kaletra ivermektin generique plaquenil stromectol generique kaletra bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

33 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: rüya rüya rüya ne güzel bir rüya idi ya rab
lil su an offline lil  
rüya rüya rüya ne güzel bir rüya idi ya rab
34 Mesaj -
bir dini yönden iyi ve yorumcuya anlatcam ama cekiniyorum

rüya yorumlanmadıkca bir kusun ayagı üzerindedir . yorumlandıkca cıkar .anlatmalı mı anlatmamalı mı anlamadım bu sözü

üstteki sözün anlamı nedir. rüyam cok cok ilgincti . burda anlamam dogru olmaz

bide bildiginiz iyi bir yorumcu var mı .rüyayı kimseye anlatmaması gerekli cünkü bana zararı olur

selam ve dua ile

edit ilk sorum gecerli 2 ci sorudan ruya yorumundan vazgectim



Bu mesaj 3 kez ve en son lil tarafından 06.03.2009 - 22:32 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.03.2009 - 11:47
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: övme ve övülme konusu
lil su an offline lil  
övme ve övülme konusu
34 Mesaj -
ALLAH övülmeye layıktır

peki yaratılan seylerin (mesela insanlarin ) övünülecek bir tarafi var midir

zerre kadar övünülecek yanı var midir

ALLAH a ibadetle övünme makamını duydum fakat o ibadetten gelen bisey


Bu mesaj 1 kez ve en son lil tarafından 27.07.2008 - 12:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.07.2008 - 12:07
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: 70 bin la ilahe illahlah
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
ilgilenen herkese tesekuru borc birlirim kafaya koydum baslaycam sonucuda buraya yazicam bakalim ne olucak . sonucu kötü olsada sevap kazanacagim fena mi


yildizlarin dustugu yere yemin ederim ki okuyacagim


Bu mesaj 1 kez ve en son lil tarafından 02.01.2007 - 20:39 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.01.2007 - 20:36
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: (((*** BU DUA'YA AMİN DiYENLERE SELAM OLSUN...!!! ***)))
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
amin
Ekleme Tarihi: 02.01.2007 - 20:22
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: 70 bin la ilahe illahlah
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
pardon mesaji yanlis okumusum beni yanlis anladiniz sandim
Ekleme Tarihi: 02.01.2007 - 20:20
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: 70 bin la ilahe illahlah
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
temiz kalp olayina gelince benim kalbim cok temizdir dualarim kabul oluyordu oyle basit seyler deildi bu mucizeler
simdi dua okuyorum kabul edilmiyor

acaba dularin etkiside ilaclar gibi kayboluyor mu diye kara kara dusunuyorum


Bu mesaj 5 kez ve en son lil tarafından 02.01.2007 - 20:19 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.01.2007 - 20:04
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: 70 bin la ilahe illahlah
lil su an offline lil  
70 bin la ilahe illahlah
34 Mesaj -
70 bin la ilahe illahlah hastaliktan kurtarir mi

kurtulusa yarar mis ama neyi kurtariyor bir turlu anlamadim .kitap örnek olarak cehennem den kurtulmayi verdi .yani hikayesini anlatti yazar


okumaya niyetlendim ama daha baslamadim neye yarar bilirsem iyi olur ona göre okuycam

cunku haftalarimi alicak onun yerine salaten tefericeyi okurum

hastaliktan kurtarirsa la ilahe illah i okuycam
Ekleme Tarihi: 02.01.2007 - 18:03
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DECCAL
lil su an offline lil  
DECCAL
34 Mesaj -
konuyu nereye yazacagimi bulamadim
ibret tablosu olarak gördüm


Hadis şerif; Hz. Süleyman’ın zamanında Deccal isminde; kırk arşın uzunluğunda genç bir adam vardı. Dinç yapılı ve teni kırmızıydı. Kıvırcık saçlı, sağ gözü duvarda patlak veren sıva gibi patlak ve şaşıydı. Sol gözü ise inciyi andıran bir yıldız gibiydi bir ayağı ile diğer ayağı arasında birgün, bir gecelik mesafe vardı sağ eliyle bulutu ve havada ucan kuşu tutabiliyordu. Anında güneşin altında kızartıp yiyordu. Kendisi rüzgarın önünde bulut gibi gidecek. Yemenden sarp ve garp ehlinin rahatlıkla duyulabileceğı tizde üç nahrası vardı. Bir gün Hazreti Süleyman Deccali; kavmi arasında fitne ve bozgunculuk çıkardığı için yemenin işsiz bir adasındaki bir mağarada zincire vurdu. Allah tan kıyamete kadar burda kalması için dua etti. Allah Hz Süleyman’ın duasını kabul etti. Kıyamete yaklaştığı her yıl Allah o halkalarından birini çözecek bu halkaların çözümü bitince ve zincir kaybolunca mağaradan çıkıp önüne bir merkep gelecek kulaklarının arasi kırk arşın ,bol kıllı bir merkepti merkebin üstüne bakırdan bir semer yapıp üzerine oturacak. Bunu gören Süleyman’ın cinleri kabile kabile fevç fevç Deccela tabii olacaklar .Yer altında ki hazineleri çıkarıp sunacaklar. Çıktığı zaman insanlara ilk defa iman ve doğruluğa davet edecek: herkes onu sahici bir mürşit sanıp peşine takılacak sonra tüfeğe gelince ayni şekilde çalışmalarını sürdürecek. Aradan zaman geçtikten sonra büyücü olduğunu iddia edecek daha sonra peygamberlik iddia edecek. İsfahana girerken yolun kenarındaki nehre doğru merkebini sürdü etrafında yahudiler olacakları seyretmeye geldiler Deccal;
-Ey nehir ak deyince akacak
-Ey nehir kaynağa doğru ak deyince yukarı donup akacak
-Ey nehir kuru deyince kuruyacak ... Bunu gören isfahan bunu gören 70 bin kişi ona tabii olacak 13 bin kadında tabii olacak daha sonra uluhiyet davasında bulunacak;Hasa < <Ben Allahım > > diyecek bunu der demez KAFR mührü melekler tarafından vurulacak bütün müslümanlar onun kafir olduğunu anlayacaklar kalbinde zerre kadar iman taşıyan herkes ondan ayrılacak. Allah Deccale şeytanları yollayacak şeytan ona
-Ne istersen emret yapalım . Deccal de :
-Haydi gidin, insanları ben onların rabbi olduğunu söyleyin. Bunun üzerine şeytanlar kişinin babası,annesi ve kardeşi kılığına giripte bir eve vardılar. Şeytan-
-Sen bizleri tanıdın mı? Adam-
-Evet;şu babam şu annem bu da kardeşim. Adam
-Bizler yokken ne yaptınız. Ne gibi haberler vereceksin şeytan
-Önce sen söyle adam
-Duyduğuma göre yalancı deccal çıkmış o Allah&#8217;ın düşmanıdır şeytan
-Yavaş ol! o, Allah&#8217;ın düşmanı değil o sizin rabbinizdir. Aranızda hüküm vermek için gelmiş, cenneti ve cehennemi vardır. Yanında yiyecek ve içecekleri de bulunmaktadır. Önceki yemekleriniz bile Deccalin dileğiyle olmuştur.
Demeye kalmayacak adam hemen şu cevabı suratlarına çarptı; adam
-Yalan söylüyorsunuz! siz şeytanlarsınız, Deccal yalancının biridir. Bize Resulüllah (s.a.v) sizden bahsettiği haberi ve Deccalın yardımcıları da şeytanlar olduğu İsa (a.s) gelipde Deccalı öldürecek.
Bütün bunları bize Allah&#8217;ın resulü Hz.Muhammed (s.a.v) haber vermiştir. Bunun üzerine Deccal ın yanına boş dönecekler deccal ın fitnelerinden biride yanında cennet ve cehennemi var. Onun cenneti aslında ve cehennem ,cehennemi ise aslında cennettir .Her kim onun cehennemiyle karşı karşıya kalırsa kehf suresinin ilk on ayeti okusun okuyan kişiye cehennem soğuk ve selamet bır hale inkilap eder. Tıpkı İbrahim (a.s)da olduğu gibi önünde 70 bin isfahan yahudisinden bir ordu, en önde başı tüylü bir adam durmadan
-Berv berev ileri ileri ...diye haykıracak. Deccal ve ordusu bütün ülkeleri feht edecekler ve insanlara imandan vazgeçirmek için akla gelmedik türlü işkencelere tabii tutacaklar .
Deccalın önlerinden iki adam gelecek, girdikleri her ülke halkını Deccal a karsı uyardılar. Onun ardından Deccal ve ordusu ile gelecek hülassa Deccal Mekke ile Medine hariç bütün ülkelerde zülüm edecekler. Deccal her yeri dolaştıktan sonra Medine yakınlarına gelince; Medine&#8217;nin yedi kapısı var her kapısının üzerinde iki melek bulunuyordu Deccal oraya girmeye çalıştıkça melekler onları uzaklara fırlatıyordu. Medine&#8217;nin çevresine geldiğini duyan müminlerden bir Hızır (a.s) ileri atılıp
-Deccalı göreceğim bakkalım Deccel peygamberin bizlere anlattığı gibi mi Deccalın adamları onu Deccalın yanına sokmak istemiyordu fakat adam ısrar edince Deccalden müsaade aldıktan sonra müsaade edecekler. Hızır (a.s) Deccalı görünce Allah&#8217;ın resulunun tarif ettiği şekilde bulduğu için onu hemen tanıdı ve insanlara dönerek;
-Ey! insanlar işte rasulun anlattığı Deccal budur bunun üzerine Deccal onu türlü işkencelere tabii tuttu fakat adam imanından taviz vermedi Deccal ne kadar uğraştıysa da imanında en ufak fedakarlıkta bulunmadı, işkenceler yaptıkca her defasında ;
-Şimdi Deccal oldugunu daha iyi anladım. Sonunda Deccal dayanamayıp adamı ikiye böldü ve öldürdü ve halkın önüne cesetini gösterip ;
-İşte gördünüz öldürdüm şimdide ben onu tekrar dirilteceğim o kendisinin benden başka ilah olmadığını iddia edecektir yani şahitlik edecektir. Bunun üzerine Allah onun öldürdüğü adamı diriltecek ve Deccal adama sordu ;
-Söyle bakalım rabbin kim senin
-Rabbim Allah'tır sen Allah&#8217;ın düşmanı Deccalsın. Vallahi tam manasıyla şimdi seni tanıdım Mehdi sabah namazını kıldırmaya hazırlanırken son derece ilerlemiş bir teknoloji harikası uçan nuhun gemisiyle İsa (a.s) yere iner. Cemaatten bir kahkari mehdiye
-Siz durun namazı İsa (a.s) kıldırsın dedi. Fakat bu teklifi İsa (a.s) ;
-İmamınız geçsin ve namazınızı kıldırsın , diyerek ellerini mehtinin iki omuz arasına koyarak
-Haydi geç bu namaza ,senin kıldırman için kamet getirildi... namaz bitince İsa (a.s)
-Haydi kapıyı açın açıncada birde ne görsün :hepsi silahlanmış 70 bin yahudiyle birlikte Deccal duruyordu Deccal İsa yı görünce korkudan suda eriyen tuz gibi eridi ve kaçmaya yeltendi İsa arkasından seslendi;
-Benim darbemden kurtulamazsın İsa (a.s) Deccalı Beyti Maktis in doğusuna düşen lut kapısının yanında yakaladı ve oracıkta tek bir darbe ile öldürdü ...

La ilahe illahlah Muhammeden Resurullah!!
Ekleme Tarihi: 02.01.2007 - 17:01
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: evliya tepti adami
lil su an offline lil  
evliya tepti adami
34 Mesaj -
alıntıdır


Basimdan gecen ilginc olayi sizlerle paylasmak istedim.6 sene once ben askeriyede calisiyordum.birgun aksam biz goreve gittik.görev yerim Bingöl -sütlüce koyu yakininda bir tepe.ben her zamanki gibi öncüydum.araçlardan indik ben onden yaklasik 4 saay yuruduk ortalik bayagi kararmisti.boluk komutanimiza sordugumuzda bize bir aciklama yapmiyordu.neyse vara vara bir tepeye vardik.ben giderken bir duvar yakinindan gectigimi iyi hatirliyorum.neyse biraz oturup mezvilerimizi yaptik.daha sonra her mevziye 2 kisi gelecek sekilde girdik.sayimiz az oldugu icin diger arkadaslarimi zor goruyordum aralar bayagi acikti.gece saat 1-3 nobeti geldiginde arkadasim beni uyandirdi.bende kalktim nobet yerine gittim.nöbet yeride mevzide yaklasik 7 metre falan uzagindaydi.dedim kendi kendime bir tuvalet ihtiyacini göreyim.neyse onu hallettim geri geldim.havada biraz esiyor diye kafami tasin arkasina biraz egdim.senmisin basini egen.bana bir tanr tasmi yoksa yumrukmu ne oldugunu anlayamadigim sert bir sey fena vurdu.bir sicradim arkama bir baktim kimse yok.gece gorusle diger arkadaslara bakiyorum onlar uyuyor.teker teker herkeze sordum kimse birsey bilmiyor.kanim kas yarik surat kan içinde,bölük komutanina olayi anlattim.bana neler yaptigimi sordu .ona sadece kucuk tuvalet yaptigimi sonrada nöbet yerinde oldugumu anlattim.Bana "nereye" dedi bende gösterdim.Bana bir güldü."Sabah anlarsin" dedi.sabah oldu birde ne göreyim önümüzde kocaman bir YATIR.Eski ismi tekke denilen.eski evliya mezari gibi birsey.Meger her sene insanlar oraya adak kesmek icin gelirmis.Bizde emniyet icin gitmisiz.Tabi bu arada benim kas oldu yumruk gibi sis.Anladimki dünya bos degil.
Ekleme Tarihi: 20.11.2006 - 16:07
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: miraç gecesinden ibret almak gerek miracin videosu
lil su an offline lil  
miraç gecesinden ibret almak gerek miracin videosu
34 Mesaj -
http://video.google.com/videoplay?docid=-2569453549524271937



ibret almamak mumkun mu herkesin okumasini tavsiye ederim
Ekleme Tarihi: 14.11.2006 - 23:48
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: said nursi yani bediuzzaman ın cizgi film seklinde videosu
lil su an offline lil  
said nursi yani bediuzzaman ın cizgi film seklinde videosu
34 Mesaj -
http://video.google.com/videoplay?docid=-1974879533505666766
Ekleme Tarihi: 14.11.2006 - 23:45
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: said nursi
lil su an offline lil  
said nursi
34 Mesaj -
said nursi konusu daha önce verilmis ama ben tekrar vermek istiyorum

daha önce verilene baktim ve daha genisini hazirladim

benimki biraz daha uzun gibi



Bediüzzaman Said Nursi,1873 te Bitlis in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza,annesinin Nuriyedir.Ağabeyi Molla Abdullah'ın ilim tahsil etmesinin kendisine kazandırdığı itibara imrenerek 9 yaşında Tağ köyünde Muhammet Emin Efendi'nin medresesinde(alttaki resim) öğrenime başladıysa da çok geçmeden Nurs'a döndü ve haftada bir gün gelen ağabeyinden temel bilgileri öğrenmekle tahsilini devam ettirdi. Öğreniminin en verimli safhası, 15 yaşındayken 1888'de Muhammet celalî'den ders aldığı üç aylık devredir. O zattan Molla Cami'den nihayete kadar, ortalama on yılda okutulan bütün metinleri üç ayda okuyup diploma aldı. Kitaplardan sadece anahtar bilgileri öğreniyordu.alet ilimlerini kapsayan bu Öğrenimin ardından,sıcaktan kavrulmuş toprağın suyu yutması gibi temel ilimlere yöneldi. Usûl'den Cem'ül-cevâmi, Kelâm'dan Şerhül-Mevâkıf gibi ağır metinlerden günde ortalama iki yüz sayfalık bir kısmı anlayarak okuyordu.Bu sıralarda Şirvandaki ağabeyinin yanına gittiğinde icâzet aldığını söyleyince o inanmamış, sıkı bir sınamadan sonra küçük kardeşinin kendisini geçtiğini görerek talebelerinden gizlice ondan ders almaya başlamıştı.





Siirt'teMolla Fethullah da imtihan sonucunda durumunu tespit etmiş, yanında bulunduğu bir hafta içinde, günde bir-iki saatlik meşguliyetle Sübkî'nin Usûl-i Fıkh'a dair Cem'ül Cevâmi eserini ezberlediğini görünce ''zeka ile hafıza kuvvetinin ifrat derecede bir kimsede bir araya gelmesi nadirdir'' deyip hayretini belirtti ve kitabına şu cümleyi yazdı (Cem'ul Cevâmi Kitabının tamamını bir haftada ezberlemiştir.) sonunda ünü, Siirt, Bitlis gibi bölge valilerinin, O'nu korumaya mecbur kalacakları boyutlara vardı.






Tillo'da Kubbeyi Hasiye türbesinde inzivada Kamus'u Muhit'i ezberlerken bir gece Abdülkadir Geylâni'yi rüyasında görür. ''Git Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'yı hidâyete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr'i ma'rûfa başlasın der'' Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo'dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa,onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin'de ikamet eden Molla Said, çok genç yaşta içtimayî ve siyasî hadiselerle ilgilenmeye başlar. Kendisinden endişelenen Mardin mutasarrıfı onu, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis Valiliğine sevk ettirir. Namaz kılmak için kelepçelerinin çözülmesini ister. Jandarmalar kabul etmeyince kendisi açar. Jandarmalar, bu hali keramet addedip hayretler içnde kalırlar; özür dileyip her türlü hizmete amade olduklarını söylerler. İleriki yıllarda Bediüzzaman'a; ''kelepçeleri nasıl açtın?'' diye sorulunca ''Bende bilmiyorum, olsa olsa namazın kerametidir''diye cevap vermiştir. Bitlis'te vali ile bazı memurların
içki alemi yaptıklarını öğrenince emr-i maruf yapar. Önce hiddetlenen vali, az
sonra onu geri çağırtarak, ''Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım
sensin der.'' Der. İşbu Vali Ömer Paşa ona sarayında yer ayırır, ısrarla iki
sene misafir eder, kızı ile evlendirme isteğini Bediüzzaman kabul etmez. Birgün
meşhur şeyhlerden Muhammet Küfrevî'nin kendisine bedua ettiğini işitince onu
ziyaret eder. Küfrevi hazretleri kendisine iltifat edip teberrüken ders verir.
Said'in bir hocadan okuduğu en son ders budur. Böylece o haberin asılsız olduğu
da ortaya çıkmıştır. Van Valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine 1893'te 15 yıl
sürecek olan Van ikametini başlar. Burada öğretim ve irşad hizmetini yaparken
hükûmet görevlileri ve muallimlerle de temasta bulunur; geleneksel ve Kelâm
ilminin, islam akâidini yeni dünya şartları karşısında açıklamaya yetmediği
kanaatine vardı ve fen bilimlerini öğrenmeye koyuldu. Coğrafya, matematik,
fizik,kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefe'ye dair kitapları, o
ilimlerin uzmanlarıyla konuşacak derecede öğrendi. Molla Said, kendisine has bir
öğretim usûlü geliştirdi. İlim ehli ona ''Bediüzzaman'' lakabını vererek değişik
özelliklerini ifade etmek istediler. Bulunduğu ortamda yaşayan âlimlerden, şu
yönlerde farklı bir tutumu vardı: 1-Maaş ve hediye kabul etmiyordu. 2-Kendisine
sorulan tüm sorulara cevap verdiği halde ilim ehlinden hiç kimseye soru
sormuyordu. 3-talebelerini da zekât ve hediye kabülünden men ediyordu. 4-
Dünyada mücerred kalmak istiyor; ev,bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu.
Günün birinde Vali Tahir Paşa, bir gazetedeki şu müthiş haberi gösterir:
İngiltere Sömürgeler Başkanı Gladston, mecliste Kur'an'ı gösterip ''müslümanları
bu kitaptan uzaklaştımadıkça onlara tam hâkim olamayız.'' Demiştir. Bu dehşetli
haber, Bediüzzaman'ın şahikasına ulaşmış olan iman heyecanında dalgalanmalar
meydana getirerek ; ''Kur'an'ın sönmez ve söndürelemez mânevi bir güneş olduğunu
Dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim! Der. Fen bilimleri adına Batı'dan
gelecek dalâletlere karşı koymak üzere ideal edindiği üniversiteyi Van veya
Diyarbakır'da açmak düşüncesiyle 1896'da İstanbula gider.Netice alamayınca aynı
maksatla 1907 yılında İstanbul'a ikinci defa gitti.İstanbul Fatih semtindeki Şekerci Han'a yerleşir(alttaki resim.)

Kısa zamanda İstanbul'da
şöhreti yayıldı.Dinî ilimler alanında sorulan her soruya ikna edici cevaplar dair o zaman üniversite öğrencisi olup bizzat kendisine soru soran Hasan Fehmi Başol (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve başkanı), Ali Himmet Berki (Yargıtay Başkanı) gibi- birçok şahid vardır.

Hilafet merkezinde siyasî temaslarla İslâm'ahizmeteden Bediüzzaman meydanlarda, kürsülerde sık sıgörünüyordu.meşrutiyetin ilanından sonra bazı arkadaşlarıyla İttihad-ı Muhammedî cemiyetini kurdu.Bütün müslümanları üyesi sayan bu cemiyet, hızlı bir gelişme kaydetti. Geldiği ileri sürülen ''Hürriyet''in şer'î sınırlar çerçevesinde kalması için gayret gösteriyordu. Tanin, İkdam, Serbesti, Mizan, Şark ve Kürdistan,Volkan gibi çeşitli gazetelerde yazıyordu. Devrin siyasi şartları içerisinde ve kaygan siyaset zemininde,geleneksel saltanat idaresinin devamının zor olduğun düşünüyor,bundan dolayı meşrutî idareyi bir çare olarak görüyordu. ''Eski hal muhal,ya yeni hal ya izmihlâl'' diyordu.Said Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim,Filibeli Ahmet Hilmi, Mehmet Akif, Elmalılı M.Hamdi gibi birçok İslâmcı ilim ve fikir adamı da böyle düşünüyorlardı. Fakat çok geçmeden İttihat ve Terakki hükümetinin, daha çok menfi tesirler altına girdiğini görünce doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştır. Bu arada 31 Mart hadisesi oldu; birçok hoca arasinda o da tutuklanıp idam istemiyle yargılandı. Sıkı Yönetim Mahkeme Başkanı Hurşit Paşa'nın:''Sende Şeriat istemisşin öyle mi?'' sorusuna şu cevabı verdi: ''Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeye hazırım.Zira Şeriat,sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir.Fakt ihtilalcilerin istediği gibi değil!'' Kendisine yapılan ithamlara karşı yaptığı uzun savunma,daha sonra iki defa tab edilmiştir. Cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat etti. Mahkeme heyetine teşekkür etmeksizin mahkemeden çıktı. Beyazıd'dan sultanahmed'e kadar kendini izleyen bir halk kitlesi önünde ''Zalimler için yaşasın cehennem!'' nidasıyla ilerledi. İsyan eden sekiz taburu itaate sevk ettiği sabit olunca Sıkı Yönetim Mahkemesi, onun isyana katılmadığını anlamış ve beraat ettirmişti. bu olaydan sonra İstanbul'da fazla kalmaz, 1910 yılında Van'a gitmek üzere İstanbul'dan ayrılır, Batum yoluyla Van'a giderken Tiflis'e uğrar. Tiflis'te Şeyh San'an tepesinde bir Rus polisiyle ilginç bir konuşması olur.İslam'ın geleceğinden ümitli olduğunu ifade etmesi üzerine polisin çağdaş müslümanların esir, zayıf fakir olup varlık göstermelerinin imkansız olduğunu söylemesine karşılık verdiği şu keramet cevap 90'lı yıllardan sonra meşhur olmuştur: ''Müslümanlar tahsile gitmişler ; işte Hindistan, İslâm'ın kabiliyetli bir evladıdır,İngiliz lisesinde okuyor. Mısır İslam'ın, zeki bir mahdumudur,İngiliz Mülkiye mektebinden ders alıyor,Kafkas ve Türkistan İslamın iki bahadır oğullarıdır,Rus harbiyesinde talim ediyorlar''(Nur talebelerin'den bir hizmet grubu 1995 yılında Tiflis şehrinde bir özel lise açmışlardır.) Daha sonra Van bölgesini dolaşarak ilmî içtimaî konularda etrafı aydınlatır. Gezileri esnasında kendisine sorulan surulara verdiği cevaplar,Münâzarat adlı bir kitapta toplanmıştır. 1911 kışında Şam'a gittiğinde oralı bazı âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii'nde(alttaki resim) tarihi bir hutbe verdi(bu hutbenin Arapça orijinali küçük bir kitap halinde iki defa yayınlandılktan sonra bizzat müellif tarafından Türkçe tercümeside yayınlanmıştır).


Bu hutbede İslâm dünyasını geri bırakan etkenlerin şunlar
olduğunu tespit eder: 1-Yeis. 2-Toplum hayatında sıdkın (doğruluğun) ölmesi. 3-Düşmanlık arzusu.4-Mü'minleri birbirine bağlayan manevi bağları bilmemek.5-İsdibdat. (Baskı).6-Şahsî menfaat peşinde koşma. Bu hastalıkların ardından tedavi yollarını da göstermektedir. Bu hutbenin bir yerinde, 50 sene sonra gelecek nesillere hitab ettiğini söyler ki,yirminci asrın son üçte birinde onun eserlerinin daha büyük bir yayılma göstermesi,bu hitabın tam yerinde olduğuna delil teşkil eder. 1913 yılında, Van'da kurmayı planladığı üniversite için devlet, 19 bin altın tahsis ettiysede şim- diki üniversite kampüsünün de yerleştiği Edremit semtinde temeli atılan üniversite, 1. Dünya Savaşı sebebiyle tamamlanamadı. 1915 yılında cihad fetvasına beş alimden biri olarak imza attı. Fetvayı kuzey Afrika'da dağıtıp Van'a döndü.BEDİÜZZAMAN,fiilî olarak da cihadın içindeydi. Kafkas cephesinden sonra Van ta- rafına geçip, Anadolu savunmasına katıldı Çoğunu talebelerinin oluşturduğu gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu. Bir yandan bu alaya kumanda eder iken fırsat buldukça at üstünde talebelerinden Molla Habib'e İşârât'ül-İ'caz tefsirini arapça olarak yazdırıyordu. Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpıştı.

Sonra yaralı bir vaziyette esir düşüp Sibirya'daki Koşturmaya'ya gönderildi.
(yandaki resim) Bir esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç'in önünde herkes ayağa kalkarken o kalkmadı.Sebebi sorulunca ''ben İslâm alimiyim. İmanlı kimse gayri müslime kıyam edemez'' cevabını verdi.Kum- andan idamını emretmişken Bediüzaman'ın son arzusu olan iki rek'âtlık namazından sonra emri- ni geri aldı.Bu hadiseyi kendisi anlatmamış,esir kampında beraber bazı zâtların tanıklığına dayanarak tarihçi Abdurrahim Zapsu (Ehl-i Sünnet Mecmuası,1948,c.2,sayı: 46) yayınladıktan sonra tasdik etmiştir. Komünizm ihtilali ile sarsılıp bölünen Rusya'nın karmaşıklığından faydalanarak 4 yıl süren esaretten firar ile kurtulup Petrsburg, Varşova, Viyana yoluyla 1334 yılında İstanbul'a dönmeye muvaffak olur.




Bediüzzaman Said Nursi'nin Rusya da esaretten dünüşte aldığı ''Vatana Avdet'' belgesinin arka yüzü.







Dünya savaşından donra, 1918 yılında kurulup Osmanlı Devleti'nin en din kurulu durumunda olan Dar'ül-Hikmeti'l-İslâmiye üyeliğine Orduy-ı Hümayun adayı olarak tayin edildi. Bu kurulda İzmirli İsmail Hakkı,Şeyh Saffet (yetkin) gibi zâtlar üye olup Mehmet Akif de kurulun genel sekreteriydi. Harbin sonuna doğru İngiliz siyasetinin iç yüzünü ortaya koyan Hutuvvât-ı Sitte adlı risâlesini yayınlamış ve İstanbul'un her tarafına dağıttırmıştı. İngilizler 1920 yılında İstanbul'u işgal edince bu risâle, İngiliz Başkumandanına gösterilir ve BEDİÜZZAMAN'ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. Kumandan onu idam etmeye niyetlendiyse de böyle bir hareketin,Doğu Anadolu'da büyük bir kargaşaya ve İngiliz aleyhtarlığına sebeb olacağı yönün - deki uyarıları dikkate alarak bu kararından vazgeçer. İşgal döneminde İngiltere Angligan Kilisesi baş papazı, İslâm hakkında kapsamlı altı soru ha- zırlamış ve yetkili din âlimlerinin cevaplarını istemişti. Elmalı'lı Muhammet Hamdi Yazır, Abdülaziz Çavuş gibi bir kaç zât,küçük bir kitap çapında cevaplar hazırladılar. BEDİÜZZAMAN ise ''Ben onlara bir tek kelimeyle bile cevap vermem Cevabım tükürüktür'' deyip bu tutumunun sebebini şöyle açıklamıştır:''Çünkü zalim devletin,ayağını boğazımıza bastığı dakikada, papazlarının mağrur bir eda ile suâl sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım gelir.'' Bu cevap, onun farkını ve mizacını gösteriyor. Üstad, bu kişilerin maksatlarını keşfedip: ''İşte biz, adamı böyle yeneriz. Şayet sizin dininiz hak olsaydı bu perişan vaziyete düşmezdiniz. Şimdi bizim üstünlüğümüzü anlayın bakalım!'' dercesine bu soruları yönelttiklerini keşfedip bu ağır cevabı vermişti. 5 Mart 1920'de Hamdullah Suphi, V. Ebuziyya, Mazhar Osman, F. Kerim Gökay, Süheyl Ünver, M. Şekip Tunç ve Hakkı Tarık Us ile Yeşilay'ı kurdu. 1921 yılının Ocak ayında İskilipli Atıf Mustafa Sabri, Ermenekli Saffet efendilerle Müderrisler Cemiye'tini kurdu. Anadolu'da başlatılan İstiklâl hareketini destekledi. Şeyhülislâm Dürrizâde'nin bu hareket aley- indeki fetvasının, esaret altında verilmiş olduğundan geçersiz olduğunu belirtti.İstanbul'daki önemli ve başarılı hizmetlerinden dolayı Ankara hükûmeti, onu Ankara'ya davet etti. ''Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum'' diyerek bu teklifi kabul etmedi. Zaferden sonra 9 Kasım 1920' de davet tekrarlandı ve bu defa kabul etti. Meclis'de,resmî karşılama töreni yapılmasına dair karşı çıktı.Mebusların dinî yönden lâkayd olduklarını görünce 19 Ocak 1923'te üç sayfalık bir beyannname dağıtarak onları uyardı.Namaz kılanlara altmış mebus daha katıldı.Namazgâh olan küçük bir odayı, büyük bir mescid haline getirtti.İdealindeki üniversiteyi gündeme getirdi; 163 milletvekilinin oyu ile bu iş için yüzellibin banknot ödenek ayrıldı. Bediüzzaman, İslâm âleminde bir dirirliş olacağına dair kuvvetli ümidi sebebiyle Ankara'ya gelmişti.Gençliğinden bu yana tüm çabaları hep bunun içindi.Siyasî açıdan bu yöndeki son teşebbüsü,Ankara'da oldu.Fakat karşısına kuvvetli engeller çıktı. Bir gün Meclis'te, Mustafa Kemal Paşa ile iki saat kadar görüşmüş; yapılacak inkılâbın Kur'an'dan kaynaklanması gerektiğini,Avrupalıları taklit etmenin doğru olmayacağını anlatmıştı.Mustafa Kemal,Bediüzzaman'ın nüfûzundan istifade etmek için ona mebusluk,Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye gibi Diyanet'te azalık ve Şark Umumi Vaizliği'ni teklif eder.Fakat Bediüzzaman kabul etmez.Meclis'teki ortamı da değerlendirerek siyaset alanında yapacağı bişey kalmadığını düşünür;Van'a gidip Erek dağında bir mağarada inzivaya çekilir.Bu düşünce, aslında başka bir alandaki hareketi planlamak gayesiyle yapılan bir gerilim, koşmak için yapılan bir geri çekilmeydi.Dalâletin, ilim ve medeniyet kisvesiyle girdiği, yöneticilerin çoüunun Avrupai fikirlere meftun olduğu, dini faaliyetlerin yasaklandığı,dinî eğitim veren okulların kapatıldığı, totaliter tek parti yönetimin hâkim olduğu bir dönemde teşkilâttan mahrum olarak dinî hizmetrealitede yok sayılırdı.Bediüzzaman, neticesiz kalmaya mahkum ani çıkışlara iltifat etmemiş;İslâm beldelerinden birine yerleşme,orada hizmete devam etme tekliflerini de kabul etmemiştir.O,her zaman mücadelenin kzıştığı yeri tercih etmiştir. SÜRGÜN EDİLMESİ Diyarbekir tarafında ortaya çıkan şeyh Said harekeine katılmadığı halde o kıyamın neticesinde(Şubat 1925),kış mevsiminde Erzurum ve İstanbul'dan sonra Burdur'a sürüldü.7 ay orada kaldıktan sonra büsbütün tecrid etmek gayesiyle 1926'da, Isparta'ya bağlı dağlık ücra bir köy olan Barla'ya gönderildi.



Barla da tecrit edmesine rağmen,Allah Teâlâ, kendi hesabının, mahlukların hesabını bozacağına aşikar bir delil göstermek istiyordu.dağ başında bir köydeki birkaç köylüyle bile görüşmesi yasaklanmış, devamlı gözetim altında ihtiyar, garip, fakir bir insanın yazdığı hakikatleri dünyanın her tarafına yayıp hidayete susamış gönüllere ulaştırabileceğini gösterdi.Yanında Kur'ân-ı Kerîm'den başka kitabı yoktu. Barla öyle bir dirilişe kaynak oldu ki bir tarihçinin tesbitiyle "Türkiye'de dinsizlerin planını altüst etti."İman hareketi, dolaylı olarak içtimaî bir de netice aldı; Ceberrut Halk Parti idaresini de -şefi İsmet İnönü'nün ikrarı ile- deviren hareket oldu. Barla sürgünü ile Bediüzzaman'ın, 1925-1960 yılları arasında otuzbeş yıl süren hapis,sürgün,baskı dönemi başlamıştı.Üstad, yazma bilmekle beraber hattı düzgün ve güzel değildi.Bazı kâtiplere yazdırır,elden ele kopyalar çıkarmak suretiyle eserler yayılır, yazılanları da müellif bizzat tashih ederdi.Matbaadan istifade imkânı yoktu.Bunun siyasî ve malî sebepleri vardı elbette.Fakat asıl kültürel boyut üzerinde durmak gerekir.Üstad,harf inkılâbının bir emirle bin yıllık mazi ve kültürle ilgisinin kesilmesine karşı yeni nesile,Kur'ân harfleriyle yazılan eski kültürümüzü tanıtmak istiyordu.Risale-i Nur, yazılışından otuz yıl sonra,1956'da matbaada basılabildi.Üstad, o kadar zor şartlarda otuz sene boyunca bu işin ekol olaerak belki de tek temsilcisi oldu.Fotokopi hatta teksir makinasının bile olmadığı zamanda tek çare, bakarak el yazısı ile nüsha çoğaltmak oluyordu.Bir kitaptan tek bir suret elde edebilmek için haftalarca aylarca yazmak gerekiyordu.Kâtip sayısı sınırlıydı.İşte Risale-i Nur hizmeti, şakirtlerin kollarını matbaa haline getirti.Altıyüzbin nüsha eser böylece çoğaltıldı ki böyle bir çalışma, tarihte misli görülmemeiş bir çalışmadır.Kısa bir zaman sonra Üstad'ın sade fakat en şiddetli baskı dönemlerinde olduğu gibi serbestlik zamanında da pek semereli olan teşkilâtı kurulmuş bulunuyordu:Yerleşim merkezlerinde talebelerin irtibat merkezi olan medrese(dershane),kâtip talebeler, kitap ve mektup taşıyan Nur postacıları.Üstad, barla 'da sekizbuçuk yıl kaldı.Onun boş durmadığını gören islâm aleyhtarları rejim aleyhinde cemiyet kuruyor iddasında bulundular.1935'de Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında dava açtı.Neticede keyfî olarak , tesettürle ilgili ayetin tefsirinden ötürü kendisine onbir ay hapis cezası verildi.


Halbuki isnad edilen devlet düzenini değiştirmek için teşkilat kurma suçu sabit olsaydı ya idam veya müebbed hapis cezası verilmesi gerekirdi. Geçimini nasıl sağladığı hep merak edilmiştir.Mahkemede şöyle demişti : "Darü'l -Hikme-ti'l-İslâmiye'de aldığım maaştan çoğunu, o zaman yazdığım kitapların tab'ına sarf ettim;az bir kısmını hacca gitmek için ayırmıştım.İşte iktisat ve kanaat bereketiyle o cüz'i para bana dokuz yıl kâfî geldi.Hâlâ o mübarek paradan bir miktar var.Geçim konusunda Emirdağ'da da şöyle diyecektir.Ondokuz sene iki yüz banknot ile şiddetli iktisat ile idare ettim. Palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden.... 27 Mart 1936'da Eskişehir hapishanesinden çıktıktan sonra Kastomonu'ya sürgün edilip polis karakolunun karşısında bir eve yerleştirildi.(alltaki resim)


Tedbirli bir tarzda, civardan hizmete gelenler vasıtasıyla eserlerini yayıyor,Isparta ve diğer yerlerle irtibatı devam ediyordu.Kastamonu'da sekiz yıl kaldıktan sonra, bu hizmetin durdurulamayıp daha da yayıldığı görülünce 1943'de 126 talebesiyle Denizli Ağır Ceza Makhemesi'ne sevkedildi.Prof Necati Lügal,Prof Y.Z.Yörükkan ve Türk Tarih Kurumu'nunda incelemesi neticesinde:"Bediüzzaman'ın siyasî faaliyeti yoktur.Eserleri ilmî ,îmânîdir.Kur'ân'ın tefsiri mahiyetindedir.Onun mesleğinde cemiyetçilik ve tarîkatçılık yoktur."dedi.Mahkemece 130 parçalık külliyatın hepsine 15 Haziran 1944 günü beraat kararı verilip bu karar temyizce de tasdik edildi. Denizli mahkemesinde kendiside tarihi bir müdafada bulunmuştu.Müdafasının bir yerinde şöyle demişti: "Evet,biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki;her asırda üçyüzelli milyon mensupları var.Ve her gün beş defa namazla,o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hürmetlerini gösteriyorlar....İşte biz,bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efrâdındanız ve hususi vazifemiz de Kur'ânın imanî hakikatlarını tahkiki bir suretle ehl-i imana bildirip,onları ve kendimizi kurtarmaktır. Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız,ben biliyorum ki laik manası,bitaraf kalmak,yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişmediği gibi,dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim.Yirmi senedir ki hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim.Hükümet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum.El-iyazu billah,eğer dinsizlik hesabına,imanına ve ahiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan bir dehşetli şekle girmiş ise,bunu size bilâ-pervâ ilan ve ihtar ederim ki bin canım olsa,imâna ve âhirete feda etmeye hazırım....." Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra hükümet,o'nu Emirdağı nda ikamete gönderdi.Fakat hizmeti ilerledikçe hakkındaki kanunsuz şiddet uygulaması artıyordu.Kendisi : "Denizli hapishanesindeki bir aylık sıkıntıyı,Emirdağ ikametinde bir günde çekiyordum..." demiştir.Bir süre sonrakaymakamlık,camiye çıkmasını menetti.Prensip olarak,sadece hizmetle ilgili olanlarla zaruret miktarı görüşürdü.Halk ile temas etme fırsatını,yaptığı gezintilerde bulurdu.Rastladığı insanlara kısa dersler verir,irşad ve nasihatte bulunurdu. Derken 1948 ocak ayında,ülkenin çeşitli yerlerinden toplanmış ellidört talebesiyle Afyon da tutuklandı.


Afyon un soğuk kışında yetmişbeş yaşındaki ihtiyar birinin yirmi ay hücre hapishanesinde tutuklu kalması,ölüme terkedilmesi demekti.Şahsına verilen sıkıntıların fazlalığını,bütün cemaate duyulan hiddeti teskin vasıtası saymakla memnun olmuştu.Hapishanede onunla gizlice görüşmeye çalışan talebeleri falakaya yatırılıyordu.Herşeye rağmen diğer hapishaneler gibi Afyon hapishanesi de "Medresey-î Yusufiye" ye dönüştü.Caniler ıslah-ı hal ettiler.Hatta ceza süresini tamamlayan bazı mahkumlar:"Kendimizi suçlu göstermek suretiyle onlarla beraber kalacağız dediler.Burada hapishane müdürüne yazıp dedi ki:" Rusya da bolşevizm fıtınası ve fransız ihtilali önce hapishanede başladı.Fakat Risale-i Nur şakirdleri Eskişehir,Denizli,Afyon da hapishaneleri ıslah etti.... Mahkeme kendisini yirmi ay mahkum etme kararı aldı.Yargıtay ın bu kararı bozmasına rağmen kanunsuz oylamalar ile tekrar aynı karar mahkum edildi.Mahkeme devam ederken demokrat parti iktidara gelip genel af ilan etti.Tahliye edildiler.Mahkeme ancak 11 eylül 1956 da beraat verdi.Tahliyeden sonra Emirdağ da ikamet etti.Afyon hapishanesinden sonra mektepliler ve memurlar,hissedilir derecede onun halkasına dahil oldular.Bazı üniversiteli gençlerin yayınladığı Gençlik Rehberi adlı kitabı dava konusu olunca mahkeme için 1952 de İstanbul a geldi.Aşağıdaki resimler Bediüzzaman hazretlerinin 1952 yılında İstanbul'a geldiğinde çekilmiştir.


Abdurrahman Şeref Laç ve Mihri Helav gibi değerli avukatlar savunmada yer aldılar.Mahkeme beraatla neticelendi.Halk,özellikle gençlik,kendisine büyük ilgi gösterdi.Uzun bir ayrılıktan sonra istanbul a,sılaya gelir gibi gelmişti.1953 te Isparta da ikamete başladı.Demokrat parti iktidarının,ezanı asli şekliyle okunmasına imkan vermesi sebebiyle tebrik edip vatan ve millet hizmetinde muvaffakiyet temennisinde bulundu.Ayrıca Risale-i Nur u serbest bırakıp,Ayasofya yıda cami haline irca eden bir mesaj gönderdi.1953 te üç ay İstanbul da kalıp,fethin 500. yıl dönümü kutlamalrına katıldı.1956 da eserleri,talebelerinden bir kaç heyetçe yeni türk harfleriyle yayınlanmaya başladı. 1960 başlarında Ankara ve Konya'ya gitmesi siyasi çevreleri telaşa verince Hükümet, radyodan bildiri yayınlayarak Emirdağ'da ikamet etmesini istedi. İşte o hapishane dışındayken bile -1925 ve 1960 yılları arasında- böyle mahkum muamelesi gördü. Fakat Osman Yüksel'in dediği gibi o ''Mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Ama mahkumken bile hükmediyordu.'' 18 Mart 1960'da Emirdağ'dan Isparta'ya oradan da gizlice Urfa'ya gitti (21 Mart). Bakanlığın a- cele Urfa'yı terketme emrine, Urfa'lı siyasilerve halk karşı koydu. Emri tebliğ eden Emniyet Müdürü'ne : ''Ağır hastayım.Dönecek takatim yok. Zaten buraya ölmeye geldim'' dedi. 23 Mart sabaha karşı Kadir Gecesi vefat etti.


Tereke hakimi, saat, cübbe ve yirmi lira tespit edip kardeşine verilmesini hükme bağladı. 24 mart perşembe günü Halilurrahman Dergâhı 1960 gecesi Urfa'nın her tarafı askeri zırhlı birliklerce tutuldu. Saat 01.00'de demir parmaklıklar kesilip varyozlarla mezar yıkıldı. Ceset hiç bozulmamıştı. Sadece kefen biraz sararmıştı. Konya'dan askeri uçakla getirilen kardeşi Abdülmecid Nursî, mezarın naklinde hazır bulundurulmuştu. Onun verdiği bilgiye göre ceset, askeri uçakla geceleyin Afyon askeri havaalanına nakledildi. Oradan da karayoluyla Isparta tarafına götürülüp meçhul bir yere defnedildi. Yirminci asırda devlet yönetimini elinde bulunduranlar tarafından mezarda bile ona yapılan bu muamele, Üstâdın dalâleti ne derece çılgına çevirdiğinin bir göstergesidir. Kadir Mısıroğlu, Sebil dergisinde, 1970'de onu anarken kapak resmi olarak onun resmini koyup altına şu cümleyi yazmıştı: ''Türkiye'de dinsizlerin planını altüst eden adam.'' Bu tarihi tespitin doğruluğunun yüzlerce delilinden biri de zalimlerin onun ölüsünden bile korkarak meza- rını bilinmeyen bir yere nakletmeleridir. Ne var ki zalim insanların eliyle kader-i ilahî, onun ihlâslı bir dileğini gerçekleştiriyordu. Bir çok talebesinin yanında söylediği ve yazılı mektupları içinde neşredilen bir sözünde şöyle demişti: '' Benim kabrimi, gayet gizli bir yerde bir-iki talebemden hiç kimse bilmemek lâzım geliyor... Dünyada beni sohbetten meneden bir hakikat, elbette vefa- tımdan sonra da, bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle menetmeye mecbur e- decek.''(Bu hakikat ihlas olup, onu şöhretten, insanların---manevi kabilden dahi olsa--ücretlerin- den menetmektedir.) Vefatından uzun seneler önce 1923'de yazdığı ve yeni harflerle de vefatından beşyıl önce yayınlanan Sözler kitabının sonunda imza kabilinden koyduğu ed-Dâi hatimesinde 1379'da vefat tarihini ve sonra mezarının yıkılacağını ve Asya'da İslâmiyet'in inkişaf edeceğini Allah'ın bildirmesiyle bildirmişti.(Bu satırları yazan Üstad vefât ettiğinde, A.Ü. Hukuk Fakültesi 1.sınıf öğrencisi idin ve o günlerde memleketim olan Ergani'de bulunuyordum. Bediüzzaman'ın vefat haberinin radyodan duyurulduğu gece, ilçenin müftüsü olan babam merhum M. Zeki Yıldırım'ın etrafında geniş bir terâvih cemaati ile çayhanede oturuyorduk.Haber duyulunca babam beni evegöndererek Sözler'i getirmemi söyledi. Getirdim. Üstâd'ın imzam dediği ed-Dâi kıtasını okuduk. / S. Yıldırım / .)

KISACA BAZI FİKİRLERİ
ÜSTÂD BEDİÜZZAMAN'ın ''ESKİ'' ve ''YENİ SAİD' dönemlerinde yazdığı birçok eserleri var- dır. Türkçe, Arapça ve az miktarda Farsça yazmıştır. Eserleri hacim olarak toplam altı bin sayfa tutmaktadır. Eserlerinde nakle değil, yeni, orijinal fikirlere yer verir. Diğer eserlerde bulunabilecek bilgileri onlara havale edip tekrara gerek duymaz eserlerinin çoğu Kur'ân tefsiri mahiyetindedir. Konuya girerken bir veya daha çok ayetten hareket eder.Fakat eseri, alışılmış lafzî tefsir tarzında değildir. Kur'an hakikatlerinin kuvvetli hüccet- lerini ortaya koyması itibariyle farklı ve önemli bir tefsirdir. Kur'an'ın hidayetini insanlara anlatma işini gerçekleştiren, insanın aklını, nefsini, duygularını ikna eden bir eserdir. Aslında insanların çoğunun, lafzî tefsirlerden çok, bu tür eserlere ihtiyaçları vardır. İnsanlar, muayyen konularda Kur'an'ın insanlığa gösterdiği hidayeti anlamak isterler. Tefsirlerin tamamını okuyacak vakti olan çok az insan vardır. Bu sebeple konulu tefsir, bu asırda yayılmış ve yayılmakta olan bir tefsir türüdür. İşte Risale-i Nur Külliyatı, İslâm'ın temeli ve yirminci asırda en çok hücum edilen kısmı olan iman hakikatlarına dair, akaid esaslarına dair bilgileri, özellikle onlardan kastedilen hidayet, maksad ve neticeler itibariyle tefsir eden konulu örneklerindendir. Bediüzzaaman'ın hayatı boyunca izlediği gayelerden biri de İslâm ehlinin eğitim müessesele- ri olan medrese, mektup vetekkeyi kendilerinden beklenen rolleri yerine getirecek tarzda besleyip mücehhez kılmak idi.Medrese programlarının yeniden düzenlenmesini şart görüyordu.Ona göre tefeyyüz eksikliğinin sebebi, alet derslerinin asıl derslerin yerine geçmiş olması, şerh ve hâşiyelerle fazla meşgul olma ve fen bilimlerinin yokluğu idi. Mektepleri de dinî dersler yönünden beslemek gerekiyordu.Mezunlarının isdihdam yerlerini de düşünmek lâzım gelirdi. İşte böylece her biri, farklı bir tarafa çekip götüren medrese, mektep ve tekke ruhunu birleştirip bunların herbirinden nasibini almış kâmil insan yetiştirme peşinde idi. Bunu ''Medresetü'z--Zehra'' adını verdiği üniversiti modelinde görüyordu. İslâm toplumunun üç eğitim kurumu olan medrese, mektep ve tekkenin koordinali çalışmasını istiyordu. Bunların birbirinden kopuk oluşu, her birinden gurur ve taassubu ortaya çıkarıyordu. Halbuki onagö reİslâm binasında, bunların her birinin yeri vardı. ''İslamiyet hariçte temessül etse bir menzili mektep,bir odası medrese, bir köşesi zâviyedir. Salonu ise hepsinin toplandığı yerdir. Biri, diğerinin noksanını tekmil için bir şûra meclisi olarak, nûrânî sağlam sarayı ortaya koyacaktır.'' İdealindeki Medresetü'z--Zehra'nın, bu ilahi sarayı temsil etmesini bekliyordu. Özellikle Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis gibi şark vilayetlerinde açılmasına ihtiyaç gördüğü bu okulların, Osmanlı mozayiğini bir arada tutacak harç olacağını ve muhtemel menfi akımlara karşı sed olacağını düşünüyordu. Buna dair yirniden fazla arşiv belgesi vardır. ''Her mü'min i'lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir.Bu zamanda (cihadın) en mühin vesilesi maddeten terakki etmektir.'' O güçlü dış düşmanları bile ümitsizliğe değil, gayrete vesile yapıyordu: ''Onlar bizim uyanma- mıza vesiledir. Onlardan fen alacağız. İslâm'ın sulh dini olduğuna inandıracağız. Dinin bürhanları ile ikna edip, İslâm'ın mükemmelliklerini ve güzelliklerini fiillerimizle göstereceğiz.'' Bediüzzaman'ın yetiştiği 19. asır, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın en sancılı dönemine rastlıyordu.Rönesans sonrası Avrupa'da bilim, kiliseye rağmen gelişince modern bilimin temsil- cileri dine karşı veya en azından dinle ilgisiz materyalist bir istikamette ilerlemiş ve yeni bir ca- hiliye ordusu,güçsüz İslâm dünyası üzerine hücum etmişti.Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ana- dolu, İran Afganistan dışındaki bütün İslâm dünyası, Batı'lılarca sömürgeleştirilmişti. Bu fela- ketlerin sebebini, bazı bilim adamları gibi Besiüzzaman da incelemişti. O, 1909'da yayınladığı programını, daha sonra devam eden elli yıllık hayatı boyunca da incelemiştir. ''Bediüzzaman'ın fihriste-i maksadı ve efkârının programıdır'' makalesindeki fikirleri özetle şöyledir: 1-İslâm alemini terakkiye sevk edecek uyanışı sağlamak. 2Müslümanların üç temel eğitim kurumu olan medrese mektep ve tekke arasında uyum sağ- lamak. 3- İlmî çevrelerde hürriyeti tesis etmek. 4- Medreselerde ihtisas şubeleri kurmak. 5- Geniş kitleleri irşad edecek vaiz ve hatiplerin yetiştirilmesini yeni baştan ele almak. 6- Osmanlı toplumunu geliştirmek için en büyük üç düşman olan cehalet, zarûret (yani fakirlik,) ve ihtilâfı yenmek.Bu üç düşmana karşı ma'rifet (bilim ve eğitim), sanat (endüstri) ittifak silahıyla cihad etmek. 7-Hilâfet makamının ıslâh edilmesi. 8-Osmanlı devletinin dağılıp beylikler haline dönüşmemesi için İttihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi. 9- Milli birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilâfı sebebiyle zayi olan büyük kuvvetlerinden istifade etmek.
RİSALE-İ NUR'un ÖZELLİKLERİ
Mehmet Akif'in: ''Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı.'' şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur'la kısmen gerçekleştirmiştir. Hadîs-i Şeriflerin de Kur'an'ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm'ın esas meseleleri ile meşguldür. İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz. Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye çalışır.Akla hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez. Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif'in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir. Risale-i Nur'da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri yazar.Bazen misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu söyler.Bu arada son asırlarda ortaya çıkan dalâletlerin, batıl felsefî ve ideolojik fikirlerin kötü etkileri izale edilir, adları verilmeksizin, o akımlar, kuvvetli aklî delillerle çürütülür.( İ. K. Salihi, s, 125---129. Onun ''Ehl-i Küfür'',''Ehli Dalâlet'', ''Ehl-i Sefahet'' genel isimleriyle kastettiği bâtıl cerayanları, onları tanıyanlar bilir.) Bazen konu, suâl-cevap üslûbuyla verilir.Risale-i nur'un kendine has üslûbu, meş- gul olanlar tarafından hemen farkedilir. Etkisinin sebebi de sorulanın, müellifin nefsinin veya dalâlet temsilcilerinin sorduğu sorulara, dolasıyla umumî derde tercüman olmasından ileri gelir.
Ekleme Tarihi: 12.11.2006 - 19:11
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Salaten Tefriciye duasi
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
bana annem okumustu işe yaramisti

bence icten okumak gerekiyor kabul olunmayabilir gerek ben gerek annem gerekse buyuk annem okudu işe yaramadi (4444 u eksik mi okuduk bilmiyorum ama olmadi iste )

bir hikaye anlatayim bir ilac alirsiniz ilkinde işe yarar ikinci verilisinde işe yaramaz ya bana da öyle oldu

bence dularda ilac gibi

baslarda işe yariyor sonlarda etkisini kaybediyor




her sey ictenlikte cözülüyor

la ilahe illallah demek baska


la ilahe illahlah demek bir baska


la ilahe illahlah diyen adam öldürebilir mi tecavüz edebilir mi adam yaralayabilir mi tabi ki yapmaz

bi de bunun tam tersi la ilahe illallah diyen vardir
onun dua si kabul olur mu ALLAH bilir


demek istedigim su

bir evliyanini dua okumasiyla
normal bir insanin dua okumasi ayni deildir

normal bir insan kötü müdür tabiki deildir ama normal insan günah isler .zaten bizler günah islemeseydik ALLAH bizi helak edirdi ben öyle biliyorum



cevrenizde evliya bulmak zor olsa gerek en son tanidigim(adini duydugum) evliya 1960 da öldü.evliya bulmaniz cok zor ama cevrenizde biraz ünlü hoca varsa tavsiyem ona okutmanizdir

bizde okuruz okumasinada bizim okudugumuzla hocanin okudugu bir olur mu

hocalarda günah isleyebilirler hatta peygamberler bile günah yani zerre isyebilir ama onlarin okudugu dua yuzde 99 kabul olur veya yuzde 100 kabul olur

insallah ararkadasini bulursun kardes
cok dua ile belki kardesini bulabilirsin

umudu kesme dua okuma demiyorum salaten tefericeyi 4444 kere okursan dua kabul olmazsa üzülme diyorum


tekrar oku tekrar tekrar oku
nasil cok dua okursak peygamberimizi görebiliyorsak yani kayip olan peygamberimizi ALLAH gösteriyorsa bize

kayip olan arkadasinida ALLAH gösteribilir



ya cok dua oku yada onu yapamam diyorsan 4444 kere bir hocaya okut ama hoca diger hocalardan daha iyi bir hoca olsun yani hoca secerken secici ol


selametle insallah bulursun arkadasini


Bu mesaj 7 kez ve en son lil tarafından 12.11.2006 - 18:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 12.11.2006 - 18:32
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Allah rızası için bir araya gelen kimseleri ne bekliyor?
lil su an offline lil  
Allah rızası için bir araya gelen kimseleri ne bekliyor?
34 Mesaj -
Allah rızası için bir araya gelen kimseleri ne bekliyor?

Evlerinize sağanak sağanak meleklerin inmesini ister misiniz? Sizler için sevinç çığlıklarıyla Arş&#8217;a uçup, &#8220;Ya Rab bu mü&#8217;min kullarını affet, çünkü senin Rızan için seni anıyorlar.&#8221; diye dua etmesini ister misiniz?

Sohbet, ortak bir dille dertleşmek ve aynı hayatı paylaşmaktır. Bu paylaşımda yürekler benzer duygu ve heyecanlarla, hep aynı meseleler etrafında çarpar. Böyle bir beraberlikte &#8220;Birimiz hepimizdir&#8221; görüşü hâkimdir ve tam bir vahdet-i ruhiye söz konusudur. Bu vahdet-i ruhiye ile insan, dertlerinin çaresini bulur, hüzünlerini ve sevinçlerini paylaşır, ilim ve irfanını artırır. Zikir, fikir, tefekkür güzel sohbetlerin önemli bir derinliğidir. İşte Ahmet ve arkadaşları bu meselenin şuurunda olarak haftada bir gün bir araya geliyorlar ve sohbet ediyor, Allah&#8217;ı tesbih ediyorlardı.

O gün yine sohbet akşamıydı. Ahmet, arkadaşlarıyla beraber sohbet ediyordu. O gün aralarına yeni gelen bir arkadaş daha vardı. Bu kişinin niyeti aslında sohbet dinlemek değildi. Sadece arkadaşının ısrarlı ricasını kıramamıştı. İçinden,

- Bu akşam burada takılayım. Hem karnımı da doyurmuş olurum. Bir daha da buraya uğramam zaten, diyordu.

Sohbet devam ederken, mana âleminden bir grup melek de o eve gelmişti. Bu meleklerin vazifesi, Allah&#8217;ın adının anıldığı, O&#8217;nun sevgisinin ve rızasının işlendiği meclisleri ziyaret edip oradaki kimseleri Allah&#8217;a bildirmekti. Melekler sohbeti dinledikten sonra göğe yükselip Allah&#8217;a şöyle dediler:

- Ya Rabbi! Ahmet kulun ve arkadaşlarının yanından geliyoruz. Onlar bu akşam Seni zikrettiler, verdiğin nimetlerden dolayı Sana şükrettiler, imanlarını artırdılar, Senin rızanı talep ettiler.

Bundan sonra Cenab-ı Hak ile melekler arasında şu diyalog yaşandı:

- Onlar beni görmüşler mi ki, beni bu şekilde övüyorlar?

- Hayır, Seni görmediler ya Rabbi!

- Ya beni görselerdi, ne yaparlardı?

- O zaman Sana daha çok ibadet ederler, Seni daha çok yüceltip anarlardı.

- Peki onlar, benden ne istiyorlar?

- Senden cennetini istiyorlar.

- Cenneti görmüşler mi?

- Hayır ya Rabbi, cenneti görmediler.

- Ya görselerdi, ne yaparlardı?

- Cenneti görselerdi, onu daha çok isterler ve cenneti kazanmak için daha fazla çalışırlardı.

- Onlar neden korkuyorlar?

- Cehenneme girmekten korkuyorlar.

- Cehennemi görmüşler mi?

- Hayır, ya Rabbi, görmediler.

- Ya cehennemi görselerdi, ne yaparlardı?

- O zaman ondan daha fazla korkarlar ve oraya girmemek için daha dikkatli yaşarlardı.

- Siz şahit olun, Ben bu kullarımın hepsini affettim. Onları cennetime kabul edeceğim. Onlar cehennem ateşinden uzak olacaklardır.

Bu sıra bir melek şunları söyledi:

- Ya Rabbi! Yalnız içlerinden birisinin niyeti Seni övmek değildi. O kimse, oraya sohbeti dinlemek için gelmedi. Niyeti başkaydı.

Bunun üzerine Cenab-ı Hak, şöyle buyurdu:

- Ben onu da affettim. Onlar öyle güzel bir topluluktur ki, onlarla beraber olanlar cehennemlik olmazlar. Onların yüzü suyu hürmetine o kişiyi de affettim. (Buhari, 6045; Müslim, 2689)

HİKAYEDEN ÇIKARILACAK DERSLER

1. Hepimizin ekmek ve su kadar sohbete ihtiyacımız vardır. Bir araya gelip his teatisinde, duygu alışverişinde bulunmaya şiddetle muhtacız. Ahir zamanın dehşetli fitneleri, şeytanın profesyonelce hazırladığı oyun ve handikapları, nefsin irade tanımaz taşkınlıkları ve desiseleri arasında boğulan bizlerin, bir nefes almaya, manevi rahata, dertleşme ve halleşmeye ihtiyacı var. O yüzden sohbet meclislerine devam etmeliyiz. Şunu unutmayalım ki, Rabb&#8217;imiz bu meclisten, oraya gelenlerden razı olmakta ve onların yüzü suyu hürmetine böylesi kimselerin arasında bulunanları da affetmektedir.

2. Mana büyüklerinden Ebu&#8217;l-Leys Semerkandi şöyle der:

Bir kimse alim yanında oturup da ilimden bir şey elde edememiş olsa bile o kimseye yedi kazanç vardır. Eğer ilim öğrenirse onun fazileti de daha başkadır:

İlim öğrenmeye talip olan kimsenin nail olacağı fazilete nail olur.

Sohbet meclisinde bulunduğu müddetçe nefsini masiyetten hapsetmiş olur.

Rahmet-i İlahiye sohbet meclisine nazil olduğu için o da hissesini alır.

Sohbetten istifade etmek için evinden çıktığı vakitte üzerine Rahmet-i İlahiye nazil olur.

Orada dinlemesine de ibadet ü taat sevabı yazılır.

Eğer dinler de anlayamaz sonra da kalbinde bir ızdırap hasıl olursa, affa mazhar olur.

İnsanların ikramına nail olur ve kalbi ilme meyil ve muhabbet eder.

Sayı: 205
Bölüm: İbadet


ALİ DEMİREL
Zaman - Ailem
10.11.2006
Ekleme Tarihi: 12.11.2006 - 18:11
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: nazar dan nasil korunulur şifasi varmidir
lil su an offline lil  
nazar dan nasil korunulur şifasi varmidir
34 Mesaj -
size iki sorum olacak hocam

nazardan nasil korunulur

ikinci sorumda

nazar deyen kimse nasil iyilesir


bana nazar cok deydi bunu bizzat kendim hissettim
hatta soylenilene göre doktara gittigimde annemin soyledigine göre bir karga yarim curuk elma mi ne atmis hastanenin orda sanirim arabanin yanina dustu elma .ben bunu nazar olarak yorumladim.


karga ve cürümüş elma nedir bu hocam
bana belki günlerce deil aylarca nazar deydi.2 ay filan surmustur

yanimda oturan bir kız nedeyse dudaklarini ısırmaktan dudaklari kopacakti

dua okumama ragmen nazar deydi
dusununce onada bir yorum getirdim
ben dua okuyunca nazardan korunacagima inanmadim
duaya inanmassam dua islemez diye dusundum
ve inanmaya calistim


Bu mesaj 4 kez ve en son lil tarafından 07.08.2006 - 20:18 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 07.08.2006 - 20:12
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: sabır nedir yenilir mi icilir mi
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
yazdiklarim komik gelebilir size ama
içimi dökmek istedim
Ekleme Tarihi: 07.08.2006 - 20:05
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: sabır nedir yenilir mi icilir mi
lil su an offline lil  
sabır nedir yenilir mi icilir mi
34 Mesaj -
ben sabretmeyi denedim kuran okudum arapcasiyla olmadi

defalarca la ilahe illallah dedim olmadi

kur an in turkcesini okudum internette yine sabredemedim
(kitaptan okuyunca turkcesini sabredebilirim belki kitaplarimada babam el koydu )

belki güleceksiniz ama ben evliya olmayi denedim
sabahtan aksama geceden gündüze kadar dua okumayi dusundum

ama bir turlu sabredemiyorum
la ilahe illahlah deyince yuzume nur iniyor ama devami gelmiyor

sizden ricam ALLAH tan benim icin sabir dileyin

dun ALLAH icin film izlemeyecem dedim(film gibi seyler beni oyaliyor la ilahe illalah demeyi unutturuyor) ve bayaği sabir konusunda yol aldim .2 keredir güzel bir uyku cektim . dualarin faziletimidir bilemem


sizden tekrar rica ediyorum sabir dileyin ALLAH tan benim icin
sizin benim icin sabir dilemeniz benim icin cok buyuk bir duadir


Bu mesaj 3 kez ve en son lil tarafından 07.08.2006 - 20:01 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 07.08.2006 - 19:55
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: evliya olmak yada olamak
lil su an offline lil  
evliya olmak yada olmamak
34 Mesaj -
evliya olmak icin kacinci kademede olmak lazim

yada
kademe diye bir sey var mi

mesela 22 . kademede seytan bedenden ayrilir


Bu mesaj 1 kez ve en son lil tarafından 16.07.2006 - 21:32 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 16.07.2006 - 21:32
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TAMAM O ZAMAN SORAYIM
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
önemli olan bilmek deildi ki

önemli olan yarismakti


önemli olan kafayi calistirmak
bilemesende zekan pratik yapacak
Ekleme Tarihi: 14.07.2006 - 15:59
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: bir bilmecem var
lil su an offline lil  
34 Mesaj -
sor dostum bazen beklenmedik kisiler beklenmedik bilmeceler cözebilir
Ekleme Tarihi: 14.07.2006 - 15:57
lil üyenin diğer mesajları lil`in Profili lil Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 474 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mrvtt (34), incim (55), kalbiselim (53), asimm (43), hisam (48), aciz önder (38), caramed (51), sevim (59), hasan kemal (54), aygo (43), akdemir (49), zeynep63 (18), adem dikici (58), semasalman (37), yusuf2023 (43), hallo42 (33), aymet (46), irfan55 (49), bayercana (35), Sabri-81 (43), selam2000 (51), Dadas69 (55), celebirisin (40), Musab49 (50), genciz (56), erkamartuk (38), yalniz gul (58), dertli007_46 (36), kafka001 (52), egemen07 (44), Tekin (51), milasi (68), porselen43 (55), semasalman87 (37), dtkyusuf (49), sertel (51)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53068 saniyede açıldı