hydroxychloroquine lopinavir ritonavir ivermektine generique plaquenil lopinavir ritonavir imdur imigran imitrex imodium imuran imurek inderal la inderal index indocin sr indocin inegy intagra iscover isoptin isordil sublingual isordil itraderm itrop jumexal kamagra effervescent kamagra gold kamagra oral jelly kamagra soft kamagra keflex kemadrin kenacort a solubile kenacort a kenacort kenergon kessar keto med ketozol kinzal kinzalplus klacid lamictal dispersible lamictal lamisil cream lamisil
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

928 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (47): (1) 2 3 weiter >
Gönderen Mesaj
Konudaki Mesajlar: TEK KELİME İLE KENDİNİ TANIT DESEM????
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
hassass...

Kararsiz
Gönderme Tarihi: 10.07.2007 - 15:58
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon EN SON NE ZAMAN
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Geçen sene...

düsün Kararsiz

En son ne zaman bir aðaç diktin?
Gönderme Tarihi: 17.06.2007 - 00:36
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Bul-Getir Oyunu..
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -







Hmmm çok þirin bir kedi yavrusu resmi görsek iyi olur...

sevinçli

Kararsiz

gül
Gönderme Tarihi: 10.06.2007 - 13:29
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ALLAH RIZASI İÇİN DUALARINIZI İSTİYORUM......
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
v.a.s

ALLAH (c.c) yardýmcýnýz olsun kardeþim...



selam ve dua ile...
Gönderme Tarihi: 10.06.2007 - 00:03
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Suanki Ruh Haliniz?
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Tartisma duvar Sinirli Sinirli Fikir olmaz duvar duvar mesaj Mendilli Mendilli
Gönderme Tarihi: 10.06.2007 - 00:00
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Aren't you glad, you didn't turn on the lights?"
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Bu olayýn aynýsýný yabancý bir filmde görmüþtüm...

Bana pek inandýrýcý gelmedi o nedenle...

ALLAH bilir...

düsün
Gönderme Tarihi: 09.06.2007 - 20:37
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle tanımak...
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Dipnotlar :
(1) Sýfât-ý Zâtiye: vücud, kýdem, beka, muhalefetün lil-havâdis, kýyam bizatihi (kýyam binefsihi), vahdaniyettir. Vücud: Allahü Azîmüþþân vücud sýfatý ile muttasýf bir mevcud-u hakikidir. Kýdem: Allahü Teâlâ'nm varlýðýnýn evveli olmamasý, ezelî olmasýdýr.
Kýdem, Hak Teâlâ'nm zâtýnýn muktezasýdýr. Bunun zýddý olan hudus (sonradan olma), Allahü Teâlâ hakkýnda muhaldir. Beka: Allahü Azîmüþþân'm varlýðýnýn sonu olmamasý, yani ebedî
olmasýdýr. Beka ve ebediyet, O'na vâcibtir. Bunun zýddý olan zeval ve fena, Cenâb-ý Hak için muhaldir. Muhalefetün lil-havadis: Vâcib ve Ganiy-yi Mutlak olan Allahü Azîmüþþân mümkinat ve mahlûkata hiçbir cihetle benzemez.
Mümkinatýn vasýflarýndan münezzehtir. Kýyam bizatihi (Kýyam binefsihi): Allahü Teâlâ'nm bizzat kaim olmasý, yani ikamet edecek bir mekâna, hulul edecek bir mahalle, kendisini tahsis edecek bir muhassise, yahut kendisini icad edecek bir mucide muhtaç olmamasýdýr. Vahdaniyyet: Cenâb-ý Hakk'm bir olmasý, ulûhiyet ve O'nun hâssalarýnda þerikî ve naziri olmamasýdýr. Sýfat-ý Sübutiye; hayat, ilim, irade, kudret, semi, basar, kelâm, tekvindir.
(2) Esmâ-i Hüsnâ: Allahü Teâlâ'nýn isimleridir. Cenâb-ý Hakk'ýn hadisle sabit olan meþhur isimleri 99'dur.
(3) Said Nursî, Lem'alar, s. 322
(4) Hiçbir mahlûkun hiçbir sýfatý zatî deðildir. Hepsi Cenâb-ý Hakk'm ihsaný, hediyesidir. Zatî sýfat ancak Allah'a mahsustur. Hakikatin anlaþýlmasýna yardým olmasý bakýmýndan güneþin ziyasý ve altýnýn parlaklýðý bir derece zatî farzedilmiþtir.
(5) Said Nursî, Mektubat, s. 229
(6) a.g.e., s. 269
(7) a.g.e., s. 223
(8) a.g.e., s. 221, 222.
(9) Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, s. 6304.
(10) Said Nursî, Lem'alar, s. 322.



Mehmet Kýrkýncý
Gönderme Tarihi: 08.06.2007 - 20:18
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle tanımak...
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
"Muhakkak ki, Allah Semi'dir, Basîr'dir." (Mücâdele: 1).


Cenab-ý Hakk, gelmiþ ve gelecek olan herþeyi birden müþahedesinde tuttuðu gibi; gizli aþikâr bütün sesleri de birden iþitir ve umumun arzularýna birden cevap verir. O'nun görme ve iþitmesinde uzak-yakýn gizli-âþikâr farký yoktur. Bir þeyi görüp iþitmesi baþka þeyleri görmesine ve iþitmesine mâni deðildir. Herþey, her an O'nun huzur ve murakabesindedir. O'nun görme ve iþitmesi mahlûkatýnkine benzemez. Zira, mahlûkatýn görmesi, iþitmesi mahluktur, sýnýrlýdýr, noksandýr. O Vâcib-ül Vücud'un ise bütün sýfatlarý gibi, bu sýfatlarý da zâtidir, ezelî ve ebedîdir. Sonsuz fezalarý gözlere seyrettiren ve yine sonsuz sesleri sonsuz kulaklara iþittiren O Zât-ý Zülcelâl elbette o gözlerin gördüklerini de görür ve o kulaklarýn iþittiklerini de iþitir.
Mahlûkatm sýnýrlý ve noksan olan görme ve iþitmeleri ne kadar inkiþaf ederse etsin, Cenâb-ý Hakk'ýn mutlak ve muhit olan görmesinin ve iþitmesinin cüz'î bir tecellisi, zayýf bir gölgesi olmaktan ileri gidemezler.

"Göklerin ve yerin ve aralarýndaki herþeyin hükümranlýðý Allah'ýndýr. O ne dilerse yaratýr." (Mâide; 17)


Cenâb-ý Hakk’ýn bir sýfatý da iradedir. O’nun irâdesi ezelîdir. Her bir mevcudun bütün özelliklerini, þeklini, miktarýný, mahiyet ve hakikatini ve hangi zamanda varlýk sahasýna çýkacaðýný, ezelî irâdesi ile tayin ve tesbit etmiþtir.

Allah, "Fa'âlün limâ yürîd"dir, irâde ettiðini yapar, herþey O'nun dilemesiyle vücuda gelir. Lâkin yaptýðý her iþte bir deðil, belki binler hikmetler vardýr. Hiçbir kuvvet ve kudret O'nun mutlak iradesini kayýtlayamaz. Diðer sýfatlarý gibi, irâde sýfatýnda da misli ve misâli yoktur, eþi ve dengi olamaz. Ezelde, halde, ebedde O’nun irâdesini hükümsüz kýlacak hiçbir irade tasavvur edilemez. Böyle bir þeyi vehmetmek hurafelerin en bâtýlý, muhallerin en acibidir.

"Allah Musa'ya da hitab ile konuþtu.” (Nisa; 164)

Cenâb-ý Hakkýn, bir sýfatý da kelâm sýfatýdýr. Baþta Kur'an olarak bütün semavî kitaplar Hak Teâlâ'nýn kelâm sýfatýnýn en büyük delilleridir. Hem insanýn diðer sýfatlarý Cenâb-ý Allah'ýn sýfatlarýndan haber verdiði gibi, konuþmasý da O’nun kelâm sýfatýna delâlet eder. Evet, Allahü Teâlâ mütekellimdir. O'nun kelâmý, kudsî zâtýna mahsustur, kadîmdir, ezelîdir, ebedîdir.

Kelâm-ý Ýlâhî, sesten ve harften münezzehtir. Ýnsan diðer kudsî sýfatlar gibi, kelâm sýfatýnýn da ancak varlýðýný bilir, lâkin mahiyetini bilemez. Cenâb-ý Hakk'ýn iþitmesi, görmesi mahlûkatýn iþitmesine, görmesine benzemediði gibi, kelâm sýfatý da beþerin kelâmýna benzemez. Bütün vahiyler ve ilhamlar O’nun kelam sýfatýnýn tecellileridirler.

Cenab-ý Hak, irâde sýfatýndan gelen þu kâinat kitabý ile varlýðýný ve birliðini, azamet ve kibriyâsýný bildirdiði gibi; kelâm sýfatýndan gelen Kur'ân-ý Azîmüþþân ile de varlýðýný, birliðini, bütün isim ve sýfatlarýný, diðer iman hakikatlerini, mahlukatýn yaratýlýþ gayesini, insanýn dünyaya gönderilmesinin hikmetini ve Rabbine karþý vazifelerini beyan etmiþtir.

Evet, Cenâb-ý Hak, âyet-i kerîmelerde kendisini kullarýna Esmâ-i Hüsnâsý ile tanýttýrmaktadýr. Tâ ki mü'minler O Zât-ý Zülcelâl'i bu isimlerle tanýyýp bilsinler ve O'nun dergâhýna bu kudsi esma ile iltica etsinler, þeytanlarýn desise ve vesveselerinden kendilerini korusunlar.

Bu hakikata binaen, biz de Allahü Azîmüþþân'm Kur'ân-ý Kerîm'de geçen kudsî isimlerinden nümûne olarak bazýlarýný kýsaca beyan edeceðiz.

Cenâb-ý Hak, “Evvel ve Âhir”dir. Yâni, varlýðýnýn öncesi olmadýðý gibi sonu da yoktur.

"O'na Evvel demek, ikincisi var demek deðil, sabýký yok demektir. O'na Âhir demek de sabýký var demek deðil, O'na ulaþan, yetiþen yok demektir".(9)

Evvel ismi Cenâb-ý Hakk'm kýdemine, ezeliyetine baktýðý gibi, Âhir ismi de bekasýna, ebediyetine bakar. Ýnsan fikren ezele doðru ne kadar giderse gitsin O'nun mevcut olmadýðý bir aný tasavvur edemeyeceði gibi, ebede doðru da ne kadar gitse O Zât-ý Kadîm'e bir nihayet tahayyül edemez.

Cenâb-ý Hak Zahir ve Bâtýn'dýr. Yâni, varlýðý herþeyden açýk ve aþikârdýr, kudsî mahiyeti ise meçhuldür.

Ýnsan, deðil Cenâb-ý Hakk'ýn kudsî hakikatýný, kendi akýl ve ruhunun ve sair birçok varlýklarýn dahi mahiyetini anlamaktan âcizdir.

Cenâb-ý Hak, Hâlýk'týr. Bütün mevcudat O'nun yaratmasýyla yokluktan varlýk âlemine çýkmýþtýr. Herþeyi suretiyle ve mahiyeti ile takdir ve tayin edip, onlarý bu takdir üzere halk etmiþtir. Model, þekil, kalýp, madde, hareket, müddet, mekân, zaman ve kanun yokken herþeyi yoktan yaratmýþtýr.

Mevcudatý yaratmasý lütuf ve keremini göstermek, ezelî irâdesini tahakkuk ettirmek, "servetinin þa'þaasýný", "san'atýnm hârikalarýný" ve "saltanatýnýn haþmetini" göstermek, azamet ve kibriyâsmý, sonsuz cemâl ve kemâlini sezdirmek ve sayýsýz nimet ve ihsanlarýný mahlukatýna tattýrmak ve faydalandýrmak gibi azîm hikmetler içindir.

Kâinatý yaratmakla O'nun sonsuz kudretinden birþey noksan olmadýðý gibi, sonsuz kemâlinde de bir ziyadeleþme olmamýþtýr.

Cenâb-ý Hak, Kayyûm'dur. Yâni, "bizatihi kâimdir, dâimdir. Bakidir. Bütün eþya O'nunla kaimdir, devam eder... ve vücudda kalýr, beka bulur. Eðer kâinattan bir dakikacýk olsun, o nisbet-i kayyumýyet kesilse, kâinat mahvolur."agla10)

Atom sistemlerinden galaksilere kadar herþeyin kýyamý, devamý ve bekasý Kayyûm ismine istinad etmektedir. Ýnsan da Kayyûm isminin bir cilvesine mazhar olan ruh ile ayakta durmaktadýr.

Cenâb-ý Hak, "Aliyy-ül Azîm" dir.

Allah, "Aliyy"dir. Yâni, mutlak yücedir. O'nun ulviyetinin fevkinde bir derece tahayyül edilemez; maddi ve manevî, cismanî ve ruhanî bütün derecelerin fevkindedir. Hak Teâlâ'nýn ulviyyeti baþkalara nisbetle deðildir. O’nun, Zâtý mahlûkatýn zâtýna benzemediði gibi, ulviyeti de mahlûkatm ulviyetine benzemez. O'ndan daha üstün bir varlýk düþünülmesi imkânsýzdýr. Allahü Azîmüþþan kudrette, ilimde, irâdede ve diðer bütün kemâl sýfatlarda sonsuz ulvîdir. Ulûhiyetinin þanýna yaraþmayan her türlü noksaniyetten münezzehtir.

Mahlukatýn, ister cismanî, ister aklî, ister hissi olsun bütün büyüklükleri hep O'nun ihsanýdýr. Bütününü birden görür, bütününde birden tasarruf eder, hepsinin ihtiyacýna birden cevap verir. Mevcudat ebediyen terakki etseler, onlarýn büyüklük dereceleri, O'nun ulviyyet ve yüceliði ile nisbete giremez, hepsi yine O’nun emir ve hükmü altýndadýrlar.

Cenâb-ý Hak, Azîm'dir. Mutlak büyüktür. O'nun azameti nisbi ve izafî deðildir. Varlýklar için düþünülebilen bütün büyüklükler nakýstýr, mutlak deðildir. Mahlûkat, ancak birbirilerine nisbetle büyüktürler. Mutlak büyük olan Zât-ý Akdes'in azamet ve kibriyâsý, mahlukattaki tecellileriyle kýyasa girmez. Mutlak azamet ezelde, halde, ebede ancak O'na mahsustur.

Bütün mahlûkatý hiç yoktan yaratýp, onlara vücud nimetini O verdiði gibi, o varlýklardaki iktidar, kudret, kabiliyet, saltanat, haþmet, cesaret, ilim gibi her türlü büyüklük mertebelerini de yine O ihsan etmektedir.

Allah, Kebîr'dir. Kibriyâ sahibidir, eþsizdir, tek büyüktür. Celîl'dir; celâlet ve ululuk sahibidir, ilim, kudret, hâkimiyet, izzet, azamet gibi celâl sýfatlarý ile muttasýftýr. Hakem’dir; "Hakiki hâkim, gerçek karar verici O'dur. O'nun hükmünü bozacak, kararýný temyiz edecek birisi yoktur."

Hakim’dir; sonsuz hikmet sahibidir. Bütün fiil ve icraatýnda, emirlerinde ve yasaklarýnda, nice hayýrlar, menfaatler, maslahatlar vardýr. Cebbâr'dýr; dilediðini cebr ile yaptýrmaya muktedirdir. Hiçbir mahlûk O'nun kudret elinden kurtulamaz. Azîz'dir; mutlak surette kuvvet ve galebe sahibidir. Maðlûb edilmesi mümkün olmayan yegâne galibdir. Kahhâr'dýr; her bakýmdan üstün, daima galiptir.

Hak Teâlâ'nýn, yukarýda birkaçýndan bahsettiðimiz isim ve sýfatlarýný Kur'an-ý Kerîm'in beyan ettiði þekliyle bilenler, O’nu sonsuz cemâl ve kemâl sahibi olarak tanýr, ulûhiyetinin þanýna uygun düþmeyen her türlü bâtýl fikirlerden, hayallerden, vehimlerden tenzih ederler. Ýmanlarý taklidden, tahkike yükselir, mutlak kemâlin ancak ve ancak Allah’ýn zât ve sýfatlarýna mahsus olduðunu bilir, bütün mahlûkata takýlan izzet ve kemâllerin O'nun sonsuz kemâlinin cilveleri olduðunu iz'an ederler. Allahü Azîmüþþan'ýn, "misilsiz... ve Vâcibü'l-Vücud. ve maddeden mücerred... ve mekândan münezzeh... ve tecezzisi ve inkýsamý her cihetle muhal... ve tegayyür ve tebeddülü mümteni... ve ihtiyaç ve aczi imkân haricinde bir Zât-ý Akdes" olduðunu bilirler. Ýnsî ve cinnî þeytanlarýn ifsatlarýna ve nefislerinin desiselerine kapýlmaz, tereddüd ve þüphelere düþmezler.

Gönderme Tarihi: 08.06.2007 - 20:18
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle tanımak...
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
“Þüphesiz göklerin ve yerin gaybýný Allah bilir. Allah, ne yapýyorsanýz hakkýyla görücüdür." (Hucürât: 18).
"O herþeyi bilir bir Alîm'dir" (Bakara: 29).



Cenâb-ý Hak, gizli aþikâr, olmuþ olacak herþeyi bilir. O'nun ilmi, zâtýndandýr, ondan ayrýlmasý muhaldir. Allahü Azîmüþþân'ýn ilmi zamanla kazanýlmaktan ve tecrübe ile geliþmekten münezzehtir. O’nun ilmi sonradan zaman içerisinde artmýþ deðildir. Ezelde ne idiyse, þimdi de odur. Ezelden ebede, yaratýlmýþ ve yaratýlacak bütün eþyanýn plân ve programlarý, mahiyet ve hakikatleri, suret ve sîretleri O'nun ilminde mevcuttur.

Cenâb-ý Hakk'ýn ilmi mahlûkatýn ilmi ile hiçbir cihetle mukayese edilemez. Çünkü mahlûkatýn ilmi ister tecrübe ile, ister ilham ile elde edilmiþ olsun noksandýr, sýnýrlýdýr, sonradan kazanýlmýþtýr. Cüz'iyyetten çýkamaz, belli bir sahanýn dýþýna taþamaz.

Bütün kabarcýklarda, damlalarda, aynalarda tecelli eden ýþýk huzmeleri, güneþin ýþýðýnýn bir cilvesi olduðu gibi, bütün insanlar, melekler ve cinlerin ilimleri de ilm-i Ýlâhînin bir cilvesi, bir tecellisidir.

O'nun ilmi sonsuzdur, muhittir, ezelden ebede kadar her þey her an O'nun huzur ve idaresi altýndadýr. Canlý ve cansýz bütün varlýklarýn kendilerine has özellikler taþýmalarý bu hakikatin kat'î þahididir. Dünyaya gelen her insana, Âdem (as.)'dan kýyamete kadar gelmiþ ve gelecek bütün insanlardan farklý ve mümtaz bir sima takýlmasý, karakterlerinin hattâ parmak izlerinin bile birbirinden farklý olmasý bu hakikatin en açýk bir delilidir.

Bediüzzaman Hazretleri bu mevzuda þöyle buyurmaktadýr:

"Bütün mevcudatta görünen bütün hikmetler; o ilme iþaret eder. Çünkü: Ýnâyetkârâne, lûtufkârâne iþ gören; elbette bilir ve bilerek yapar. Hem her biri birer mizan içindeki bütün intizamlý mevcudat ve her biri birer intizam içindeki bütün mîzanlý ve ölçülü hey'at, yine o ilm-i muhite iþaret eder. Çünkü: Ýntizam ile iþ görmek, ilim ile olur. Hem bütün inayetler, tezyinatlar o ilme iþaret eder. Ölçü ile, tartý ile san'atkârâne yapan; elbette kuvvetli bir ilme istinaden yapar. Hem bütün mevcudatta görünen muntazam miktarlar, hikmet ve maslahata göre biçilmiþ þekiller, bir kazanýn düsturiyle ve kaderin pergâriyle tanzim edilmiþ gibi meyvedar vaziyetler ve hey'etler, bir ilm-i muhiti gösteriyor.

Evet, eþyaya ayrý ayrý muntazam suretler vermek, herþeyin mesâlih-i hayatiyesine ve vücuduna lâyýk mahsus bir þekil vermek, bir ilm-i muhit ile olur, baþka surette olamaz...

Hem bütün eþyanýn san'atýndaki ihtimamat ve san'atkârâne tasvirat ve mâhirane tezyinat, bir ilm-i muhîti gösteriyor. Çünkü, binler vaziyet-i muhtemele içinde, muntazam ve müzeyyen, san'atlý ve hikmetli bir vaziyeti intihab etmek, derin bir ilim ile olur. Bütün eþyadaki þu tarz-ý intihabat, bir ilm-i muhîti gösteriyor.

Hem îcad ve ibda'-ý eþyada kemâl-i suhulet, bir ilm-i ekmele delâlet eder. Çünkü bir iþte kolaylýk ve bir vaziyette suhulet, derece-i ilim ve maharetle mütenasibdir. Ne kadar ziyade bilse, o derece kolay yapar.

Ýþte bu sýrra binaen, her biri birer mûcize-î san'at olan mevcudata bakýyoruz ki; hayret-nümâ bir derecede suhuletle, kolaylýkla, külfetsiz, daðdaðasýz, kýsa bir zamanda; fakat, mu'ciz-nüma bir surette icad edilir. Demek hadsiz bir ilim vardýr ki, hadsiz suhuletle yapýlýr... ve hâkezâ... Mezkûr emareler gibi binler alâmet-i sâdýka var ki, þu kâinatta tasarruf eden Zât'ýn, muhit bir ilmi vardýr. Ve herþeyi bütün þuûnatýyla bilir, sonra yapar." (7)

Özetleyecek olursak, Cenâb-ý Hakk'ýn ilmi zatîdir, mutlak ve muhittir; mevcudattaki bütün hikmetlerin, faydalarýn, plân ve programlarýn esasýdýr. Mahlûkat yokluktan varlýða gelmek için O'nun ilmine muhtaçtýr. O'nun zâtýnýn misli, misâli, benzeri olmadýðý gibi, ilminin de eþi, benzeri ve dengi yoktur. Meleklerin, cinlerin, insanlarýn ilimleri, ilm-i ezelîye nisbeten güneþe karþý bir mum ýþýðý kadar da olamaz. Ýnsanýn, elindeki bir fener ile güneþe karþý koymasý ne derece gülünç ise, kendi kafa feneri ile yâni, cüz'i fikir ve ilmi ile Cenâb-ý Hakk'ýn ilm-i ezelisiyle mübarezeye kalkýþmasý da bundan bin derece daha büyük bir divaneliktir.

"O, daima yaþayandýr. O'ndan baþka hiçbir ilâh yoktur." (El-Mü'min: 65).


Cenâb-ý Hak, Hayy'dýr. Yâni, hayat sahibidir. O'nun hayatý, ezelî ve ebedîdir, zâtîdir, zevalden münezzehtir. Þu kâinat yüzünde hummalý bir faaliyetle, kafile kafile gelip geçen hadsiz hayat sahipleri "Hayy" isminin tezahürleridir. O’nun Zatý, mahlûkatýn zatlarýna hiçbir cihetle benzemediði gibi, mukaddes hayatý da onlarýn hayatýna benzemez.

Arz ve semadaki bütün hayat tabakalarý, insanlar, hayvanlar, melekler, cinler o Hayy-ý Kayyûm'un "Muhyi” yani hayat verici isminin birer cilvesidirler. Mahlûkatýn hayatlarý, Vâcib-ül Vücud'un ezelî ve ebedî hayatýna nisbetle gayet zayýf bir gölge hükmündedir. Mahlûkatýna hayat bahþetmesi, sýrf O'nun lütuf ve keremindendir.

"Mevcudat; vücudlarýyla, hayatlarýyla nasýl ki O Hayy-ý Lâyemût'un hayatýna ve o hayatýn Vücub-u Vücuduna delâlet ve þehadet ederler; öyle de; mevtleriyle, zevâlleriyle o hayatýn bekasýna, sermediyetine delâlet eder ve þehadet ederler. Çünkü; mevcudat zevale gittikten sonra, arkalarýnda, yine kendileri gibi hayata mazhar olup yerlerine geldiklerinden gösteriyor ki; daimi bir zîhayat var ki, mütemadiyen cilve-i hayatý tazelendiriyor. Nasýl ki, güneþe karþý cereyan eden bir nehrin yüzünde kabarcýklar parlar gider. Gelenler ayný parlamayý gösterip, taife taife arkasýnda parlayýp sönüp gider. Bu sönmek, parlamak vaziyetiyle; yüksek daimî bir güneþin devamýna delâlet ederler. Öyle de þu mevcudat-ý seyyaredeki hayat ve mevtin deðiþmeleri ve münavebeleri, bir Hayy-ý Bâkî'nin beka ve devamýna þehadet ederler,"agla8)

Gönderme Tarihi: 08.06.2007 - 20:14
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle tanımak...
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
"Þüphe yok ki Allah herþeye kadirdir."aglaFetih: 21)


Allah’ýn kudreti, ezelîdir, sonsuzdur. Hiçbir þey o kudreti âciz edemez ve kayýtlayamaz. O kudretin icraatýnda büyük-küçük, az-çok, parça-bütün arasýnda fark yoktur. Bir atomu kolayca yaratýp tanzim ettiði gibi, bütün yýldýzlarý da ayný anda, ayný kolaylýkla yaratýr. Küre-i Arz'ý güneþin etrafýnda kolayca döndürdüðü gibi, bütün sema sistemlerini de ayný kolaylýkla tanzim ve idare eder.

Allah’ýn kudretinin yetmeyeceði hiçbir þey tasavvur edilemez. O'nun kudretini âciz býrakacak bir güç tevehhüm edilemez. Çünkü O'nun kudreti zatîdir. Malûmdur ki, "Bir þey zatî olsa onun zýddý ona arýz olamaz." Meselâ güneþin ziyasý bir derece zatî olduðundan(4) ona karanlýk giremez. Fakat avizenin ýþýðý arýzî olduðundan, yâni, baþka yerden geldiðinden sönme ve söndürme ona arýz olabilir. Ve yine altýn ve elmasýn parlaklýðý zatî olduðundan solma ve kararma onlara arýz olamaz. Cilalanmýþ bir eþyanýn parlaklýðý ise arýzîdir; dökülmeye ve solmaya mahkûmdur.

Cenâb-ý Hakk'ýn kudreti zatî, sonsuz ve mutlaktýr. Ne kadar âlemler yaratýrsa yaratsýn O'na bir acizlik, noksanlýk gelmesi düþünülemez. Hikmeti gerektirirse, her an sonsuz kâinatlar yaratabilir. Yine de yarattýðý þeyler sýnýrlýdýr, Ýlâhî kudret ise sonsuzdur.

Güneþ için ýþýk verme hususunda bir damla ile deryanýn yahut bir çiçekle yýldýzýn farký olmadýðý gibi, Kudret-i Ýlâhiye'ye nispeten de az-çok, büyük-küçük farký yoktur; zerreler ile yýldýzlar eþittir. Bu hakikatin misâllerini bu âlemde her an görmekteyiz. Meselâ, her gün sonsuz kolaylýkla yüzbinlerce insan, had ve hesaba gelmez bitki ve hayvan yaratýlýyor. Mahiyet ve suretleri, mizaç ve hissiyatlarý birbirinden farklý olan bu hadsiz mahlûkatýn ayný anda, her yerde son derece kolay bir þekilde teþkil ve tedbiri Kudret-i Ýlâhiyye'nin sonsuzluðuna apaçýk bir delildir.

Ýlmî tesbitlere göre günde üçyüzbin kadar insan yaratýlýyor. Buna göre yaklaþýk olarak bir saniyeye dört adam düþüyor. Yani, Cenâb-ý Hak bir saniyede dört adam yaratmýþ oluyor. Ýnsanýn yaratýldýðý o saniyede mikroplardan, bakterilerden, karýncalardan, sinek ve böceklerden, balýklardan hadsiz canlýlarýn da yaratýldýðý, yine o saniyede bir milyona yakýn bitki türlerinin bütün cinslerinin ve fertlerinin yaratýldýðý göz önüne alýnýrsa saniyenin patladýðý, zamanýn ortadan kalktýðý görülür; bir anda sonsuz mahlûk yaratmanýn O kudreti âciz etmediði açýkça anlaþýlýr.

Hem, bu dünyada, bütün hayvan ve bitki türlerinin elbise, silâh ve rýzýklarýnýn, talim ve terhislerinin birbirinden farklý olduðunu, bunlarýn þekilce, intizamca, tertipçe birbirinden ayrý ve mümtaz olduðunu görmekteyiz. Bütün bu ayrýlýk ve farklýlýklar karýþýklýða ve güçlüðe sebeb olduðu halde, bütününün son derece kolay olarak noksansýz ve kusursuz yaratýlmasý, Kudret-i Ýlâhiyye'nin nihayetsiz büyüklüðünü keskin akýllara teslim ettirir. Yaratýlan bu hadsiz mahlûkata daha ince bir nazar ile baktýðýmýzda tanzim ve takdir etme, hayat verme ve öldürme gibi hadsiz fiilleri de müþahede ederiz.

Hükümleri ayrý ayrý olduðu halde ayný maksad ve gayede birleþen bu fiillerin tamamý birden düþünüldüðünde Kudret-i Ýlâhiyye'nin büyüklüðü ve sonsuzluðu güneþ gibi zuhur eder.

"Vâcib-ül Vücud'un hem vâcib, hem zâtî olan kudretine karþý mevcudatýn hem hadis, hem arýzî vücudlarý, hem mümkinatýn, hem kararsýz, hem kuvvetsiz sübûtlarý, elbette nihayet derecede kolay ve hafif gelir. Vâcib-ül-Vücud, maddeden mücerred, bütün mahiyata muhalif, misli, misâli, mesili olmayan bir Zât-ý Zülcelâl'in o Kudret-i Ezeliye'sine nisbeten bütün kâinatýn idaresi ve terbiyesi bir bahar, belki bir aðaç kadar kolaydýr."agla5)

"Evet, Hâlik-i Rahîm, bir kuþun tüylü libasýný hangi kanunla deðiþtiriyor, tazelendiriyor; O Sâni'-i Hakîm ayný kanunla, her sene küre-i Arz'ýn libasýný tecdid eder. Hem o ayný kanunla, her asýrda dünyanýn þeklini tebdil eder. Hem ayný kanunla, kýyamet vaktinde kâinatýn suretini taðyir edip deðiþtirir.
Hem hangi kanunla zerreyi, mevlevî gibi tahrik ederse; ayný kanunla küre-i Arz'ý meczub ve semaa kalkan mevlevî gibi döndürüyor... Ve manzûme-i Þemsiye'yi gezdiriyor.

Hem hangi kanunla senin bedenindeki hüceyratýn zerrelerini tazelendiriyor, tamir ve tahlil ediyorsa, ayný kanunla senin baðýný her sene tecdid eder ve her mevsimde çok defa tazelendirir. Ayný kanunla, zemin yüzünü her bahar mevsiminde tecdid eder, taze bir peçe üstüne çeker.
Hem O Sâni'-i Kadîr, hangi kanun-u hikmetle bir sineði ihya eder; ayný kanunla þu önümüzdeki çýnar aðacýný her baharda ihya eder ve ayný kanunla Haþir'de mahlûkatý da ihya eder." (6)



Mesaj 1 kez düzenlendi. En son Son-GüL tarafından, 08.06.2007 - 20:15 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 08.06.2007 - 20:13
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle tanımak...
Son-GüL su an offline Son-GüL  
Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle tanımak...
1125 Mesaj -
Aldanma yollarýna kapýlmamanýn yegâne çâresi Cenab-ý Hakk’ý, Kur'an-ý Kerîm'in beyan ettiði ve Peygamber Efendimiz'in (asm.) bildirdiði gibi tanýmak ve bilmektir.

Ýnsan, Allahü Teâlâ'nýn varlýðýný, birliðini, kudsî sýfatlarýný, esmâ-i hüsnâsýný ancak Kur'ân-ý Kerîm ile öðrenebilir. Bu sayede Allah’ý vâcib (varlýðýnýn zaruri olmasýgöz kırpma, ezelî, ebedî (baþlangýcý ve sonu olmamasý, zamanla sýnýrlandýrýlmamasýgöz kırpma, herþeye Kadir ve Alîm; mahlûkatý ise, fâni, mümkin (varolup olmamasý imkan dahilinde olan), âciz olarak bilir. Hak Teâlâ'yý bütün mahlûkatýn tek yaratýcýsý, bütün âlemlerin yegâne Rabbi, bütün mevcudatýn ortaksýz hâkimi olarak tanýr. O’nun bütün kemâl sýfatlara sahip ve bütün noksan sýfatlardan münezzeh olduðunu itikad eder.

Allah, en doðru ve emin olarak ancak Kur'ân-ý Azîmüþþân'dan öðrenilebilir. O’na Kur’ânýn beyan ettiði gibi iman edilmezse o iman sahih olmaz, bir fayda vermez, þüphe ve vesveselere karþý dayanamaz.

Bilindiði gibi, "birþey sabit olsa levazýmýyla sabit olur" mantýki hükmü vardýr. Bu hükme göre meselâ, ýsý ve ýþýk güneþin lâzýmlarýndandýr; güneþ onlarsýz düþünülemez. Aynen öyle de Allah dendi mi bütün sýfât-ý zâtiye ve sübûtiyesi(1) bütün Esmâ-i Hüsnâ'sýagla2) birden düþünülür; bütün kemâl sýfatlarla vasýflandýrýlan ve bütün noksan sýfatlardan münezzeh bir Zât-ý Mukaddes anlaþýlýr. O'nun sýfat ve isimlerinden birisine dahi inanýlmasa Allah'a iman sahih olmaz.

Ýman bir bütündür; imanýn altý esasýndan birisine dahi inanýlmasa kalpte iman hâsýl olmaz. Bu kaide imanýn bütün rükünleri için de geçerlidir. Bir insan, "melâikeye inanýyorum" dedi mi, Cebrail'e (as.) inanmak da onun içindedir. Sadece bu büyük meleðe inanmasa o þahsýn meleklere inandýðýndan söz edilemez. Ve yine, bir insanýn kitaplara iman etmiþ sayýlabilmesi için bütün semavî kitaplara inanmasý gerekir. Kur'ân-ý Kerîm'in bir tek âyet-i kerîmesine inanýlmazsa o iman sahih olmaz.

Allah'a iman da yukarýdaki esaslara göre deðerlendirilir. Sonsuz kudret, sýnýrsýz irâde, hudutsuz malikiyet, ortaksýz ulûhiyet, vezirsiz saltanat, sonsuz ilim ve sonsuz büyüklük, Allahü Teâlâ'nýn zâtýnýn zaruri lâzýmlarý olduðundan, Allah'a inanan bir insan bütün bunlara da inanmýþ demektir.
Buna binaen, Kur'ân-ý Kerim'de Allah’ýn zât, sýfat ve esmasýnýn nasýl tanýtýldýðýný ana hatlarýyla açýklamaya çalýþacaðýz.

Cenâb-ý Hakk'ýn zât, sýfat ve esmasýný bildiren âyetlerden birkaçýný numune olarak takdim edeceðiz. Bu mevzudaki bütün âyet-i kerîmeleri ve tefsirlerini kaydetmemiz elbette mümkün deðildir. Örnek olarak bazýlarýný alacak ve maksada yetecek kadar izah edeceðiz.

Cenâb-ý Hak bir âyet-i kerîmede þöyle buyuruyor:

"O'nun misli gibi birþey yoktur" (Þûra, 11)


Yâni, ne zâtýnda, ne sýfatýnda, ne fiillerinde benzeri yoktur. Akla, hâtýra, hayâle ne gelirse Allah onun baþkasýdýr. Kâinatta gördüðümüz, görmediðimiz yaratýlmýþ varlýklarýn hiçbirisine, hiçbir surette benzemez.

Allahü Teâlâ gerek zâtýyla, gerek sýfatlarýyla akla, hayâle, zihne, fikre ve tasavvura gelen ve gelmesi mümkün olan her þeye benzemekten münezzehtir. Mukaddes mahiyeti hiçbir mahiyete benzemez.

Cenâb-ý Hakk'ýn vâcib, zâti ve ezelî olan varlýðý mahlûkatýn mümkin, hadis (sonradan varolan) ve fâni varlýklarý ile hiçbir cihetle kýyas edilemez. Hak Teâlâ'nýn Zâtý mahlûkatýyla mukayese edilemeyeceði gibi, sýfatlarý da mahlûkatýn sýfatlarýyla kýyasa girmez. Zira, O’nun bütün sýfatlarý ezelidir, sonsuzdur. Mahlûkatýn sýfatlarý ise kendileri gibi mahlûktur, sýnýrlýdýr. Bu sýfatlar ne kadar büyük hayal edilirlerse edilsinler Cenâb-ý Hakk’ýn sýfatlarý ile mukayese edilemezler; ancak O'nun sýfatlarýna iþaret ederler.

Hâlýk-i Zülcelâl'in, hiçbir mahlûkuna benzememesi açýk bir hakikattir. Malûmdur ki, her eser, bir ayna gibi kendi ustasýnýn kemâlini, ilmini, maharetini gösterir. Ama hiçbir eser, mahiyet ve hakikat itibariyle ustasýna benzemez. Meselâ, bir saat kendi ustasýnýn hünerini gösterir ve kemâline âyine olur; ama hiçbir cihetle ustasýna benzemez.

O saat, ustasýnýn þahsiyetinden koparak hariçte kendi baþýna oluþmuþ da deðildir. Ancak ustasýnýn irâde ve kudretiyle, ilim ve hikmetiyle vücud bulmuþtur. Evet, ustanýn zâtý, hakikati, sýfatlarý, unvanlarý baþka, saatinki baþkadýr. Bir saat ne kadar büyük olursa olsun, saat olma mahiyeti deðiþmez. Yine, ustasýnýn tasarrufu, irâdesi, tedbiri altýndadýr. O'nun koyduðu kanunlarýn mahkûmudur ve ustasýyla hiçbir cihetle kýyasa giremez.

Ýþte bu kâinat da gayet hassas ve ince ölçülerle çalýþan bir saat gibidir. Allahü Teâlâ'nýn yaratmasýyla yokluktan kurtulup varlýk sahasýna çýkmýþtýr. O'nun tasarruf ve idaresi altýndadýr. O Hâlik-ý Zülcelâl, kâinata ve ondaki canlý cansýz hiçbir þeye, hiçbir cihetle benzemez. Evvel ve Âhir, Zahir ve Bâtýn olan Allah, ilmiyle, irâde ve kudretiyle mahlukatýna son derecede yakýndýr. Mahlukat ise O'na benzemekten ve O’nu hakkýyla tanýmaktan son derecede uzaktýr; O'nun zâtýndan ve kudsî mahiyetinden ayrýlarak hariçte meydana gelmiþ deðildir. Ancak O'nun irâde ve kudretiyle yoktan yaratýlýp varlýk sahasýna çýkartýlmýþlardýr.

Allah’ýn zât, sýfat, mahiyet ve hakikati, mahlukatýn zât, sýfat, mahiyet ve hakikatine benzemekten münezzehtir.

"Evet, bir Zât ki, O'na yýldýzlarýn icadý zerreler kadar kolay gele... ve en büyük þey en küçük þey gibi kudretine musahhar ola... hiçbir þey hiçbir þeye, hiçbir fiil, hiçbir fiile mani olmaya... ve hadsiz efrad, bir ferd gibi nazarýnda hazýr ola... ve bütün sesleri birden iþite... ve umumun hadsiz hacetini birden yapabile... ve kâinatýn mevcudatýndaki bütün intizamat ve mizanlarýn þehadetiyle hiçbir þey, hiçbir hal, dâire-i meþiet ve irâdesinden hariç olmaya... ve hiçbir mekânda olmadýðý halde, her bir yerde ve her bir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazýr ola... ve herþey O'ndan nihayet derecede uzak olduðu halde, O ise herþeye nihayet derecede yakýn olabilen bir Zât-ý Hayy-ý Kayyûm-u Zülcelâl'in elbette hiçbir cihetle misli, naziri, þeriki, veziri, zýddý, niddi olamaz; ve olmasý muhaldir." (3)

Ýlâh, bütün noksan sýfatlardan münezzeh ve bütün kemâl sýfatlara sahip bir Zât-ý Vâcib demektir. Birden fazla ilâh farzedildiði takdirde her birinin “vücudu vâcib, kudreti sonsuz, ilmi muhit, irâdesi nafiz...” olmasý lâzým gelir. Bu ise mümkün deðildir. Çünkü faraza, iki ilâh bulunsa, her ikisinin de kudretinin sonsuz olmasý gerekecektir. Bu ise bir tezattýr. Öte yandan her ikisinin de iradelerinin sýnýrsýz olmasý icap eder. Birisi hayat vermek isterken, diðeri öldürmek isteyecek yahut biri bir yaratmak isterken, diðeri yaratmamak isteyecektir. Birisi güneþin þarktan doðmasýný isterken, diðeri garbdan doðmasýný irâde edecektir. Misâller çoðaltýlabilir. Her iki ilâhýn da irâde ettiði þeylerin tahakkuk etmesi lâzým geldiðinden bir þeyin ayný anda hem yaratýlmasý, hem yaratýlmamasý safsatasý ortaya çýkar. Bu ise sonsuz tezatlarý ve muhalleri içine alýr.

"Eðer gökte ve yerde Allah’tan baþka tanrýlar olsaydý, ikisinde de düzen kalmazdý. Arþ’ýn Rabbi olan Allah, onlarýn yakýþtýrdýðý þeylerden uzaktýr.” (Enbiyâ: 22)

Madem kâinat var ve bu kâinat içinde atomlardan sistemlere, çekirdeklerden aðaçlara, sinek kanadýndan semavat kandillerine kadar herþeye hükmeden, hassas, mükemmel, þaþmaz bir düzen var. Öyle ise bu âlemin sahibi ve maliki birdir. Þirk sadece bir vehimdir, hariçte yeri yoktur.

Diðer taraftan, bu âlemin birden fazla ilâhýn iþbirliðiyle yaratýlmasý ve idare edilmesi de muhaldir. Çünkü iþbirliði herhangi bir iþi taraflarýn müstakil olarak yapamamasýnýn neticesidir. Bu ise iki ilâhýn da âciz ve birbirine muhtaç olmasý ve birbirilerinin tesiri altýnda kalmasý demektir. Böyle bir durumda, her iki ilâhýn ulûhiyetleri, hâkimiyetleri, amiriyetleri, irâde, ilim ve kudretleri kayýtlý olmuþ olur. Dolayýsýyla bunlarýn her ikisi de ilâh olamazlar. Bir þeyin hem sýnýrsýz, hem kayýtlý; hem sonsuz, hem sýnýrlý olmasý muhaldir.

Mevhum ilâhlardan birinin diðerinin emir ve irâdesine tâbi olmasý da düþünülemez. Çünkü tâbi olan, ilâh olamaz.

***

Gönderme Tarihi: 08.06.2007 - 20:11
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Suanki Ruh Haliniz?
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
duvar Sinirli Mendilli Mendilli Mendilli
Gönderme Tarihi: 08.06.2007 - 19:57
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon Yönetici Kardesler Görmesin Site Berbat Oldu...
Son-GüL su an offline Son-GüL  
Konu icon    Yönetici Kardesler Görmesin Site Berbat Oldu...
1125 Mesaj -
http://www.netdisaster.com/go.php?mode=baby&url=http%3A//www.ravda.net/index.php%3FPHPSESSID%3D7fd87485c42090a5d1c509ab25633579%26


Bebek Benim degil arkadaslar üzgünüm....

kahkaha kahkaha
Gönderme Tarihi: 18.05.2007 - 11:47
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Rical'in ne olduğunu biliyor musunuz?
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
V.a.s


ALLAH razý olsun...

gül
Gönderme Tarihi: 17.04.2007 - 22:58
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Esselamu aleyküm
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
V.a.s

HOÞGELDÝNÝZ,

Hayýrlý olsun inþ.


selam ve dua ile...


Güle Güle
Gönderme Tarihi: 17.04.2007 - 22:39
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HAFTANIN KARIKATURU
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
...gül...
Gönderme Tarihi: 17.04.2007 - 22:37
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: s.a
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
V.a.s

HOÞGELDÝNÝZ aramýza...

Hayýrlý olsun inþ...


selam ve dua ile...


Güle Güle
Gönderme Tarihi: 13.04.2007 - 13:28
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Diş Dolgusu ve Gusul....
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Haþiyeler:

179. Önce Sýrât-ý müstakîm, sonra da Sebîlürreþâd adýyla uzun zaman neþredilen bu mecmûanýn sahibi Eþref Edib'dir. Muharrirler arasýnda büyük þairimiz Mehmet Âkif bey, Manastýrlý Ýsmail Hakký Efendi, Ýzmirli Ýsmail Hakký Bey, Ahmed Naim Bey, Ferid Kam, Ahmed Hamdi Akseki gibi tanýnmýþ zevât yer almýþtýr.
180. Cahiliye devrinde kabileler arasýndaki muharebelere "yevm"in cem'i "Eyyâm" denirdi. "Külâb"da böyle bir harbin adý olmuþtur.
181. Bkz. Ebû Dâvûd, Hâtem, bâb: 7: Tirmizî, Libâs, bâb: 31: Nesâî, Zineh, bâb: 41; Ýbn Hanbel, Müsned, c. s. 23. Diþin altýn veya gümüþ ile tutturulmasý hakkýnda: Tirmizî, Libâs, bâb: 31; Ýbn Hanbel, Müsned, c. I, s. 73.
* Son asýr Osmanlý ulemâsýndan ders vekili (þeyhülislâm yardýmcýsý ve kýsmen maârif vekili) M. Zâhid Kevserî de ayný delil ve mûcib sebeplere dayanarak ayný görüþü benimsemiþtir. Mýsýr'dan bir yakýnýna yazdýðý ve görüþünü açýkladýðý mektubun fotokopisi nezdimizde mahfuzdur.
182. Altý kitap: Câmi'u'l-kebîr, Câmi'u's-saðîr, Siyeru'l-kebir, Siyeru's-saðîr, Ziyâdât, el-Mebsût isimli eserler olup hepsi Muhammed b. Hasen'in kitaplarýdýr ve bunlardan nakledilen ahkâma "zâhiru'r-rivâye" denir.
183. Bu þerh, müctehid Hanefî fukahâsýndan Serâhsî'nin eseridir.
184. Týrnak içindeki iki paragraf, metinde Arapçadýr.
185. Muharrir bu maddede, itirazcýnýn dayandýðý ikinci esasý çürüterek "ictihadýn nevileri olduðunu, hiçbir nev'inin kapýsýnýn kapatýlmadýðýný, ehli bulunmadýðý için bir nev'inin yapýlamadýðýný, bazý nevilerinin ise her zaman yapýldýðýný" ifade etmektedir. Bu mevzuda geniþ bilgi için bkz. H. Karaman, Ýslâm Hukukunda Ýctihad (Diyanet Ýþleri Bþk. Yayýnlarýgöz kırpma.
186. Bu yasaðýn mâhiyet ve hikmeti için bkz. Yûsuf Kardâvî, Ýslâm'da Helâl ve Haram, trc. Mustafa Varlý, 4. baský, s. 90, 107; H. Karaman, Haramlar Helâller, s. 48.
187. Ayný mevzûuda bkz. Ýbn Âbidin, Reddu'l-muhtâr, c. V, s. 252.
188. Bu mevzu için H. Karaman, "Ýslâm'da Zarûret hali", Diyanet dergisi, c. XIII, sayý: 111, s. 162 vd.
189. Yara ve kýrýklar sargýya ihtiyaç gösterirse her abdest ve gusülde çözülmez. Açýk yerler yýkanýr. Sargýnýn üzeri de meshedilir; yani ýslak el sargý üzerinden geçirilir. Sargýyý yaparken abdestli olmak da þart deðildir.
190. Ýbn Kudâme, el-Muðnî, c. I, s. 88. Müslümanlarýn gerektiði zaman diðer müctehidlerin mezheblerinden istifade edebilecekleri mevzûunda bkz. H. Karaman, Ýslâm Hukukunda Mezhebler; Ýslâm Hukukunda Ýctihad.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son Son-GüL tarafından, 13.04.2007 - 01:44 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 13.04.2007 - 01:42
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Diş Dolgusu ve Gusul....
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Diþ meselesini bir de gusül yönünden ele alalým:
Fýkýh kitaplarýnda açýkça anlatýldýðýna göre gusülde gerekli olan þey: Güçlük çekmeden yýkanmasý mümkün olan yerleri yýkamaktýr. Yýkamak: suyu, bir damla bile olsa damlatmak suretiyle akýtmaktýr. Hattâ Ýmam Ebû Yûsuf'a göre su aksýn akmasýn, yýkanan yeri ýslatmak kâfidir.
Bahr'de açýklandýðýna göre ulaþtýrmak ve temas ettirmek imkânsýz veya güç olan yerlere suyu temas ettirmek þart deðildir. Bunun içindir ki gözü yýkamak þart deðildir; çünkü zarar verir, acýtýr.
Dürru'l-muhtâr'da açýklandýðýna göre kadýna baþýný yýkamak zarar verir ise baþýný yýkamayý terkeder; bazýlarýna göre baþýný mesheder. Kaþ, býyýk, sakal sýký olursa diplerini yýkamak þart deðildir.
Hanefî imamlarýndan Ebû Bekr Muhammed b. Fadl el-Buhârî'nin açýklamasýna göre kadýnlarýn saçlarý örgülü olursa saç aralarýna suyu ulaþtýrmak þart deðildir; çünkü bunda güçlük vardýr. Hatta erkeklerden saçýný örenler bulunursa onlar için de saçlarýnýn arasýný yýkamak þart deðildir diyenler vardýr. Hâsýlý zarûret ve güçlük bulunmadýkça suyu, yýkanmasý gereken yerlere ulaþtýrmak þarttýr. Fakat zarûret ve güçlük, zahmet ve meþakkat var ise böyle yerlere suyu ulaþtýrmak, temas ettirmek þart deðildir.
Diþ meselesinde zarûret ve güçlük vardýr. Suyu altýn veya gümüþ kaplamanýn, dolgunun altýna ulaþtýrmak, buralarý yýkamak þart deðildir. Diþ meselesinde zarûret bulunduðu ve zarûret bulunan yerlere suyun ulaþtýrýlmasýnýn þart olmadýðýný fýkýh bilginleri ittifakla bildiriyorlar. Burada bir ihtilâf varsa o ancak altýnýn kullanýlmasýndadýr.
Geniþ din bilgisi olmayan, dini baþkalarýndan öðrenen kimse delilini bilsin bilmesin, ihtilâflý konularda bir müçtehidin görüþünü alýr ve onunla amel eder. Geniþ din bilgisi olanlar da delilleri (âyet, hâdis vb.) inceleyerek görüþlerden birini tercih ederler. Durum böyle olunca Ýmam Muhammed'in halka elveriþli ve asrýn ihtiyacýna en uygun bulunan görüþüne göre diþi altýn ile baðlamak, kaplamak, doldurmak ve altýn diþ takmak caizdir. Ýttifakla kabul edilmiþtir ki diþin altýna su geçirmek þart deðildir. Gusül (bütün abdest) sahih ve diþ tedâvisinde altýn kullanmak câizdir.*
Ýzmirli Ýsmâil Hakký

Yine diþ doldurmak meselesi
Sabilûrreþad'ýn (298) numaralý nüshasýnda «diþ doldurmanýn câiz olduðuna dair» yazdýðým makaleye, Bolvadin'den müderris Yûnus zâde Ahmed Vehbî Efendi itiraz ediyor.
Ahmet Vehbî Efendî'nin kaleme aldýðý itiraz yazýsý iki esasa dayanýyor:
1. Altýn veya gümüþ ile diþin oyuðunu doldurup cünüplükten yýkanan kimsenin guslü ittifakla tam deðildir.
2. Hz. Peygamber (sav)'in hicretinden dört yüz sene geçince içtihâd ve kýyas kapýsý kapatýlmýþtýr.

Cevap:
1. Diþ doldurmak meselesinde baþlýca kaynaðým Siyer-i kebîr þerhi idi. Bu hususuta adý geçen kitaba bakmasý lâzým gelirken ona ehemmiyet vemiyor ve bakmýyor. Diþ doldurmanýn câiz olmayacaðýna dair diðer muteber fýkýh kitaplarýnda açýk bir ifade bulunmadýðý halde güya bazý ifadelerden... istidlâl ederek... câiz olmadýðýný anlýyor; ne garip anlayýþ!
Nasýl oluyor da Siyer-i kebîr þerhi gibi pek makbul bir kitabýn nakli nazar-i itibara alýnmýyor? Nasýl oluyor da ittifak bulunduðu söylenebiliyor?
Bu hususta önce, Hanefî imamlarýna göre altý kitaptan182 biri olan Siyer-i kebire ve þerhine183 baþvurmalarýný, sonra da Sungurlu kazasý müftüsünden gelen mektubu ve fetvâyý okumalarýný rica ediyorum.
Sungurlu kazasý müftüsü Osman Efendi'den aldýðýmýz mektubun sûreti:

Sebilüreþâd Gazetesine:
Sebilürreþâd'ýn (289) numaralý nüshasýndaki «Diþ Doldurmak» meselesi hakkýndaki fukahânýn sözlerini de muhtevî bulunan makaleyi okudum. Bu mesele, ek olarak takdim ettiðim sahifede yazýlý fetvâlar ile halledillmiþ fýkýh meseleleri olduðu için bunlarýn da gazetenizin bir köþesine sýkýþtýrýlarak okuyuculara sunulmasýný.
Sungurlu Kazasý Müftüsü Osman

Fetvâlarýn Sûreti:
Üzerine gusül farz olan Zeyd'in oyuk (mücevvef) olan diþleri altýn veya gümüþü ile doldurulmuþ olup diþlerinin oyuðuna yapýþmýþ olduðu için altýn veya gümüþ çýkarmakta güçlük ve meþakkat bulunmakla guslederken ol diþlerin oyuðuna su girmese ve bu þekilde bir zarûret meydana gelmiþ bulunsa suyu ol diþlerin içine ve oyuðuna ulaþtýrmak, temas ettirmek farz olmayýp dýþýný (dolgusunun üstünügöz kırpma yýkamakla gusletmiþ ve temizlenmiþ olur mu?

el-Cevap: Olur. Ýlâveli Mecmûa-i cedide, s. 11.
«Bir kimse, diþlerinin arasýnda ekmek ve benzeri bir þey kalmýþ olduðu halde gusletse guslü (bütün abdesti) sahih ve câizdir. Bazýlarý diþ arasýnda kalan nesne iyice çiðnenmiþ, özlü hamur gibi sertleþmiþ olursa -az olsun çok olsun- guslü sahih olmaz demiþlerdir. Bunu müellifi Zehira'da zikretti.
«Halebiye'ye göre en sahih görüþ budur; çünkü suyun girmesine mâni olur, ortada bir güçlük ve zarûret de yoktur. Hilyetü'n-nâci'nin açýklamasý: «Oruçta, aðýzda kalanýn azý affedildiði halde gusülde affedilmedi; çünkü onlara zarûret ve güçlük var, burada ise yoktur.»
«Ýmam Zahiruddin þöyle diyor: Boyacý, debbað gibi esnâfýn týrnaklarýnda su geçirmeyen bazý þeyler kalýr; bu gibiler gusül ettiklerinde temizlenmiþ olurlar mý? Denildiðine göre olurlar; çünkü oralara suyu geçirmede güçlük ve bu bakýmdan ortada bir zarûret vardýr, zarûret þer'î kâidelere göre istisnaî muâmeleye tâbidir.»
Nûh Efendi, Netâicü'n-nazar ale'd-Dürar184
Zeyd'in oynayan diþini altýn tel ile tutturup baðlamak Ýmam Muhammed'in re'yine göre câiz olur mu?

el-Cevap: Olur.
«Kadýhân ve ed-Durr'un el-Kerâhiye bahsinde Ebû Hanefi'ye göre ancak gümüþ tel ile baðlanabileceði, Ýmam Muhammed'e göre ise altýn tel ile baðlamasýnda da bir mahzur olmadýðý ifade edilmiþtir.» Zeyd'in oynayan diþini gümüþ tel ile baðlamak câiz olur mu?

el-Cevap: Olur. Ýlâve Mecmû'a-i cedide, s. 541, 542
2. Müctehid ve fukahâdan hiç biri, mutlak olarak, kayýt þart koymadan ictihad ve kýyas kapýsý kapatýlmýþtýr diye bir söz söylememiþlerdir...185
Ýzmirli Ýsmâil Hakký

Buraya kadar Ýzmirli Ýsmâil Hakký Efendi'nin "Diþ Doldurma, Kaplama ve Gusül" mevzûundaki inceleme yazýsý ile ayný mevzûudaki fetvâyý, orjinal tetip ve üslûbu içinde sadeleþtirerek ve yer yer Arapça ifadeleri terceme ederek vermiþ olduk.
Yazýmýzýn baþýnda da arzettiðimiz gibi mevzûu hâlâ aktüeldir ve çözüm de geçerlidir. Günümüzde diþ dolgusunda altýn ve gümüþ kullanýlmamakla beraber kaplama ve köprüde altýn kullanýlmaktadýr. Dinimiz erkeklere zinet, kadýn ve erkeklere ev eþyasý vb. olarak altýn kullanmayý yasaklamýþtýr.186 Ayrýca bütün abdest alýrken (guslederken) aðzý yýkamayý da istemiþtir. Þu halde diþ kaplama veya dolgusunda altýn kullanýldýðý zaman iki yönden (altýn kullanmak ve aðzýn içini, diþleri yýkamak) baþka bir mâden kullanýldýðý zaman da bir yönden (gusülde aðýzdan sayýlan diþlerin bir kýsmýnýn yýkanmamýþ olmasý yönünden) problemimiz var demektir.

1. Altýn Kullanmak:
Sahih hadîsler bu gibi yerlerde altýn kullanmaya izin vermiþtir. Bu iznin «kiþiye özel» olduðuna dair de bir delil yoktur. Þu halde Ýmam Muhammed ve diðerlerinin görüþü þâyân-ý tercihtir; altýn bu maksatla kullanýlabilir.187

2. Gusülde Aðzý Yýkamak:
Dinimizde zarûretlerin bir takým kolaylýk ve ruhsat kapýlarýný açtýðý malumdur. Burada zarûret yalnýz insaný ölüm derecesine getiren durumlarý deðil, güçlük arzeden, sýhhati bozan durumlarý da içine alýr.188 Diþ tedâvisi -ki dolgu ve kaplama da buna dahildir- sýhhat için gereklidir. Dolgu ve kaplamayý her gusülde çýkarmak ise çok güçtür. Bunun içindir ki âlimler böyle durumlarda bazý yerlerin yýkanmadan kalabileceðine, üzerinden su geçirmenin kâfi geleceðine fetvâ vemiþlerdir.189 Zâten Ýmam Þâfiî ve Ýmam Mâlik gibi müctehidlere göre gusülde aðzýn içini yýkamak da þart deðildir. Yâni gusülde aðzýn içini yýkamak bütün müctehidlerin üzerinde birleþtiði bir farz deðildir.190 Kaldý ki -yukarýda geçen fetvâda görüldüðü üzere- Hanefîler de güçlük bulunan durumlarda týrnak aralarý, diþ kovuklarý gibi yerlere su girmese dahi guslün sahih olduðuna fetvâ vermiþlerdir.


Prof.Dr.Hayrettin Karaman
Gönderme Tarihi: 13.04.2007 - 01:42
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Diş Dolgusu ve Gusul....
Son-GüL su an offline Son-GüL  
1125 Mesaj -
Faziletli Efendim,
Diþ doldurmak hakkýnda dinin caiz ve caiz deðil þeklinde hükümleri var. Sýhhat ile alâkalý olan bu bahisten insan -azýnlýkta da kalsa- caiz diyen tavsiyeyi kabul etmek istiyor. Þehrimizin müftüsü ve daha bazýlarý caiz olmadýðýný söylüyorlar. Memleketimizin meþhur âlimlerinden Çermeli Hoca isimli zat ise bilmem hangi -Ahmerî'nin görüþü olacak her halde- görüþe bakarak: Diþin dolmasýnda hiçbir mahzur yoktur, maksad aðýza su vermektir, farz yerini bulur, sünnet belki tamam olmazsa o kadar... diyor. Acaba Meþihat makamý, bir taraftan sorulan sual üzerine bu hususta bir fetvâ vermemiþ midir? Acaba "dinî, þer'î hususlarda, ayýrdetmeden herkese kolaylýk rehberi olan Sebîlürreþâd heyetince bir karar alýnmýþ deðil midir?‚ diye akla bir sorunun gelmemesi mümkün olmuyor. Sonunda saygýlarýmý sunarým efendim.
Onuncu Kolordu Ketebesinden
Hayreddin Hâmi

Efendim,
Eþsiz gazetenizde, sorulan bazý suallere cevap verildiðini okuduðum için þu meselenin de dinî hükmünü açýklarsanýz bendenizi son derece memnun etmiþ olacaksýnýz.
Yüksek bilginiz dýþýnda deðildir ki insan Cenâb-ý Hakka ibâdet etmek için önce sýhhati yerinde olmak þarttýr. Ýnsanlar sýhhatlerini koruyabilmek için güzel yemek yemeye muhtaçtýr. Yemeði güzel yemek için en lüzumlu olan diþleri çürük olursa tabiîdir ki yediði yemeði iyice hazmedemiyecektir. Bunu güzelce hazmetmek için aðzýndaki çürük diþleri doldurtup üzerlerini altýn vb. madenle kaplamak caiz midir, deðil midir? Yoksa çürükleri çýkarýp da takma olarak mý yaptýrmalýdýr? Bunlarýn ikisinin de yapýlmasýnda dince bir mahzur olup olmadýðýný açýklamanýzý lütfen istiyoruz efendim.
Yunanistan'da Filyatra Kasabasýnda
Osmanlý Esirlerinden Mülâzim-i Evvel
Ahmet Fâik

Faziletli ve muhterem efendim,
Selâm ve saygýlarýmýzýn arzýndan sonra zât-ý âlinizden bir hususu sormaya mecbur kaldým. Affedersiniz, baþýnýzý aðrýtacaðým: Diþlerimden birkaç tanesi çürümeye baþladý. Yemekte büyük zahmet çektiðim için yaptýrmak mecburiyetinde kaldým. Bunlardan bazýlarýný doldurmak, bazýlarýný da altýndan kaplama yaptýrmak gerekiyor. Mezûn hocalardan bir ikisine sordum, katiyen caiz görmedikleri gibi "diþ arasýnda bir parça yemek kalsa da çýkarmadan gusledilse guslü sahih deðildir (temizlenmez) diye açýklamalarda bulundular. "Caiz olup olmadýðýnýn geniþçe açýklanarak neþredilmesini" Ýslâm adýna temenni ederim efendim.
Erzurumlu Okuyucularýnýzdan
Hâfýz Ahmed

(Bu mesele hakkýnda daha birçok zevat tarafýndan sorular gelmiþ ise de þu birkaç tanesini neþretmekle yetinilmiþtir).

Cevap:
Birçok yerden sorulan diþ meselesi güç bir mesele deðildir. Ýmam Muhammed diþ meselesini caiz görüyor. Kûfe mektebinin dili olan Ýbrâhim en-Nehâî'den de câiz gördüðü rivâyet ediliyor.
Hanefî ulemâsýnýn ileri gelenlerinden Þems'ü'l-eimme es-Serahsi Siyer-i Kebir þerhinde þöyle diyor: Sahâbi Arap kahramaný, Arfece b. Es'ad'ýn Külâb muhârebesinde180 burnu kesilmiþdi. Arfece gümüþten bir burun yaptýrdý. Aradan biraz zaman geçince burnunda kötü bir koku meydana geldi. Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz Hazretleri ona altýndan bir burun edinmeyi emir buyurdular. Ýmam Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî bu hâdis-i þerife dayanarak altýndan burun yaptýrýlmasýný caiz görüyor. Bunun gibi bir insanýn diþi düþünce altýndan bir diþ takmayý yahut altýn ile diþlerin baðlanmasýný, yapýþtýrýlmasýný ve kaplanmasýný (tadbîb) câiz görüyor. Bu görüþ (mezheb) Ýmam-ý A'zâm'ýn hocasýnýn hocasý olan Ýbrahim Nehâ'i'den rivâyet edilmiþtir.
Serahsî'nin açýklamasýna göre Ýmam Ebû Hanife bu hususu mekrûh görüyor, ancak gümüþten burun yaptýrmayý caiz görüyor ve altýn kullanmaya ruhsat vermiyor. Ýmam-ý A'zâm Ebû Hanife'ye göre yukarýda geçen hadîs-i þerifin getirdiði ruhsat özeldir; Rasûl-i Ekrem (sav) ancak Arfece'ye izin vermiþtir, diðerlerine ruhsat yoktur.
Hanefî fukahâsýndan Alâüddin Ebû Bekr Kasânî, Bedâyi'u's-Sanâyi'de þöyle diyor: Bu açýklamaya göre yerinden oynayan diþi altýn ile baðlamayý Hanefî imamlardan Kerhî câiz görüyor, bir farklý görüþ bulunduðundan bile bahsetmiyor, Câmi'u-saðir'de Ebû Hanife'ye göre mekrûh, Muhammed'e göre mübah (gayr-i mekrûh) olduðu zikrediliyor. Bunun gibi bir adamýn burnu kesilir ise altýndan bir burun takmak ittifakla caiz oluyor; çünkü burun gümüþten olursa fena kokuyor da, altýndan bir burun takmakta bir zarûret bulunuyor; zarûret bulununca da altýnýn haram olduðunu ileri sürmenin yeri kalmýyor. Arfece hadîsi ile Ýmam Muhammed, diþin altýn ile tadbibini; yâni kaplanmasýný, baðlanmasýný caiz görüyor. Ýkinci olarak gümüþ ile baðlamak nasýl caiz ise altýn ile baðlamak da öyle caizdir. Çünkü asýl yerinin dýþýnda kullanýlmasýnýn haram oluþunda altýn ile gümüþ eþittir. Üçüncü olarak altýn diþe tâbîdir; tâbî olanýn hükmü baðlý bulunduðu aslýn hükmü gibidir. Bu da Ebû Hanife'nin kabul ettiði kaideye uygun düþmektedir.
Câmi'de açýklandýðý üzere Ebû Hanife altýn ve gümüþ kullanmanýn mutlak (kayýtsýz þartsýz) haram olduðunu, bunlarý kullanmaya ancak zarûret halinde müsaâde edileceðini, zarûretin en azýný kullanarak giderebileceðini, burada ise en azýn (ednânýn) gümüþ olduðunu, altýnýn bu durumda da haram olarak kaldýðýný kabul ediyor.
Ýbn Hacer el-Askalânî'nin Nasbu'r-râye fi tahric-i ehâdisi'l-Hidâye'de nakledilen incelemesine göre Arfece hadîsini Sünen sahiplerinin üçü (Ebû Dâvûd, Tirmîzî, Nesâî olacak) ve Ahmed b. Hanbel kitaplarýnda rivâyet etmiþlerdi.181 Taberânî'in rivâyetine göre Abdullah b. Amr, babasýnýn bir ön diþi düþüp Rasûl-i Ekrem (sav) ona diþini altýn ile baðlamasýný emrettiðini naklediyor. Enes b. Mâlik oðullarýný, diþlerini altýn ile baðladýklarýný gördüðü halde menetmemiþti.
Hz. Osman (r.a.) da diþlerini altýn ile yaptýrmýþ idi.
Ýbn Sâ'd'in, Ýbn Cürayc'den nakline göre Ýbn Þihâb da bunda mazhur görmemiþtir.
Medine fukahâsýndan sayýlan Abdullah b. Mervan, ayrýca Abdullah b. Avf ve Musâ b. Talha da diþlerini altýn ile baðlamýþ ve tutturmuþlardýr. Fetâvây-ý Hindiyye'de açýklandýðýna göre Hâkim Müntekâ'da: Bir adamýn diþi sallansa, o adam diþinin düþeceðinden korksa da diþini altýn veya gümüþ il baðlasa Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre bir mahzur yoktur.
Müntekâ'nýn bu açýklamasýna göre Ebû Hanife de câiz görmüþ oluyor. Fakat fýkýh kitaplarýnýn hemen hepsinde Ýmam Âzâm'ýn câiz gördüðü gösterilmiyor; yalnýz Ýmam Muhammed'in câiz gördüðü þüphesiz olarak ifade ediliyor. Ýmam Ebû Yûsuf'a gelince, onun bu mevzûudaki görüþü üzerinde ittifak yoktur: Bazýlarýna göre Ebû Hanife, bazýlarýna göre ise Ýmamý Muhammed ile beraberdir. Nitekim Müntekâ Ýmam Ebû Yûsuf'un Ýmam Muhammed ile beraber olduðunu açýkça ifade ediyor.
Büyük Mecelle'nin mazbatasýnda açýklandýðý üzere Hanefî fukahâsýndan bazý imamlarýn muteber görüþleri halk için daha elveriþli ve zamana da daha uygun olmasý bakýmýndan tercih olunmuþtur. Nitekim birden olgunlaþmayýp peþi peþine olgunlaþan sebze ve meyvanýn satýþý ve nakit muhayyerliði meselelerinde Ýmam Muhammed'in re'yi tercih edilmiþ, alýnmýþtýr. Zâten Ýmam Muhammed'in mezhep ve görüþü desteksiz kalmýþ bir görüþ de deðildir. Kendisinden önce yaþamýþ bazý müctehidler ile ondan sonra gelen birtakým din âlimleri ayný görüþü paylaþmýþlardýr. Kuvvetli rivâyete göre Ýmam Ebû Yûsuf da ayný görüþtedir. Hanefîlerin büyük imamlarýndan Kerhî de bu mezhebi (re'yi) benimsemiþtir. Bu görüþün halk için daha elveriþli ve zamanýmýzýn ihtiyaçlarýna daha uygun olduðu da þüphesizdir.
Diþ meselesinin câiz olup olmamasý, guslün (bütün abdestin) sahih oluþu veya olmayýþýndan çýkmýþ deðildir. Aksine altýnýn, kullanýlmasý gereken sâhasýnýn dýþýnda kullanýlmasý esasýndan çýkmýþtýr. Ýmam Ebû Hanife «zarûret, mümkün olan en az ruhsat ile defedilmelidir.» diyerek gümüþü yeterli görüp altýna izin vermezken Ýmam Muhammed ve saðlam bir rivâyete göre Ýmam Ebû Yûsuf, gümüþ ile altýný, zarûret mevzûunda birbirinden ayýrmýyorlar. Her iki tarafa göre diþ meselesi bir zarûrettir. Zarûreti gidermek ise gereklidir.
Gönderme Tarihi: 13.04.2007 - 01:41
Son-GüL üyenin diger mesajlarini ara Son-GüL üyenin Profiline bak Son-GüL üyeye özel mesaj gönder Son-GüL üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Sayfa (47): (1) 2 3 weiter >
İmzalar göster - Konu olarak göster

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 468 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
osmanli1 (49), TRABZONLU_TS (43), murat__ (41), remzay56 (61), Mikayil Demir (44), sadoðlu (68), yigilcali (48), müzisyennnn (46), hakankara (55), mikail06 (53), seyfullah (36), erguen (53), @hmed (49), emre-70 (34), AY-NUR (41), yagmurumm (33), ihvankudret (35), KeTeNci (38), zahid1 (49), hamdim (37), intifada (53), samsun1983 (41), veysel.hoca (48), mikail34 (54), zincefr (60), batmazhalil (36), MaziDENbiri (52), sero (58), Natuvan (40), tuana~islam (38), xturkkizx (37), seros633 (47), m_zahid (43), karanfil58 (39), halimyusufoglu (49), minam (44), HATÝCE81 (43), s.emine (43), naci edin (78), Yaseminerdem (36), fatih1981 (43), bekir tek (38), seyyidtalha (52)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.61131 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.