hydroxychloroquine kaletra budesonide dexamethasone stromectol prograf propecia proscar protonix protopic provas comp provas maxx provas provera pyridium ranimed ranisifar rebetol red viagra regepar reglan remeron reminyl renagel renova requip resochine retin a retrovir revatio revia rheumatrex rhinocort rhinovent risperdal rivodarone robaxin rocaltrol rogaine rudopram rulid rulide salazopyrin saroten selecim septicol
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

82 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (5): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: MÜCADELEMİZDE BACILARIMIZ
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
arkadaş, sözlerinin bir kısmı hak bir kısmı batıl bu yüzden neyi savunduğunu anlayamıyorum. Eğer kastın geleneksel islami anlayıştan uzak, islamın özünü anlatmaya çalışıyorsan bunda hem fikiriz. Ama islamı başka ijeolojilere katıp sentez yapmayı düşünüyorsanız, iyi bilinki siz islamı anlamamış yada nefsinizin istediği bir islamı arzuluyorsunuz?
Şahsen ben, geleneksel islami anlayışın karşısındayım. Molların hakimiyetini değil, islamın hakimiyetini istiyorum. İslamın ilk geldiği yıllardaki gibi. Yani her insanın Allah katında eşit olduğu üstünlüğün sadece takva ile olduğu bir düzen, sınıfsal farklılıkların tamamen kalktığı bir sistem istiyorum. Bu isteklerde islamın özündedir.Şeriatin ta kendisidir.Şeriat Allah'ın insanlar için çizdiği sınırlardır. Bu sınırlar içinde tekamüllerin olması gayet doğaldır ve olmalı. Sınırlar dahilinde tekamül olmazsa günün ihtiyaçlarına dolayısıyla cevap veremez.
Tesettür meselesinde olduğu gibi diğer meselelerde ifrat ve tefrit söz konusudur. Bir kesim tesettürü kendi nefsi istek ve arzularına göre yorumlarken başka bir kısım, aşırıya gidip işi zorlaştırıyorlar. Oysa tesettürün mantığı ortadadır.tesettürünmantığında Bir bayanın kendini teşhir etmemesi vardır.. İster bu elbisesiz, ister elbiseli teşhir olsun fark etmez.Tesettürün şekli, söz konusu mantık içinde yaşanan yörenin kılık kıyafetine uygun bir biçimde olmasında yine hiçbir beis yoktur. Filistinde öyle giyiniliyor yada iranda öyle giyiniliyor diye bizimde öyle giyinmemizi kimse isteyemez. dediğim gibi tesettürün mantıkına uygun olduğu takdirde her çeşir tesettüre bürünülebilinir.
Nizam meselesine gelince: İnsanı yaratan Allah insan fıtratına en uygun olan kural ve düzeni kitapları ve elçileri vasıtasıyla belirlemiştir. İslam Hz. Muhammed ile kemale ermiştir. Onun dışında yollar aramak boşa kürek sallamaktan ibarettir.Tüm bunlarla beraber, sınırlar dahilinde takamül etmek, her müslümanın görevidir. Yani kainatın kendisi için yartıldığı insan, takamül kanununa bağlı olduğunu unutmamalıdır. Kainatta herşey yenilenme halindedir. İşte kainatın efendisi olan insan bu yenilenmeye ayak uydurabilmelidir.Bunun içinde tekamül şarttır.
İnsan, iki boyutlu bir varlık olduğunu; bir yönüyle balçığa, diğer yönüyle ruha baktığını anladığı an, gerçek misyonunu gerçekleştirmiş olacaktır.

Ekleme Tarihi: 04.09.2007 - 18:07
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÖRTÜSÜZLÜKDE BİR KİMLİKDİR
faniiiia su an offline faniiiia  
RE: Söyleneni iyi anlamak gerekiyor.
138 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı kamerr

Fania kardeşim ben arap düşmanı değilim.
İslam tarihinide Osmanlı tarihinide benim diyenle oturup birebir tartışacak bilgi seviyesindeyim.
İyi ve doğruyu birbirinden ayırın buyuruyor Allah. Kötüyü sevmeyin iyiyi ve doğruyu sevin buyuruyor. Bunlar sence suçsa din gününde Allah'tan hesabını sorarsın kardeşim.

Sırf görüşlerimi anlayamadığın ve sana ters geldiği için muhalif yazmaman en güzel yol olurdu bence.
Söylediklerin ise benim yazdıklarımı anlamamış olmaktan ve çarpıtmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Birde, hak düşünüp hak yazıyorum. Allah'a and olsun bu böyle. Bilmeyen ve anlamayanın kusuru anlatana nasıl maledilebilir.
O nedenle ya anlayarak iyi okuyun cevap verin yada günah olan boş konuşmalar yapmayalım.
İlim ve bilgide eksik olduğunu anlamak bir erdemdir. Bunu bilmeyenler işi sonunda ya hakarete yada küfüre dahi vardırabilir.
Dikkatli olmak gerekiyor.
İslam bir anlamda tevazu dinidir.

Not: Yazdıklarımın hepsini iyi okuyun diye tavsiye ediyorum. Belki anlatmak istediğim o zaman daha iyi anlaşılır.

SELAMETLE...



Arkadaş, 1. si yazını baştan sona belki 3-4 defa okudum ama malesef neyi savunduğunu bir türlü anlayamadım. Araplara hakaret etmekten başka bir şey yazmış mısın? istersen yazdıklarını bir daha gözden geçir. 2. si sözlerin ortadadır, sözlerinde nasıl bir çarpıtma yaptım örneklersen daha iyi olur. 3. sü hamd olsun islamı tamamen bildiğimi iddiada etmiyorum. Okuduğum ve anlayabildiğim kadar biliyorum. Bunun aksini iddia eden herhangi bir cümlem olmadı.hak düşünür ve hak yazdığınızı söylemişsiniz. Benimde söylediklerimin hak olduğunu söylememde bir beis yok herhalde...herkes aklının-Kur'an ve Sünnet dairesinde- kabiliyetince hakkı bulmaya çalışır ve bulduğuna öylece inanır. 4. sü davanı anlatabildiğin kadar biliyorsun sözü üzerinde düşünmeni tavsiye ederim. son olarak şunu söyleyeyim: Hamd olsun bugüne kadar kişiye hakarette bulunmadım küüfür çıkmaz bu lisandan inş. zira sizin şahsınızla yada başkasının şahsıyla işim olmaz. Beni ilgilendiren düşüncelerdir.
Ekleme Tarihi: 04.09.2007 - 17:19
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÖRTÜSÜZLÜKDE BİR KİMLİKDİR
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
bende anlayabilsem derdi nedir?
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 18:07
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MÜCADELEMİZDE BACILARIMIZ
faniiiia su an offline faniiiia  
RE: İşin içine Cumhuriyeti yıkmak maksadı girince işler değişti.
138 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı kamerr

Başı açık kadınlarla başı kapalı kadınlar için din sömürüsü olmadığı yıllarda hiç bir sorun yoktu.

Ne zaman bu örtü dinci siyasetçiler tarafından şekilde değiştirip şeriat yaygaraları ile rejim düşmanlığı için kullanılmaya başlandı, işte o zaman fitnede başladı.

Siyaset alanında bu örtünün arkasına sığınıp sömürenlerin hepsinin Cumhuriyetin altını oymaktan başka hiç bir hedefleri yok.
Hatta bunun için haçlıların her dediğini yapmak gibi bir faciaya bile razı olarak yanlış işlerin altına imza atıyorlar.

Yani kısacası siyasete bulaştırılan İslam maalesef asıl kulvarının dışında Allah'ın gazabını davet etme işlevini dolu dizgin yerine getiriyor.
Yoksa kimin örtüsünden kime ne. Yarın Hak'kın divanında neyin emir neyin yalan olduğu şaşmaz olarak her yaratılana gösterilmeyecekmi ?

Selam ve saygılar....



Sayın kamer, yoksa sizde şu sözü söyleyenlerden misiniz? " efendim, bizim şeriatle ne işimiz var, biz müslümanız, şeriatın şerrinden Allah'a sığınırız..."
Senin ne kadar cahil olduğunu şimdi anladım. İslam siyasetin ta kendisidr. Bir devletin anayasasıdır. Sadece ibadet kitabı değildir. Git önce bunları öğren sonra yaz.
kimin örtüsünde kime ne öyle mi? Untan biraz utan! yani bu örtü düşmanları kinlerinden değilde, müslümanların hatalarından mı karşı çıkıyorlar? sen meseleye nerden bakıyorsun öyle?

Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 17:54
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÖRTÜSÜZLÜKDE BİR KİMLİKDİR
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
Arkadaş, sen ne anlatmaya çalışıyorsun? Arapların arap olmayanlara üstün olduğunu kim iddia ediyor?Neden arapları kötülüyorsun o kadar? Bahsettiğin cahaletler, tüm milletlerin cahili hayatlarında çeşitli şekilllerde olmuştur.
Kim Emevi ve Abbasileri Halife olarak kabullenmiştir. Yok öyle birşey...Halifet Hz.Ali 'den sonra saltanata dönüşmüştür. Peki sen osmanlıyı hilafet olarak görüyor musun?
Şimdi sana burda islam tarihi yazacak değilim; öyle gözüküyor ki islamı az çok biliyorsun.Ama anlayamadığım arapları neden o kadar kötülüyorsun? Yoksa burdan bir yerlere mi varmak istiyorsun? Varsa bir bakla dilinin dibinde bizde öğrenelim.Bildiğim kadarıyla islam dil, ırk ayırımı yapmaz, üstünlüğü takvaya bağlar.
Hakaret demişsin:
Alıntı
Böyle olsa arap topraklarının üzerine rahmet yağmazmıydı, haçlı pisliği yerine.

sözü söyleyen siz değil misiniz? Benim hakaretim belki sadece size olmuş. Ama sizin hakaretiniz bir topluma olmuş.Bilmem anlatabildim mi?
Şükürler olsun taassup sahibi değilim. kimsede bana senin gibi düşünmeyene hakaret et dememiştir.Bilakis tüm müslümanlar kardeştir, dusturuyla hareket etmem hususunda tavsiyeler yapılmıştır. İnş tavsiyene uyacağım. Güzel bir tavsiye sizinde uymanızı tavsiye ederim.
İslamda dil, ırk üstünlüğü yoktur. Sadece ve sadece Üstünlük takva iledir.

Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 17:44
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MUVVAHİD AİLEYİ KURMAK
faniiiia su an offline faniiiia  
RE:
138 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı VeRvO

Alıntı
Orijınalı faniiiia

Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah‘a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.’‘ (Ahzap 36) Vicdanlar bu ilkeyi özümlemiş, duygular bu ilkenin denetimine girmişti. Bu ilke şöyle özetlenebilir: Müslümanların ne öz varlıkları ve ne de davranışları kendilerine ait değildi. Hem öz varlıkları ve hem de ellerinde olan her şey yüce Allah'a ait idi. O dilediği gibi onları yönetir, kendileri için neyi isterse onu seçerdi. Onlar genel doğal yasalara göre işleyen şu koca evrenin bir parçası idiler. Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, onları bu evren ile birlikte hareket ettiriyordu. Koca evren senaryosu içindeki rollerini bölüştürüyor, evren sahnesindeki hareketlerini belirliyordu. Onlar bu sahnede oynayacakları rolü kendileri seçemezlerdi. Çünkü senaryonun tamamını bilmiyorlardı. Onlar canlarının istediği hareketi seçemezlerdi. Çünkü sevdikleri hareket, paylarına düşen rolle bağdaşmayabilirdi. Onlar ne senaryonun yazarları ve ne de sahnenin rejisörleri idi. Onlar sadece birer ücretli işçi idiler. Yaptıkları işe karşılık ücretlerini alacaklardı. Sonuç konusunda ne lehlerinde ve ne de aleyhlerinde bir rolleri yoktu.Böyle olunca özlerini gerçekten yüce Allah'a adamışlardı. Özlerini tümü ile adamışlardı. Öyle ki, benliklerinden kendilerine hiçbir şey kalmamıştı. O zaman evren bütünün yapısı ile uyuma girdi. Hareketleri evrenin genel dönüşü ile uyumluluk kazandı. Gezegenler ve yıldızlar nasıl yörüngelerinde dönüyorlarsa onlar da yörüngelerinde döner oldular. Hiçbiri yörüngesinden çıkmaya, evren bütünü ile uyumlu dönüşlerinin temposunu hızlandırmaya ya da yavaşlatmaya kalkışmıyordu.




Tağuti ve gayri islami düzenlerde belli bir yaşa gelmiş gençler askere alınıyor. İsteyerek veya istemeyerek askere giden bu gençler, kışlanın nizamiye kapısından girip teslim olduktan sonra, kılık kıyafetinde, yeme ve içmesinde, yatma ve kalkmasında, yani günlük tüm hareketlerinde belli bir düzene tabi olmak mecburiyetindedirler. Çünkü tağuti ve gayri islami ordunun, kendisine has kanun ve tüzükleri vardır.
Kışlaya girip teslim olan her vatandaş bu kanun ve tüzüklere uymak mecburiyetindedir. Uymayanlar için gerekli cezai müeyyide uygulanır. Askere gitmeden evvel veya askerlikten sonraki sivil hayatta, askeri kanun ve tüzükler vatandaşı pek ilgilendirmez. Ama asker olur olmaz bu kanun ve tüzüklere uyma zorunluluğu vardır. Asker olmadıkça, kimse kendisini bu kanunlara uymaya zorlamaz.Fakat asker olunca, ya uyar, veya uydurulur. Ben asker olurum, ama askeri kanun ve tüzüklere uymam, gönlümün ve keyfimin istediği gibi hareket ederim, kimse benim kılık ve kıyafetime, yeme ve içmeme, yatma ve kalkmama, yani hal ve hareketime karışamaz vs. diyebilir mi? Veya diyenler var mıdır? Kesinlikle hayır.





Tamamda bunula neyi kastediyorsunuz onu anlayamadım?
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 16:01
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÖRTÜSÜZLÜKDE BİR KİMLİKDİR
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
Baş açıklığı ve diğer günahlar kişiyi küfre koymaz yada bu kişiler İslam düşüncesinden uzaktırlar diye bir iddia olmaz. Belki pratik noktada nefsin ve şeytanın esareti altındadır denilebilir. Bir çok insan varki, islamın tüm ilkelerine samimice inanır ama onları hayatında pratize etmez. Tabiki sadece düşünce boyutunda inanması pratiğine bir şey yansıtmaması, onu kurtarır mı kurtarmaz mı? Bunu düşünmek lazım....
sayın kamerr misin nesin, sözlerinden fitne kokusu geliyor. Kullandığın ifadeler zihniyetini ele veriyor.Başına dağlar kadar haçlı pisliği yağmasın. Sözlerin hak-batıl içiçe: Evet gaye Allah'ın istediği şekilde örtünmektir.Bunu ifade ederken, neden birilerine saldırıyorsun? Güzelce ifade etsene...Araplar ihanet etmişlerde, Anadoluyu Evliya yatağına getirmişte...sen yoksa anadolu sultanlarını, saltanat sahiplerini evliyalar mı sanıyorsun? Belki sen kendinide evliya sanıyorsundur kim bilir?

Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 15:54
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MÜSLÜMANLIĞI SEÇENLER
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
İslam daveti, (ilkin) zaman, insanlığın içinde bulunduğu duruma karşı fıtrattan başka bir dayanak bulamadığı halde - islam gibi bütün insanlara gönderilen bir din olmayan, islam öncesinde belirli milletlere gönderilen dinlerin bıraktıkları küçük etkileri unutmamak gerekir - bu gün, fıtratın saklı güçleri yanında, bu ilahi nizamın ilk yayılışının bütün insanlığın hayatında bıraktığı derin izlerle insanlığın Allah’tan uzaklaştıkça düştüğü uçurumun acıları ve bu uçurumun içinde geçirdiği buhranlar gibi hayatın denemeleri ve sonuçlarıyla karşılaşacaklardır.İslam insanlığı düşünce ve ilkelirine, değer ve ölçülerine, düzen ve hukukuna ilk çağrışında dayanağı olarak fıtrattan başka bir şey yoktu. İnsanlık ilk defa bunları inkar etmiş ve karşı çıkmıştı. Çünkü İslamın sunduğu bu yeni ilkeler insanlığa tamamen yabancı göründü. İnsanlığın içinde bulunduğu uçurumla bu üstün insani ilkeler arasında korkunç bir uzaklık vardı.Bu düşünce ve ilkeler, değer ve ölçüler, düzen ve hukuk bir grup insanın hayatında - tam olarak - bir süre yerleşmişti. İslam dünyasında da - çeşili düzeylerde - uzun süre yaşamış, sonra bin üçyüz küsür yıldan beri insanlık hayatında bunları uzun süre yaşamamış, uygulamamış, ve denememişse bile, en azından araştırmış, düşünmüş ve kısa bir süre etkilerini gözlemiştir. Bu nedenlerle, bunlar ilk geldikleri gün olduğu gibi insanlığın hayatına yabancı, insanlığın duyğularında ve yaşayışında benimenmez değildirler. Gerçekten insanlığın, islamın getirdiği bu nimetleri o eşsiz dönemlerde - yeni çağda da - gerçekleştirmeye kalkmış, ama ruhların, özlerin kavrayamamış ve gerçek özleriyle uygulayamamıştır. Şu ana kadar insanlığın, ilk müslüman toplumun ulaştığı düzeye göz diktiği ve bu yolda ilerlemeye çalştığı da bir gerçektir
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 15:29
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MUVVAHİD AİLEYİ KURMAK
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah‘a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.’‘ (Ahzap 36) Vicdanlar bu ilkeyi özümlemiş, duygular bu ilkenin denetimine girmişti. Bu ilke şöyle özetlenebilir: Müslümanların ne öz varlıkları ve ne de davranışları kendilerine ait değildi. Hem öz varlıkları ve hem de ellerinde olan her şey yüce Allah'a ait idi. O dilediği gibi onları yönetir, kendileri için neyi isterse onu seçerdi. Onlar genel doğal yasalara göre işleyen şu koca evrenin bir parçası idiler. Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, onları bu evren ile birlikte hareket ettiriyordu. Koca evren senaryosu içindeki rollerini bölüştürüyor, evren sahnesindeki hareketlerini belirliyordu. Onlar bu sahnede oynayacakları rolü kendileri seçemezlerdi. Çünkü senaryonun tamamını bilmiyorlardı. Onlar canlarının istediği hareketi seçemezlerdi. Çünkü sevdikleri hareket, paylarına düşen rolle bağdaşmayabilirdi. Onlar ne senaryonun yazarları ve ne de sahnenin rejisörleri idi. Onlar sadece birer ücretli işçi idiler. Yaptıkları işe karşılık ücretlerini alacaklardı. Sonuç konusunda ne lehlerinde ve ne de aleyhlerinde bir rolleri yoktu.Böyle olunca özlerini gerçekten yüce Allah'a adamışlardı. Özlerini tümü ile adamışlardı. Öyle ki, benliklerinden kendilerine hiçbir şey kalmamıştı. O zaman evren bütünün yapısı ile uyuma girdi. Hareketleri evrenin genel dönüşü ile uyumluluk kazandı. Gezegenler ve yıldızlar nasıl yörüngelerinde dönüyorlarsa onlar da yörüngelerinde döner oldular. Hiçbiri yörüngesinden çıkmaya, evren bütünü ile uyumlu dönüşlerinin temposunu hızlandırmaya ya da yavaşlatmaya kalkışmıyordu.
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 15:16
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: OY İSTEME , OY VERME , SEÇİMLER VE RABBANİ TAVIR....
faniiiia su an offline faniiiia  
her hakikat yeri ve zamanı geldimi söylenmeli (önemli)
138 Mesaj -
muhammed yuşa kardeşim, her hakikat yeri ve zamanı geldimi söylenmeli. böylece daha etkili olur. bilmem anlatabiliyor muyum? akşam namazı farzdır ancak ikindi vaktinde kılınmaz.
Ekleme Tarihi: 02.06.2007 - 15:56
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Dinden Kopuş
faniiiia su an offline faniiiia  
Dinden Kopuş
138 Mesaj -
Çağımızda Allah'ı birleyip O'na teslim olduklarını iddia eden kimselerde şirkin değişik tür ve renklerini görüyoruz.

Şirk basamaklarından oluşan bir görünüm var önümüzde.

Bugünkü insanlar, "millet", "vatan", "halk" v.s. isimler altında değişik ilahlar türetmişlerdir.

Yaratıkların işinde Allah'a ortak koşulan birer ilah haline getirilen bu modern putların eski cahiliyyenin tapındığı putlardan tek farkı, mücessem olmayışlarıdır. Çünkü bu putlara da adaklar adanıp oğullar kurban edilmektedir.
Tıpkı eski çağ cahiliyyesinde olduğu gibi...

Yaygın bir gelenek olarak mabetlerde ilahlarına oğullar adayan eski cahiliyye gibi...

Aslında tüm insanlar Allah'ı rab olarak tanımaktadır. Tanımakta ama, bu düzmece ilahların emir ve arzularını tam bir kutsallıkla benimseyip Allah'ın emir ve kanunlarını hiç dinlemeden bir kenara atanlar da aynı insanlardır. Hem de Allah'ın emir ve kanunlarına muhalefet pahasına...

Eğer modern cahiliyyenin tapındığı bu putlara ilah denilmezse, ilahlar daha nasıl olacak?

Şirk, daha nasıl olacak, ortakların çocuklardaki payı daha nasıl olacak?

"Allah, onların ortak koştuklarından elbette ki münezzehtir." (el-A'raf: 190)

Klasik cahiliyye, hiç kuşkusuz Allah'a karşı daha edepliydi. Çünkü o zamanın insanları, kurbanlıklarını, çocuklarını ve ürünlerini Allah'a daha da yakın olabilmek için ilahlarına sunuyorlardı. Yani çocuk, ürün ve hayvanlarından bu amaçla putlarına pay ayırıp şirke düşüyorlardı.

Görülüyor ki klasik cahiliyede en büyük olan gene Allah idi. Modern cahiliye ise diğer ilahları Allah'tan üstün tutmaktadır. Çünkü bu ilahların emirlerini kutsal bilip Allah'ın emirlerini de bir kenara bırakmaktadır.

Eğer biz putperestliği sadece ilkel tipteki heykel ve klasik putlardan, insanların bunlara karşı sürdürdüğü alamet türü ibadetlerden ve Allah katında onları şefaatçi tanımaktan ibaret görürsek, kendi kendimizi aldatmış oluruz.

Aslında değişen tek şey, putperestlik ve putların şeklidir. Çünkü modern putperestlikte de alamet türü tapınmalar vardır. Tek fark bunlara yeni isimler takılmasıdır. Şirkin özellik ve gerçek niteliği ise, değişen şekil ve tapınmaların gerisinde varlığını sürdürmektedir.

Bununla aldanmamak ve gerçeklerden sapmamak zorundayız. Yüce Allah, iffet, saygınlığı ve fazileti emrediyor. "Vatan" veya "üretim" ilahları ise, kadının açılıp saçılmasını, insanları eğlendirmesini - Budist Japonya'daki gibi - otellerde konuksever bir gayşa olarak çalışmasını emrediyor. Bu durumda emirlerine uyulan ilah kim?

Yüce Allah mı, yoksa bu düzmece ilahlar mı?

Yüce Allah, insanları birleştiren bağın "akide" olmasını emrediyor. "Millet" veya "vatan" ilahları ise, akidenin toplumsal bağ olmaktan çıkarılıp onun yerine yurttaşlığın veya milliyetçiliğin temel olmasını emrediyor. Evet emirlerine uyulan ilah kim?

Yüce Allah mı?

Yoksa düzmece ilahlar mı?

Yüce Allah, kendi kanunlarının egemen olmasını istiyor. Ama herhangi bir kul veya halktan bir grup, buna "Hayır!" diyor. Kanun koyan kullar ve egemen olan da kendi icat ettikleri kanunlar ise, emirlerine uyulan kim?

Yüce Allah mı?

Yoksa düzmece ilahlar mı?

Hiç kuşkusuz bunlar, günümüzde tüm dünyada bulunan, şaşkın insanlığın iyice bildiği örneklerdir. Günümüzde egemen olan putperestliği, ilkel ve gözle görünen putların yerini alan kutsal putları olanca gerçeğiyle ortaya koyan örnekler Gerçek niteliği hiç değişmeyen şirk ve putperestliğin değişen şekillerine aldanmamak zorundayız.

İnsan aklı - eğer kendisiyle pratik hayatın arasına engel konulmazsa - bu cahiliyeye kesinlikle rıza ve kabul göstermez. Ama şehvetler, keyfi arzular, azgınlık ve aldatmacalar bu insanı, bindörtyüz sene sonra saptırıp tekrar cahiliyeye; ama modern bir cahiliyeye döndermiştir. Aciz yaratıklar olup hiç bir şey yaratamayan ve ne yandaşlarına ne de kendi kendilerine hiçbir yardımları dokunamayan (modern putları) Allah'a ortak koşmalarının nedeni budur.

"Onlar, birer yaratık olup da hiç bir şey yaratamayan, onlara da, kendi kendilerine de hiç bir yardım yapamayan (putları) şirk koşarlar ha!?" (el-A'raf: 191-192)


Hiç kuşkusuz bu insanlık, tekrar Kur'an'a muhatab olmaya muhtaçtır. Tıpkı dün muhtaç olduğu gibi...

Kendisini cahiliyeden kurtarıp İslâm'a götürecek, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, akıl ve kalbini bu modern putlardan; bu içine düştüğü yeni bataktan kurtaracak bir rehbere...

Tıpkı bu dinin kendisini ilk kez kurtardığı gibi...

Yüreklerin tevhid gerçeğine inanmasının yolu budur.

Bu dünya üzerinde bilerek yaşamanın yolu budur.

Çünkü gözünü ufuktaki biricik yıldızdan ayırmayanın yolunu şaşırması mümkün değildir.

Gücü, hayatı ve rızkı kimin verdiğini, yarar veya zararın kimden gelebileceğini, alma ve verme yetkisine kimin sahip olduğunu bilen bir insan, bu kaynaktan başkasına yönelmeyecektir.

Hayat yasalarını sadece bu kaynaktan alan, bu kaynağın kopmaz ipinden başkasına sarılmayan, onun gösterdiği hedeften gözünü ayırmadan yürüyen, bununla huzur duyan, sadece bir tek efendiye hizmet eden ve bu efendisini razı edecek işler yapıp, kızacağı bir iş yapmaktan sakınan bir insanın yetenek ve gücü, bir noktada odaklaşacaktır.

Olanca güç ve yeteneklerini ortaya koyarak üretecektir. Çünkü ayakları yere sağlam basan bu insan, gözü göklerde, bir tek ilahtan emir beklemektedir:

"Allah, örnek olarak, çekişip duran ortakların elindeki köleyle, sadece bir kişiye ait olan köleyi veriyor. Bu ikisinin durumu aynı olur mu hiç? Allah'a hamd olsun; ama onların çoğu (gene de durumlarını) bilmiyorlar." (ez-Zumer: 29)
Burada Allah, müşrik ve muvvahid kimseleri, üzerinde birbiriyle çekişilen, arada kalan, her birinden ayrı emir ve görevler alan, şaşkınlığa düşüp yol bilmez yordam tanımaz hale gelen, yetenek ve gücü zedelenen, çelişik ve çekişmeli arzuları bir türlü razı edilemeyen efendilerin elindeki köleyle bir tek efendinin emrindeki, görevini ve kendisinden isteneni bilen, apaçık ve belirli bir yolda rahatça hareket edebilen köle örneğiyle tanıtmaktadır.

Ekleme Tarihi: 01.06.2007 - 16:34
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yoldaki Denge
faniiiia su an offline faniiiia  
Yoldaki Denge
138 Mesaj -
"Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdikten sonra ne mü'min bir erkeğin, ne de mü'min bir kadının kendi işlerinde başka bir şeyi tercih etmesi mümkün değildir. Kim Allah ve Resulüne isyan ederse o, kesinlikle apaçık bir şekilde sapmıştır." (el-Ahzab: 36)

Bu hayati dayanağın anlamı -özetle- şudur:

Mü'minlerin nefisleri konusunda hiç bir yetkileri yoktur. İşleri konusunda bir tercih hakları da yoktur. Çünkü hem kendileri, hem de tüm varlıkları Allah'a aittir. Kendilerini dilediği yöne yönelten O'dur. O, mü'minler için dilediğini seçer.
Sonra mü'minler, evrensel kanun doğrultusunda seyreden varlık aleminin bir parçasından başka nedir ki?

Bu varlık aleminin yaratıcısı ve müdebbiridir her şeye hareket veren, insanları da evrensel varlıkla beraber yönlendiren; Varlığın büyük senaryosunda rolleri dağıtan O'dur. Varlığın büyük sahnesinde herkesin hareketini belirleyen de O'dur. Bu alandaki rollerini, bizzat seçme hakları bile yoktur. Çünkü onların hiç biri senaryoyu tam olarak bilmiyor. Hatta insanların hoşa gidebilecek hareketleri seçme hakları bile yoktur. Çünkü onların hoşuna gidecek hareket, kendilerine ayrılmış rolle bağdaşmayabilir. Ayrıca senaryo ve sahnenin sahipleri de kendileri değildir. Onlar sadece takdir edileni yapmakla görevli olanlardır.

Yani netice itibarıyla ne leh, ne de aleyhlerindeki bir durum söz konusudur. Bunu bilen mü'minler bu durumlarıyla Allah'a teslim olmuşlardır. Şahıslarına bir şey bırakmayan bir teslimiyettir bu. Kişilikleriyle evrensel fıtrat arasında ve hareketleriyle evrensel rolleri arasında uyum sağlanması, bu teslimiyetin bir sonucudur. Çünkü böylece onlar, kendilerine ayrılan yörüngede seyretmiş oluyorlar. Aynen diğer gezegen ve yıldızların kendi yörüngelerindeki seyirleri gibi.

Yörüngeden ayrılmaya çalışmak yok.

Evrensel varlıkla uyumu bozmamak için hızlanmak veya yavaşlamak da yok.

Öyle ki nefisler, İlahi kaderin getireceği her şeye razı olmuştur. Çünkü onlar, Allah'a bağlanmış bilinçaltı yetenekleriyle anlamışlardır ki; her şeyi, herkesi, her olayı ve her durumu yönetip yönlendiren, Allah'ın kaderidir. Kendilerini, kavrayıcı, rahatlatıcı, güven ve huzur verici bir bilgiyle İlahî kaderi karşılamaya hazırlamış kimselerdir bunlar. Eğitile eğitile başa gelen İlahî kaderi garipsemez ve bundan endişe duyup acılara gömülmez bir hale gelmiştir bu kimseler. Ayrı bir tavsiye ve sabır gerektiren söz konusu endişe, ve acıları aşmıştır bu kimseler.

Çünkü onlar, Allah'ın kaderini, duygu ve ruhuna yabancı olmayan bir işi bekleyip gözetleyen arif kimseler edasıyla karşılamaya hazırlanmışlardır. Gafil avlanmadan, irkilmeden ve garipsemeden...

Bundan dolayı kendilerinin bitirmek istediği bir konuda hükmetmek için yörüngenin devrini hızlandırmaya çalışmazlar. Hemen giderilmesini istedikleri bir ihtiyaçları var diye olayları yavaşlatmayı düşünmezler. Çünkü söz konusu olan davalarının zafer ve hükümranlığı bile olsa bu yollara başvurmazlar. Onlar sadece yollarında yürürler. İlahi kaderin getirdiği sonuç ne olursa olsun yollarında yürürler.

Rıza göstermiş ve rahatlamış olarak..

Canlarını feda ederek..

Mal ve emeklerini ortaya koyarak..

Daralmadan ve acele etmeden...

Minnet edip gururlanmadan..

Ahlar çekip üzüntüye kapılmadan..

Yani adımlarını yönlendirip hareketlerini yöneten İlahi kudrete mutlak bir teslimiyetle.. Kendilerini yöneten kudrete tam bir güven duyarak..

Emniyet, huzur ve inançla. Bunun yanında, kolaylık ve sadelikle yola devam ederek..

Ve tüm bunların yanında güç yetirildiği kadar çalışmak, elde mevcut tüm serveti harcamak, zaman ve emek kaybına izin vermemek, başvurulmadık çare ve vesile bırakmamak...

Ama güç yetirilmez işleri yüklenmemek, insanlıklarından ve insani özelliklerinden soyutlanmaya çalışmamak, yani insani yapıyı güç ve za'af noktalarıyla korumak...

Ayrıca yürekten benimsenmeyen samimiyetsiz duygu ve yetenekleri ortaya atmamak, yapılmayan bir şeyle övünmekten hoşlanmamak ve yapılandan fazlasını konuşmamak..

İşte denge budur. Hem Allah'ın kaderine mutlak bir teslimiyet, hem de olanca gücü ortaya koyarak çalışıp çabalamak..

Hem Allah'ın kaderine teslimiyet, hem de gönül huzuruyla karşı koymak (batıla)..

Yani teslimiyet ve çabayı dengelemek..

İşte ilk İslam cemaatinin hayat ve karakterine damgasını vuran işaret, bu dengeydi. Dağların yüklenemediği büyük akide emanetini taşımaya onları ehil kılan işaret buydu. Bu temel ve vazgeçilmez nitelikteki hayati dayanağın ruhun derinliklerine yerleşmiş olmasıydı ilk İslâm cemaatini başarıya götüren. Bu cemaatin kendi hayatında ve o zamanki insan toplumunun hayatında böylesine harikalar gerçekleştirmesini sağlayan dayanak buydu. Adım ve hareketlerinin evrensel varlıkla uyumunu sağlayan dayanak buydu. Zamanın akışına ayak uydurmasını sağlayan dayanak buydu. Evrensel yasalarla çatışmadan ve çelişmeden. Yani bu çelişme ve çatışma sonucu yavaşlama ve gecikmelere mey dan vermeden..

Zaten bunca emeği mübarek kılan da buydu. Çünkü bu, çok kısa denilebilecek bir zamanda verimli, bol ve tatlı meyveler veren bir çalışmaydı. Nefislerini öylesine değiştirmişlerdi ki bu insanlar, kendi hareketleriyle evrensel hareket arasında hiç bir tezat kalmamıştı. Kainatın tümünü yönlendiren Allah'ın kaderine uygun bir uyum içinde yaşıyorlardı.

Eğer bir kalb tam anlamıyla ilahî hidayeti benimsememişse, emeklerin tam olarak meyve vermesine imkan yoktur. Kişinin hareketiyle kainatın devri arasında uyum sağlanıp Allah'ın evrensel kaderi gönül huzuruyla benimsenmemişse meyve beklemeye imkan yoktur. Çünkü varlık aleminde İlahi takdirin doğrultusunu izlemeyen hiç bir şey yoktur.
Yüce Allah'ın aşağıdaki buyruğuyla belirlediği de budur:

"Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdikten sava ne mü'min bir erkeğin, ne de mü'min bir kadının kendi işlerinde başka bir şey tercih etmesi mümkün değildir."

İslam metodunun vazgeçilmez nitelikteki temel prensibi budur.

Ekleme Tarihi: 01.06.2007 - 16:25
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İnsanın Oluşumundaki Temel özellik Tevhittir
faniiiia su an offline faniiiia  
İnsanın Oluşumundaki Temel özellik Tevhittir
138 Mesaj -
Yüce Allah, tevhid konusunu yeni, fakat derin bir açıdan sunmaktadır. Onu insanı yarattığı ve onunla ruhlarında ve bedenlerinde henüz babalarının sülbündeyken misak aldığı fıtrat açısından sunmaktadır.

Bir olan Allah'ın rububiyetini kabul etmek, yüce yaratıcının bu varlığa yerleştirdiği ve onunla kendisine şahit kıldığı insan fıtratının bir özelliğidir. Gelen risaletlerse, ilk fıtratlarından uzaklaşan sakındırmaya muhtaç olanlara uyarıda bulunmak ve yeniden hatırlatmak yöneliktirler.

Tevhid, onlara hatırlatmada bulunan ve onları sakındıran resuller gönderilmemiş olsa bile insanlar ile Yüce Allah arasındaki bir antlaşmadır. O'nun rahmeti, insanları, bozulabilen fıtratları ve sapıtabilen akıllarıyla baş-başa bırakmamak ve insanların Allah'a karşı hüccetleri bulunmaması için müjdeci ve uyarıcı resuller göndermek şeklinde tecelli etmiştir.

"Hani Rabbin Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp onları nefislerine şahit tutarak: "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" demişti de onlar: "Evet" demişlerdi, biz şahidiz". Bu, kıyamet günü "bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindir." (A'raf-172)

Yüce Allah, fıtrat ve akide konusunu eşsiz bir sahne halinde sunuyor. Gözle görülen alemde meydana çıkmadan önce ademoğlunun sülbündeki ve uzak gayb perdeleri arkasındaki sahne...

Yüce Rab ve yaratıcı, önünde toplamış onlara şöyle soruyor.

"Ben, sizin yüce Rabbiniz değil miyim?"

Onlara Rububiyeti tanıtıyor ve kulluğun niteliğini belirtiyor. Yüce yaratıcının kabzasında oldukları bir sırada onları birliğine şahit tutuyor.

Bu, harikulade, göz kamaştırın ve etkin bir canlandırmadır. Kelimelerle ifade edilmeyecek kadar büyüktür. Bu sahne insan hayalinin uzanamayacağı kadar olağanüstü ve eşsizdir. Yüce Allah sayısız hücreyi toplamış ve elinde tutmuştur, onlara akıllılara özgü hitap şekliyle hitap etmektedir. Çünkü Yüce Yaratıcı bu özellikleri onlara bahsetmiştir. Onlar da akıllara özgü üslupla cevap vermekte...

Ve, onları buna şahit tutarak daha babalarının sulbünde iken söz almaktadır. Evet bu sahne gerçekten göz kamaştırıcıdır.

İnsan bünyesi bu parlak, olağanüstü ve eşsiz sahne karşısında derinden titremektedir, içinde zerrelerin yüzdüğü her hücresi canlı, her hücrede gizli bir yeteneği ve her hücrede sıfatları tamam bir insanı somutlaştıran sahne..

Kulak, bir hareketin bilinmez varlığın vicdanında gizli bir görüntünün ortaya çıkmasının beklentisi içindedir adeta. Henüz bilinen varlıklar alemine çıkmadan insandan alınan söz ve misakı canlandırmaktadır bu sahne..

İbni cerir ve diğerleri İbni Abbas'tan şöyle rivayet etmektedirler.

"Rabbin Ademin sırtını meshetti. Kıyamete kadar yaratacağı zürriyetini çıkardı. Onlardan misaklarını aldı ve nefislerine şahit tutarak şöyle buyurdu:

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"... dediler ki: "Evet, sen bizim Rabbimizsin."

Fakat bu sahne nasıl gerçekleşmişti? Yüce Allah, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini nasıl çıkarmış ve onları kendi nefislerine nasıl şahit kılmıştır. Onlara:

"Ben sizin rabbiniz değil miyim?" hitabını nasıl yöneltmiş ve onlar, "Evet, sen bizim rabbimizsin" cevabını nasıl vermişlerdi?

Bu soru ve cevabın ne şekilde gerçekleştiğini bilmiyoruz. Çünkü! Yüce Allah'ın zatı gibi fiilleri de gaybın kapsamındadır. Beşer idraki Yüce Allah'ın zatını kavrayamadığı gibi fiillerini de kavrayamaz. Çünkü ayrıntıları kavramak bütünü kavramak demektir.

Allah (c.c):

"Semaya dumanken istiva etti."

"Sonra arşa istiva etti."

"Allah dilediğini mahveder, dilediğini bırakır."

"Gökleri sağına toplamıştır" gibi sahih nasslarla nakledilen ilahî fiilleri algılamaya kalkışmaksızın nakledikleri gibi kabullenmekten başka seçenek yoktur.

Çünkü dediğimiz gibi hiçbir şey Allah'a benzemez, zatı idrak edilmediği gibi fiillerinin niteliği de idrak edilemez. Kendisi hiçbir şeye benzemediğinden, fiilleri de hiçbir şeyin fiilline benzemez. Yaratılmışların fiillerini, idrak etmeye çalışıldığı gibi, Yüce Allah'ın fillerinin mahiyetini de idrak etmeye çalışmak, sapık bir çabadır. Onun mahiyeti yarattığı şeylerin mahiyetinden farklıdır. Bu yüzden fiilleri de yarattığı şeylerin fiillerinden farklı olacaktır. Dolayısıyla Allah'ın fiillerinin mahiyetini idrak etmeye çalışan bütün filozof ve kelamcılar cehalet ve sapıklık içinde büyük bir halt işlemişlerdir.

Bununla beraber bu nassın tefsirinde, Allah'ın, Ademoğullarından aldığı sözün fıtrat sözü olduğu açıklanmıştır. Onun biricik rububiyetini kabul edecek kabiliyette yaratmıştır onları ve doğrultusunda geliştikleri fıtratı o yerleştirmiştir oluşumlarının özüne.

Meğerki bir etkenle fıtratlarından uzaklaşmış olalar.

İbni Kesir tefsirinde şöyle der:

İlk ve son kuşak alimlerden bazılarının görüşüne göre, "Yüce Allah'ın onları şahit tutması onları tevhid fıtratı üzere yaratmasıdır." Fıtrat ve yaratıcısı arasında gerçekleşen misak insanın bünyesinde ve ilk andan itibaren canlı hücreye yerleştirilen fıtrattır. Bu misak bütün resuller ve risaletlerden daha öncedir. Bu misakta her hücrenin, tek irade sahibi, tek başına hükmeden ve tasarrufta bulunan tek kanunun koyucu Yüce Allah'ın biricik rububiyetini kabulleniş söz konusudur.

Fıtratın misakı ve şehadetinden sonra delil aramaya gerek yoktur. Herhangi birinin şöyle demesi de geçerli değildir:

"Tevhidi gösteren Allah'ın kitabından ve tevhide çağıran Allah'ın mesajından haberim yoktu"

Ya da:

"Ben bu varlığa geldiğimde atalarımı şirk koşar buldum, önümde de tevhide götürecek bir yol yoktu. Atalarım sapıtmışlardı, beni de saçtırdılar. Onlar sorumludur, ben değil." demesi de geçersizdir.

Ayetleri açıklamak ve resulleri göndermek, insanları tevhid fıtratına döndürmek, Allah'ın rahmetinin bir eseridir.

"Umulur ki, dönerler diye ayetleri böyle açıklarız." (A'raf-174)

Yaratıcısını tanıması ve O'na kullukla yönelmesi her canlının tabiatına yerleştirilen fıtratın özelliğidir. Şüphesiz bu karakterde Allah'a iman etmeye dair bir yöneliş vardır. Bununla beraber fıtrat Allah'a eşler koşmak suretiyle sapıtır ve bozulur. Bu karakterin bir özelliği de Allah'ın Adem'e tevdi ettiği yeryüzünde hilafet görevini kapsamasıdır.

"Yüzünü hanif olarak dine çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata. Allah'ın yaratmasında bir değişme olmaz. Bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum,30)

Şüphesiz bu din, hakka dayanmayan, bir ilimden doğmayan, ancak bir delil ve bağlayıcı olmaksızın şehvetlere tabi olan değişik heva ve heveslerden koruyan bir kalkandır.

Yüce Allah, ikisi de Allah'ın yarattığı varlık kanununa uygun tabiatları ve yönelişleri bakımından başkalarıyla uyum içinde olan bu din ile fıtratı, birbirine bağlıyor. Beşer kalbini yaratan Allah, ona hükmetmesi üzerinde tasarrufta bulunması, hastalıklardan sıhhate kavuşturması ve bozulmaktan kurtarması için ona bu dini indirmiştir.

Yarattıklarını en iyi bilen O'dur. O, latiftir, haberdardır. Fıtrat değişmediği gibi din de değişmez.

"Allah'ın yaratmasında değişiklik olmaz...."

Fıtrat bozulunca, onu beşerin ve varlığın fıtratıyla aynı kaynaktan olan bu dinden başkası düzeltemez.

Ekleme Tarihi: 01.06.2007 - 16:18
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: AKP nin Söyledikleri ve Yaptıkları
faniiiia su an offline faniiiia  
e'zu billahi ninessiyaseti
138 Mesaj -
insanı üzen şu ki temiz kalpli müslümanların dini duyguları sömürülerek sahte vaadler verilerek şerrin içine çekiliyor olmasıdır. bir kardeşimiz kalmış faziletten bahsediyor. aynı fazilet değil miydi 28 şubat sürecinde kendisinin ne olduğunu gösteren.detayları herkes çok iyibilir. icraatler ortada. üstad hazretleri bu hakikatleri aynel yakin gördüğünden " e'zu billahi ninessiyaseti( siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım)" demiş
Ekleme Tarihi: 29.05.2007 - 13:13
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GERÇEKTEN TÜRKİYE İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE AKP Mİ?
faniiiia su an offline faniiiia  
karaldan fazla karalcı kesilmeyelim
138 Mesaj -
yuşa kardeşim sadece kendi adına konuş oldu mu? vebali büyüktür öyle sözlerin.

tartışmayada luzüm yok az çok her kardeşimiz islamı biliyor ve hür iradesi var anlayabildiği hakikat dairesinde tercihini yapsın. zaten buralarda ne söylense boştur. Luzumsuz konuşmalar bazen insanı vartalara sürükleyebilir.baksanıza seçilecek olan onlar birinine söz yetiştirip kalp kıranlar bizler. kralcıdan fazla karalcı kesiliyoruz yani

Ekleme Tarihi: 26.05.2007 - 19:35
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GERÇEKTEN TÜRKİYE İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE AKP Mİ?
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
her yerde ve her zaman en büyük tehdit irticadır(!)

muhammed yusa kardeşim hangi cemaate mensupsunuz ki size izin vermiştelaşlı telaşlı telaşlı

Ekleme Tarihi: 26.05.2007 - 19:21
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Ben seni istiyorum!!!
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
Faniyim fani olanı istemem.Acizim aciz olanı istemem.
Ruhumu rahmana teslim eyledim gayri istemem.
İsterim fakat bir yarı baki isterim.
Zerreyim fakat bir şemsi sermet isterim.
Hiç ender hiçim fakat bu mevcudatı umumen isterim.
B.S.N
Ekleme Tarihi: 25.05.2007 - 16:18
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: RUMMAN ARZUSUYLA...
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
Alıntı
Toprağa bulanık cüzzamlı, fakat Hak dostu olan kişi cevap verir;
”Evet, yaralıyım, hastayım, perişanım ama bir kere daha ALLAH’a hamdolsun
Ki ,”Rumman ” arzusuyla da RAHMAN’ı terk etmiş değilim.”



ARO bazen bir aldanmayla binler aldanma gelebiliyor. Yani NAR(meyve) yerim derken NAR (ateş) yinilebiliyor.Yani nefsin bir arzusuna boyun eğmek diğer arzularınada boyun eymeye döşüşebiliyor.

Ekleme Tarihi: 25.05.2007 - 15:41
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TÜRBELERE GİTMEK DUA ETMEK ŞİRKMİDİR? YOKTAN HOCAM NURBAHÇESİ HOCAM VE DİĞER RAVDADAKİ KARDEŞLERİM ABİLERİM.... GÖRÜŞLERİNİZİ BEKLİYORUM ÇOK ÖNEMLİ Bİ
faniiiia su an offline faniiiia  
RE: RE:
138 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı Nur_BEYZA

Alıntı
Orijınalı faniiiia

açıklamalardanda anlaşıldığı üzere türbeler medet umulacak yerler değildir. belki ziyaret edilip orada yatan mübarekler çin dua edilir. şüphesiz yardımı ancak Allah'tan dileriz.
madem durum böyle ve toplum olarak malesef öyle bir cahalet içindeyiz; şuurlu müslimlere düşen odur ki çevresindeki insanları hikmet ile ikaz etmesidir. hatta bu, bilinçli her müslümanın görevidir. Bunu yaparken insanları alaya almamak, kırıcı olmamak gerek. İlim ile ikna edilmeli. kaş yapayım derken göz çıkarılmamalı.



Faniiia kardesim iyi hos demissinde heralde hic boyle cahil insanlarla karsilasmamissin belli.Ben defalarca anlattigim halde bana nice ornekler getirdiler yok halamin torunu geldi yazdi buraya dua etti okudu ondan sonra bebegi oldu yok digerinin kocasi eve dondu daha neler neler sen istedigin kadar anlat onlar inanmak istedikleri seye inaniyorlar hadislerle guzellikle anlatmak istedim donup bana sus nasil yardimi olmaz bu insanin bu buyuk bir zat carpilacan deyip beni turbenin disina cikardilar dusunun yani.Bunun daha ne guzellik yani kaldi kardesim ne gozu ne kasi ben o olaydan sonra verem oluyorum turbe konularina daha da benden kimse guzel soz ve aciklama beklemesin.Herkesin kendi beyni ve akli var inanmiyorsa bana gitsin arastirsin.Hazira konmak kolay.Benden bu kadar kardesim..



Nur_BEYZA kardeşim, dediğiniz gibi bu hususu insanlara anlatmak kolay değil. anlatıldığında suçluda sayanlar var.Hatta dinden çıktığınızı iddia edenlerde oluyor (HAŞA).

Yıllaca bu düşünceler ile beslenmişler ve öyle öğretilmiş kendilerine. Elbette bir anlatımda hemen anlamazlar. düşünsenize yıllarca doğru olduğuna inandığınız bir konu hakkında, birileri sizin yanlış yaptığınızı söylerse nasıl inanması zor ise işte buda böyle zordur. Ama heşeye rağmen yine güzellikle anlatılmalı. anlamaları için kendilerine yardımcı olunmalı ve dua edilmeli. Bundan sonra anlamazlarsa ve körürüne inat ederlerse
zaten yapılacak bir şey yok. ancak kendilerine dua edilir.
Ekleme Tarihi: 25.05.2007 - 15:29
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TÜRBELERE GİTMEK DUA ETMEK ŞİRKMİDİR? YOKTAN HOCAM NURBAHÇESİ HOCAM VE DİĞER RAVDADAKİ KARDEŞLERİM ABİLERİM.... GÖRÜŞLERİNİZİ BEKLİYORUM ÇOK ÖNEMLİ Bİ
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
açıklamalardanda anlaşıldığı üzere türbeler medet umulacak yerler değildir. belki ziyaret edilip orada yatan mübarekler çin dua edilir. şüphesiz yardımı ancak Allah'tan dileriz.
madem durum böyle ve toplum olarak malesef öyle bir cahalet içindeyiz; şuurlu müslimlere düşen odur ki çevresindeki insanları hikmet ile ikaz etmesidir. hatta bu, bilinçli her müslümanın görevidir. Bunu yaparken insanları alaya almamak, kırıcı olmamak gerek. İlim ile ikna edilmeli. kaş yapayım derken göz çıkarılmamalı.

Ekleme Tarihi: 25.05.2007 - 15:01
faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (5): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 570 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
fatihyenturk (46), kurtalanli (46), esmabanu (48), _LaL_ (36), !MesuD! (43), refya (45), þemsinur (69), dervis-9 (49), birparcaozgurlu.. (38), nuresmin (46), ankebut-57 (37), yassokiz (40), hamiyet (49), HeDo (35), gncmostar (38), ahmett25 (43), __peri__ (35), utkucan (44), mtbc (50), vuslat21 (44), bekir bora (37), CUNDULLAH (42), Bursa1975 (49), *~Beyaz_Gul~* (50), kazimsagir (42), Allah_korusun (39), Seyfo1 (55), gönülverumeysa (38), AKCAYLI10 (52), eoguz (39), cananaa (44), hicret14 (32), kemreluk (54), yunuss (54), ethem82 (42), Muhammed Rasid (47), akifd (38), özsu (39), serdar024 (43), htly (54), seferad34 (41), osmanlý (63), prenses (55), karakiz86 (38), Kutuptaki_Karan.. (42), Ufuk.S (), Davidoksen (37), aybalam (61), burak_sevgili (30), ömer küçükali (52), seyirdefteri (47), birsenkopuz (50), erdemli (35), safsofi (59), omer_yildirim (43), dialoginternet2.. (46), ALLAH_IN_ASLANI (54), sensiz_olmuyor (38), hasret81 (43), ismailkurt (60), Selam86 (38), mesudturan (43), ENGIN00 (45), mukadder (47), levyavuz (41), cecen3603 (), hnf (36), rabia 74 (50), son-sozum (48), DünyadakiGaflet (36), cog21 (55), yavuz37 (47), tubanur (49), nicknack (46), mhyd (51), rujhat (43), davut05 (49), mercan68 (57), ERSIN SELVI (49), cengizozkulluk (), hicret61 (51), nurefsan_ (50), yilmazgovdeli (74), Mollaislam (38), ozan ataþ (36), hasim20 (40), sakird (58)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55006 saniyede açıldı