeyle yerini dolduramayacağımız bir duygu. İnsanı besleyen ve hayatına anlam katan tek şeydir sevgi. Yüreği boşalan insan içinse büyük bir yitiktir ve bu yitiğini gece gündüz her yerde her ortamda durmaksızın arayacak. Belki uzun zaman aradığını, karşısında parlayan bir çift gözde bir saniyede bulacak ve kendini ona teslim edecek. Bir saniyelik bir bakışma eğer iffet sınırlarını aşmadan helal olan yollarla birlikteliğe gitmişse hayat o kişilere cennet olacak. Aksi halde birbirine yasak olan bir saniyelik bir bakışla tüm bir ömür cehenneme dönecektir. Örnekte görüldüğü gibi.

4…Bu yüzden Rabbim asla zina yapmayın demez …”Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan (yasak olandan) çevirsinler ve iffetlerini korusunlar, tertemiz kalabilmeleri için uygun davranış budur, unutmasınlar ki Allah sakladığınızdan da açığa vurduğunuzdan da haberdardır…(Nur suresi 30) …”Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan (yasak olandan) çevirsinler, iffetlerini korusunlar, cazibe ve güzelliklerini haram olanlara açmasınlar (göstermesinler)…(Nur suresi31)

Yaratan kulunu nerden nerelere geleceğini bilmez mi hiç…Aşk gözlerde bir saniyede başlar sonra kalbe iner yerleşir, ardından beyni tutsak eder, son olarak ta bedeni teslim alır. Bu yüzden Allah, kulunun eğer gözünü teslim etmişse bedenini de teslim edeceğini bildiği için gözlerinizi haramdan koruyun der. Rabbim birbirine haram olan kadın ve erkeğin bir arada olduğunda isterse takva sahibi olsun nefsin arzusuyla şeytana yenik düşeceği ihtimalinin yüksek olduğunu bildiği için asla haram olan kişilerle yalnız kalmamamızı emreder. Efendimiz ise “yalnız bir ortamda birbirine haram olan iki kişinin üçüncüsü şeytandır” der. Şeytan arkadaşımız olmuşsa artık böylesi sonuçlar kaçınılmaz olur.

Bizler Allahın bize çizdiği haram sınırlarını korumadığımız sürece bu olaylar pek çok ailede yaşanacaktır. Bu eniştem yok bu kuzenim, bu yakın arkadaşımız, bu kırk yıllık komşumuz, yok bundan zarar gelmez yaşlı, bu hocam bu müdürüm vs…diye aynı ortamlarda sık sık oturup uzun muhabbetlere girdiğimiz sürece bu acılar bizimde kapımızı çalacaktır. Zordur bu zamanda Yusuf olmak, üstelik bizde bu nefis, yanımızda şeytan ve hayatımızda Züleyha lar olduğu sürece. Ne vaki bizler Yusuf olmadığımız ve Züleyha ların oyununa geldiğimiz sürece asla Hz. Yusuf gibi ne yuvalarımızın neden kendi hayatımızın sultanı olamayacağız.

YUSUF SURESİ

23. Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek "Haydi gelsene!" dedi. O ise, "Allah'a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler" dedi.

25. İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır."

26. Yûsuf, "O benden arzusunu elde etmek istedi" dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, O (Yûsuf) yalancılardandır."

27. "Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir."

28. Kadının kocası Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki: "Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür."

30. Şehirde bir takım kadınlar, "Aziz'in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.

31. Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a, "Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler.

32. Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: "İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak."

33. Yûsuf, "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum" dedi.

34. Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.



Yüreğinde zerre imanı olanların ve kendi nefislerimizin tüm bu olumsuzlukları bu acıları yaşamaması için Hz. Yusuf yürekli, Hz. Yusuf İffetli olmamızı ve Zindanı şehvetlerimize tercih etmemizi Rabbim bize nasip etsin. Olurda üzerimizdeki gömlek bir gün yırtılacaksa, arkasından yırtılanlardan eylesin. Rabbim yüreklerimizden ve hayatımızdan tutsun…

N.yenidunya
Ekleme Tarihi: 09.01.2010 - 21:57
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yeni yıl...Hicret...telefondaki sesle diriliş...sizde varmısınız?
nazli64 su an offline nazli64  
Yeni yıl...Hicret...telefondaki sesle diriliş...sizde varmısınız?
110 Mesaj -
Dün gece telefonuma yeni yıl kutlama mesajı geldi ama bende kayıtlı olmayan bir numaradandı ve ilginç bir üslubu vardı sahibini merak edip aradım. Karşıma bir çocuk çıktı. Sen kimsin dedim, ben Ayşenur; annemin kontörü yoktu babamın telefonundan mesaj attım yeni yılını kutlamak istedim teyze cim dedi. Ayşenur okula bu yıl başlayan değerli bir arkadaşımın henüz yedi yaşındaki kızıydı. Ayşenur yılbaşına daha var çok acelecisin dedim, Ayşenur’un cevabı ise, ama teyze ben bizim yılbaşımızı kutlamak istedim yani hicri yılbaşını, yarın hicri yılbaşı ya dedi. Beni şaşırtmaya devam eden Ayşenur’a; küçük meleğim hicri yılbaşı ne demek diye sordum, Müslümanların Mekke’den hicret ettikleri tarih dedi, peki sen hicretin ne olduğunu biliyor musun dedim, ayrılmak yani Allah için bulunduğun ortamı terk etmek, geride sevdiklerin kalsa bile Allah’ın dinini yüceltmek için yollara düşmek dedi. Bu cümleleri yedi yaşındaki çocuktan duymak beni inanılmaz duygulandırdı ne diyeceğimi bilemedim ağlamaya başladım seni seviyorum Ayşenur Allah annenden ve babandan razı olsun senin gibi bir evlat yetiştirdikleri için dedim. Bende seni seviyorum sen benimle oynuyor ve bana hediyeler alıyorsun beni mutlu ediyorsun bende seni mutlu etmek istedim ilk sana yazdım dedi.

Ayşenur’la konuşurken sevinçten ağlayan ben telefonu kapatınca halime ağlamaya başladım. Küçücük bir çocuğun sözleri kendimi tahlil ettikçe beni derinden yaraladı. Hicreti küçük bir çocuğun anladığı kadar bile anlayamamıştım.

…….Eğer HİCRET ayrılmaksa küfür ortamlarından ve küfürden, biz bu küfür ve zulüm kokan beldelerde sırf rızık endişesi, kariyeri kaybetme korkusu bu ana kadar kazandıklarımızı kaybetme korkusuyla, zalimin zulmüne taviz vererek İslam kimliğimizi yitirerek katlanıp bana dokunmuyorsa yılan ben yoluma devam edeyim zihniyetiyle yaşıyorsak nasıl bir imana sahip olduğumuzu sorguladım!
# Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü'ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir. (NİSA SURESİ / 100) İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. (TEVBE SURESİ / 20)

…….Eğer HİCRET Allahın Resulünün “Allahın emri olmasaydı asla senden ayrılmazdım Mekke” deyip elli yıllık anılarını evini ocağını ve içinde Kabenin olduğu Mekke’yi böylesine sevmesine rağmen ağlayarak terk etmesi ise; sevdiği eski bir kıyafeti bile Allah rızası için sadaka veremeyip eski bir gömlekten bile ayrılamayan bizler, hangi sevdiklerimizi sırf Allah rızası için, Allahın dini yücelsin mücadelesi için terk ettik? Rahat yaşantımızı mı? Güzel mekânlarımızı mı? Önünde eğilin en koltuklarımızı mı? Şehvetlerimizi mi? Kalplerimizi ve beyinlerimizi istila eden tutkularımızı aşklarımızı mı? Hangi sevdiklerimizden hicret ettik?

De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (TEVBE SURESİ / 24)

………Eğer HİCRET sadece ve sadece Allah’a güvenerek kendisini nelerin beklediğini bilmediği halde Allah rızası için Allah’ın dininin yeryüzüne hakim kılınması için bütün geçmişine bir sünger çekip yeni ufuklara yelken açmak ise; bizler yeni bir başlangıcı risk olarak görüp, mülkün Allah’ın olduğunu unutuyorsak; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. (TALAK SURESİ / 3) ayetinin geregini kavrayamamış isek, komşu şehre bile giderken kalacak yerimizi ayarlayıp rezervasyon yaptırmadan gidemiyor isek, yolcu olan bir Müslüman kardeşimizi tanımadığımız için evimize alamıyorsak soframıza bir muhaciri oturtamıyorsak bizler imanın neresindeyiz?

Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (BAKARA SURESİ / 268)

……..Eğer HİCRET bizi sıkıp daraltan dan hayatımızı karartan dan(şeytandan) ayrılmaksa ve koşmaksa güven veren, huzur veren, dünya ve ahret nimetlerini ayağımıza seren Medine’nin ve alemlerin Rabbi’ne sığınmaksa; bizler hala hicret edememişsek kötü amellerimizden, Allah’ın hoşuna gitmeyen bizden, bizi esir alan duygu ve düşüncelerimizden, hicret edememişsek dünya ve içindekilerin sevgisinden ve korkusundan, o zaman şaşırmamalıyız neden İslam alemi olarak bu kadar zulüm, sıkıntı ve sefalet içinde oluşumuza ve düşünmeliyiz, bizler HİCRETİN, İMANIN, KULLUĞUN neresindeyiz?

Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (TEVBE SURESİ / 40) Bizler hicreti anlatan bu ayette işaret edilen Hz. Ebu Bekir’ ler olur isek mutlaka bu ayetin kapsama alanına girenlerden olacağız.

Yüreğinde zerre miktarı imanı olan tüm kullarına ve kendi nefsime Rabbimin Ayşenur’a idrak ettirdiği kadar HİCRETİ idrak ettirmesini diliyor, bu konuyu ele almama vesile olan küçük meleğimin ailesinin ve tüm İslam aleminin, hayatımda yeri olan gönlümde sevgisi olan tüm dostlarımın yeni yılını kutluyor, kafirin zulmünün bittiği, Rabbimin nusretini rahmetini, selametini indirdiği nice yıllar diliyorum…



N. Yenidünya (http://nazli64.blogcu.com)
Ekleme Tarihi: 17.12.2009 - 00:05
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hiradayım Bu Gece...Yüzüm Taşlar Üstünde...
nazli64 su an offline nazli64  
Hiradayım Bu Gece...Yüzüm Taşlar Üstünde...
110 Mesaj -
Hira’dayım Bu Gece
Hira’dayım işte Rabbim; ellerimle birlikte semaya kaldıracak yüzüm olmadığından, başım yerde, Hira’dayım bu gece yüzüm çakıl taşları üstünde, kapındayım Ya Rabbel alemin secde secde…Hangi yüzle kapıma geldin de.. de Rabbim, dünyanın bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bildiğin halde, seni oraya imtihan için gönderdiğim halde, dalıp kayboldun dünya keşmekeşinde, şimdi hangi yüzle kapıma geldin de… de Rabbim. En acı sözlerini bir tokat gibi indirsende bu rahmet gecesinde yüzüme, ben hatalarımdan dolayı tüm yüzsüzlüğümle…işte hiradayım Rabbim katran karası yüzüm çakıl taşları üstünde…Sanki ruhumun karanlığı gecenin karanlığını bastırır halde

HİRA=ARAYIŞTIR dedin,..
HİRA=ÖNCE KENDİ İÇİNE SONRA RABBİNE YÜRÜYÜŞTÜR dedin...
HİRA=KARANLIĞIN ÜZRİNE İNER NUR dedin,
HİRA =ZULMÜN ZULMETİN ÜZERİNE İNEN SELAMETTİR dedin…
HİRA= NEFSİN DELALETİNDEN EBEDİ SELAMETE AÇILAN KAPIDIR dedin…
HİRA=YÜRÜMEKTİR ZAHMETLER İÇİNDE RAHMETE dedin…
HİRA =KADİR BİLENE “KADR”in, KADRİ BÜYÜK VAHYİN İNZAL OLDUĞU YER dedin…

Ya İlahi öyle ise işte bende HİRA’na geldim. Aradım Rabbim ebedi selameti aradım, yıllarca nefsimin sürüklediği sarp dağlarda, derin uçurumlarda, dipsiz kuyularda, susuz çöllerde yaşadım. Attığım her adımda yaralandım kanadım. Sırtımı yasladığım duvarlar bir bir üzerime yıkıldı. Menfaatler uğruna sıfır pula satıldım. Yeri geldi kirli bir gömlek gibi bir kenara atıldım. Dost bildiklerimin ihanetiyle yıkıldım. Ben bir kardelen çiçeğiydim, güvendiğim dağlara kar yağmadı buz yağdı, yandı yapraklarım yere döküldüm.

HİRA=ARAYIŞTIR dedin, Benim yıllardır peşinden koştuğum neydi, neyi arıyordum çektiğim tüm acıların sebebi neydi? Gördüm ki yılardır hasretini çektiğim şey…Mutluluktu…Esenlikti…Selametti…Aradığım bunlar olduğu halde neden bunca bedeller ödememe rağmen, hala acılar denizi içindeydim nedennn?.....Ya Rabbel alemin; Ben bütün yolların sende başlayıp sende bittiğine iman ettim. Ne olur düşüncelerimin sonunu Sana, kalbimin yolunu Sana, işlerimin sonunu sana çıkar.

HİRA=ÖNCE KENDİ İÇİNE SONRA RABBİNE YOLCULUKTUR dedin…Öyle ise benle ilgili her şey bende başlayıp bende bitiyordu. Aradığım saadeti selameti hala bulamamışsam demek ki suç bendeydi. Zira Rabbim sen beni bana zulmetmek için yaratmadın. Ayetinde buyuruyorsunki; “(Zâriyât Sûresi 56 ) Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”…Ahhh Rabbim oysaki ben yıllarca kendi nefsime, sevdiklerime ve korktuklarıma arzu ve tutkularıma kulluk etmişim…Ben tüm bunlara kulluk ederken hangi akla hizmetle senin bana hala Rab olmanı beni kollayıp gözetmeni, sıkıntılarımı gidermeni beklemişim??? Oysaki SEN SAMED’tin (ihtiyaçları gideren tek merci). Ben nasıl senden başka kapılardan medet beklemişim?...Sen MÜMİN’din ( güven duyulan tek merci), ben nasıl yaratılanlara güvenip dayanmışım. Nasıl untmuşum Efendimizin bile elinden sırtını güvenle dayadığı, Annesini babasını dedesini, Hz. Haticeyi ve Ebu Talibi aldığını, tek dayanagın sen olduğunu kanıtladığını…Nasıl hesap etmemişim Hz Ebu Bekir’den sonra dost kavramının yok olduğunu. Dostum dediklerimin kendi nefisleri için beni sırtımdan vurduğunu?...Sen VEDUUD’ tun ( seven, sevilen, sevdiğini sevdiren) Ben nasıl senden başka aşk aramışım yaratılanlarda? Nasıl hesap etmemişim, senden başka kimsede asla olmayacağını sadakat aşk ve vefa?...Ya Rabbel alemin; dünya ve içindekilere ait sevgilerimi korkularımı arzu ve tutkularımı, vermesem de CEBBAR ismi celilinle al benden, at kırk kilitli zindanlara. Yüreğimi aşkınla, beynimi ilminle, hallerimi Salih amellerinle donat. Soyundur beni çirkin elbiselerimden, soyundur beni boş emellerimden, soyundur beni senden uzak eden sebeplerimden. ipekle atlasla değil TAKVA ile giydir. Ya İlahi SEV beni ve sevmenle SEVİNDİR… Sevmeyi bilmeyenlere inat…Baştan aşağı bu fakiri sevginle süsle ve donat…

HİRA=KARANLIĞIN ÜZERİNE İNEN NUR dedin. Nasıl bi haber yaşadımki senin isminin NUR (aydınlatan, saadetin,selametin ışığı) olduğundan. Üzerime sağanak sağanak yağarken karanlıklar, hep yanlış adreslerde aradım karanlıklarımı delecek ışığı. Ya Rabbel alemin, ben iman ettim senden başka NUR’un olmadığına. Ne olur tecelli et NUR ismi celilinle bu zavallı kuluna….İşte secdedeyim yüzüm taşlar üstünde HİRADA, Resulün bulmuştu seni ve rahmetini burada. Tek gerçeğin sen olduğunu inzal eyle kalbime, karanlıklar içindeyim merhamet et halime. İnmeyeceğim HİRADAN ermeden Rahmetine. Aşkınla yak beni savur küllerimi Beytine.

HİRA=ZULMÜN, ZULMETİN ÜZERİNE İNEN SELAMETTİR dedin. Ben her an öz ellerimle kendi nefsime zulmettim. Zulme uğradım en sevdiklerimden dahi. Ama selameti hep kendi çabalarımda aradım. Oysaki ben kendi nefsime bile hükmedemezken sen kainata hükmediyordun. Bütün kalpler, işler ve haller senin kudret elindeydi. Sen istemesen bir yaprak bile kımıldamazdı. Nasıl kavrayamadım bu ayetin içeriğini? Ey Alemlerin Rabbi benim bana gücüm yetmiyor, Senin bana gücün yeter, bana zulmedenlerinde Rabbi sensin ve onlara gücün yeter. Zulmün ellerini senden başka kıracak başka bir güç var mı Yarabbi…..Ya İlahi İşte Hira’dayım yüzüm taşlar üstünde secdede, kaldırayım başımı semaya SANA beni affettiğini söyle de…

HİRA NEFSİN DELALETİNDEN EBEDİ SELAMETE AÇILAN KAPIDIR dedin...Dünya ve içindekilerin cazibesi, şeytanın yardımıyla nefsim beni delalete düşürdü. Oysaki sen her namazda defalarca kez okumamı emrediyordun Fatihayı.

1. Bismillahirrahmânirrahîm3
2,3,4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur.
5. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6,7. Bizi doğru yola, sıratı mustakıme (kendilerine nimet verdiklerinin yoluna) ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

.Nasılda papağan gibi anlamadan okumuşum. Sıratı müstakimden ayrılanın delalete düşeceğini anlamadan. Nasıl hesaba katmamışım her delaletin öz nefsime en büyük zulüm olduğunu. Ya İlahi…Senden başka beni bu dalaletten kurtaracak başka bir güç olmadığına iman ettim. Pişmanım gafletimden delaletimden, İşte sulamakta Hira’nın taşlarını gözyaşım, Bana hidayet etmeden kaldırmayacağım yerden başım…

HİRA=YÜRÜMEKTİR ZAHMETLERE RAĞMEN RAHMETE dedin. Nasılda görmezden gelmişim; Rahmete yolculuk uğruna sevgili Resulünün, sevgili Hatice’sini Mekke’ye bıraktığını, rahat yatak yerine HİRANIN taşlarına yattığını, yalnızlığa kucak açıp dünyayı arkasına attığını. Ya İlahi dünyada huzur olsaydı yürümezdi Resulün HİRA’ya, beni getiren sebepte aynı buraya.

HİRA =KADİR BİLENE “KADR”in, KADRİ BÜYÜK VAHYİN İNZAL OLDUĞU YER dedin…Ya ilahel alemin geçte olsa kadrini bildim kadir bulmaya HİRANA geldim…

1.Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.
2.Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin!
3.Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4.Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.
5.O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenlik, selamettir.

Mademki bu gece (1000 ay=80 yıl) yani bir ömre bedel. Gözyaşlarım olsun sel, aksın HİRA tepelerinden mekke’ne. İşte HİRA’dayım taşlar üzerinde secdede. Muhtacım bana inzal edeceğin bir tek cümlene.

“Afetim seni ve senden razıyım kulum”

demene…Yarın bayram diyorlar seviniyorlar. Bayram affedilen, rızaya erenlere, Rızana ermemişsem Bayram gelmiş bana ne…Sev beni sevindir sevginle, bu fakire adı BAYRAM olan dünya ve ahiret selametini MÜJDELE…….
İbrahimim bu gece ateşlerde, Ne olur serin ol de ateşlerime,
Yusufum bu gece karanlık kuyularda, Ne olur bana ip sarkıtacak kervanını yolla,
İsmailim bu gece, bıçak dayandı kemiğe, ne olur Cebrail AS gönder adı rahmet olan koç ile. Kaldır başını kulum de....Bu fakir kulunada BAYRAMI MÜJDELE.................

Nazlı Yenidünya (http://nazli64.blogcu.com)
Ekleme Tarihi: 22.09.2009 - 13:56
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Ey Suskun Sevgili...Dokun Hayatıma Rahmetinle Dirileyim...
nazli64 su an offline nazli64  
Ey Suskun Sevgili...Dokun Hayatıma Rahmetinle Dirileyim...
110 Mesaj -
Geçen yıl ramazan ayının son günleriydi. Akşam ezanına bir saat olmasına rağmen gazi hastanesinde MR çektirmek için sıramı bekliyordum. Benimle birlikte yaklaşık beş veya altı hasta daha bekliyordu. Benim yanımda yirmi yaşlarında bir delikanlı onun yanında annesi ve babası oturuyordu. Annesi çantayı açıp oğluna ve kocasına yiyecek bir şeyler uzattı yemeye başladılar. Diğer hastalarsa söylenmeye başlamışlardı. Şu saat oldu hala sıra gelmedi üstelik orucuz, bize sabaha sıra gelmez. Yanımdaki delikanlı bir den annesine dönerek. “ Anne oruç ne demek? İnsanlar neden oruç tutarlar? Annesi ise bilmiyorum dedi. Babasına sordu babası ise tam bilmiyorum ama din öyle emrettiği için olmalı dedi. Delikanlı babasına din niye öyle emretmiş bir din niye insanların aç kalmasını ister ki ? baba başını salladı, delikanlı ve babası aynı anda bana doğru baktılar. Hastalar içinde benden başka örtülü yoktu sanırım bunun için olmalı ki sorularının cevabını benden bekleyip bana bakışlarını dikip sessiz ama bakışlarıyla benden cevap beklediler. Önce hiç duymazdan geleyim dedim ama çocuklarına cevap veremeyen anne baba bakışlarını üzerimden çekmeden benden bir açıklama bekliyorlardı. Niyetleri neydi bilmiyordum belki cevap veremeyip rezil olmamı, içeriğini bilmediğim bir dini körü körüne yaşadığımı görüp eğlenecekler miydi, yoksa gerçekten merak mı etmişlerdi. Durum ne olursa olsun ben orucun mahiyetini açıklamaya karar vermiştim ve söze başladım.
Orucu farklı yönlerden ele almalıyız;
1) Orucun psikolojik etkileri: İnsanoğlu hayatının her döneminde arzu ve isteklerinin esiri olmuştur. Gözünün gördüğü, gönlünün arzuladığı, canının çektiği her şeye sahip olmak ister. Ama hayatın gerçekleri her zaman buna müsaade etmez. İstediğini elde edemeyen nefiste şu belirtiler ortaya çıkar.
a) İstediği ile arasına giren sebeplere kızgındır.
b) Kendi sahip olamadıklarına başkalarının sahip olduğunu görünce o kişileri kıskanır ve düşmanlık duyar.
c) Hırslanır ve arzularına ulaşmak için öyle an olur ki, ahlaki, vicdani ve meşruu sınırların ötesine geçer toplumun düzenini bozar.
d) arzusunu elde edemeyişinden hayata küser.
e) Çoğu zaman istediklerini elde edemeyişini kendi beceriksizliğine bağlayıp sürekli kendini suçlar ve kendiyle barışık değildir, bu durum onda aşağılık kompleksi geliştirir. Bütün bu olumsuzluklar insan psikolojisini bozar ve bizi çağın hastalığı olan depresyona sürükler.
Oruçlu bir kişi nefsinin istek ve arzularına otuz gün boyunca sabreder. Meşruu olmayan halleri bir kenara bırakın, helal olduğu halde eşine dokunmaz, mutfağındaki yiyeceklere dokunmaz, çok kızgın olsa bile orucun şartı gereği susar. Kendi nefsine harcama yapmak yerine fakirler için harcama yapmayı ön planda tutar. Zoru başarmak sabırla olur, sabırsa irademizi güçlendirir. Güçlü bir iradeye sahip olanlar öyle her zorlukta yıkılıp dağılmazlar. Ellerinde olanla mutlu olmayı bilirler, Kendilerini nefislerine teslim etmeyip, nefislerinin dizginlerini kendi ellerine almışlardır, bu yüzden daha sakin daha huzurlu bir yaşamları vardır. Hem kendileriyle hem hayatla barışıktırlar. Akşam iftar sofrasına oturduğunda zoru başarmanın keyfini yaşar. Bir görevi yerine getirmiş olmanın hafifliğini Allah’ı razı etmenin huzurunu yaşarlar. Bir fakirle paylaşmışsa rızkını onun gözlerindeki pırıltıyla aydınlanır yürekleri. İftar sofrasında yeniden keşfeder ekmeğin suyun değerini zira açlıktan kıvranan insana bütün dünya nimetlerini sunsanız diğer yanda da ekmek ve suyu, kesinlikle birincil ihtiyacı olan ekmeği suyu tercih edecektir. İşte oruç bütün dünya nimetlerinin sıfırlandığı iftar sofrasında bir dilim ekmeğin insan mutluluğu için yeniden keşfidir. Bu yüzden İman edenler her yemek sonrasında içinde bulundukları olumsuzlukları bir yana bırakıp, Rabbim bu günde karnımızı doyurdun hamdolsun sana derler. Kaderlerine razı hallerinden hoşnutturlar.
2) Orucun sosyal etkileri: Oruç yeme içme yasağıyla, açın ve açlığın yeniden keşfidir. Fakir için bir kase çorbanın aslında büyük nimet olduğunu anlamanın, zengin için ise fakirin halini anlamanın yoludur oruç. İnsan kendi bünyesinde bizzat yaşamadığı hiçbir şeyi anlayamaz. Tanışık olmadığı hiçbir duyguyu kavrayamaz. İnsanlar topluluk halinde yaşar bir bireyin yaşadığı olumsuzluklar ister istemez tüm toplumu etkiler. Aç ve çaresiz biri kendine yardım eli uzatılmıyorsa mutlaka yolsuzluğa hırsızlığa başvuracaktır buda toplumun huzurunu bozacak. İnsanlar güvensizlik, kuşku, korku ile iç içe yaşayacaktır. İslam sosyal bir dindir bu yüzden İslam’ın olmazsa olmaz şartıdır zekât ve sadaka. İslam’ın özüdür paylaşmak ve sosyal düzeni sağlamak. Açın halini anlamanın en güzel yoludur oruç.
3) Orucun toplumsal huzur açısından etkisi: Oruçlu insan yeme içme yasağının yanı sıra dilini kontrol altına alıp; kırıcı, yaralayıcı, kışkırtıcı, yalan, iftira ve dedikodu mahiyetinde sözlerden uzak durur. Gözünü haramdan korur. Rızkını haramdan korur. Elini ve bedenini haramdan korur. Adaletli, merhametli, cömert saygılı, anlayışlı ve sevgi doludur çevresine karşı. Oruç toplum huzuru açısından bütün bu güzel hasletlerin yaşandığı en yoğun dönemdir. Otuz gün bu güzel değerlerin pratiğini yapan bireye artık hayatı boyunca bunları yaşamak zor gelmez, toplumsal ahlak ve huzur böylece sağlanmış olur.
4) Orucun sağlığımız üzerindeki etkileri: "Oruçlu insanda uyarılan salgılar azalır. Mide, bağırsak sistemi istirahata çekilir. Yani bir ay süresince bu sistem kendini yeniler ve organize eder. Diğer zamanlarda çokça tüketilen sigara, alkol gibi zararlı maddelerin daha az alınması da bu sistemin yenilenmesini hızlandırır. Bu da direkt olarak mide, bağırsak ve karaciğeri hem dinlendirir, hem de kendilerini yenilemelerine fırsat verir" Sürekli yeme alışkanlığından kaynaklanan obezite (şişmanlık) hastası olanların vücutları dinlenir ve yeme alışkanlıklarını düzenlemeleri için bir fırsat doğar. İnandığı dinin gereği olan bir ibadeti yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşar. Bir psikoloji dergisinde dünya bazındaki verilerde bir dine inananların ve bu dinin gereğini yerine getirenlerin psikolojik açıdan daha sağlam oldukları ifade edilmektedir.
Delikanlı anne ve baba büyük bir şaşkınlıkla dinleyip, baba zor duyulur bir sesle, meğerse oruç ne kadarda önemli bir ibadetmiş doğrusu insan hiçbir kavram üzerinde detaylı düşünmediği için her şeyin anlamı havada kalıyormuş dedi. Anne ise samimi olduğuna inandığım bir sesle teşekkür ederken beni gülümseten delikanlı oldu. Elinde yarısını yediği sandviçi annesine uzatıp bunu ezandan sonra yesem olur mu? Dedi.
Nazlı yenidünya
Ekleme Tarihi: 26.08.2009 - 12:17
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Savur Küllerimi Vuslata Savur..........................................
nazli64 su an offline nazli64  
Savur Küllerimi Vuslata Savur..........................................
110 Mesaj -
Bahar Gözlüm

Bahar gözlüm bahar geldi dağlara
Kar yağıyor içimdeki dallara
Hasret acım yer bitirir yâr beni
Neden baktırırsın beni yollara

Açtı yine bahçedeki leylaklar
İçim düğüm düğüm acılar saklar
Bağrımda güllerim açmadan solar
Şu mahsun yüreğim yâr diye kanar

Gurbet kuşum kan ağlıyor gözlerim
Gözlerim yollarda yâri gözlerim
Özleminden tutmaz oldu dizlerim
Bu acıyı anlatmaya aciz kalır sözlerim

Bitmek bilmez ahh bu kara geceler
Dilim her saniye adın heceler
Anılar beynimde durmadan döner
Yüreğim kanatlarını hasrete serer

Bahar gözlüm hazan olma ne olur
Hasret zehirli ok bağrıma vurur
Sanki damarımda kanlarım kurur
Savur küllerimi vuslata savur

Nazlı yenidünya


Bu mesaj 2 kez ve en son SaYaCGIN tarafından 03.08.2009 - 22:03 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.08.2009 - 23:29
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Sen kendini bilmesende, Yaratan seni bilmezmi...Ayetlerle İNSAN...
nazli64 su an offline nazli64  
Sen kendini bilmesende, Yaratan seni bilmezmi...Ayetlerle İNSAN...
110 Mesaj -
Allah'ın ayetlerinde İnsan ve özellikleri
10/19- İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.
100/1,2,3,4,5,6- Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.
100/7- Hiç şüphesiz buna kendisi de şahittir.
103/1,2- Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.
103/3- Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).
16/4- Allah İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir düşman kesilmiştir
33/72- Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.
12/53- “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.
14/34- O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.
17/100- De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.”
17/11- İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.
17/67- Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
18/54- Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
2/204- İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız olandır.
2/205- O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
2/206- Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!
2/207- İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir.
21/37- İnsan çok aceleci (tezcanlı) yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim.2 Şimdi acele etmeyin. 2
30/36- İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler. Eğer kendi işledikleri şeyler sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler.
30/8- Onlar, kendi nefisleri(nin yaratılış incelikleri) hakkında hiç düşünmediler mi? Hem Allah gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanların birçoğu Rablerine kavuşacaklarını inkar ediyorlar.
31/20- Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır.
31/6- İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
4/27- Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.
4/28- Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
42/48- Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa o zaman da insan pek nankördür.
43/15- Böyle iken (“melekler Allah’ın kızlarıdır” demek suretiyle) kullarından bir kısmını O’nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.
7/181- Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.
70/19- Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
70/20- Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
70/21- Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.
70/22- Ancak, namaz kılanlar başka.
70/23- Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
76/2- Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.
76/3- Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder.
80/17- Kahrolası (inkarcı) insan! Ne nankördür o!
80/18- Allah onu hangi şeyden yarattı?
80/19- Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.
82/6,7,8- Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
89/15- İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” der.
89/16- Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aşağıladı” der.
89/17- Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.
89/18- Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
89/19- Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.
89/20- Malı da pek çok seviyorsunuz.
90/1,2,3,4- Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.
96/6,7- Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.
39/3- İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
46/5- Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.
4/116- Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.
11/3- Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.
66/8- Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.
.......................................................
Ekleme Tarihi: 30.07.2009 - 23:33
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Aşk gibi birşeydi sonu hüsranla biten ve öksüzdü mabedler...
nazli64 su an offline nazli64  
Aşk gibi birşeydi sonu hüsranla biten ve öksüzdü mabedler...
110 Mesaj -
Tebdili mekânda ferahlık vardır demiş sevgili peygamberimiz. Son altı aydır ailece yaşadığımız sıkıntılardan belki bir nebze ferahlama olur düşüncesiyle, evden biraz uzaklaşmak iyi olur dedik. Ufaklığa aşk nedir desem İstanbul der. Bu sebepten gideceğimiz yer İstanbul oldu. Piyer loti de çaylarımızı yudumlarken, haliç in eşsiz güzelliğine tepeden bakış muhteşemdi. Boğazda balık, Sarıyer de börek, Çamlıca tepelerinden İstanbulu seyretmek, ve boğazın eşsiz güzelliğinde vapurla tur yaparken birde yağmur damlaları denizde hareler oluşturdukça ufaklığa hak vermemek mümkün değildi.Gerçektende İstanbul Aşk gibi bir şeydi, sizi sarıp sarmalayan, güzelliğiyle sarhoş, sonunda da tutsağı eden.
İstanbul a gidip çarşı pazar gezmeden olurmu, her hanım gibi bizide kapalıçarşının ışıltılı vitrinleri kendine çekmişti. Öğleye kadar alışveriş yapıp öğle namazını büyük bir hevesle Sultan Ahmet Camiinde kılmayı planlamıştık. Yanımızda İslam kimliğini yeni bulmaya çalışan, namaza henüz başlamış Allah adı anıldığında yıllardır kaybettiği bir yitiğini bulmuş gibi heyecanlanan birde misafirimiz vardı. Aylardır ona İslam’ın, Müslümanların güzelliğini gösterme çabasındaydık. Geçmiş hatalarına tövbe etmek istediğinde bunu bir camide yapmayı düşünmüş mescitler Allahın evidir camide Allaha daha yakın olurum belki demiş, Ankara Kocatepe camiinde tövbe namazı kılmıştı. İstanbul denince bir Müslümanın aklına hep evliyaları camileri manevi atmosferi gelir, bu yüzden misafirimiz için Sultan Ahmet Camiinde namaz kılmak çok heyecan vericiydi. Ezana yetişelim ve cemaatle namaz kılalım diye sabırsızlanıyordu.
Öğle ezanına on dakika kala Sultan Ahmet camiinin avlusundaydık. Bu anı asla unutmamalıyım diyordu misafirimiz, resimler çekiyordu. Heyecanla çıktık merdivenleri onlar benden önce camiye girdiler, tam ben kapıdan içeri girmek üzereyken kapıda duran güvenlik bana doğru eğildi bir şey söyleyecek sandım durdum, söyledikleri kanımı dondurdu sanki sokaktaki hafif bir kadına laf atar gibi resmen laf attı. Orada olay çıkarsam cemaat namaza durmak üzere ve çocukların morali bozulacak. Allah seni ıslah etsin demekle yetinip hemen içeri girdim. Bu arada ezan okundu.Misafirimin gözlerinde şaşkın bakışları vardı bir hayal kırıklığı gözlerinden okunuyordu, sebebinin ne olduğunu anlamama rağmen konuşacak zaman yoktu ve hemen namaza durduk. Namazın bitiminde hüzünlü bir şekilde gözlerim doldu ve Mehmet Akif Ersoy’un şu şiiri geldi aklıma;
UMARMIYDIN
Umarmıydın:Mabedler,ibadetler yetim olsun
Ezanlar arkasından ağlasın bir nesl-i me'yusun?
Umarmıydın;Cemaat bekleyip durdukca minberler.
Dikilmiş dört direk görsün,serilmiş bir yığın mermer.
Umarmıydın:Tavanlar yerde yatsın,rahneden bitab?
Eşiklerden yosun bitsin ,örümcek bağlasın mihrab?

Misafirimle göz göze geldik, Çok şaşırdım normal camiler belki olabilirdi ama ben Sultan Ahmet Camiinin çok dolu olacağını umuyordum doğrusu çok üzüldüm hayal kırıklığına uğradım dedi. Koca camide erkekler önde iki saftı kadınlarda kısa tek saftı. Ve içeride müslümandan çok ecnebi vardı resim çeken. Sanki Mehmet Akif bu nesli bilir gibi yazmış bu şiiri dedim içimden ve aylar öncesine gitti düşüncelerim.
Ocak ayıydı ve biz yine bir haftalığına İstanbul’a gelmiştik. Gazze saldırıları son hız devam ediyordu, en azından bizim çevremizdeki Müslümanlar acaba ne yapabiliriz derdindeydiler bir yandan mitingler İsrail ürünlerini sıkı boykot ve filistine yardım götürme derdindeydiler. Arkadaşım;… yarın sabah namazında Mustafa İslamoğlu Filistin için dua çağırısında bulunmuş gidelim mi? Dedi. Aaaa sorulurmu tabii ki Allah izin verirse gidelim dedim. Yer bulamayız korkusuyla gece saat dört civarı evden çıktık. Biz vardığımızda birçok Müslüman camii avlusundaydı. Camiyi açacak görevli geç geldiği için avluda toplanmaya başladık. Gökyüzünde müthiş bir berraklık vardı hava çok keskin soğuk olmasına rağmen gökteki yıldızlar sanki kucağımıza düşecek gibi yakın görünüyordu. Güneşin 7.30 civarında doğduğunu düşününce bu saatte uyanık olmaması gerekirdi kuşların ama çok ilgimi çekmişti üzerimizde sürü halinde kuşlar sanki kimseyi rahatsız etmek istemiyorlar gibi kısık sesle cıvıldaşıyorlardı. Arkadaşla çok şaşırmıştık uçup gitmiyorlar üzerimizde öylece sürü halinde bekliyorlardı. Şu ayet geldi aklımıza.. Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (NUR SURESİ / 41) Sanırım kuşlarda duaya iştirak edecekler diye hayretle seyrettik.
…Beni en duygulandıran manzara ise henüz dört aylık bebeğiyle yanımda soğuktan titreyen anne baba olmuştu. Bebek mütemadiyen ağlıyordu. Dakikalar ilerledikçe camiinin avlusunda koro halinde her bir yerden bebek ağlamaları gecenin sessizliğini deliyordu. Yanımızda bir yaşlı söylenmeye başladı;….şimdi bu bebek ağlamalarından namazı da doğru dürüst kılamayacağız, niye bebekliler gelirler ki çocuklarına damı acımazlar, dedi. Bebeğin annesi cevap verdi; amca Filistin de bebekler ölüyor benim bebeğim sadece ağlıyor, bir gece uykusuz kalsa ve ağlasa ne olur ki. Bizim elimizden duadan başka bir şey gelmiyor neden bizi bundan mahrum etmek istiyorsunuz deyince yaşlı özür diledi. Annem dünyada en değerli varlık evlat derdi. Bu çiçeği burnunda anne babaları bebekleriyle gecenin en karanlık ve soğuk saatinde buraya toplayan neydi???...İşte camiye girdiğimizde bu sorunun cevabını Mustafa İslamoğlu şöyle verdi;
………Ey Müslümanlar lütfen sıkışın caminin avlusu giremeyen kardeşlerinizle dolu lütfen sıkışın onlara da yer açın. Çağırımıza icabet ettiğiniz için Allah sizden razı olsun, fakat yinede soruyorum size, gecenin bu saatinde sizin sıcak yatağınızdan kalkıp yaşlı genç bebek demeksizin buraya toplanmanız için illa da bir zulme uğramamız mı gerekirdi. Allaha hakkıyla kul olmak için, Allahın mabetlerini doldurmak için, hele de uykuya yenik düşen kardeşlerim sabah namazına kalkmamız için illa da üzerimize kurşunlar mı yağması bebeklerimizin mi katledilmesi gerekirdi. İbadetle namazla kullukla doğrulması gereken bellerimiz neden hep zulümle, yaşadığımız acılarla doğruluyor bunda bir terslik yokmu? Biz normal zamanlarımızda Allaha hakkıyla kulluk etmiş olsaydık, sırtımızı tam bir teslimiyetle Rabbimize dayamış olsaydık, tağut lara değil de Rabbimize kul olsaydık, hangi güç bize galip gelebilirdi ki? Tek bir insan bile olmaksızın ebabil kuşlarıyla Kabeyi koruyan, Ebrehenin ordularını yerle bir eden..(fil suresi) Rabbimin gücü israile yetmezmiydi?. Kulun başına gelen ellerinin etiklerinden dolayı değilmidir?... Size ne musibet dokunmuşsa, bilinizki bu kendi ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır. (EŞ ŞUARA /30) .Her şeye rağmen Rabbim tövbeleri kabul edendir. Ve buyuruyorki; …Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir. (BAKARA SURESİ / 153)…Öyle ise namazın çağırısı olan ezanda söylendiği gibi…Hayye ale`s-Salâh Hayye ale`s-Salâh: Haydin namaza!
Hayye ale`l-Felâh Hayye ale`l-Felah : Haydin kurtuluş ve felâha!
Allâhu Ekber Allâhu Ekber : Allâh en büyük ve en yücedir.
Lâ ilâhe illâllah. : Allah`tan başka hiçbir ilâh yoktur. Demekki .Felaha ermenin yolu namazdan geçiyor Salah (namaz) ı olmayanın felahı olmaz, deyip tekbir alıp namaza başlamıştı. Okuduğu sureleri öyle özenle seçmişti ki hep Rabbimin affını ve rahmetini yardımını vaat ettiği surelerdi. İslamoğlu bu sureleri okurken gözyaşlarını tutamıyor, cami avlusunda koro halinde ağlayan bebeklerin Allahın hikmetiyle çıtları çıkmıyor ve o derin sessizlikte kullar kıyamda, gözyaşları sel oluyor bu seferde cemaatin koro halinde hıçkırıkları yükseliyordu semaya. Camiyi inleten hıçkırıklar devam etti sabaha kadar kıyamda rükuda secdede. Hayatım boyunca böyle huşu içinde kıldığım ikinci bir namaz hatırlamıyordum. Dualar gün doğana kadar devam etmişti. Ertesi gün haberlerde İsrail’in ateşkes ilan ettiğini duyan ufaklık sevinçle koşarak geldi ve; duanın gücüne bir kez daha şahit oldum sen çok haklıydın bu ayeti sık hatırlatmakta dedi….De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (FURKAN SURESİ / 77)… Rabbime bir kez daha sonsuz hamdler etmiştim beni ufaklığa karşı yine mahcup etmediği için.
Çocukların kalk çıkalım artık sözleriyle kendime geldim. Tekrar cami içine daldı gözlerim insanlar bir müzeyi gezer gibiydi dua dua açılması gereken eller mütemadiyen resim çekiyordu ve tekrar dua etmeye başladım;… Rabbim ümmeti uyandır, sana olan kulluğumuzu bize musibet vermedende hatırlat, bize sağlam bir hidayetle hidayet et ve kalplerimizi kaydırma, ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl. Bizi şeytanın hileleriyle darmadağın edipte zalimlerin zulmüyle tekrar toplama, bize birlik ver, hatalarımızdan dolayı bizi bizden olmayanlarla cezalandırma, kalplerimizi düşüncelerimizi, hallerimizi kudret elinde sımsıkı tut bizi bize bırakma. Eyy alemlerin Rabbi, zalimlerin, iblisin ve muttakilerin Rabbi biz kendimizi unuttuğumuzda sen bizi unutma ve bizi rahmetin ve mağfiretinle kuşat……. Aminnn…..

Nazlı Yenidünya
Ekleme Tarihi: 18.07.2009 - 00:38
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Burası Onkoloji...3... Eyy hayat seni bu kadar Acımasızsın yoksa İNSANLARMI ???
nazli64 su an offline nazli64  
Burası Onkoloji...3... Eyy hayat senmi bu kadar Acımasızsın yoksa İNSANLARMI ???
110 Mesaj -
Burası Onkoloji 3

Saat gecenin üçü uyku tutmuyor içimde bir sıkıntı pencereyi açıp biraz hava almak istiyorum. Odanın penceresi hastanenin giriş kapısına bakıyor. Pencereyi açtığımda yüzüme sert ve soğuk bir hava çarpıyor. Dışarı da sigara içmeye inmiş pek çok refakatçinin içinde kapı önünde konuşan iki genç kız dikkatimi çekiyor.
.......Emine ben bu kadar güçlümüymüşüm? Annem kendine geldiğinde hemen babamı, ablamı ve kardeşlerimi bana emanet ediyor. Hepside darmadağın oldular annemin acılarına dayanamıyorlar. Ya ben taş mıyım Emine taş mıyım. Annemin bakımı, ailemi teselli, birde içimde kopan fırtınalar. Beni kim teselli edecek Emine? Annem gözlerimin önünde eriyip gidiyor artık ağrılarını morfin bile on onbeş dakika dindirebiliyor arkasından yine içimi paralayan manzara. Ben annemin bunca çektiği ağrılara nasıl dayanıyorum Emine . Normal hayatta annem uyuduğunda bile nefesine bakardım aklım giderdi bir şey olacak diye şimdiyse bazen morfini aldığı ilk dakikalarda biraz daldığında " Rabbim ne olur annem hayatım boyunca böyle uyusun ağrı çekmeyecekse hiç uyanmasın razıyım yeter ki sıcak elleri ellerimde olsun ve ben hayatım boyunca başında oturayım" diyorum morfinin etkisi geçip ağrılar şiddetlenince "Rabbim annemin acılarına dayanamıyorum eğer ölüm onun ağrılarını dindirecekse onu al yanına diyorum" Bunu söyleyebildiğime inanabiliyor musun Emine inanabiliyor musun. Doktorlar her şeye hazır olun diyorlar. Küçük kardeşime ben bu cümlenin ne anlama geldiğini hangi dille anlatabilirim Emine.Ölüme nasıl hazır olunur ki, ne olur bir şey söyle Emine?
.......Ahhh arkadaşım keşke seni teselli edecek kelimelerim olsaydı önce kendime söylerdim o sözleri, sabretmekten başka bildiğim bir şey yok ki........
İki refakatçinin gözyaşları içinde yaptıkları konuşma beni daha da kötü ediyor pencereyi kapatıyorum. Sanki duvarlar üzerime üzerime geliyor kendimi koridora atıyorum. Koridordaki banklarda Hastaları uyuyan refakatçiler oturmuş fısıltıyla dertleşiyorlar....
.......Ayşe biz dün yine yoğun bakımdaydık bu sefer inşallah oradan çıkmaz artık dedim ama kardeşim bu kadın dokuz canlı değil doksan dokuz canlı yine kefeni yırttı. üç aydır sandalye tepesinde insanlık halim kalmadı bu kadın beni öldürecek kendisi yürüyerek gidecek…… Şaşkınlıkla dinledikten sonra soruyorum... Siz hastanın nesi oluyorsunuz? Geliniyim diyor. tahmin etmeliydim deyip devam ediyorum, "Peygamberimiz; siz yerdekilere merhamet edin ki gökte ki de size merhamet etsin" buyuruyor iki gün sonra sizde o yatağa düşebilirsiniz değil mi?. Kadın acı acı gülümsüyor; arkadaşım Efendimiz ne güzel demiş ben bu yataga çok düştüm çocuklarım günlerce aç sefil oldu ama kayınvalidem asla ne torunlarına ne bana bakmadı, ben evimi rahatımı bozup gelemem dedi. Eşim çocuklarla benim aramda mekik dokudu işinden oldu. Kayın validem bir gün bu yatağa düşeceğini hiç aklına bile getirmedi ama gördüğünüz gibi ben yine sadece ve sadece Allah rızası için çocuklarımı ortada bırakıp üç aydır sandalye tepesinde uykusuz ona bakıyorum…İçimden kadına hak vererek; affedersiniz yargısız infaz ettim galiba diyorum. Ve bir nebze olsun faydası olur belki diye; kardeşim ne olur Allah rızası için yaptığınız şeyleri çektiğiniz sıkıntılardan dolayı isyan ederek yok etmeyin. Allah korusun o yatakta kayınvalideniz değil de kızınız yatıyor olsa ne yapardınız yine böyle söylenir miydiniz? Allah korusun diyor. İşte zorlandığınız her an deyiniz ki "Rabbim iyi ki bu yatakta yatan kızım değil sana hamdolsun, bana kolaylaştır zorlaştırma, sırf senin rızan için yaptıklarımı hatalarımdan dolayı kar suyu gibi eritip mahşerde ellerimi bomboş bırakma" deyin eminim rahatlayacaksınız. ( daha sonraki günlerde bana teşekküre gelip, öğrettiklerinin çok faydası oldu diyor.)
Başka bir refakatci içini çekerek devam ediyor; Seda, senin kayınvaliden merhametsizmiş nede olsa el dersin geçersin. Ya ben ne yapayım Aylardır başında beklediğim altından aldığım annemde senin kayınvalidenden daha zalim ve merhametsizdi. Bir kere olsun şefkatle gözlerime bakmadı saçlarımı okşamadı, beni hep iş yapan bir robot gibi kullandı. eşimden boşanıp geldiğimde asla evlenmemi istemedi çünkü kendisine hizmetçi gelmişti. Hayatınız boyunca kanınızdan biri olan anneniz tarafından hep kullanıldığınızı hissetmenin nasıl bir duygu olduğunu bilirmisiniz? Aylardır uykusuzum bitap düştüğümde anne yanına biraz uzanayım diyorum. Ben rahat edemem hayır diyor. Duvarlara yaslanarak uyuyorum bu nasıl bir vicdandır yaaa?.......... Bana dönerek siz örtülüsünüz belki bilirsiniz şimdi ben bunu burada bırakıp gitsem dindeki cezam nedir? diyor. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyorum. Hayatı boyunca sadece kullanılmış bir evlada nasıl bir fetva verilebilir ki. Allah sabrını artırsın kardeşim fetva nasıldır bilmem ama şundan eminim ki "Her şeye rağmen sen ona merhametle yaklaşırsan eminim ki Rabbim bu davranışının mükafatını kat kat verecektir." Allah yardımcın olsun deyip yanlarından ayrılıyorum. Annemi hatırlıyorum sağlığında hayat kaynağım dayanağım, ölümüyle yokluğum olan ciğerparem annem Rabbim en güzel nimetleriyle mükafatlandırsın diye dua ediyorum ve ne kadar şanslı bir evlat olduğum için Rabbime şükrediyorum. Odaya geçerken bakıyorum Şulenin odasının kapısı açık ve yatağında oturuyor. Şule 24 yaşında iktisat okumuş, dünya güzeli bir kız. Son altı aydır mide ve yemek borusu şikayetleri varmış sonra kanser olduğu anlaşılmış ve dört aydır hastanede yatıyor. en ağrılı anında bile espri yapabilen kısa zamanda karşısındakini kendine bağlayan biri. Biraz espri yaparız belki rahatlarım diye odasına giriyorum;
.......Eee gece kuşu hala uyumamışız? laptop kucağında yoksa dünya meselelerinin istatistiği nimi çıkarıyorsun?
.......Senin Rabbin olan Benim Rabbim bugün bana uyumama ültümatonu verdi. Bütün askerlerini gönderip beni ağrı ateşine tutturdu. Yaralıyım be ablam uyku muyku hak getire...
.......Şule'cim ağrıların hangi cihetten geliyor? senin ağrıların belli olmuyor sağ gösterip sol vuruyor biliyorsun.
.......Bugün soldan soldan geliyorlar ablam. Önce yüreğime bir ateş düşüyor, o ateşle ciğerlerim yanıyor, içime lavlar akıyor, ardından bütün damarlarımın lime lime koptuğunu hissediyorum. Bir alev topu gibiyim yüreğimde volkanlar patlarken nasıl uyuyayım söyle ablam nasıl?.....Şu yatağa düşeli dört ay oldu bir kere bile aramadı, oysaki ben ona dört yılımı verdim. Sevmekten başka hiçbir suçu olmayan bir insana bu nasıl bir cezadır ablam. Üniversite birdeydim beni elde edebilmek için uzun zaman koştu peşimden, beni kendisine böyle bağladıktan gençliğimin en güzel yıllarını benden aldıktan sonra ben bu ayrılığı hak edecek ne yaptım ablam? Sevgi bu kadar basit miymiş, ucuz muymuş, yoksa sevgi ve vefa diye bir kavram aslında hiç yok muymuş söyle abla söyle? Ben sevgimle onda hayat bulmaya çalışırken, o beni yüzüstü bırakıp benim hayatımı söndürdü. Önce mide krampları sonra reflü ardından dayanılmaz ağrılar kısa sürede şu geldiğim noktaya bakar mısın abla. Hasta olduğumu anlar anlamaz tamamen yok olup gitti hayatımdan. Beni terk etmek için ölümümü bekleyemez miydi? dört yılın hiç mi hatırı yoktu kendine yeni bir hayat kurmak için bu kadar yakın olan ölümümü bekleyemez miydi? Beni anlamanı beklemiyorum sen hayatında hiç bu kadar VEFASIZ, UMARSIZ, VİCDANSIZ, ve BENCİL BİRİNİ tanımamışsın dırki abla. ....
Şule’ye ne diyeceğimi bilemiyorum, seni bu hale getirenden daha VEFASIZ daha VİCDANSIZ daha UMARSIZlar var desem, pek çok kişide seninle aynı kaderi paylaşıyor desem Şulenin acıları dinmeyecekti. Zira kimsesin acısı kimse için teselli olmuyor. Şule bitkin bir halde yatağa düşüyor saçlarını okşuyorum gözyaşlarım onun gözyaşlarına karışıyor. Bütün acılarına bir teselli bekler gibi bakıyor gözlerime. Kendimi çok aciz hissediyorum, nedennnn nedennn neden çığlıkları yükseliyor içimde. Şulenin kucağındaki laptopu çekip alıyorum.
.......Şule bu laptopu kafanda kırsam sonrada gidip tüm vefasızları kurşuna dizsem her şey yoluna girecek sanırım. Defalarca kez anıların içinde dolaşma diyorum ama sen alıyorsun laptopu kucağına, mektuplar yazılar şiirler resimler arasında mekik dokuyorsun. Kulağın telefonda gözün MSN de. Değer mi Şuleeee senin bu halde olduğunu bildiği halde arayıp sormayan değersiz aşağılık biri için değer mi? bir damla gözyaşına değer mi kendine acımıyorsan aylardır başucunda sefil olan annene acı. Sen hastalıktan değil içindeki acıdan öleceksin. Sen kendi hayatının katili oluyorsun Şulee kimsenin umurunda mı?
Şule sanki yaşamdan dönercesine yüzünü duvara dönüyor. Ağrılarının şiddetlendiğini gören annesi hemşireye koşup, yine morfin yine kısa süreli uykuya dalıyor Şule.........
Laptop kucağımda karanlık koridorlara bağırmak istiyorum.
........Eyyy hayat senmi bu kadar acımasızsın yoksa insanlarmı? Neden anlamaz insanlar birbirini, neden esirger merhametini sevgisini, hoşgörüsünü, neden kol kanat germek varken birbirine , kırarlar kanatları söndürürler hayatları? Neden bugün bu kadar dertli Emineler Ayşeler Sevdalar Şuleler nedennnn nedennnn nedennn?............

Nazlı Yenidünya

baska forum adresi eklemek yasaktir


Bu mesaj 2 kez ve en son nazli64 tarafından 24.04.2009 - 13:31 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.04.2009 - 13:57
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Burası ONKOLOJİ ....Gelecek Ölüm...Gözleri Gözlerin Olacak.....................................
nazli64 su an offline nazli64  
Burası ONKOLOJİ ....Gelecek Ölüm...Gözleri Gözlerin Olacak.....................................
110 Mesaj -
YA KÜLE DÖNECEK YA GÜLE DÖNECEKSİN

Ellerin son bir defa dokunuyor güle ve güne. Gözlerinin karası son kareyi alıyor ışıktan; ve karanlığa hazırlanıyorsun. Unutmaya ve unutulmaya hazırlanıyorsun. Hatıran bir taştan ve hüzün renkli topraktan ibaret olacak. Kahkahalar seni yalnız bırakacak, mutluluklara seni hesaba katmadan devam edilecek. Sana arkalarını dönecekler. Senin kokun uzakların kokusu olacak. Tenin toprağın soğuğunu tadacak. "Gelecek ölüm; gözleri gözlerin olacak."


Hatırla ki, yarınki gün seni taze bir toprak yığının altında bulacak. Bir gün saatinin akrebi, yelkovanı senin uzanamadığın ânlara doğru dönecek. Yüzüne günışığı vurmayacak. Hayatının ebedî rengini dar ve sessiz bir boşlukta bulacaksın. Ya küle dönecek ya güle dönüşeceksin. Yüzün solacak, Ellerin solacak toprak olacak.

Unutma ki, toprak şimdi ayağının altından kayıyor. Yürüdükçe ince bir hesap çizgisine çekiliyorsun. Unutma ki, elinle ölüme dokunuyorsun. Elinle ölümü dokuyorsun. Hatırla ki, gözlerin ölüme bakıyor. Gözlerin bir cesedi alacakaranlığa taşıyor Hatırla ki, seni sımsıcak sarıp kucaklamak isteyenler bir tabutun katı, soğuk dokunuşuna çarpıyorlar. Ve hep başkaları var dışarıda, hep yabancılar geziyor yıkık mezar taşları arasında. Kimsenin tanıdığı değilsin artık. Kimsenin ‘ölü’sü de değilsin.

Senai Demirci sen ve son adlı makalesinde kaleme almıştı bu satırları. Okuduğumda çok etkilemişti beni. Zaman zaman sıkılıp hasta odalarına ziyarete gittiğimde ölüme bu kadar yakın olan kişilerde ölüm gerçeğinin neden bende olduğu gibi başkalarında da aynı etkiyi yaratmadığını görmek çok üzüyordu beni. Acılar içinde kıvranan insanlar sanki ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı; yok olup gitme sevdiklerinden zamansız ayrılmanın ve çektikleri bu acıyı hak etmediklerinin acısıyla zaten dayanılmaz olan ağrılarının üzerinede acıları ekleniyordu. Hem ağrıya hem yüreklerindeki acıya dayanamayan bu kanser hastalarına hemşire morfini dayayınca gözleri sessizce kapanıyor saatlerce uyuyorlardı. Onları anlamaya çalışıyordum, çektikleri acılara bir tesellileri yoktu, zira ahiret inançları yoktu. Yok olup gideceğini zannetmek çok büyük bir acı olsa gerekti. O manzara karşısında Rabbime yarattığı sonsuz sayıları adedince hamdettim. Çünkü bir insana nasip olacak en büyük nimetti İMAN etmek. Allahın ve ahiretin varlığına inanmak. her türlü acı keder ve başa gelen zulüm için iyiki ahiret vardı. Allahın adaleti, nimeti, mükafatı ve rahmeti vardı bizi bekleyen, iyiki ahiret inancı vardı...

Diğer bir kısım hastalarda sanki hemen şu an ölecekmiş gibi ibadet ediyorlardı. Ve hallerinden hiç şikayetleri yoktu. onlardaki bu acı sükunda Hz. İbrahimi hatırladım. Hz. İbrahim ateşin içindeydi ama içinde olduğu ateş onu yakmıyordu. Rabbim o ateşe serin ol demişti. Ateşi yok etmemişti Rabbim ama acısını azaltmıştı. İşte iman etmiş kanser hastalarıda acı içinde olmalarına ragmen derin bir sessizlik ve tevekkül içindeydiler. Namazlarını yatak aralarında veya yatakların üzerinde kılıyorlardı. Hiç sanmıyorum ki onkolojinin dışında hiçbir hastane mescidi bu kadar çok hastayla dolu olsun. Mescide her gittiğimde karşılaştığım bir hasta ilgimi çekmişti. Hasta yatağında çok acı çektiğine şahit olduğum bu hastanın hastane dışına çıkarak mescide gelmesine yollarda perişan olmasına ve enfeksiyon kapma rizkine razı olmamıştı yüreğim. Yanına yaklaşıp selam verdim selamımı aldı. Adın ne dedim sadece gülümsedi, nasılsın dedim sadece gülümsedi, yanında başka bir hasta bana dönüp o Türkçe bilmiyor kürt seni anlamıyor dedi ve kendiside kürt olduğu için bize tercümanlık yapmaya başladı.

……Kardeşim sen çok ağırsın bir daha mescide gelme Allah halini görendir ibadetini yatağında yap. Dedim. İki eliyle ellerimi tuttu solgun gül gibi bakan gözleriyle, acı bir tebessümle konuşmaya başladı;

……Sen benden daha iyisin diyemi benim hissettiklerimi hissetmiyorsun acaba oysaki bende seni hep mescide görüyorum?

…….Senin hissedip benim anlayamadığım nedir Zenan?

……..Zaman sorunu sadece zaman. Sen daha iyisin diye şeytan sanırım seni zamanın çok diye aldatıyor olabilir ama ben zaman sınırımın sonlarında gibiyim ve dünya hayatındaki bu son dakikaları neden Allah yolunda harcamayayım ve neden namazı mescide kılmayayım sevabı daha fazla feyzi daha fazla olduğu halde. Ağrılarıma gelince yatsamda acılar içindeyim yürüsemde bacaklarım beni taşıdığı sürece mescide geleceğim ama senide hep burada görmekten mutlu olacağım diye gülümsedi.

………Elleri hala ellerimdeydi sanki kanı çekilmiş gibi buz gibiydi. Ellerini okşayarak; Zenan sana samimiyetle bir şey soracağım dedim, buyur dedi.

……... Ne zamandan beri namaz kılıyorsun ve örtülüsün; hastalanmadan öncede böyle ibadetlimiydin?

………Kendimi bilelidir Allah ailemden razı olsun. Dedi.

………Hiç ölümden korktuğun oldumu?

………Allahı bildiğimde ölümü bildim ve hayatım boyunca ölüme hazırlandım. Rabbim affetsin bu hastalık Allaha kulluğumda beni biraz zorladı. Allahın rızası ve Cennet ümidi olmasaydı bu acılara dayanılmazdı. Sağlıklıyken cenneti hep merak ederdim ama şimdi cenneti özlüyorum helede ağrılarım dayanılmaz olduğunda, yani ölümden korkmuyorum. Fakat içimdeki acı sadece sevdiklerimden ve özellikle iki evladımdan ayrılmanın acısı. Oğlum 17 yaşında ama kızım çok küçük henüz İslam kimliği oturmadı bundan dolayı da çok endişeliyim acım sadece bunlardan işte..

Mescid çıkışında oğluyla tanıştırıyor Zenan beni. Şırnak Lisesi sondayım ama annem için okulu bırakmak zorunda kaldım başka bakacak kimsemiz yok diyor. Odaya döndüğümde delikanlının yüzündeki acı kaygı gözlerimden gitmiyor. Annemi hatırlıyorum acılarım tazeleniyor, küllendiğini zannettiğim ateş içimde volkan gibi yeniden patlıyor. Sarsıla sarsıla ağlıyorum. Annememi kendimemi Zenanamı yoksa delikanlıyamı ağlıyorum ayırt edemiyorum ama içim acıyor.. Uzun süre dua ediyorum Rabbim benim yaşadığım acıları bu delikanlıya yaşatma diye. Ne varki daha bir hafta geçmeden, akşamın karanlığı inmeye başladığı bir saatte dışarıdan inceden bir feryad yükseliyor anneeeeeemmmm annem ölmedi gülümsüyor baksanıza annem ölmedi. Annemmm bu karanlık gecede sensiz ne yaparım bir daha yolumu nasıl bulurum senden başka kim bana güneş olur annemmm. Bu nasıl bir acı Rabbim ben zindanlara düştüm sen annemi nurunla karşıla merhamet et ona, o seni çok severdi sende onu şefkatinle karşıla Rabbimmmm Allahım diye….

………Hiç bilmediğ koca bir şehirde annesiz ve kimsesiz 17 yaşında bir çocuk küçük kardeşine annesini sağ götürememenin acısıyla yanarken. Ölüsünü nasıl götüreceğini bilememenin, kimsesizliğin, çaresizliğin acısını yaşarken, şehrin diğer yanında nice gençler ve yaşlılar aslında sorun olmayan dünyalık şehvetleri ve arzuları için acı çekiyor asıl acının ne olduğunu hiç bilemeden….



(hastane günlüğü devam edecek)

Nazlı yenidünya


baska forumun veya sitenin linkini vermek yasaktir silinmistir


Bu mesaj 1 kez ve en son SaYaCGIN tarafından 27.03.2009 - 12:27 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.03.2009 - 10:18
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hastane Önünde İncir ağacı Tabibin Sözleri Zehirden Acı.......
nazli64 su an offline nazli64  
Hastane Önünde İncir ağacı Tabibin Sözleri Zehirden Acı.......
110 Mesaj -
Hastane önünde İncir Ağacı Tabibin Sözleri Zehirden Acı…..

Burası Onkoloji hayat burada normalin çok ötesinde seyrediyor. Buradaki insanlar her ne kadar caddede, işte, mahallede, evinizde gördüğünüz insanlar gibi görünse de, şu onkolojinin kapısından girmişse hele de yataklarından birine yatmışsa, işte bu insanlar dışarıdaki insanlardan çok başkalaşıyor. Diğer hastanelere şifa bulmaya gidenler oradan iyileşip çıkmayı umarak gidiyor ama onkolojiden içeri girenler büyük bir ihtimalle artık evlerine dönemeyeceklerini bilerek geliyor. Yaşadıkları dünya artık bizim bildiğimiz dünya olmuyor.

Genç bir bey eşini tekerlekli sandalyeye bindirmiş, insanlara lütfen yol verin deyip hızla tedavi odasına ulaşmaya çalışırken, birden Seda ile göz göze geliyoruz. O kadar güzel ki kemoterapiden dökülmüş kaşına kirpiğine, teni küflenmiş limon rengini almış sarı gri ve yeşil gözleri sanki göz değil de cansız bebeklere takılan takma göz gibi bakmasına rağmen çevresindekiler güzelliğinden kendini alamıyordu. Bakışları kanımı dondurdu. Çünkü bomboş ve başka âlemden bakan gözleriyle çevresindekilere sessizce mesaj veriyor gibiydi. Eşinin acelesine rağmen sedada hiçbir acele izi yoktu. Sanki eşinin acele etme tavrına bir anlam verememiş, buz gibi umarsız ve hiçbir mana taşımayan bakışları vardı. Bu bakışlardan kendimi alamıyordum. Kesinlikle bu bir dünyalı bakışı değildi. Çevresinde, koridorda koşuşturan insanlara haykırıyordu bu bakışlarıyla sanki, ne yapmaya çalışıyorsunuz ne kadar çabalasanız da geleceğiniz nokta şu an benim geldiğim nokta olacak der gibiydi. Bedensel olarak dünyada yaşıyor görünse de, Seda çoktan bu dünyayı terk etmişti. Tetkikler elimde kalakaldım içim acıdı şaşkındım ve seda için bir şey yapma onun tekrar hayatla bağını kurma hayaline kapıldım ve istem dışı olarak yanına yaklaşıp.

…….Geçmiş olsun dedim……

Seda gözlerime baktı ama bakışlarında beni duyduğuna dair hiçbir işaret yoktu bakışları soğuk ve bom boştu. Devam ettim;

…….Çok gençsiniz lütfen pes etmeyin hayata bağlanın…dedim. Yine tepkisiz ve suskun kaldı. Beni duyamadığını veya anlayamadığını düşündüğüm anda konuşmaya başladı;

HAYAT BENİ BIRAKMIŞKEN benimle arasındaki bütün bağı koparmışken ben ona hangi bağla bağlanayım onu da söylermisiniz? Uçak piste inmiş sizi bekliyor sizin elinize sadece gidiş bileti verilmiş ve size uçağın kapısından başka bütün kapılar kapanmışsa ben hangi kapıya gidip sığınayım onu da söylermisiniz?

Bu sözler karşısında yüreğim paramparça oldu sanki her şeyi daha berbat etmiştim ve toparlama ümidiyle devam ettim;

……..Lütfen böyle düşünmeyin Rabbimiz yüce Kur’an da “Allahtan ancak kafirler ümidini keser” buyuruyor lütfen ümit var olun…

Seda beni şaşırtan zoraki gülümsemesiyle devam etti….

……..Ben Allahtan hiç ümidimi kesmedim ki Rabbimin bana ihtiyacım olanı vereceğini hep ümit ediyorum. Ama sizin anlamakta güçlük çektiğiniz şey şu; Siz şu an dünya gözüyle baktığınız için dünya ve içindeki sahip olduğunuz değerleri kaybetme korkusu sizi panikletiyor ve kaybetmemek için her çareye baş vuruyor bu süreç içinde de çok üzülüyorsunuz. Sizin sıkıntınız ellerinizden kayıp giden dünya, yani yaşamınız için. Benimse böyle bir derdim yok. Siz her halükarda bir gün mutlaka bitecek bir ömrün uzayabildiği kadar uzamasını “ümit ederken” BEN BENİ TERK EDENİN peşine düşmüyorum Rabbimin bana yazdığı kaderi kabullenip, çektiğim bu acılara sabrederek sadece “RABBİMDEN RIZASINI VE CENNETİNİ ÜMİT EDİYORUM” İnşallah sizlerde benim geldiğim şu noktaya gelmeden önce sizi terk eden hiçbir şeye bağlanıp kalmaz, DÜNYAYI DEĞİL EBEDİ HAYATI CENNETİ ÜMİT ETMEYİ ÖĞRENİRSİNİZ…

Seda ile yaptığımız bu konuşmadan sonra sürekli kendimi sorgulamaya başlıyorum. Aradan birkaç gün geçmeden gece koridorlarda bir feryat yükseliyor arşa doğru….. sabah hastabakıcı; Seda’yı da gönderdik diyor. O buz gibi kanımı donduran bakışlarıyla ölümünden önce hayata dair bana yeni bir pencere açan Seda için Rabbime dua ediyorum;

Rabbim tüm inananları ve de seda’yı ÜMİT ETTİKLERİYLE mükafatlandır…ve çevremizdeki ölümleri bizim ölü kalplerimizin dirilişine vesile eyle……aminnn…



(hastane günlüğü devam edecek)

Nazlı Yenidünya
Ekleme Tarihi: 18.03.2009 - 21:41
nazli64 üyenin diğer mesajları nazli64`in Profili nazli64 Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (6): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1391 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kaykaan (57), safak-50 (60), nazlinazende (45), sena_55 (49), NEWYORKER (50), hazan44 (39), RaMaZaN050 (34), KONVEYÖR (47), arefenur (52), mehmet4467 (42), hasret44 (39), turancihan (48), sevgikusu (37), kul_bahri (58), ser_kan (47), ssessiss (36), Seyyidmehmet (47), Ata01 (52), sempatik_cd (43), ebubekir1989 (35), M.EFE (50), sam@ (42), ozgurozakinci (47), garibcahil (46), muhacir-i muham.. (40), Osman50 (70), kanka_konya (36), hkurt (60), haliime (45), mrasitalas (40), hayýrsev.. (58), zekitatari (67), y_turan (39), doctor (41), koylu (63)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.16166 saniyede açıldı