ivermectin generique rhinocortstromectol stromectol ivermectine fludapamide fludex forzest fosamax frumil fulcin furacin furadantin furo basan furodrix gabantine gastroprazol geodon glaupax gli basan glibenese glibenorme glimerax glimeryle glucobay gluconormine glucophage xr glucophage glucotrol xl glucotrol glucovance gracial grifulvin gris peg grisol grisovin gyne lotrimin hard on oral jelly hard on helvecin helvevir hypnorex hytrin bph hytrin hyzaar ilosone
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » KISILIK GELISIMI » VOLONTARİZM

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
imam_kettani su an offline imam_kettani  
VOLONTARİZM

191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.12.2005
En Son On: 10.07.2006 - 00:55
Cinsiyeti: Erkek 
VOLONTARİZM


Latince, irade anlamına gelen "voluntas" kökünden türetilmiş bir kavramdır. Ontolo­jide iradenin, gerçekliğin nihâî teşkil edici­si, temeli olduğunu; iradenin, olayların iza­hında zihin veya akla göre daha evvel veya daha üstün olduğunu ileri süren felsefi bir teoridir. Daha genel anlamda, volontarist teoriler, doğayı ve tecrübenin çeşitli yönle­rini irade kavramı ışığında yorumlamaya çalışmaktadırlar. Bu bakımdan Volonta­rizm evrenin, eşyanın ya da varlığın esasını zihni kavramlar ve benzerlerinde değil, ira­denin akıl dışı eğilimleriyle tasarlamak ge­rektiğini kabul eden, kısaca iradeyi evrenin özü kılan bir öğreti niteliğindedir. Bu irade kavramı, eski felsefelerdeki tutku, istek, ar­zu gibi kavramlarla aynı anlamı içermekte­dir. Volontarizm kavramı, muhteva olarak böyle tarihsel bir temele dayanmakla birlik­te kavram olarak ilkin, F. Tönnies tarafın­dan kullanılmıştır. Augustinus, Duns Sco-tus, Schopenhauer gibi filozoflardan önce ilk olarak Stoacılar'da volontarist bir anla­yış görülmektedir.

Stoacıların volontarist anlayıştan temel­de tabiattı uygun davranmayı amaçlarken, Augustinus'un volontarizmi ahlâkî ilkede ifadesini bulur. Augustinus'a göre iyi ve en iyi Tann'nın emrettiği şeydir, dolayısıyla bir şey iyi olduğu için değil, Tanrı emrettiği için uyulmalıdır. Ancak ahlâkî ilkenin kim­seye tabi olmadığını, mutlak olduğunu, hat­ta iyiyi, güzeli, doğruyu teşkil edenin Tan­n'nın iradesi olmadığını, fakat Tann'nın ira­desini teşkil edenin mutlak iyi, mutlak gü­zel ve mutlak doğru olduğunu söyler. Yani ahlâkî ilke iyi olduğu için, onu emredeni en yüksek kanun koyucu saymaktayız. Öte yandan kendi çabasıyla günahtan kurtula­mayan insanı Tanrı kurtuluşa erdirir, fakat bu kurtuluşa erdirmesi bütün insanlar için değil, bazı insanlar içindir. Kısacısı Augus-tinus'da tanrılık iradeyi teşkil eden şey mut­lak iyidir.

Thomas'nın zihnin irade üzerindeki üs­tünlüğünü reddeden Scotus'a göre herşeyin ilk nedeni olan tanrılık irade, yaratılmış zi­hinlerin en yüksek yasasıdır. İyi, doğru, ahlakî yasa, ancak Tanrı tarafından istenil­miş olduğu için mutlaktır. Tersine iyilik, güzellik, doğruluk, tanrılık iradeden ba­ğımsız olarak mutlak olsalardı Tanrı, kud­retinde kendine tabi olmayan bir yasa tara­fından sınırlandırılmış, olurdu ve sonuçta ne mutlak özgürlük, ne de en yüksek varlık ol­mazdı. Gerçekte iyi, ancak Tanrı onun böy­le olmasını istediği için iyidir. O bakımdan Tanrı, Musa'nın emirleri yerine İsa'nın yeni İncil'in kanunlarını koyduğu gibi, başka ya­salar da koyabilir. Aslında Scotus'un irade­ciliğinin köklerini müslüman kelamcılann, özellikle Gazali'nin irade konusunda ileri sürdükleri tartışmalarda aramak gerekir. Gerçekte Gazali ilâhî iradeyi evrenin yara­tılışında yeter sebep olarak kabul eder, an­cak Allah'ın iradesi sadece yaratış iradesi değil, her an eşyada sürekli yaratış halindes tecelli eder. Bu bakımdan Gazali'nin ilahî iradeyi yorumlaması batıdaki volontarist öğretilerden tamamiyle farklılık gösterir. Ayrıca bazı müslüman filozoflara yöneltti­ği eliştiri de bu bağlamda yoğunlaşır. Öte yandan o nedensellik ilkesinin mutlak ola­mayacağını; ilâhî irade, Allah'ın takdir et­mesi açısından eleştirir.

Günümüzde bu teorinin psikolojik, etik, teolojik ve metafizik volontarizm olarak ele alınması adeta bir gelenek halini almıştır.



Psikolojik Volontarizm:


Psikolojideki volontarist teoriler insanı, akh ve zihni ira­desine bağlı, belirli ve kesin sonuçlan irade eden oluşumlara sahip bir canlı olarak yo­rumlar. Bu teorinin klasik temsilcileri Tho-mas Hobbes, David Hume, Arthur Scho-penhauer'dır. Örneğin, Hobbes, bütün ira­deli insan davranışlarım, tamamını "gayret" ismi altında topladığı arzu veya nefrete bir cevap, bir tepki olarak düşünmüştü. O, bu iddiasında temel olarak, etik ve politik teo­rilerine dayanmaktaydı. Hume ise iradenin yönelimlerinde aklın hiçbir rolünün olma­dığını ileri sürmektedir. O, "Akıl, sadece ih­tirasların kölesi olabilir ve onlara hizmet ve itaat etmekten başka bir göreve sahip oldu­ğunu da asla iddia edemez" demektedir. Schopenhauer ise iradenin insanın doğası ve özü olduğuna ve kendisini tüm fenomen­lerin altında yalan kendinde şey (thing in it-self) ile tanıyabildiğimiz herşeyin hakikati olduğuna inanmaktadır.

Diğer psikolojik volontarizmi savunan filozofların görüşleri, Hume'un teorisinden temelde çok farklı değildi. Hepsi de insanın arzulan, istekleri veya iradeleri tarafından harekete geçtikleri fikrinde mutabıktırlar.



Etik Volontarizm:


Açıkça görülmekte­dir ki insan doğasının volontarist yorumu,

etik için oldukça önemli konulan ve sorun­ları içermektedir. Eğer hedefler ve sonuçlar tamamiyle iradenin ürünleri iseler irade, ne aklî ne de gayn aklî (akıldişı)dir. Aynca amaçlar, kendi başlarına, aklî ve gayn aklî olarak da nitelendirilemezler. Zira, iradî bir oluşumun sonucu olarak gerçekleşen bu ve­ya şu hedefin bağımsız bir şekilde İyi veya kötü olup olmadığını sormak anlamsız ola­caktır. Thomas Hobbes bu sonucu belirli bir şekilde belirtmişti. Hobbes, bir şeyin iyi ol­duğunu söylememin, o şeyin bir kimsenin arzusunun yansıdığı bir nesne olmaktan başka bir anlama gelmediğini ifade etmek­teydi. Ona göre bir şeyin kötü olduğunu söylemek de bir kişinin ona karşı nefretinin belirtilmesidir. iyi ve kötü kavramlan, fark­lı insanlarda çok değişik anlamlara bürünen göreli kavramlardır. Bu bakış açısından bil­ge bir davranış; sahip olunan hedeflere ulaşmada uygun davranışın seçimi demek olan ihtiyat ve basiretten başka bir anlama gelemez. Hobbes, her insanda bir amacın varolduğunu düşünür. Her ne kadar bu, tüm insanlarca ortak olan kendini koruma amacı olsa bile. Nitekim onun siyaset felsefesi, içinde insanların emniyet ve muhafaza için­de kendilerini koruyabilecekleri bir devle­tin varoluş imkânlarını formüle eden araş-tırmalan içerir.

Temel olarak, aynı düşünceleri, Sokra-tes'in çağdaşı Protagoras da ileri sürmüştür. Bu düşünce, onun meşhur "insan, herşeyin ölçüsüdür" vecizesinde dile gelir. Bu fikir­ler, yüzyıllar sonra William James felsefe­sinde, pragmatizmin önemli bir yönü olarak etkilerini gösterecektir. James, şeylerin (nesnelerin), insanlarca istenen veya arzu­lanan hakikatin bir özelliği olarak iyi olduk­larını düşünmekteydi. O, böyle bir isteğin

"güneşin altındaki herşey" için sözkonusu olabileceğini belirtmekteydi. James, du-yumlanabilir varlıklann arzularından baş­ka, evrendeki hiçbir şeyin bundan daha baş­ka bir değere sahip olmadığını kabul etmek­teydi. Bu fikirlerden hareketle James, dü­şüncelerini kendine has bir vecize ile ta­mamlar. Bu vecizeye göre insanlar, diğer arzularına engel olmadan, "en az zararla", sahip oldukları arzularını gerçekleştirmek zorundadırlar.

Volontarist teorilerin temelinde yatan gerçek açık bir şekilde görülmektedir ki bu teorilerde, "Bir insanın arzularını gerçek­leştirmesi nedir?" anlamında yorumlansa bile, "İnsanların arzularının gerçek değeri nedir?" şeklindeki bir soru hiçbir cevap ala­mayacaktır. Hiçbir anlam ile ilişkilendiril-meyen böylesine bir sorunun yanında, Kanl'ın yaptığı gibi, ahlâkın metafizik ilke­lerinin araştırılması da sözkonusu değil­dir.

Bu ahlâk anlayışında, doğruluk veya yanlışlık araştırmaları, arzuların tatmini ko­nusunda ileri sürülen araç değerlerin fayda-lılığını içeren çeşitli görüşlerin doğruluk veya yanlışlığıyla ilgili sorularda gündeme gelmektedir. Bu araştı imaların, kendi baş­larına hedeflere yönelik sorularla hiçbir ilişkisi sözkonusu değildir.

Jeolojik Volontarizm: tnsan iradesine, insan aklının üzerinde bir yer veren teoriler­de görüldüğü gibi teolojik yorumlamalar da ilâhî iradeye özel bir önem atfetmektedir­ler. Belki teolojik volontarizmin en belirgin biçimi, St. Peter Damian (1007-1072)'ın düşüncesinde Örneğini bulmaktadır. O, in­san aklı veya "diyalektik"in teolojik olay­larda değersiz olduğunu ve basit bir akıl için bile mantık ilkelerinin sadece Tanrı iradesinin arzusu tarafından gerçekleştirildi­ğini ileri sürmektedir. O, Tann'nın mutlak kudret sahibi olduğunu ve aklın ileri sürebi­leceği tüm saçma ve çelişik yargılara karşı­lık, doğrularını söyleyebileceğini belirt­mektedir. Nitekim, bu görüş sadece Tann iradesine dayanan ilâhî olaylar sözkonusu olduğunda spekülasyonlarda bulunan filo­zoflar için bir temel teşkil etmektedir.

Bu görüşe çok benzer bir diğer fikir, ilâhî kaderin haklılığını göstermeye çalışan fıde-izm (imancılık)'in çeşitli biçimlerinde etki­lerini göstermektedir. Nitekim, Sören Kier-kegaard; dinî yaşamda hiç yeri olmayan akıl ve delil gibi kavramların (nosyonların) kesin inkârını ve tek bir şeyin rızası olarak kalbin saflığını tasvir etti. Blaise Pascal ta­rafından ileri sürülen fikirlerin takipçisi olarak William James de benzer tarzda her­hangi bir delilin sözkonusu olmadığı dinî inancın yansıdığı muhtelif olaylar altında mutlak saflığın müdafaasını yaptı ve irade­ye inanmanın haklılığım savundu. Pek çok çağdaş din felsefecileri tarafından da ifade edildiği gibi dinî fenomenler ve özellikle inanma olgusu, akıldan çok iradenin yansı­dığı bir durum olarak karşımıza çıkmakta­dır. Bu, klasik Hıristiyan düşüncesinde, St. Ansclmus gibi filozof ve rasyonalist teo-loglarca, dinî inanma önce gelmeli, onu ise aklî anlama, anlamlaştırma takip etmelidir şeklinde dile getirilmiştir. Nitekim, bu fikir, şu alışılmış vecizeyle ifade edilmiştir: "Credo ut intclligam (Aniayayım diye ina­nıyorum.)"

Belki de ahlâkî sorunlarda Tann'nın ira­desinin üstünlüğü konusunda Sören Kier-kegaard gibi titizlik gösteren kimse yoktur. O, ilâhî iradenin, tüm edimlerin tek ve son ahlâkî yorumunda sözkonusu cdilcbileccğini ileri süren bir kişidir. Kierkegaard, bir olayın ancak ve ancak bu tarzda anlaşılması gerektiğini, aksi takdirde, Tann'nm emret­tiklerine ve hakimiyetine bir şart getirilmiş olacağını ve bundan da ilâhî İradenin uzak olduğunu belirtmektedir. Bu fikir, 14. yy'da açık bir tarzda Ockham'lı William tarafın­dan da ileri sürülmüştür. Ockham, insanî ve ilâhî akıl değil, ilâhî iradenin, nihaî bir ahlaksal ölçüt olduğunu ileri sürmüştü. Ba­zı davranışlar günahtır, çünkü Tann tarafın­dan yasaklanmışlardır; bazıları da değerli­dir, çünkü Tanrı tarafından emredilmiştir.

Bundan dolayı Ockham için ahlâkî ka­nun, Tann'nın serbest seçiminin eseridir ve Tann'nm seçimi için de hiçbir ahlâkî kanu­nun zorlaması sözkonusu değildir. O, kendi başına, bu kanunun yegâne kaynağıdır.



Metafizik Volontarizm;


Bir dizi düşünür, irade kavramının hukuk, ahlâk ve genel ola­rak insan davranışlarının anlaşılmasında ol­dukça büyük bir öneme sahip olduğuna inanmaktadırlar. Bunlardan birkaçı gerçek­liğin kendi başına anlaşılmasında iradenin Önemini vurgularlar. Bazı görüşler de J. G. Fichte, Henri Bergson ve diğerlerinin felse­felerinde bulunmaktadır. Fakat, hiçbir fel­sefede iradenin önemi, Arthur Schopenhau-er'ınkinden daha belirgin değildir. Scho-penhauer, iradenin temel ve asıl gerçeklik olduğunu ve tüm fenomenal dünyanın (gö­rünürler aleminin) iradenin bir yansıması olduğunu düşünmekteydi. O, yaşayan nes­neleri, iradelerinin nesnelleşmesi (objekti-vikasyon) olarak tasvir eder. Schopenhau-er, ayrıca sadece davranışları değil, aynı za­manda bitki, hayvan ve insanların anatomik yapılarını da bu varsayımdaki terimlerle açıklamaya çalışır. İrade, Schopenhauer ta­rafından, tüm kudrete sahip bir kör kuvvet olarak, görülebilen herşeyin sonsuz yaratıcısı şeklinde tasvir edilir. Tüm canlılarda temelde aynı olduğunu söylediği cinsel ar­zu, yaşamak ve arkasında hiçbir amacı ba­rındırmayan, bir varlığı devam ettirmek (ebedîleştirmek) için mevcut bulunan kör bir itilim kuvveti (motiv, urge) olarak ta­nımlanır. Schopenhauer, akıl veya zekâ ile yapılan hiçbir şeyi kabul etmez. Tüm kül­türlerde ve bütün zamanlarda bulunan dinî coşkunluk (içtepi, itki), sonsuz varlığa sa­hip, akıldışı ve kör iradeye yönelik bir tepki olarak izah edilmiştir. Tüm canlıların bü­yüme ve gelişiminde Schopenhauer, doğa­daki iradenin yayıl iminin sözkonusu oldu­ğunu söyler. Doğada nesneler, hiçbir aklî amaç veya hedefle ilişkili olmaksızın, me­tafizik manâda irade edilmiş olanla ve de­ğişmez bir biçimle uygunluğu gerçekleşti­ğinde, engellere rağmen, onaya çıkar ve de­ğişime uğrar. Bu volontarizmin temelinde o, hepsine de iradenin yansıdığı kin, merha­met gibi duygusal terimlerin ışığında ahlâkı izaha çalışır.

Schopenhauer, Kant'a keskin bir karşıt­lıkla, ahlâkın akıl veya zekâ ile yapılan hiç­bir şeye sahip olmadığını ileri sürer. O, in­sanların sadece iradeye sahip olduklarını ve her insanın iradenin bir serbest etkisi, yan­sıması olduğunu belirtmektedir. İnsanlar kendi karakter, davranış ve kaderlerinin ya­zarları değildirler.

Diğer volontarist filozoflar gibi Scho­penhauer da insan davranışlarında akıl dışı faktörlere büyük önem vermekledir. Daha sonraki dönemlerde Nietzsche, "güçlülük İradesi" kavramını ortaya atmış ve dünya­nın özü olarak güçlülük iradesini kabul et­miştir. En yüksek iyi olarak yaşamayı gören Nietzsche'ye göre, hayatın olduğu her yerde güçlülük iradesi vardır.
Ekleme Tarihi: 05.04.2006 - 01:56
Bu mesajı bildir   imam_kettani üyenin diğer mesajları imam_kettani`in Profili imam_kettani Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2033 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kaykaan (57), safak-50 (60), nazlinazende (45), sena_55 (49), NEWYORKER (50), hazan44 (39), RaMaZaN050 (34), KONVEYÖR (47), arefenur (52), mehmet4467 (42), hasret44 (39), turancihan (48), sevgikusu (37), kul_bahri (58), ser_kan (47), ssessiss (36), Seyyidmehmet (47), Ata01 (52), sempatik_cd (43), ebubekir1989 (35), M.EFE (50), sam@ (42), ozgurozakinci (47), garibcahil (46), muhacir-i muham.. (40), Osman50 (70), kanka_konya (36), hkurt (60), haliime (45), mrasitalas (40), hayýrsev.. (58), zekitatari (67), y_turan (39), doctor (41), koylu (63)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.09367 saniyede açıldı