generique colchicine generique colchicine fluvoxamine ivermectin generique stromectol naprosyn natyl nebilet neggram negram nemexin neo stediril neoral neurolithium neurontin neurotop nexium nimotop nivaquine nizoral cream nizoral nolvadex nootropil norflocine norlutate noroxin norsol nortrilen norvasc norvir novonorm nyolol ocuflox oculastin oftan olmetec plus olmetec omix omnicef onymax optivar orelox orfiril osiren otrivin rhume des foins oxsoralen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » Hayale adım adım

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
asanyakan su an offline asanyakan  
Hayale adım adım

401 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.11.2003
En Son On: 16.05.2004 - 02:20
Cinsiyeti: ----- 
Hayale adım adım
1946 yılında başladı her şey.

Çerçek'e bağlı bir köyde, annem, babam, benden bir yaş büyük olan Turgut ve üç yaş büyük olan ablam Çiçek ile birlikte, mutlu bir hayat yaşıyorduk.

Köyümüz, sanki cennete özenmiş bir köydü. Yağmur yağdığında, hava mis gibi hayat kokardı. Toprağının kokusu hayat iksiri denilen efsaneyi hatırlatırdı. Buram buram toprak kokusu hiç bir parfümü aratmazdı. Zaten hiç bir parfüm de o kokuyu bulmak mümkün değildi.

Köyümüzün yolu, sağlı sollu meyve ağaçlan ve çiçeklerle süslenmişti. Adeta usta ressam fırçasından çıkmış bir tabloyu andırıyordu.

Hayalimde, köyümüzü seyrederken ruhumun dinlendiğini hissederdim. Nasıl dinlenmez insan? İlkbaharda çiçekler açtığı zaman bir alem olurdu köyümüz. Yolun sağında ve solunda, inci gibi dizilmiş evlerin önündeki meyve çiçekleri, pembe, beyaz, mavi, yer yer kırmızı açtığında rüya aleminden bir yer alınmış, köyümüze kondurulmuş hissi verirdi.

Köyde, birbirimizi seven sekiz arkadaştık. Bir gün gelip de, o arkadaşlarımdan geride kalacak olanın sadece bir resim olacağını hiç bir zaman düşünmemiştim.

Turgut'la ben, kasabada liseye başlayacaktık bu sene. Büyük bir heyecanla gerekli hazırlıkları yapıyorduk. Amman ne mutluluktu o günlerin heyecanı! Sanki rüya aleminde gibiydik!

Ben ilk defa şehir görecektim. Bu da heyecanıma heyecan Katıyordu.

Ağabeyimle ben çok iyi anlaşırdık. Öyle ki, ablam bizi kıskanır gibi yapar, ben de her seferinde ona izah ederdim: "Turgut benim hem arkadaşım, hem kardeşim. Sen kızlarla bebekçilik oynarken ben onunla oynardım."

Bir seferinde yine böyle dediğimde Turgut gururla söze katılmıştı:

— Ee, bir de ağabeylik var aslanım. Ağabey olmayı es geçme.

Birbirimizi çok severdik. Sanki, birimiz olmasa, ötekimiz yaşayamazdık. Bize öyle gelirdi.

Babam bizim samimiyetimizden öylesine zevk duyardı ki, bizi sanki dinlendirici bir film izlermiş gibi izlerdi. Sık sık da aynı şeyleri söylerdi:

— Bugün siz candan iki dost iseniz bunu inanç birliğine borçlusunuz. İnancınız ayrıldı mı kardeş olduğunuzu bi­le unutur, hatta kardeş olduğunuzdan dolayı birbirinizden utanırsınız.

Babamın bu sözleri üzerine düşünürdüm hop: Ben hiç

kardeşimden utanır mıydım? 0 benim canım kardeşim ve çocukluk arkadaşımdı... Ama babam bu duygumu bilmezdi.

Ertesi gün gidecektik kasabaya. Annem... Canım annem benim! Hem ağlıyor, hem bize yufka açıyordu. Nedense ölüme gidiyormuşuz gibi acı içindeydi annem. Ana yüreği... Evladı tarafından bilinmese de farklı çarpıyordu.

Sevdiğim kız Aybalam gideceğimin haberini almış, bir bahane ile bize gelmişti. Utana sıkıla sordu:

— Yarın gidiyormuşsun, doğru mu?

— Doğru, dediğimde çok üzüldü, ama bana belli etmemeye çalıştı.

İkimizin de yaşı küçüktü. İkimiz de birbirimize açılamıyorduk. Ama ikimiz de birbirimizden emindik. Birbirimizi seviyorduk.

Büyük ağabeyim evlenmiş, bizden ayılmıştı. Onu hiç sevmezdim. Yağdanlık gibi gelirdi bana. Küçük bir hatamız olsa ya döver, ya da babama söylerdi. Bizimle güzel güzel konuşmazdı. Ondan bazen de nefret eder;

"Hayatım boyu özlemeyeceğim tek insan işte budur." derdim. Köyümüzde bana en güzel gelen ev de bizim evimizdi. Köyümüzün tacı gibi duruyordu sanki. Tahta kapısı her zaman huzurla açılır, huzurla kapanırdı. Sanki gülümserdi bize evimiz.

Ahşaptı ama görkemliydi. Eskiydi ama benim için yepyeniydi.

İneğimiz, koyunlarımız vardı... Ahırımız evimizin arka tarafında olduğu için azıcık rüzgar esse, hayvan gübresinin kokusu odamıza kadar gelirdi.

Hey gidi günler hey! kim derdi ki bir gün hayvan gübresinin kokusunu bile özleyeceğim!

Büyükler ülke yönetiminden konuşurlardı, ama hiç anlayamazdım. "Çocuk" denir, bize anlatılmazdı. Sonra da "büyük" diye anlatmaya lüzum görmezlerdi tabi. Fakat başkaları çocuklara da, büyüklere de kendi inançlarıyla ve sistemleriyle ilgili her şeyi anlatıyorlardı.

Son gecemizdi. Yarın gideceğiz diye babamda başka türlü bir telâş vardı. Sebebini yıllar sonra anladığım bu telâşla babam devamlı konuşuyordu:

— Ee, yarın gidiyorsunuz balalarım. Nedense ben diken üstündeyim. İşe bakın çocuklar. Ben harman yaparak para kazanıyor, sizi ilim yoluna gönderiyorum. Ama bu yol nasıl yolsa beni korkutuyor, ürkütüyor. Böyle ilim olur mu? Evlâdım âlim mi olup gelecek, zâlim mi?... Bilemiyor, endişeyle yaşıyorum.

Annem hemen bizi savunmaya geçti:

— Sen benim belediğim balalarımdan korkma. Ben onlara temiz süt verdim. Onlar yollarını şaşmazlar!

Zavallı anacığım. Övünecek başka bir şeyini bulamadığı için emzirdiği temiz sütle övünürdü.

Babamın cevabı çok güzelmiş meğer. Bunu şimdi anlıyorum. Çayını içerken, ağır ağır cevap verdi anneme:

— Düzen bozuk sultanım, düzen. Ben çocuklarımdan değil düzenden korkuyorum. Onları aldatmalarından korkuyorum. Zira insanoğlu bozulmaya pek münasiptir.

Sonra derin derin annemin gözlerine bakıp devam etti.

— Süt ne kadar temiz olursa olsun, düzenin pisliği sütten ağır basıyor... Baskın geliyor sultanım, baskın geliyor.

Ben hemen atıldım:

— Sen bizden korkma baba, biz Türk’üz, Türk! Bizi kimse aldatamaz!

Babam kederli gözlerini bu defa bana çevirdi:

— Komünistler gençleri ustalıkla dinsiz yapıyorlarmış. Gençler öyle çabuk dinsiz oluyorlarmış ki, arkadaşım anlattı da şaşırdım kaldım oğlum. Komünist olan nasıl komünist, nasıl dinsiz olduğunu anlayamazmış bile.

Ağabeyim atıldı bu defa:

— Kim, kim bizi dinsiz yapabilir? Biz Türk’üz. Damarımızı kesseler kanımız Türk diye akar... Türk diye atar kalbimiz; Türk, Türk diye çarpar. Bizi kimseler aldatamaz!

Babam devam etti:

— Biliyorum evlatlarım. Ama yine de içimde bir korku var. Türklerden de dinsiz çıkar yavrum. Irkımız sizi kurtarmayabilir. Sadece ırka güvenmek insanı yanıltır.

Ablam Çiçek babamı ikaz etti:

— Baba, çok karamsarsın. Yarın gidecek olanlara böyle şeyler mi anlatılır?

Babam ayni kederli halini sürdürerek cevap verdi:

— Ne yapayım kızım? İçimdeki ses hiç durmadan "dinsizliğin tehlikesini anlat" diyor. Adını İster komünizm, ister başka bir İzm koysunlar, dinsizliğin her türlüsünden korkuyorum; şerrinin bulaşmasından korkuyorum. Türk olmak yetmez insana. Hayatın bazı kuralları ve o kuralların koyucuları vardır. Gereken yapılmazsa, Türk derisi taşımak işe yaramaz. Bizim imamı ihbar eden şerefsiz de Türk’tü, ama İslam deyince nefretinden gözleri döner, rengi atardı.

Turgut elini kolunu sallayarak itiraz etti:

— Mümkün değil, onlar Türk değildir. Onların kanı bozuktur baba, kanı. Bizim kanımız ise saf Türk kanıdır!

Turgut’a baktı babam; sonra tane tane cevap verdi:

— Ben kandan çok bilinçli inanmaya güvenirim oğlum. Fakat size yeterince bilinç veremedim. İşten güçten fırsat bulamadım ki sizinle gereği gibi ilgileneydim. Ha bugün, ha yarın derken, işte bugüne geldik. İnşallah korkularım yersiz çıkar.

Annem bize göz gezdirirken yağladığı yufkalardan bir tane uzattı. Onun yufkasının tadı ne kadar da güzeldi. Bazen düşünüyordum da, acaba o tat Cennet lezzetlerinden sızma olabilir miydi? Biliyorum olamazdı, ama anamın yufkasındaki lezzeti başka türlü de anlatamıyorum.

0 gece Turgut'la güle oynaya sabahı zor ettik. Yatağa yattığımda saatlerce uyuyamadım. Uyuyunca da rüyalarımda hep şehirde gezindim. Şehirdi ama, yine yollarında tezekler ve hayvanlar vardı. Meğer şehri hiç görmediğim için, şehirdeysem de yine köyde dolaşmışım rüya boyunca.

Sabahı zorla getirdik sanki. Belki doksan defa uyandım.

Sabah kahvaltısında annem gözleme yaptı. Üzerine taze tereyağı sürüp bize verdi. Ablam da kahvaltıyı özel

olarak hazırladı. Zavallı ablam. Kimseye söylemese de yüreği yaralıydı. Rusya'da çalışan sevdiğini bekliyordu.

Bilmiyordu ki, Rus kızlarının etkisinde kalan sevgililer giderse bir daha geri gelmezlerdi... Ya da binde biri gelirdi. Ama ablam Kubilay a çok güvenir, mutlaka döneceğinin hayaliyle kısmetlerini geri teperdi.

Yüzünden okunurdu hüznü. Fakat ben onun bu hüznünü de ancak yıllar sonra anlayabildim. Bir şeyi görmek için sadece gözlerin olması yetmiyor. Bilginin de, idrakin de, hayat tecrübesinin de olması gerekiyor.

Kahvaltıdan sonra yola çıkmak üzere hazırlandık. Evin önüne indiğimizde ağabeyim Turgut bana döndü:

— Kaan, dedi. Oğlum, fotoğraf makinemiz var, ailece bir resmimiz yok. Neden bir resim çektirmiyoruz? Haydi toplu halde resim çektirelim.

Hepimiz bir araya geldik... Ben söylendim:

— Eee, şimdi bizim fotoğrafımızı kim çekecek?

— Sen, dedi Turgut.

— Olmaz, dedim. Bensiz çekilen fotoğrafın zevki mi olur?

— Ben çekeyim, dedi Turgut. İtiraz ettim.

— Hele senin bulunmadığın bir fotoğrafa ben aile fotoğrafı hiç demem.

Ablam Çiçek atıldı:

— Nasıl olsa ben kız evladıyım. Pek aile ferdi sayılmam. Verin ben çekeyim de siz poz verin, dedi.

Vay benim can ablam. Ne büyük yarayı dile getirmiş de ben anlayamamışım.

Her zaman boynu bükük dururdu ablam. 0 yüzden şimdi bile sevdiğinin hasretini çeken bir kız görsem, anlarım derdini. Ablam bana hasreti öğretmiş meğer...

Önce o bizim fotoğrafımızı çekti. Sonra ben onunla çektirdim. Sonra da Turgut...

Turgut sık sık saatine bakıyordu. Ben de söylenmeye başladım:

— Kırk yılda bir şehre gideceğiz, onda da otobüsün hışmına uğruyoruz.

Turgut atıldı hemen:

— Hop hop, aslanım, biraz dengeli konuş. Kendin bu dünyada on altı yıldır bulunuyorsun. Sen kırk yılı hiç görmedin ki.

Hemen cevap verdim:

— Ben yılları kendi aylarıma böldüm. Kendi takvimimce kırk yılı çoktan doldurdum.

Ablam Çiçek babama döndü bir ara:

— Bir de "kız evlâdı erkek evlâdı ayırımı yapmam" diyorsun. Ama beni okutmadın, erkek çocuklarını okutuyorsun.

Babam yere bakarak cevap verdi:

— Ben değil, o ayrımı düzen yapıyor yavrum, düzen. 0 düzen çok iyi biliyor ki, benim gibi Müslümanlar kızlarının başını açarak erkeklerle aynı sıraya oturtup okutmaz. Bunu bildiği halde yine tedbir almadı, ben ne yapayım evladım? Bu düzen, kendisiyle Allah'ın arasında bırakıyor bizi. "Tercihini yap" diyor. Biz de Allah'ı tercih ediyoruz haliyle. Bedelini de size ödetiyor.

Sonra korkuyla açtı gözlerini:

— Sakın ha, bu dediklerimi kimselere söylemeyin! Ablamı teselli etmek istedim:

— Sen hiç merak etme ablam. Ben öğretmen olunca önce seni okuturum. Yeter ki biz Öğretmen olalım. Ne fark eder, ha biz, ha sen! Haa, övünmek gibi olmasın, çok güzel öğretirim. 0 yüzden diyorum; ha sen, ha biz fark etmez diye.

Ablam, gözlerini bana çevirip anlamlı anlamlı baktı:

— Çok şey fark eder. Ama ne yapalım... Ben sizin okumanızdan duyduğum mutlulukla idare ederim.

Anacığım bir bana, bir Turgut'a gidip sarılıyor, sıkı sıkıya tembih ediyordu:

— Aslan evlâtlarım benim. Birbirinize iyi bakın ha!... Benim gözlerimle bakın birbirinize. 0 zaman birbirinizi hiç üzmezsiniz.

Can annem! Sultan annem!... Meğer yüreği nasıl da yanıyormuş. Evlâtları o zamanlar anlayamasa bile...

Şehirde yurtta kalacak, evimize ayda bir gelecektik. Şehir e bir gitseydik, gerisi mühim değildi. öyle büyütmüştük ki şehri gözümüzde...

Otobüse bindiğimizde annem, babam ve ablam ağlıyorlardı. Ama bizim aklımız havada olduğu için hüznü tanımıyorduk ki biraz da biz hüzünlenseydik. Evimizin Önünde bize el sallarlarken öylece bıraktık onları. Otobüste giderken sık sık soruyordum Turgut'a:

— Turgut! Biz gerçekten şehre mi gidiyoruz? Yoksa bu bir rüya mi?

Defalarca, "rüya değil” dedi. Onu bıktırmışım artık. Bir ara dayanamayıp tersledi beni:

— Kaan! Yeter artık, beni sinirlendirme! Güle oynaya geldik şehre.

Şaşkın şaşkın arabaların çokluğuna, evlerin büyüklüğüne bakıyordum. Turgut kolumdan çekiyormuş ama ben hâlâ onlara baktığımdan, Turgut'u duymuyormuşum meğer. Turgut ise başka şeylere şaşırmıştı:

— Kaan! Evleri gördün mü? Üst üste nasıl da yapmışlar böyle yüksek binaları. En tepeye evi nasıl yerleştirmişler... Ah bir ev de bizim olsa bu şehirde. Köyün tezeklerinden kurtulurduk. Amma mutlu olurduk değil mi Kaan?

Nereden bilseydim ki, şehirde olmak illâ da mutlu olmak demek değildir. Ama o gün için bize göre şehirde olanların hepsi mutlu insanlardı. Büyük adamdılar onlar. Hatta onlar tuvalete gitmez, burunları da akmazdı.

Günler sonra yerleştik yurdumuza. Okulumuza başladık.

Benim sıra arkadaşım Çinli Şi isminde bir Budist’ti. Onların inancına çok şaşırmıştım. Nereden bilseydim ki, Müslümanların tembelliği, tebliğ vazifelerini ihmal edişleri yüzünden bu insanların hâlâ daha Buda'ya taptıklarını. Turgut'un yanındaki de Budist’ti. Onun ismi Feng'di. Bir de Ahmet isminde bir arkadaşım oldu. Onu çok sevdim.

Turgut'tan sonra en çok sevdiğim ve güvendiğim insandı. Şimdilik iyi gidiyordu derslerimiz. Fakat bir problem vardı tedrisatta. Anlayamadığımız bir müfredatla karşı karşıya idik.

Onu da fazla dert etmedik. Okuldu ya burası! Sanki ne öğretirlerse, bizim için doğru olan oydu. Veya o olmalıydı. Bu da, bizim devlete çok güvenmemizden kaynaklanıyordu. 0 zamanlar bilemezdik ki, devlet büyüktür, o halde onun ihaneti de büyük olur.

* * *

Okula çabuk alıştık. Zira Sosyalist öğretmenler bize candan davranıyordu. Sanki her biri ailemizden bir fertti ve bizim yabancılık çekmemize hiç gerek yoktu. 0 sosyalist öğretmenler de kendilerine verilen rolü samimiyetle oynuyorlardı.

Keşke imkanım olsa da onların her birini arayıp bulsam ve sorsam: "Nasılsınız öğretmenim? Bütün İnsanlara kin kusturan bilgilerle donatmıştınız bizi. Şimdi sonuçtan memnun musunuz? "Yarınlarımız" derdiniz hep. Sonra

ulaştınız o yarınlara. Gerçekten mutlu etti mi o yarınlar sizi?”

* * *
Ekleme Tarihi: 20.04.2004 - 06:41
Bu mesajı bildir   asanyakan üyenin diğer mesajları asanyakan`in Profili asanyakan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rabiaRAVZA su an offline rabiaRAVZA  
selam ve dua ile...

52 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 05.11.2003
En Son On: 06.09.2005 - 10:04
Cinsiyeti: Bayan 
Allah razı olsun..
biraz kısa olarak kitap hakkındaki yorumlarınızı ekler misiniz?
Ekleme Tarihi: 21.04.2004 - 22:35
Bu mesajı bildir   rabiaRAVZA üyenin diğer mesajları rabiaRAVZA`in Profili rabiaRAVZA Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 544 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
meleknur58 (71), fatih4194 (45), F.U (43), güngör (51), mematii (41), ravza81 (43), turgay gnl (63), mgs 41 (55), ilknurakan07 (44), islamicboy (40), eminefendi (51), mirac6363 (45), adempece (52), AKKUS61 (50), binerve (41), ahirzaman (57), akay-350 (46), nuraymelek95 (29), AydinG (39), batuhan_ (47), markad (50), simales (39), bülent21 (43), mucahide33 (39), polat0000 (59), gülkokuþl.. (41), minik (43), Baykara (38), mecide_sümeyye (35), mustafakumbar (53), gringo (51), vefalidost (50), saidmirza (55), yaramaz (41), vuslateli (37), pascal (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52601 saniyede açıldı